Hz. Peygamber'in faziletleri (fezâilu'n-nebî)

sarýklý genç

Active member
HZ. PEYGAMBER'İN FAZİLETLERİ (FEZÂİLU'N-NEBÎ)

Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR

Giriş:


1. Hadîs ve Fezâilu'n-Nebî:


Cenâb-ı Hakk, ezelî iradesiyle kâinâtı yaratmak isteyince, nihâyetsiz kudretiyle her şeyi yoktan var etmiş ve "...her şeyi ilmî hikmeti ile yerli yerinde ve sapasağlam", bir şekilde yaratmıştır. Mahlûkatın içinde en şereflisinin insan olduğunu beyân ederken de "Andolsun ki, biz Adem oğullarını üstün bir izzet ve şerefe mazhar kılmışızdır..." buyurmuştur.
"Geceyi-gündüzü, güneşi-ayı sizin hizmetinize O ram etti..." âyetiyle de her şeyin insan için yaratıldığını açıklamıştır.
Yaratan bilir, bilen konuşur, konuşunca da hitaba layık olanla konuşur. Kâinatın içinde ilim sahibi olan ancak insandır. İnsanlardan vahye mazhar olanları ise ancak Peygamberlerdir. Bunun için Cenâb-ı Allah peygamberleriyle konuşmuş, emirlerini, nehiylerini onlara bildirmiştir.
Peygamberlerden de, "Sen en büyük bir ahlâk üzerindesin" âyetine muhatab olan ancak Hz. Muhammed (sav)'dir. O, diğer üstünlüklerinin yanında, "Fezâil" inin zirvesi olan güzel ahlâkı ile diğer Peygamberlerden de üstündür. Zira O'nun ahlâkı, Hz. Aişe'nin beyân ettiği gibi, " ...Kur'ân'dan ibaretti". Böyle olunca Hz. Peygamberin hayatı Kur'ân'ın tatbikinden başka bir şey değildir. Bunun için Kur'ân'ın emir ve nehiylerine uymak isteyen kimse, karşısında "Numûne-i İmtisâl" olarak Hz. Peygamber'i (sav) bulacaktır. Nitekim bir âyet-i Kerime'de, "Rasulullâh'da sizin için en güzel örnek vardır" buyurulmuştur.
Hayatı Kur'ân'dan ibaret olan kişinin örnek alınması için her halinin bilinmesi lazımdır. Hadîs ilmi bu bilgileri korumak hususunda bize yardımcı olmaktadır. Bunun için tarih boyunca bütün hal ve hareketlerine ilgi duyulan ve en ince noktalarına kadar tespit edilen tek zât sadece Hz. Peygamber (sav)'dir. Hz. Peygamber (sav)'e nisbet edilen her haber hadîs olunca, O'nun her çeşit hâl ve hareketi de hadîsin içinde yer almıştır. Buna göre hadîsin içinde "Siyer", Siyerin içinde, Meğâzi, Şemâil ve Delâil birer bölüm olarak bulunmaktadır. Bir bakıma, hepsi de hadîsten ayrılarak müstakil bir hüviyet kazanmışlardır .
Kaynağı itibâriyle hadîsin içinde yer alan Şemail ve Delâil Hz. Peygamber'in hayatının çeşitli yönlerini mevzû ettiği için siret ilmînin başka bir açıdan ele alınan ilim dallan olarak mütalaa edilmektedirler.
Bize ulaşan beşerî yönü ile ilgili hadîsleri, Şemâil'i; peygamberlik yönüyle ilgili hadîsleri de Delâil ilmini meydana getirirler.
Bu arada peygamberlik yönünün çok kere Delâilu'n-Nübüvve , bazen de Hasâisü'n-Nübüvve adlarıyla isimlendirildiklerini zikredelim. Hatta beşerî yönü olan "Şemâil"i dahi bazen Delâil ve Hasâisinin içinde yer almış, bazen de müstakil bir ilim dalı olarak, telif edilmiştir.
Ayrıca Hz. Peygamber'in diğer Peygamberlere (sav) ve insanlara nisbetle sahip olduğu Fezâil'i de hadîs ve siyer kitaplarında bazen birer bölüm olarak, bazen de müstakil risâleler şeklinde tasnif edilmiştir.
Netice itibariyle bu ilimler O'nun şahsını, hâl ve hareketlerini ve faziletlerini konu edinmektedir.







