Ihlas suresi

sinang

Member
بِسْــــــــــــــــــــــمِ اﷲِارَّحْمَنِ ارَّحِيم

Aziz kardeşlerim! Sûre her yönü ile gayemize ışık tutmaktadır. Şayet Müslümanlar bu sûreyi ve kasdettiği manayı anlayarak onu gözlerinin önüne koysalar, kalbler ve azaları onunla bütünleşse birlik ve beraberlikleri için başka şey aramaya gerek kalmaz.

Yahudilerden bir cemaat Resulullah'a gelerek : «Sen bizi Allah'a davet ediyorsun, gayemizin Allah'a kavuşmak olduğunu söylüyorsun. O halde Rabbını tarif et.» dediklerinde: «Ey Muhammed de ki: «Allah birdir. Hiç bir şeye muhtaç değildir. O ne doğmuş, ne de doğurmuştur. O'nun hiç bir dengi yoktur.» sûresi indi. Bu sûre, kısalığı, belagat ve akıcılığı ile beraber bütün ulûhiyet haklarını içinde toplamış, gayeyi şu âyetlerin de belirttiği gibi belirtmiştir:

«Ey Peygamber, insanları Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et.(İnsanları Allah'a davet edip salih amel İşleyen ve«Ben Müslümanlardanım» diyen kimseden daha güzel sözlü kimdir?)
«içinizde hayra davet eden, iyiliği emredip kötülükten meneden bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte onlardır.»
«Ey Peygamber biz seni bir şahit, bir müjdeleyici, Allah'ın İzniyle Allah'a davet eden bir davetçi ve nur saçan bir kandil olarak gönderdik.»
Davet; başlangıcı, sonucu, eti ve budu ile, insanların gerçek olarak Allah'a kavuşması, O'nu hakkiyle tanıması ve böylece dünyada Allah'ın yardımına, ahirette ise güzel mükâfatına kavuşmak değil midir? Yer ve gök bu gaye için ayakta durmuyor mu? Peygamberler de bu gaye için gönderilmediler mi? Bu sûre kısa olmasına rağmen, Kur'an'ın üçte birine muadildir. Birgün Resulullah (s.a.v) ashabına gelerek : «Sizden bir gecede Kur'an'ın üçte birini okumaya gücü yetecek var mıdır?» buyurdu. Sahabe: «Nasıl olur ey Resulullah!» dediler. «Kul huvallahu ahad, Kur'an'ın üçte biridir,» buyurdu.

O halde İhlâs sûresini üç defa okuyan kimse Kur'an'ı hatmetmiş olur. Bu üç kelimede bütün ulûhi
yetin kemalâtı vardır. «Allah» lafzâ-i celîlesinde zâti ilâhînin, «Ehad» kelimesinde sıfatlarının, «Samed» kelimesinde ise fiilerin kemalâtı vardır. Zât, sıfat ve fiillerin kemalâtı ulûhiyyetin kemalâtıdır.

Âlimler, «Kur'an; ahlâk, ibadet ve akaidi, İhlâs sûresi ise, akaidi toplamıştır. İhlâs Kur'an'ın üçte biridir.» demekle gerçeği dile getirmişlerdir.

Kardeşlerim! Marifetullah beşerî ıslahatın temelidir. Kalb de marifetullah'ın yurdudur. Kalbe marifetin girmesi ise, gayet kolaydır. Sizlere bir misal vereyim. Tren yolunda, trenin yönünü değiştirmekle görevli bir makasçı, treni yüklenerek başka yöne koymuyor. Sadece basit bir değneğe hafifçe dokunarak rayı değiştiriyor, böylece zorluk çekmeden treni istediği yöne sevkedebiliyor. İnsan kalbi ile, marifetullah da böyledir. Marifet makasçının değneğine benzer. Kalbe temas ettiğinde, yönünü değiştirir, kalbin yönü değişince, ferdin bütün azaları harekete geçer. Ferdin değişmesi ise, milletin değişmesi demektir. Çünkü toplum fertlerden meydana gelir.


«Kulhuvalahu ahad - o Allah birdir.» Aziz kardeşim; bu başlangıca dikkat et. Burada «Allahu ahad» «Allah birdir» demedi. «Huve» lafzını getirdi. Bu lafız zihinde güzel bir manevî suret çiziyor, kalbi, marifetullah'a hazırlıyor. Çünkü «huve» zamiri marifetullah'ın yerinin, lisan değil kalb olduğuna işaret ediyor. «Huve» insan kalbine Allah'ı hatırlatma ve insanlığa bir çağrıdır.
«Ey Âdemoğulları! Ben size şeytana tapmayın,sizin için apaçık bir düşmandır, Bana kulluk edin, İşte doğru yol budur diye emretmedim mi?»

«Huve» zamirinin muhatabı kalbdir.

Allah Teala, bütün uluhiyet mânalarını zâtında toplamıştır. «O Allah birdir» cümlesi, insan kalbine kemali ulûhiyet duygusunu yerleştiriyor. Allah Teala'dan başka kemalâta eren kimse olmadığını beyan ediyor. «Allahussamed» : Allah kimseye muhtaç değildir. Burada «Allah» lafzı celîli niçin tekrar edildi? Diye sorana «insan, ruhunun çağrısına cevap olarak tekrar zikredildi» deriz. Çünkü nefis kemalî ulûhiyeti tanıdıktan sonra ona alışır ve tekrar zikredilmesinden lezzet duyar. İşte onun bu isteğine uyularak iade edilmiştir. «Allahussamed» Allah kemali ulûhiyetle muttasıl, ihtiyaçların giderilmesi için matlup ve maksuddur. Bunların hepsi Allah ile kulları arasındaki amel? alâkayı tanzim eden mânalardır. «Allah» lafzı, zâtındaki kemali ulûhiyete; «Ahad» lafzı sıfatlarındaki kemali ulûhiyete; «Essamed» ise fiillerindeki kemali ulûhiyete işaret etmektedir.


