Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Hicretin 8. yılı
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="müdavim" data-source="post: 189673" data-attributes="member: 5987"><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: DarkGreen"><strong>Hz. Cafer de Şehid Düştü</strong></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kumandan Hz. Cafer gibi, her mücâhid aynı duygu, aynı heyecan ve aynı kutsî gaye ile düşman ordusuna saldırıyordu. İslâm Ordusunda kartal cesareti, düşman askerinde karga ürkekliği vardı. Durum ne olursa olsun, İslâm Ordusu kârlı çıkacaktı. Galib olursa, hem maddî hem manevî zaferi elde etmiş olacaklar; mağlûb olup şehid olurlarsa, manevî zaferi şanlı, şerefli bir destan hâlinde elde edeceklerdi. Bunun için korkuları, telâşları, endişe ve tereddütleri yoktu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Dost gözler yanında düşman gözler de, yeni kahraman kumandanın üzerinden ayrılmıyordu. Bu ürkek ve mütereddit gözler, bu kahramanın cesaretli saldırışına, önüne geleni biçmesine, karşısına çıkanı kırıp geçirmesine hayret ve şaşkınlıkla bakıyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Ne var ki, Hz. Cafer'in de mukadder akıbeti yaklaşıyordu. İnen hain bir kılıç darbesi, sağ kolunu bileğinden kesti. Bu sefer şanlı sancağı, sol eline aldı. Ama fazla sürmeden bu kolu da kesildi. Eğer alabilirse, manzarayı hayâlinizde canlandırınız ve bu büyük kahramanın İ'lâyı Kelimetullah uğrunda gösterdiği gayreti, hamiyeti hayranlıkla seyrediniz. Bu eşsiz kahraman, Resuller Resulünün teslim ettiği İslâm'ın izzetini, ordunun şerefini temsil eden mübarek sancağı yere düşürmemek için, bileklerinden aşağısı yere düşmüş kollarıyla sarıldı.716 Artık düşman saldırısına karşı koyacak durumu yoktu. O anda tek gayesi, o şanlı ve şerefli bayrağı yere düşürmeden üçüncü ele teslim etmekti. İlâhî Yarabbi!.. Bu ne haşmetli îman, bu ne büyük ideal, bu ne kutsî gaye, bu ne ulvî gayret ve hamiyyet! Bizim şu anda havsalamıza sığdıramadığımız hâdiseyi Hz. Cafer (r.a.) bizzat yaşıyordu; evet, bizzat yaşıyordu.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu haşmetli manzara, haliyle fazla devam etmedi ve düşmandan gelen kılıç darbeleri Hz. Cafer'i de Hz. Zeyd'in kavuştuğu şehidlik mertebesine çıkardı.717 Henüz o sıra 41 yaşında bulunan bu İslâm kahramanının vücuduna baktıklarında, 90'dan ziyade mızrak, ok ve kılıç yarası görüyorlardı.718</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: DarkGreen"><strong>Sancak, Abdullah b. Ravaha 'nın Omuzunda</strong></span></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Kumandanlık sırası Abdullah b. Ravaha Hazretlerine gelmişti.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Atının üzerinde, ak sancak omuzunda, düşmana karşı ilerledi. Kötülüğü emreden nefis, bu vaziyette iken bile onu vesvese ve tereddütler tuzağına düşürmek istiyordu. Hz. Abdullah, iki düşman arasında kalmıştı. Biri Bizans askerleri, diğeri hiçbir zaman yanından ayrılmayan nefsi... Ama o, bu iki düşmana karşı da gereği gibi mücadele veriyordu. Bir taraftan düşmana saldırırken, diğer taraftan en büyük düşmanı olan nefsine şöyle diyordu:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"><span style="color: DarkRed">"Ey nefsim!.. Ben, seni kendime boyun eğdireceğim diye yemin ettim. Sen buna ya kendiliğinden razı olursun ya da bunu sana zorla kabul ettiririm! Müslümanlar, toplanmışlar, bağırıyorlar. İçlerinden 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' diyen ağlamaklı sesler yükseliyor. Anladığım kadarıyla, sen pek Cennet'ten hoşlanmamış görünüyorsun! Yıllardır, hâlâ itminana ermemişsin! Ey nefsim, sen şimdi öldürülmezsen, daha hiç ölmeyecek misin ki?.. İşte, ölüm gelip çattı; arzu etmediğin hâlde!.. Eğer o iki kişinin yaptığını yapar, şehidliği tercih edersen, en isabetli işi yapmış olursun! Eğer gecikirsen, bedbaht olursun!"