2. Fezâil'inin Mâhiyeti:


Fezâil çoğul bir kelime olup tekili fazilettir. Fazilet, artmak, güzel ahlâkın yüksek derecesi, şeref, vazife ve lütuf ma'nâlarına gelmektedir. Ayrıca bir şeyin diğerine göre üstünlüğünü de ifade eder. Bu üstünlük hayvanların bitkilere; insanın hayvanlara, kişilerin birbirlerine üstünlüğü gibi farklı üç mertebede tezahür eder. İlk ikisindeki mertebe farkı değişmez. Kişiler arasındaki üstünlük farkı ise ya mal, mülk gibi arızîdir değişir veya şahsın doğuştan getirdiği güç, kuvvet, vs. gibi melekeler (yerleşik kabiliyetlerdir ki, değişmez ve aynı zamanda çalışmakla da elde edilmez
Fazilet terim olarak, "insanın başkasına göre sahip olduğu meziyet ve üstünlüklerine denir. "İnsan ancak bunlarla mutluluğa erer." Bu üstünlükler başlıca beş şeyle vücuda gelir. Bunlar da 1. Mal, mülk, aile ve çevre. 2. Fizikî güzellik. 3. Ahlâk üstünlüğü. 4. Allah'ın hidayeti. 5. Ahiret saadetidir.
Konumuz olan "Fezâilü'n-Nebî" terkibi ise Hz. Peygamber (sav)'in faziletleri ma'nâsına gelip, yukarıda saydığımız beş şeyle birlikte daha bir çok dünyevî ve uhrevî nâmütenâhî meziyetleri de içine almaktadır.
"Fezâilü'n-Nebî"nin sınırlarını çizmek oldukça zor bir iştir. Zira O'nun diğer halleri olan, Şemâil'i, Mucizeleri ve Hasâis'i de bir bakıma Fezâil'inden sayılır. Çünkü O'nun beşerî yönünü mevzu eden Şemâil'i, sahib olduğu kemâlâtı itibariyle bir başka kimse de görülmemiştir. Bunun gibi delâil'i yani mucizeleri de diğer peygamberlerin mucizelerinden farklı bir üstünlüğe sahiptir. Her Peygamberin mucizesi kendi asrı ve hayatı ile sınırlandırılmıştır. Halbuki Hz. Peygamber (sav)'e verilen Kur'ân-ı Kerim'in mucizeliği kıyâmete kadar devam edecektir. Hâsâis'i diğer peygamberlerinkinden farklı olup daha mükemmel bir üstünlüğe sahiptir. O'nun kendisine mahsus bu üstünlüğü hem dünyada hem de ahirette geçerliliğini koruyacaktır. Eğer O'nu başka birisiyle mukayese etmek imkânına sahip olsaydık O'nu daha yakinen tanımış olurduk.
Hz. Peygamber (sav)'in örnek bir insan olduğunu daha önce zikretmiştik. Ancak O'nun örnek alınacak yönü, sadece "Şemâil"idir. Mucizeleri Peygamberliğini isbat için, "Hasâis"i de, kendisine ait hak ve vazifelerini ilgilendirdiğinden bu haller de O'na uymak gerekli ve hatta bazı hususlarda doğru değildir.
Hz. Peygamberin faziletleri dünyevî ve uhrevî olmak üzere iki kısımdır. Dünyevî faziletlerinin bazıları şunlardır. Kanaatkâr oluşu, ailesinin kendisine yardımcı olması, âlemlere rahmet olarak gönderilmesi, güzel isimlerle çağrılması, kalbinin İslâm nuru ile nurlandırılması, günahlardan korunması, nâm u şânının yükseltilmesi, ebedî mucize olan Kur'ân'ın kendisine verilmesi, Miraçla taltif edilmesi, ruhunun yaratılması itibariyle varlıkların ilki, dünyaya teşrifi itibariyle de peygamberlerin sonuncusu olması ve Allah'ın kendisine "Halil'im" ve "Habib"im demesidir.
Uhrevî bazı faziletleri de şunlardır: Kıyamet günü her yerde önder olup ilk sırayı alması, havzı kevserin kendisi ve ümmetine tahsisi, şefâat hakkına sahip olması ve şefaat etmesi, Makam-ı Mahmud'a yükseltilmesi vs.dir. O'nun diğer insanlara ve peygamberlere göre sahip olduğu daha birçok üstünlükleri vardır. Şimdi O'nun bu faziletleri (üstünlükleri)ni kısaca izah edelim.


A-Hz. Peygamberin Dünyevî Bazı Faziletleri



  • Mal ve Mülkün Fazilet Açısından Değeri:

Bilindiği gibi mal ve mülkü, olmayan fakir kişi malî ibadetlerden olan zekât ve hac gibi ibadetleri de yapmaktan mahrum kalır. Hz. Peygamber (sav)'de, "Allah yolunda harcanan mal ne iyidir" buyurmuştur. Aslında mal ve evlat insan için imtihan vesilesidir. Bu sebeple mal ve mülk mutlak ma'nâda üstünlük sebebi değildir. Asıl fazilet, kanaatkâr olmak, çevresindeki insanların sıkıntılarını gidermektir.
Hz. Peygamber (sav), kanaatin asgarî mertebesini şöyle açıklamıştır: "İnsanın içinde oturacağı bir evi, bedenini örtecek bir elbisesi, bulduğu kuru bir ekmek parçası ve içeceği su ona yeterlidir".
Hz. Peygamber (sav)'in tam bir zühd hayatı yaşadığını eline geçen maddî servetleri hep fakirlere tasadduk ettiğini kaynaklarda görmekteyiz". Demek ki fazilet, ancak kanalından dolayı fakir gibi yaşamaktır. Yani Hz. Peygamber bütün imkânlara sahip olmasına rağmen fazla malı meşru yerlere harcamıştır. Zira mal ve servetin çok olmasının mesûliyeti de çoktur.



