Hayat sakin deniz gibi devam etmiyor. Bazan musibet dalgalan, sıkıntı fırtınaları arka arkaya diziliyor, imtihan oluyor, ikaz ediliyoruz.
Ayette de Rabbimiz böyle buyuruyor:
— İnsanlar iman ettik demekle bırakılacaklar, imtihan olmayacaklar mı sanıyorlar?..
Bazan biz de öyle gaflete dalıyor, imtihan olacağımızı pek aklımıza getirmiyoruz. Ama bu dalgınlık, bu gaflet çok sürmüyor, hemen bir imtihan geliyor peşinden...
Ya bir hastalık, ya bir musibet, ya da bir iş güç zorluğu bizi sıkıştırmaya başlıyor.
Böylesi sıkıntılı devrelerde 'Bu da geçer yahu' diyerek sabretmeyi esas alanlar, elbette imtihanı kazanıyor, sonunu zaferle tamamlıyorlar...
Ama paniğe kapılanlar, eyvah şimdi ne olacak? diyenler bir hayli telaş ve heyecan içine giriyorlar...
Okuyucumun yaptığı gibi. Hemen adaklar adamaya başlıyorlar.
— Bundan kurtulursam filan yerde bir koyun kesip Allah için fakir fukaraya dağıtacağım, diyerek vaatlerde bulunuyorlar.
Sonra, Rabbimiz merhamet ediyor, sağ salim musibetten sıyrılıyorlar. Sıra-geliyor adağım yerine getirmeye...
Bu defa da şeytan başlıyor vesvese vermeye:
— Adadığın kurbanı kesmesen ne olur ki? Allah (C.C.):ın senin kurbanına ihtiyacı mı var sanki?
Şeytan bu ya, vazifesini her fırsatta yapacak, bulduğu menfezden hemen girmeye çalışacak..
İnsanların, sıkışınca her fedakarlığı göze alıp kurtulunca da vazgeçmeleri neye benziyor biliyor musunuz?
Arab'ın biri hurmanın tâ tepesine kadar çıkmış, hurma salkımını torbaya koyarak aşağıya sarkıtmış, hurmayı kurtarmış. Ama bir de bakmış ki aşağısı pek uzak. Şayet bir düşse paramparça olacak. Başlamış adak adamaya
— Ya Rabbi, buradan sağ salim inersem bir deve kurban edeceğim. Beni sağ salim indir...
Titreye titreye inerken bakmış ki, tehlike azaldı. Yer yakınlaşıyor. Fikrini değiştirmiş:
— Ta Rabbi, demiş, bir deve büyük olur. Bir koç kurban edeyim.
Biraz daha inivermiş aşağıya. Bakmış ki tehlike daha da azaldı. Bu defa da fikrini değiştirmiş.
Ya Rabbi, bir koç da büyük olur. Bu kuzu kurban edeyim.
Biraz daha aşağıya inince bakmış ki, tehlike büsbütün azaldı. Bu defa ne yapmış biliyor musun?
— Ya Rabbi, demiş. Kurban m urban ma fiş!.. Atmış kendini aşağıya...
İnsan budur işte. Sıkışınca başka, kurtulunca da bir başka.
Bir âyet-i kerime insanın bu halini daha çarpıcı şekilde nazara veriyor:
— Bindiğiniz geminiz batsa, bir tahta parçasına tutunup batmak üzere olduğunuz sırada ümid ettiğiniz bütün sebepler yok olur. Can-ı gönülden Allah diye feryad edersiniz... Herşeyi vaad eder, her iyiliği yapmaya niyet edersiniz... Ne zaman Allah (C.C.) size sebepler halkeder, karaya çıkarsınız. Ondan sonra yavaş yavaş verdiğiniz sözü unutur, tekrar eski gafletinize dalar, yine Hak'dan yüz çevirirsiniz. İşte insan böyle unutkandır, küfran-ı nimettedir.
Evet, evet insan böyledir. Tehlikeyle, musibetle yüz yüze gelince hemen Allah'a yüzünü çevirir, söz verir, vaadde bulunur. Ama tehlike geçip de işi yine yoluna girmeye başlayınca tıpkı Arab'ın yaptığı gibi:
— Kurban murban ma fiş! der, sözlerini de vaadlerini de unutur. Yine eski gafletine, ihmal ve tembelliğine dalıp gider. Hey gidi gafil insan hey! İnşallah siz böyle değilsiniz...[1]
Ayette de Rabbimiz böyle buyuruyor:
— İnsanlar iman ettik demekle bırakılacaklar, imtihan olmayacaklar mı sanıyorlar?..