Aziz kardeşim, eğer bir ihtiyacın varsa, zâtında, sıfatında ve fiillerinde kâmil olan, her şeye gücü yeten, her şeyin yegâne mutasarrıfı olan, Allah'a ilet. Şayet kemali ulûhiyeti idrâk etmişsen, her şeyin tek yöneticisi olduğunu anlamışsan, başkasına sığınma sakın! herkesin muhtaç olduğu Allah'tan başkasına itimad etme. Ey kul! Allah'a yönel. Bil ki «yalnız sana ibadet ederim.» derken «Ahad», bir olan. Allah'ın zâtının hakkını veriyorsun.

«Yalnız senden yardım isterim»derken de «samed»; kimseye muhtaç olmayan Allah'ın sıfatının hakkını veriyorsun.
Bu mânalar insan nefsinde yerini alınca, kalbin daimî bir ahlâkı, ayrılmaz bir niteliği olunca, ruhu berraklaştırınca, artık o insan Allah'tan başka kimseden korkmaz, O'ndan başkalarından bir şey istemez.

İnsan, Allah'tan bir an bile habersiz olmazsa, artık Allah Teala onun işittiği kulağı, gördüğü gözü, çalıştığı eli, yürüdüğü ayağı olur. «Görür gibi Allah'a ibadet et. Şayet sen O'nu görmüyorsan O seni görür.»

İnsanda bu mâna tahakkuk ettiğinde, musibetler peşine gelse de o kimse huzurludur. «Allah'a yönelenler; iman edip Allah'ı zikrederek kalbleri huzura kavuşanlardırİyi bilinmelidirki kalbler Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur.

İşte temel gaye budur. Bu davanın sancısını taşımak isteyenlerin kalblerinin bu gaye etrafında toplanması, şehvet ve meyillerinden çıkarılmaları marifetullah'ı nefislerine yerleştirmeleri, Allah sevgisinin; mal, evlat ve eşlerinden daha üstün olması şarttır. «Ey Muhammed de ki:«Eğer babalarınız oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabalarınız; elde ettiğiniz mallar, durgunluğundan korktuğunuz ticaret ve hoşlandığınız evler; Allah'tan,peygamberinden ve Allah yolunda cihad etmekten sizin için daha fazla sevgili ise, Allah'ın emri gelinceye kadar bekleyîn.»

Aziz kardeşlerim! Biz de bu mânadan istifade etmek istiyoruz.Kalblerimizi Allah'a bağlamakla, Allah'ın marifet nuru ile doldurmak, her şeyde Allah'a itimad etmek istiyoruz. Sûrenin geriye kalan âyetleri «O ne doğurmuş ne de doğmuştur. O'nun hiç bir dengi yoktur.»Allah'ın zât, sıfat ve ef'alindeki kemalâtını, ruhlarda daha da sağlamlaştırıyor.Allah Teala'nın zâtında, beşer hususiyetinden olan doğma ve doğurma sıfatlarını reddediyor.

Son olarak da şunları söylemek istiyorum : Yüce, büyük, kudret ve kuvvet sahibi,her şeyin mülkü elin
de olan Allah,Kitab'ında, bizlere bir emanet yüklemiş, önümüze bir davet koymuş ve hayat nizamımızı bize çizmiştir. Çizilen bu program muvacehesinde devam eden. O'na sımsıkı sarılan millet kalkınmıştır.

«Sen, sana vahyolunana sımsıkı sarıl. Muhakkak ki sen doğru bir yoldasın.»

Aziz kardeşlerim! Madem ki bizler Resulullah'ın davetini yüklendik, o halde gerçek olarak Allah'a sarılalım.Marifetullah uğrunda zâtımızı unutalım.Allah'ın tevcihatı ile,tek saf olarak gayeye «doğru yürüyelim. Bugün dünya, bulunduğu çöküşten kurtulmak,Allah'ın nurunda yollarını bulmak için bizden yardım bekliyor. Sizler şu âyete icabet ediyor musunuz :«Ey iman edenler: Allah'ın resulü sizi kendinize, hayat verecek şeylere davet ettiği zaman hemen Allah'ın ve Resulünün davetine uyun.»


Hepinizin kalbini bu saf ve temiz gaye etrafında toplanmaya davet ediyorum. Hepimiz saf ve temiz bir kardeşlik duygusu ile Allah'a koşalım, bu prensipleri gerçekleştirmek için çalışalım ve Allah'ın sancağını yükseklerde tutalım. Bunlar bir rüyadır. Ancak tabiri mümkündür. Hepinizden bu rüyanın Yusuf'u olmanızı istiyorum. Sözümü bitirirken benim ve sizlerin bağışlanmasını istiyorum.

Salât ve selâm Efendimiz Muhammed (s.a.v.)'e, âl ve ashabının üzerine olsun.

Müellif:Hasan el Benna (r.a)
 
Üst