  • Aile ve Çevrenin Fazilet Açısından Değeri:

İnsanı, faziletli kılan unsurlardan biri de aile ve çevresinin iyi insanlarla çevrilmiş olmasıdır. Kötü aile, Kur'ân-ı Kerim'de, "düşman" olarak tasvir edilmiştir. Hz. Peygamber gerek neseb cihetiyle ve gerekse ailesi bakımından faziletli aile fertlerine sahipti. Soyu Hz. İbrahim'e kadar uzandığı için Arabın eşrafındandı. Kur'ân'da methedilen Ehl-i Beytinin şeref ve fazileti ise izahtan varestedir.



  • Âlemlere Rahmet Oluşu:

Rahmet, acıma, yardım etme, lütûf ma'nâlarına gelir. Allah'ın rahmeti umum ve husus olmak üzere başlıca iki kısma ayrılır. Hususî olanı, Allah'ın muayyen vakitlerde kullarına yaptığı rahmettir. Umumî olan ise, Hz. Muhammed (sav)'in gönderilişidir. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik" buyrulur. Her şey O'nun gelişiyle kemâlini bulmuş ve rahmet oluşundan istifade etmiştir. Bunun için de bütün insanlar ve varlıkların Peygamber'i olmuştur. O'nun âlemlere rahmet oluşunu kısaca şöyle izah edebiliriz.


a) Hz. Peygamber (sav)'in ahlâk ve davranışlarının örnek oluşu:
Hz. Peygamberin örnek alınması insana dünyevî ve uhrevî saadeti temin eder. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Rasulullah sizin için en güzel bir numûnedir..." buyrulur. Kim O'nun ahlâkıyla ahlâklanırsa dünyâ ve ahiretin sıkıntılarından kurtulmuş olur.


b) Rasulullah mümine doğru yolu gösterdiği, münafığı öldürülmeden emin kıldığı, kâfirin azabını ahirete bıraktığı için bütün insanlığa rahmet olmuştur. O'nun gelmesiyle kâfirler, geçmiş ümmetler gibi dünyâda umumî bir âzaba çarptırılmadan kurtulmuştur.


c) Daha önce âkıbetinden emin olmayan Cebrâil isimli büyük melek en-Necm suresinde Hz. Peygamber'le birlikte, medhedildiği için akıbetinden emin olmuştur.


d) Hayatta olduğu müddetçe Ashabı, vefât ettikten sonra da sünnetine tâbi olan herkes emniyet içinde yaşamıştır. Bu da O'nun ümmeti için rahmet olmasının bir sonucudur.


e) Hz. Peygamberin gelişi sadece insanlar için değil, yer gök ve hatta kâinatın tümü için rahmet vesilesi olmuştur. Zira çevremizdeki canlı ve cansız varlıkların değeri O'nun getirdiği prensipler sayesinde anlaşılmıştır. Nitekim O bir hadîs-i şerifinde, "...Mekke'nin ağaçları kesilmez, vahşi hayvanları ürkütülmez. Avlanılmaz. Kayıp eşyası alınmaz..." buyurur. Çevreyi koruma fikrinin sadece Mekke ve Medineye mahsus olmayıp genel olduğunu gösteren prensipler de vardır.



Her türlü kirliliğe karşı olan Hz. Peygamber, bir hadîslerinde, "Din temizlik üzerine kurulmuştur" demiştir. Hz. Peygamber (sav) bilhassa deniz, göl gibi durgun suların, ağaç altlarının ve yolların kirletilmemesini istemiş, ağaçların ve bitkilerin keyfî olarak tahrib edilmesine karşı çıkmıştır. Hatta en küçük bir kuşun bile keyfi bir şekilde öldürülmesini yasaklamış, böylece de bitki ve hayvanlar için de rahmet vesilesi olmuştur.
Kur'ân-ı Kerim'de beyan edildiği üzere ay, güneş ve hatta her varlığın hak ettiği değeri gösterilmiştir. Bu hak bu varlıkların ilahlaştırılmaması, Allah'a itaat etme şerefiyle şereflendirilmeleridir. Aslında bunlar insanların faydası için yaratılmıştır. Bunların değeri ancak Hz. Peygamberin gelmesiyle ortaya konulmuştur. Zira O'nun gelmesiyle her şey hak ettiği makamı elde etmiştir.