Bazan biz de öyle gaflete dalıyor, imtihan olacağımızı pek aklımıza getirmiyoruz. Ama bu dalgınlık, bu gaflet çok sürmüyor, hemen bir imtihan geliyor peşinden...
Ya bir hastalık, ya bir musibet, ya da bir iş güç zorluğu bizi sıkıştırmaya başlıyor.
Böylesi sıkıntılı devrelerde 'Bu da geçer yahu' diyerek sabretmeyi esas alanlar, elbette imtihanı kazanıyor, sonunu zaferle tamamlıyorlar...
Ama paniğe kapılanlar, eyvah şimdi ne olacak? diyenler bir hayli telaş ve heyecan içine giriyorlar...
Okuyucumun yaptığı gibi. Hemen adaklar adamaya başlıyorlar.
— Bundan kurtulursam filan yerde bir koyun kesip Allah için fakir fukaraya dağıtacağım, diyerek vaatlerde bulunuyorlar.
Sonra, Rabbimiz merhamet ediyor, sağ salim musibetten sıyrılıyorlar. Sıra-geliyor adağım yerine getirmeye...
Bu defa da şeytan başlıyor vesvese vermeye:
— Adadığın kurbanı kesmesen ne olur ki? Allah (C.C.):ın senin kurbanına ihtiyacı mı var sanki?
Şeytan bu ya, vazifesini her fırsatta yapacak, bulduğu menfezden hemen girmeye çalışacak..
İnsanların, sıkışınca her fedakarlığı göze alıp kurtulunca da vazgeçmeleri neye benziyor biliyor musunuz?
Arab'ın biri hurmanın tâ tepesine kadar çıkmış, hurma salkımını torbaya koyarak aşağıya sarkıtmış, hurmayı kurtarmış. Ama bir de bakmış ki aşağısı pek uzak. Şayet bir düşse paramparça olacak. Başlamış adak adamaya
— Ya Rabbi, buradan sağ salim inersem bir deve kurban edeceğim. Beni sağ salim indir...
Titreye titreye inerken bakmış ki, tehlike azaldı. Yer yakınlaşıyor. Fikrini değiştirmiş:
— Ta Rabbi, demiş, bir deve büyük olur. Bir koç kurban edeyim.
Biraz daha inivermiş aşağıya. Bakmış ki tehlike daha da azaldı. Bu defa da fikrini değiştirmiş.
Ya Rabbi, bir koç da büyük olur. Bu kuzu kurban edeyim.
Biraz daha aşağıya inince bakmış ki, tehlike büsbütün azaldı. Bu defa ne yapmış biliyor musun?
— Ya Rabbi, demiş. Kurban m urban ma fiş!.. Atmış kendini aşağıya...
İnsan budur işte. Sıkışınca başka, kurtulunca da bir başka.
Bir âyet-i kerime insanın bu halini daha çarpıcı şekilde nazara veriyor:
— Bindiğiniz geminiz batsa, bir tahta parçasına tutunup batmak üzere olduğunuz sırada ümid ettiğiniz bütün sebepler yok olur. Can-ı gönülden Allah diye feryad edersiniz... Herşeyi vaad eder, her iyiliği yapmaya niyet edersiniz... Ne zaman Allah (C.C.) size sebepler halkeder, karaya çıkarsınız. Ondan sonra yavaş yavaş verdiğiniz sözü unutur, tekrar eski gafletinize dalar, yine Hak'dan yüz çevirirsiniz. İşte insan böyle unutkandır, küfran-ı nimettedir.
Evet, evet insan böyledir. Tehlikeyle, musibetle yüz yüze gelince hemen Allah'a yüzünü çevirir, söz verir, vaadde bulunur. Ama tehlike geçip de işi yine yoluna girmeye başlayınca tıpkı Arab'ın yaptığı gibi:
— Kurban murban ma fiş! der, sözlerini de vaadlerini de unutur. Yine eski gafletine, ihmal ve tembelliğine dalıp gider. Hey gidi gafil insan hey! İnşallah siz böyle değilsiniz...[1]