-alıntı-
Buna karşılık, kalbini Kur'an-ı Kerim'in ve Kur'an-ı Natık olan Resulullah'ın (sav) irşadına açan insan, sadece kalbini kararmaktan korumakla kalmamakta, onu, yaradılış maksadına en uygun bir biçimde kullanarak geliştirmektedir. İnsanın bütün yeteneklerinin gelişip semere vermesi, kalbin bu biçimde korunarak kullanılmasına tâbi kılınmıştır. Akıl, sır, hafâ, vehim, hayal, vs. gibi duygular insanın "insanı kâmil" olmak yolunda kullanacağı, gerek duyacağı kuvvelerdir. Görme, işitme, dokunma, tatma, muhakeme etme vs. gibi duyguların bilinmediği veya kullanılmadığı bir ortamda bugün hâkim ve gâlip olan Batı Medeniyeti ve Batılı insan tipi (homo economicus) düşünülemeyeceği gibi, İslâm ıstılahındaki anlamlarıyla akıl, sır, vehim, vs. gibi duyguların kullanılmak bir yana varlıklarının dahi bilinmediği bir ortamda gerçek bir medeniyetin (İnsaniyeti Kübra Medeniyeti) idrak edilmesi ve insanı kâmil örneğinin gerçekleştirilmesi de mümkün değildir.
Müslüman'ın çalışması, yatması, kalkması, konuşması ve sair tüm iş ve eylemleri "ubudiyet dairesi"nde, kendisine Yaratıcısından yansıyan sıfat ve özelliklerin sergilenmesidir; yani yaşamak bir ibadettir, insanda "kendisini" diyebileceğimiz rüşeym halindeki özün gerçekleşmesi, kendisini ifade etmesidir. Kalbine uzanan irşadların aydınlığında, eşyanın kendisine bakan bir yüzüne mukabil Yaratıcısına bakan binlerce yüzünü okuyan; Adem'in (as) tâlimi esmâ mucizesindeki niha-i noktayı hedef tutan hattatın hokkasının ucundan papirüs veya ceylan derisi üstüne dökülen mürekkep, "Lâ ilâhe illâ Hû" ebedi hakikatini haykırmakta, yani ibadet etmektedir.
Hilafet emanetini yüklenerek insanı kâmil olma yolculuğuna çıkan insanın kalbini açık tutması gereken iki irşad kaynağına yukarıda değinmiştik: Kur'an-ı Kerim ve Resulullah (sav). Bunlara bir üçüncüsünü eklemek gerekiyor. Yaratıcının kevnî âyetleri olan varlıklar. Kur'an-ı Kerim nasıl insanların aralarında iletişim kurmak için kullandıkları bir dil, "apaçık bir Arapça" ile irşadda bulunuyor ve sevgili Resulü de (sav) aynı yolu izliyor ise, kevnî âyetler hükmünde olan varlıklar da bir başka dil ile insanlara irşadda bulunuyor, kalbi ve kalbin tazammun ettiği sair duyguları çalıştırıp işlettiriyorlar. Varlık; harfler ve sözcüklerden oluşan bir kitap olarak, Yaratıcısı tarafından kendisine yüklenen mesajı ilan ediyor. Ama nasıl ki "apaçık Arapça"nın irşadını anlamak için sair ilimler ile akıl, fikir vs. gibi duyguların kullanılması zarureti bir yana Arapça bilmek gerekiyor ise, kevnî âyetlerin bütün âleme ilan ettikleri hakikati kavrayabilmek için de onların konuştukları dile vâkıf olmak gerekiyor. Bunun biricik anahtarı, kalbi, tek kaynaktan çıkan ve üç ayrı koldan yürüyen irşadlara açık tutmak, "yüzünü güneşe çeviren reşha"yı5 izleyerek "gölge aydınlıklara" iltifat etmemektir.
Özellikle siyah yer zannedersem sergerdan abinin de anlatmaya çalıştıgı insaniyet-i sugra ile ilgili.Yani insanlık bu kısımda çok şey yapmış.Fakat insaniyet-i kübra olarak tarif edilen islamiyetin bütüncüllügü yanında eksik kalacaktır.Hatta çogu zaman maddi bir bakış açısı taşıyacaktır.Bu sebeble damen-i kıyamete kadar hükmedecek olan hakaik-i islamdır.