  • Güzel İsimlerle Yadedilip Adına Yemin Edilmesi:

Hz. Peygamber (sav) fazilet ve üstünlüğünü ifade eden birçok kelimelerle isimlendirilmiştir. Bu isimleri ve ma'nâlarını kısaca zikredelim:
Bir hadîslerinde, "Benim beş ismim vardır. Ben Muhammed'im, Ahmed'im, ve Mâhî'yim, Allah benimle küfrü yok etmiştir. Ben Haşir'im. Halk kıyamet günü benim etrafımda toplanacaktır. Ben Akib'im. Yani Peygamberlerin sonuncusuyum" buyurur.
Muhammed ve Ahmed isimlerini bizzat Allah Teâla Kur'ân-ı Kerimde zikretmiştir. Muhammed ve Ahmed çok övülen ma'nâlarına gelir. Gerçekten de O, övülenlerin en büyüğü ve en üstünüdür. Kendisine Livâu'l-Hamd (Hamd Sancağı) verilmiştir. Arasât meydanında O'nunla tanınacak, Cenâb-ı Hakk O'nu Makam-ı Mahmud'a kavuşturacaktır.
Hz. Peygamber (sav) diğer bir hadîslerinde on isminin olduğunu açıklamış ve bunlardan sadece Tâhâ, Yâsin isimlerini zikretmiştir. Bazı tefsirlerde açıklandığına göre Tâhâ, ey Tâhir yani ey temiz kişi, Yâsin ise ey Seyyid yani ey efendi demektir.
Başka bir rivâyette, "daha önce zikredilen beş isimden"... ben, Rasulu'r-Rahme, Rasulu'r-râhe isimleriyle yad edilmiştir. Cihada memur olması hasebiyle de Rasulu'l-melâhim adını almıştır. El-Mükaffâ ismi diğer peygamberlerin peşinden gelip sonuncusu, el-Kayyim, sünnetini tesis ettiği, el-Küsem, insanları hayırda toplayıcı olduğundan dolayı kendisine isim olarak verilmiştir.
Hz. Peygamber'in medhi ve faziletiyle ilgili 25'i Kur'ân-ı Kerim'de, 33'ü geçmiş kitablarda ve sünnet mecmualarında olmak üzere toplam 58 vasfı daha mevcuttur. Ayrıca Allah'ın isimlerinden alınarak kendisine 30 isim daha verilmiştir. Bütün bu isim ve vasıflar Hz. Peygamber'in üstünlüğünü, faziletlerini övülecek yönlerini ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan Allah Teâlâ, Kur'ân-ı Kerim'de, Hz. Peygamber (sav)'in adına, şerefine yemin etmiştir ki, bunlar da O'nun üstünlüğünü ortaya koyar. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Hayatına yemin ederim ki, onlar (Lut Kavmi) sarhoşlukları içinde muhakkak serseri bir halde idiler" buyrulur. İbn Abbâs der ki, Allah Tealâ sadece Hz. Peygamber (sav)'in hayatına yemin etmiştir.
Bu konuyla ilgili bir kelime de, daha önce zikrettiğimiz Yâsin kelimesidir. O, ey insan ma'nâsına da gelir. Bundan Hz. Peygamber (sav) kastedilir. Bu kelimeden sonra "ve'l-Kur'ân-il Hâkîm" terkibleri yemin olarak öncesine atfedilir, ma kabli'ni tekid eder.
Yine, bazı müfessirlere göre, "Ve'n-Necmi İzâ Hevâ- battığı zaman yıldıza andolsun ki," cümlelerindeki yıldızdan Hz. Peygamber kastedilmiştir. Bu da Hz. Peygamber'in üstünlüğünü ifade eder.



  • Kalbinin İslâm Nuru ile Aydınlatılması:

Hz. Peygamber (sav)'in kalbi, Peygamberliğinin ilk yıllarındaki sıkıntılardan kurtarılmış, yerine sukün, rahatlık verilmiş ve İslâm nuru ile aydınlatılmıştır. Nitekim, bir âyet-i kerimede, "Senin göğsünü şerh etmedik mi?" buyrulur. Yani göğsüne genişlik, kalbine ferâh, nefsine kuvvet vermedik mi? Hâl ve istikbâlde, dünyâ ve âhirette bütün muradlarını izah edip de her müşkülünü yenecek büyük bir ruh ile şaşkınlıktan hidâyete, gamdan surûra, darlıktan genişliğe erdirmedik mi? demektir.
Hz. Peygamber (sav)'in kalbi, biri çocukluğunda, diğeri miraç gecesi olmak üzere başlıca iki defa manevî bir ameliyâtla açılmış, yıkanmış, içine hikmet doldurulmuştur. Ameliyatın dört defa vukû bulduğunu söyleyenler de vardır. Bu görüşleri gösteren birçok âyet ve hadîs mevcuttur.


6. Günahlardan Korunması:


Günah ve sevâb kazanmaya istidâdı olan insanoğlunun hiç birisi mâsum (günahtan korunmuş) değildir. Hatta son peygamber olan Hz. Muhammed (sav) dahi zelle ve hata etmekte mâsum değildir. Bir âyet-i Kerimede, "...günah ve vebâli senden iskat etmedik mi?, ki o, senin sırtına ağır gelmiş (kemiklerini gıcırdatmış)dı" buyrulur. Burada atılan şeyin peygamberliğin başlangıcındaki son derece gamlandıran ve tahammülü ağır gelen bir takım zorlukların olduğu dendiği gibi, O'ndan sudur edebilecek olan bazı zellelerin olduğu da denmiştir. Bu durumu aşağıdaki âyeti kerimede ispat etmektedir. Âyet şöyledir: "Senin geçmiş ve gelecek günahını Allah yarlığamıştır..." buyrulur. Âyet, Peygamberimizin dahi bazı küçük günahlarını göstermektedir. Diğer Peygamberler dahi bazı hatalar işlemişlerdir. Büyük günahlardan ise peygamberliğin gereği mâsum kalmışlar ve hiç bir zaman devamlı küçük ve büyük günah işlememişlerdir.



