komşu hakkı

müdavim

Üye Sorumlusu
Sahabedeki komşu hakkı.

Ahmed Şahin
Kafa ve gönüllere İslâm'ın ışık tuttuğu sahabe devrinde insanlar daha mutlu ve umutluydular. Geleceğe hep umutla bakıyor, istikballerinden hiç endişe etmiyorlardı. Çünkü hayatta başlarına gelebilecek herhangi bir sıkıntı ve zorluğu karşılamada yalnız değillerdi. Birlikte yaşadıkları sahabe komşuları vardı. Şayet bir yokluk ve zorlukla karşılaşacak olurlarsa sahabe komşuları hep birlik olur, sıkıntıyı beraber göğüsleyerek çare bulur, kolayca çözerlerdi. Hatta böylesine bir komşuluk anlayışı sahabede bir bakıma komşuluk sigortasıydı. Her komşu ötekinin derdiyle yakından ilgilenir, geriden incelemeye aldığı komşusunun maruz kaldığı sıkıntıyı bir nevi komşuluk anlayışı sigortasıyla çözerlerdi.
Bundan dolayıdır ki, daha sonraları komşu hakkı konusunda şöyle söylenegelmiştir:
-Komşunun kusurunu arayıp bulmak görev değildir. Ama ihtiyacını araştırıp bulmak bir görevdir!.. Müslüman'ın komşusuna karşı böylesine bir görev hissi ile bakması, sahabelerde gördükleri bu yardım ve dayanışma anlayışından kaynaklanmıştır. Nitekim bu hususta Hazreti Ali Efendimiz'den gelen bir komşu hakkı anlayışı vardır ki; bu misal dünya durdukça duracak, insanlar da bu örneği okudukça ibret alıp hayret duyacaktır. İsterseniz, olayı özetleyerek sunayım sizlere. Siz de hayretle düşünerek 'sahabe budur işte' diyeceksiniz.
Son devrin İslâm hukukçusu merhum Ömer Nasuhi Bilmen'in Osmanlıca eseri (Amelî ve Nazarî İslâm Ahlakı) kitabında da okuyabileceğiniz bu tarihî komşuluk anlayışı şöyle cereyan eder:
Komşu hakkı konusunda Peygamberimiz'den (sas) çok tembih almış olan Hazreti Ali Efendimiz'in kapısını bir gün bir komşusu çalar. Hemen koşup kapıyı açınca yakın komşusunu karşısında görüp buyur eder. Ne var ki komşunun içeriye girmeye mecali yoktur. Çünkü titrek sesle derdini anlatmaya çalışmaktadır. Der ki:
-Birine borcum vardı, gününde ödeyemedim, şimdi de sert sözlerle istiyor alacağını. Çoktandır duyduğum bu sıkıntımı kimseye de açamadım. Yardımda bulunursanız borcumu öder, sırtımda dağ gibi hissettiğim bu yükten kurtulurum.
-Biz komşuyuz, hemen çaresine bakmamız gerekir... diyerek mahcubiyetle kapı komşusuna istediği yardımı tereddüt etmeden verir. Komşu da hayır dua ederek sevinçle alıp evine yönelir. Ancak Hazreti Ali'de aynı şekilde bir sevinç işareti görülmez, aksine hemen kapının ardına oturup gözyaşı dökmeye başlar. Bu defa merak eden hanımı Fatıma validemiz, sormaktan kendini alamaz da der ki: - Sevineceğin yerde üzülüyorsun. Halbuki komşunun istediği yardımı yapıp ihtiyacını karşıladın, komşuluk görevini yerine getirmiş oldun.
-Hayır, görevimi tam yerine getirmedim, diyen Hazreti Ali Efendimiz, tarihe geçecek şu komşu hakkı anlayışını anlatır:
-Bu mahcup insan bizim kapı komşumuzdur. Şayet ben kapı komşuma karşı görevimi tam yapacak olsaydım o bana gelmeden, ben ona gidecektim. İhtiyacını o istemeden ben anlayıp verecektim. Demek ki ilgilenmemişim kapı komşumla, günlerce ihtiyaç içinde kıvranmış, nihayet kendi ayağıyla gelip utana sıkıla istemek zorunda kalmış. İşte bizim kapı komşumuza karşı bu ilgisizliğimiz, ağlanacak bir ihmalimizdir! Gerçek komşu, kapı komşusunun ihtiyacını anlatmadan anlamalı, istemeden vermelidir ki, komşuluk görevini tam yerine getirmiş olsun!..
-Ne dersiniz sahabedeki bu komşuluk anlayışına? İslâm, komşuları birbirine karşı böyle sigortalamış demek ki. Sıkıntılarına böyle ortak oluyorlarmış ilk Müslümanlar. Ne muhteşem bir sosyal yardımlaşma ve sıkıntılara ortak olma anlayışı. İşte sahabe budur. Tüm faziletlerde öncüler!.."
 
Üst