İbâdetleri, neşeli olarak yapmalı

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
İbâdetleri, neşeli olarak yapmalı

Niyyet ederek İslâmiyyete uymaya ibâdet etmek denir. Allahü teâlânın emir ve yasaklarına İslâmiyyet veya Ahkâm-ı ilâhiyye denir. Emredilenlere farz, yasak edilenlere harâm denir. Hadîs-i şerîfte; (İbâdetleri tâkat getireceğiniz kadar yapınız. Neşe ile yapılan ibâdetin kıymeti çok olur) buyuruldu. Beden istirâhat edince, ibâdetler zevkle yapılır. Beden ve zihin yorgun iken yapılan işten usanç hâsıl olur. Yorgunluğu gidermek için, ara sıra mubâh olan şeylerle, bedene neşe getirmelidir.

İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Çok ibâdet yapınca, beden yorulur. Hareket etmek istemez. Bu zamân uyumakla veyâ sâlihlerin hayât hikâyelerini okumakla yâhut mubâh olan eğlencelerle bedeni neşelendirmeli. Böyle yapmak, usanarak ibâdet yapmaktan efdaldir.”

İbâdet yapmaktan maksat, hem mücâhede yaparak, nefsi terbiye etmek, hem de, kalbe ferahlık getirmek, kalbi Allahü teâlâya bağlamak içindir. Ankebût sûresinin 45. âyetinde meâlen; (Doğru kılınan namâz, insanı fahşâdan, kötülüklerden ve münkerden herhâlde, muhakkak uzaklaştırır) buyuruldu.

İnsanı kötülüklerden uzaklaştırmayan bir namâz, doğru namâz değildir. Görünüşte namâzdır. Bununla berâber, doğrusunu yapıncaya kadar, görünüşü yapmayı elden bırakmamalıdır. Din büyükleri; “Bir şeyin hepsi yapılamazsa, hepsini de elden kaçırmamalıdır” buyurmuştur. Sonsuz ihsân sâhibi olan Rabbimiz, görünüşü hakîkat olarak kabûl edebilir. Severek, neşe ile kılınan namâz, insanı kötülüklerden uzaklaştırır. Bu neşeyi hâsıl etmek için, nefsin mubâhlardaki arzûlarını, ihtiyâç olduğu kadar, yerine getirmelidir. Böyle yapmak da, İslâmiyyete uymak olur. Zira ibâdetlere sebeb olan mubâhlar da ibâdet olur. Hadis-i şerifte; (Âlimin uykusu, câhilin ibâdetinden hayırlıdır) buyuruldu. Uyuklayarak, terâvîh namâzı kılmak mekrûhtur. Uykulu hâl gidince, neşe ile kılmalıdır. Uyuklayarak kılınan namâzda gevşeklik ve gaflet olur.

Yorgunluk ve usanç hâsıl olduğu zamân ibâdet tehîr edilir, terk edilmez. Farzları özürsüz terk etmek büyük günâhtır. Kazâ etmek farz olur. Vâcibleri de kazâ etmek vâcib olur. Sünnetleri terk eden, bunların sevâbından mahrûm kalır. Özürsüz terk etmeyi âdet ederse, bu sünnetlere mahsûs olan şefâattan mahrûm kalır. Yorgun, hâlsiz, neşesiz olmak, farzları vaktinden sonraya bırakmak için özür olmaz. Vaktinden sonraya bırakmak günâhından ve azâbından insan kurtulamaz. İslâmiyyete yani farzlara ve harâmlara ehemmiyyet vermemenin küfür olduğu akâid kitâplarında bildirilmiştir. Din düşmanlarına, nefis ve şeytana aldanmamak için, Ehl-i sünnet âlimlerinin yazdıkları fıkıh ve ilmihâl kitâplarını okuyup, farzları, harâmları iyi öğrenmekten başka çâre yoktur.

Muhammed Ma’sûm hazretleri buyuruyor ki:
“Çok yememeli, az da yememelidir. Yemek, itidâl, orta miktârda olmalıdır. Çok yemek, gevşeklik, tembellik yapar. Az yemek, işe ve ibâdete mâni olur. Bahâeddîn-i Buhârî hazretleri; ‘Doyuncaya kadar ye, ibâdetini güzel yap!’ buyurmuştur. Acıkmadan önce ve doyduktan sonra yememelidir. Mühim olan şey, ibâdetleri iyi, neşeli yapmaktır. Buna yardımcı olan her şey mübârektir. Bunu bozan şeyler menedilmiştir.”

İmâm-ı Gazâlî hazretleri buyuruyor ki:
“Nefsine ibâdetleri seve seve yaptıramıyan kimseye en iyi ilâç, sâlih bir zâtın yanında bulunmaktır. Onun ibâdetleri zevk ile yaptığını görerek, kendi de alışır. Birisi diyor ki: İbâdet yapmak için, nefsimde tembellik gördüğüm zamân, Muhammed bin Vâsî hazretleri ile sohbet ediyorum. Onunla birlikte bulunmakla, nefsimin bir hafta içinde, ibâdetleri seve seve yaptığını görüyorum. Bir Allah adamını bulamayanlar, dahâ evvel yaşamış, sâlih insanların hayâtını okumalıdır.”

Netice olarak, ibâdetleri zevk ile, neşeli olarak yapmalıdır. Farzları, vâcibleri, bildirilen vakitlerinde, yorgunluk, uyku olsa da, hemen yerine getirmeli, vaktinde yapılamayanları da acele olarak kaza etmelidir...

alinti
 
Üst