  • Nam u Şânının Yükseltilmesi:

Hz. Peygamberin en büyük fazileti elbette ki peygamberlikle taltif edilmesidir. Peygamberlik çalışmakla elde edilmezse de layık olmayana verilmez. Cenâb-ı Hakk onu dilediğine verir. Hz. Peygamberin nam-u şânı "Kelime-i Tevhid ve şahâdet"te yer almasıyla yükseltilmiştir. Zirâ bugün dahi yeryüzünün her tarafında her dakika içinde okunan ezanlarla birlikte Hz. Peygamberin ismi yükseltiliyor.


8. Kendisine Kur'ân-ı Kerim ve Cevâmiu'l-Kelim'in Verilmesi:


Bilindiği gibi, Allah Tealâ insanları hidâyete erdirmek doğru yolu göstermek için kendilerine sahife ve kitaplar indirmiş, peygamberler göndermiştir. Ancak indirilen bu kitap ve sahifelerin hepsi zamanla tahriften kurtulamamıştır. Kur'ân-ı Kerim bunlardan müstesnâdır. Zira o tahriften ve tebdilden korunmuştur. Kur'ân-ı Kerim belâğatın zirvesine ulaşmış mûciz bir kitabdır. Hz. Peygamber (sav)'in sözleri de Kur'ân-ı Kerim gibi üstün bir belâğa sahiptir. Ancak mucize değillerdir.
Az kelimelerle çok ma'nâları ifade etmeye Cevâmi-u'1-Kelim denir. Hz. Peygamberin sözleri fesahât ve belâğatta ileri bir seviyeye sahip olup Cevâmiu'l-Kelim onların en önemli hususiyetleri idi. Bu türlü hadîsleri bazı âlimlerimiz bir araya toplamıştır.


9. İsrâ ve Miraç’la Taltif Edilmesi:


Hz. Peygamber (sav), cumhura göre, Hicretten 1,5 yıl önce İsra ve Miraç'la Cenâb-ı Allah'ın huzuruna kabul edilmiştir. Bu iş vesilesiyle önce kısa bir zaman içinde Mekke'den Kudüs'e gitmişti. Buna İsrâ denir. Olayın bu kısmı âyetlerle sabittir. Daha sonra Kudüs'ten göklere, Sidretü'l-Müntahâ'ya yükseltilmiş, Cennet ve Cehennem dahil bir çok âlemi gezmiştir. Bu kısma da Miraç denir. Hattâ bazı âlimlerimizin nakline göre, Cenâb-ı Hakk ile görüşmüş ve konuşmuştur.
10. Fizikî ve Ahlâkî Yönden Üstünlüğü:


Hz. Peygamberin bedeninin mükemmel yaratılışı ve ahlâkının yüceliği O'nun Şemâil'i demek ise de, başkalarından üstün olması itibariyle de "Fezâil'inin muhtevasına dahil edilmiştir.
Hz. Peygamberin uzuvlarının kusursuz olarak yaratılışı, ahlâkının yüceliği ile birlikte bir güzellik manzumesi oluşturur. Bu manzume aynı zamanda saygı ve ihtiramı celbeder. Bunun için Hz. Ali, "...Hz. peygamberi ilk gören heybet ve saygısından dolayı titrer, beraber düşüp kalkan O'nu çok sever..." demiştir.
Ashâb-ı Kirâmdan "Dihye"nin yüzü güzeldi. Cerir'in de bedeni mükemmeldi. Yusûf (as)'a kâmil güzelliğin yarısı verilmişti. Hz. Peygamber'e ise yüz, beden güzelliğinin yanında ahlâk güzelliği de verilmişti. Böylece O her yönden güzeldi ve mükemmel bir yaratılışa sahipti.
Hz. Peygamber (sav)'in ahlâkî güzelliğini bir misâl vererek, tafsilatını şemâil kitablarına bırakacağım.
Mekke fethedilmişti. O'nun karşısında kendisini oradan çıkaran, öldürmek için her çeşit tuzağı kuran ve akla gelen her türlü kötülüğü kendisine ve arkadaşlarına yapan mağlub kavmi vardı. O, bu mağlub kavmine, "...haydi gidiniz hepinizi bağışladım..." demişti.


11. İlk ve Son Oluşu:


Cenâbı Hakk'ın iradesi, mahlukâtı yaratmaya, rızıklarını takdir etmeye taalluk edince "Muhammedî Hakikâti" kendi öz nurundan halketti. Ulvî ve süflî bir araya gelen ne kadar âlem varsa, ezelden irâdesiyle o hakikate bağladı. İlk olarak O'nun Nebîliğini bildirdi. Rasullüğünü müjdeledi. İşte bu sırada Âdem (as) ruh ile cesed arasındaydı.
Allah'ın el-Bâtın (idrâklerden gizli) isminin gereği olan Hz. Muhammed (sav)'in varlığı, zamanı gelince "ez-Zâhir" isminin tecellisine mazhar olup ruhunun cesediyle birleşmesine, dünyaya teşrifine vesile oldu. Böylece ruhen önce yaratılan Hz. Peygamber (sav) dünya hayatına son peygamber olarak teşrif etti. Nitekim İrbâd b. Sâriye'nin rivâyetine göre Hz. Peygamber (sav), "Ben Allah'ın indinde Nebilerin sonuncusu iken Adem'in balçığı toprağa bırakılmış upuzun yatıyordu. Ve henüz kalıbına ruh üflenmemişti" buyurdu. (Es-Saatî, el-Fethu'r-Rabbanî; Ahmed b. Hanbel, IV, 127,128 XX, 181) . Peygamber (sav)'in geleceği bütün peygamberler tarafından müjdelenmişti. Nitekim bir âyet-i kerimede, "Allah (geçmiş) peygamberlerden andolsun ki size kitab ve hikmet verdim. Sonra nezdinizdeki (o kitab ve hikmeti) tasdik eden bir peygamber gelmiştir (gelecektir). O'na katiyyen iman ve O'na her halde yardım edeceksiniz diye misak aldığı zaman..." buyrulur (bk. Âli İmrân, 81). Bu âyet, aynı zamanda Hz. Peygamberin nübüvvetinin bütün zamanları kapladığını da göstermektedir.
Diğer peygamberlerin ruh ve cesedine birlikte verilen peygamberliğin O'nun sadece ruhuna verilmesi, O'nun için bir husûsîlik ve üstünlük vesilesidir.
Diğer bir üstünlüğü de mahlûkatın içinde ilk önce O'nun nurunun yaratılması ve her şeyin ondan türetilmesidir. Nitekim Abdurrazzak es-San'anî'nin Câbir b. Abdillah'tan rivâyetine göre kâinatta ilk önce Hz. Peygamberin nuru yaratılmıştı. Diğer varlıklar da o nurdan yaratılmıştı (el-Kastallânî I, 7; el-Aclûnî, Keşfu'1-Hafâ I, 265-266) denir. Halbuki "...Allah vardı. Başka bir şey yoktu. O sırada Arşu suyun üzerinde idi. Her şeyi Levh-i Mahfuzda takdir etmişti" (El-Buhârî, Bed'ul-Halk, IV.73) hadîsi ilk önce suyun, sonra da arşın yaratıldığını ifade eder. Başka bir rivâyette de ilk önce kalemin yaratıldığı zikredilir. Âlimlerimiz çelişkili görülen bu hadîsleri şöyle tevil etmişlerdir. Buradaki ilk sırayı alma birbirine göredir. Birisine ilk önce budur denmesi, sonra gelene nispetledir. Buna göre ilk önce Nûr-u Muhammedî sonra da sıra ile su, arş ve kalem yaratılmıştır. Yukarıdaki hadîste zikredilen, diğer varlıklar o nurdan türetildi, sözleri Hz. Peygamber (sav)'in ilk önce yaratıldığını ispat eder. Ancak buradaki yaratma işi icad değil takdir etmedir.
Son peygamber oluşu da Hz. Muhammed (sav) için bir üstünlük vesilesidir. Bir hadîslerinde Hz. Peygamber (sav), "...Peygamberlik sarayının noksan kalan son kerpici olarak O'nu tamamladım. Ve böylece de peygamberler kafilesi benimle sona erdi" (Müslim, el-Fezâil, IV, 1791 h. no: 2287) buyurur.
Diğer hadîslerinde, "... beni Haşimoğullarından seçip getirdi" (Müslim, el-Fezâil IV, 1782 h.no: 2276) demiş ve temiz bir soydan geldiğini açıklamıştı. "Hz. Âdem'den itibaren neslinde zina mahsulu kimsenin olmadığını..." (İbn Ebi Ömer el-Adenî'den naklen el-Kâdî İyaz, eş-Sifâ I, 54) beyan etmesi de bir üstünlük vesilesidir.


12. Allah'ın Kendisine Halilim ve Habibim Demesi:


Hz. Peygamber (sav), Allah'ın elçisi olduğu gibi dostu ve habibidir. Bir hadîslerinde kendisini kastederek, "Allah arkadaşınızı halil (dost) edinmiştir" (et-Tirmizî, el-Menakib V, 606 h. no: 3655) buyurmuştur.
Halil (dost) sevdiğine kopmaz bağlarla bağlanan ve bağlılığında bir leke olmayandır. Allah'ın halil edinmesi, O'na yardım etmesi, kendisinden sonra gelenlere imam yapması demektir. Bu kelime aynı zamanda sevgi, lütûf, yükseltmek, şefaat etme hakkım içine alır.
Habîbullah (Allah'ın sevgilisi) mertebesi Hz. Peygambere mahsusdur. Mertebelerin en yükseğidir. Bunun için İbrahim Aleyhisselâm'a Halilullâh denirse de Habibullah denmez.
Habîbullâh (Allah'ın sevgilisi) olmak neticesi itibarîyle de bir fazilet vesilesidir. Zira Allah'ın bir kulunu sevmesi, onu saadete ulaştırması, koruması, muvaffak kılması kendisine yaklaştıracak sebepleri onun için hazırlaması, rahmetine gark etmesi demektir. Bu mertebeye ulaşan kimse için perdeler açılır, böylece de Allah'ı müşahede eder. Bu mertebeye sadece Hz. Peygamber ulaşmıştır.


B- Uhrevi Bazı Faziletleri


1-Kıyamet Günü Kabirden Kalkmada, Cennete Girmede İlk Sırayı Alması:


Kıyamet günü kabirden kalkanların ilki Hz. Peygamberdir. Nitekim bir hadisi şerifte Hz. Peygamber, "Ben insanlar diriltildiği zaman kabirlerinden dirilip çıkanların ilkiyim. Heyet teşekkül ettiğinde hatipleriyim. Ümitsizliğe düştükleri sıra müjdecileriyim."
Livâu'l-Hamd sancağı elimdedir. Adem oğlundan Allah'ın yanında en şerefli olanı yine benim. Ancak bunlarla iftihar etmiyorum" (Et-Tirmizî, el-Menâkıb, V, 585, h. no: 3610) buyurdu.
Cennetin kapısını ilk açan da O'dur. Bununla ilgili bir hadisi şerifte, "... Cennetin kapılarının halkasını sallayanların ilki benim. Cennet açılır, içeri girerim. Benimle birlikte müminlerin fakirleri de girer..." (et-Tirmizî, el-Menâkıb, V, 588 h.no: 3616) buyurur.


2. Kendisine ve Ümmetine Havz'ın Tahsis Edilmesi:


Bir hadîsi şerifte şöyle buyrulur: "Havzımın bir kenarından diğerine olan uzaklığı bir aylık mesafedir. Ve bu kenarları aynı uzunluktadır. Suyu gümüşten daha beyaz, kokusu miskten daha hoş, su içme kabları göğün yıldızlan sayısıncadır. Ondan içen bir daha susamaz" (Müslim, el-İmân IV, 1794 h.no: 2202 (71). Bu havuzdan ancak hak eden ümmet-i Muhammed içecektir (Müslim el-İmân, IV, 1794 h.no: 2293).



3. Şefaat Hakkına Sahib Olması, Makam-ı Mahmûd'a Yükseltilmesi:


Aslında Hz. Peygamber (sav) "Makam-ı Mahmûd"a ulaştığı için her çeşit şefaat etme hakkını elde etmiştir. Makam-ı Mahmûd'un izahı için farklı şeyler söylenmiştir. Müfessirlerin meşhur görüşlerine göre o, Hz. Peygamber'in, Livâu'l Hamd sancağı altında bütün insanlar için yapacağı büyük şefaatinin makamıdır.
Bazı hadîslerden anlaşıldığına göre Makam-ı Mahmud (övünülecek makam), her peygamberin kendi zellesini düşünerek, şefaat etmeye cesaret edemediği, bu sırada Hz. Peygamberin yeşil bir elbise giyip arşın sağında, bir tepenin üzerinde durarak bütün insanlara şefaat ettiği makamdır (Es-Saati, el-Fethu'r-Rabbânî XXIV, 112, 122; et-Tirmizî, el-Menâkib, V, 585). Şefaati Uzmâ (büyük şefaat) denen bu şefaati, bütün insanları mahşerin sıkıntılarından kurtarıp bir an evvel hesaplarının görülmesini temin eder (Es-Saâti, el-Fethu'r-Rabbânî, XXIV, 119-121).
Hz. Peygamberin şefaati başlıca iki kısma ayrılır. Şefaati Uzmâ denen birincisi hakkında daha önce bilgi verdik. Ümmetine mahsus olan şefaatinin da çeşitli şekilde tezahürleri vardır. Ümmetinin sırattan selametle geçmesi için şefaat etmesi cehenneme girmiş müminlerin cehennemden kurtulmaları için şefaatte bulunması gibi. (Es Saâtî, el-Fethu'r-Rabbânî, XXVI, 127). Aslında diğer peygamberlere tanınan makbul olacak duâlarını onlar dünyada kullandılar. Hz. Peygamber ise makbul olacak duasını ümmetine şefaat için kıyamet günü yapacaktır (Müslim, el-İmân, I, 188, h.no: 198).


4. Hz. Peygamber (sav)'in Diğer Peygamberlerden Üstünlüğü:


Buraya kadar saydığımız faziletler ve daha bir çok sebeplerden dolayı Hz. Muhammed (sav)'in diğer peygamberlerden üstün olduğu söylenmiştir. Bununla beraber, O, "...Allah'ın peygamberlerinin bir kısmını diğerinden üstün tutmayın..." (Müslim, el-Fezâil, IV, 1944 h.no: 2373) buyurmuştur. O'nun böyle demesinin sebebi şudur. Bir kere Hz. Peygamber mütevazi bir insandı. O hiç bir zaman üstünlük iddia etmemiştir. Ayrıca üstünlüğünü belirtmesi diğer peygamberler için bir noksanlığın mevzû edilmesini akla getirebilirdi. Aynı zamanda Resullük hususunda peygamberler arasında fark da yoktur. Nitekim bir âyet-i kerimede şöyle buyrulur, "Biz Allah'ın peygamberlerinden hiç birinin arasını ayırmayız" (el-Bakara, 285). Âyet şöyle tefsir edilmiştir. Peygamberlerin bir kısmını tasdik diğerlerini tekzib ederek aralarını tefrik etmeyiz. Hepsini derecesine göre peygamber tanırız.
Diğer bir âyet de, peygamberler arasında fazilet farkının bulunduğuna işaret etmektedir. Bu âyette de, "O işaret olunan Rasuller, Biz onların bazısını bazısından efdâl kıldık" (el-Bakara, 254) buyrulur. Bu âyet şöyle izah edilir. Evet hepsi Rasul, asli risalette müsavi, fakat böyle olmakla beraber bazısına ve belki her birine bir meziyet, bir hususî fazilet, bir rütbe-i mümtaze verdik demektir.
İbn Abbâs, Hz. Peygamberin diğer peygamberlerden farklı üstünlüklerini şöyle sıralar: Bir kere daha önce zikredildiği gibi Hz. Peygamber'in geçmiş ve gelecek günahları affedilmiştir. Yine O, bütün insanlara ve cinne peygamber olmuştur (ed-Dârimî, Sünen, I, 25-26).
el-Kastallânî de, Hz. Peygamber, diğer peygamberlerden üç sebebden dolayı üstündür. 1-Miraca yükseltilmesi, 2-Bütün beşerin seyyidi olması, 3-Mucizeleri ile. Gerçi diğer peygamberlere de mucize verilmişti. Ama O'na verilen bazı mucizeler O'ndan önce kimseye verilmemişti.
Ayrıca Hz. Peygamberin Şemaîl'i ve Hasâis'ide diğer peygamberlerin bu hallerinden üstündür.


Fezâilü'n-Nebî'nin Kaynakları


Fezâilu'n-Nebi'nin kaynaklan, başlıca Kur'ân-ı Kerim, hadîs-i şerif ve Siret kitaplarıdır. Kur'ân-ı Kerim'in birçok âyet-i Hz. Peygamberin faziletlerinden bahsetmektedir.
Hadîs mecmualarında ise Fezâilü'n-Nebî değişik başlıklar altında zikredilmektedir. Meselâ, "Nesebi", kıyâmet gününde her yerde ilk sırayı alması, "Şefaât" etmesi", et-Tirmizî'nin beşinci cildi, el-Menâkib, Müslim'in dördüncü cildi olan "Kitâbu'l-Fezâil" başlıkları altında yer almaktadır. Yine O'nun faziletleri, ed-Dârîmî'nin birinci cildinde, "Mâu'tiye'n-nebiyye mine'l-Fadlı" başlığı altında bulunmaktadır. Diğer sünnet kitaplarında da bu gibi faziletler aynı veya değişik başlıklar altında işlenmiştir.
Fezâil ile ilgili hadîsler, sadece el-Buhârî ve Müslim'in sahihlerinde bulunduğu gibi, içinde az da olsa bazı zayıf hadîslerin mevcut olduğu, "Sünenü'l-Erbaâ" ve diğer bazı hadîs mecmualarında da yer almaktadır. Bunların zayıflarının, sahihlerinden ayrılabilmesi, müelliflerinin açıklamaları ve bazı şerhlerin yardımıyla yapılabilmiştir.
Siret kitapları da, "Fezâilü'n-Nebî"nin önemli bir kaynağıdır. Siret'lerin muhtevâlarında bazen Hz. Peygamberin hayatı ve savaşları, bazen de çeşitli halleri mevzû edilmiştir. Bu halleri, Şemâil, Delâil, ve Hasâisi'dir. Fezâilü'n-Nebî ile ilgili hadîslerde ya bu hallerinin yazıldığı yerde bulunmaktadır veya müstakil bölümler halinde işlenmektedir. Bu tür Sîret kitaplarının başlıcalarından biri, el-Kâdî İyaz (ö.544/ 1140)'ın "eş-Şifâ bi Ta'rîfı Hukuki'l-Mustafa" adlı iki ciltlik eseridir. Eserlerdeki hadîslerin değerlendirilmesi es-Suyûtî'nin yaptığı Tahric'iyle mümkün olmaktadır. Bu saha ile ilgili diğer bir eser de, el-Kastallânî (ö.923/ 1517)'nin, "el-Mevâhibu' l-Ledünniyye" adlı iki ciltlik kitabıdır. Müellifi zaman zaman eserindeki zayıf hadîsleri beyan etmiştir. es-Suyûtî (ö.911/ 1505)'nin, "el-Hasâisu l-Kübrâ" isimli eseri fezâil'in diğer bir kaynağıdır, iki ciltlik bu eser de bazı zayıf hadîsler varsa da mevzû (uydurma) hadisler yoktur. Bu üç eser Türkçe’ye çevrilmiştir. Aslında fezâil'in asıl kaynağı hadîs mecmuaları olduğu için siret kitaplarından daha az istifâde edilmiştir.




 
Üst