</span>719</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Nefsini mağlûb eden Hz. Abdullah, kahramanca bir çarpışma gösteriyordu. Bir ara bir kılıç darbesiyle kesilen parmağı sallanmaya başladı. Yüreği Allah ve Resûlullah muhabbetiyle çarpan bu büyük insan, atından yere indi; parmağının üstüne ayağıyla bastı ve sallanan kısmı koparttıktan sonra tekrar atına atlayarak düşman saflarına bir arslan gibi daldı. Kalbini kaplayan îman feyz ve cesareti, âdeta vücudunda ağrı, sızı ve acıma nâmına ne varsa hepsini alıp götürmüştü.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Hz. Abdullah, kahramanca çarpıştıktan sonra, bir ara geri dönüp atından indi. Üç günden beri ağzına tek lokma almamıştı. O sırada biri kendisine üzeri etli bir kemik sundu. Üç günden beri ağzına aldığı ilk lokma olacaktı bu... Ama nerde? Henüz etli kemiği azıcık ısırmıştı ki, Müslümanların bulunduğu tarafta bir gürültü ve kargaşa koptu. Hz. Abdullah, elindeki kemiği bir tarafa fırlattı ve kendi kendine, "Sen hâlâ dünyada boğazla meşgulsün!" diyerek kılıcını sıyırdığı gibi çarpışmaya katıldı.720</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray"></span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: DarkSlateGray">Bu çarpışma neticesinde Hz. Abdullah da arzuladığı yüce makama erişti.721</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="müdavim, post: 189673, member: 5987"] [SIZE="4"][COLOR="DarkSlateGray"][COLOR="DarkGreen"][B]Hz. Cafer de Şehid Düştü[/B][/COLOR] Kumandan Hz. Cafer gibi, her mücâhid aynı duygu, aynı heyecan ve aynı kutsî gaye ile düşman ordusuna saldırıyordu. İslâm Ordusunda kartal cesareti, düşman askerinde karga ürkekliği vardı. Durum ne olursa olsun, İslâm Ordusu kârlı çıkacaktı. Galib olursa, hem maddî hem manevî zaferi elde etmiş olacaklar; mağlûb olup şehid olurlarsa, manevî zaferi şanlı, şerefli bir destan hâlinde elde edeceklerdi. Bunun için korkuları, telâşları, endişe ve tereddütleri yoktu. Dost gözler yanında düşman gözler de, yeni kahraman kumandanın üzerinden ayrılmıyordu. Bu ürkek ve mütereddit gözler, bu kahramanın cesaretli saldırışına, önüne geleni biçmesine, karşısına çıkanı kırıp geçirmesine hayret ve şaşkınlıkla bakıyordu. Ne var ki, Hz. Cafer'in de mukadder akıbeti yaklaşıyordu. İnen hain bir kılıç darbesi, sağ kolunu bileğinden kesti. Bu sefer şanlı sancağı, sol eline aldı. Ama fazla sürmeden bu kolu da kesildi. Eğer alabilirse, manzarayı hayâlinizde canlandırınız ve bu büyük kahramanın İ'lâyı Kelimetullah uğrunda gösterdiği gayreti, hamiyeti hayranlıkla seyrediniz. Bu eşsiz kahraman, Resuller Resulünün teslim ettiği İslâm'ın izzetini, ordunun şerefini temsil eden mübarek sancağı yere düşürmemek için, bileklerinden aşağısı yere düşmüş kollarıyla sarıldı.716 Artık düşman saldırısına karşı koyacak durumu yoktu. O anda tek gayesi, o şanlı ve şerefli bayrağı yere düşürmeden üçüncü ele teslim etmekti. İlâhî Yarabbi!.. Bu ne haşmetli îman, bu ne büyük ideal, bu ne kutsî gaye, bu ne ulvî gayret ve hamiyyet! Bizim şu anda havsalamıza sığdıramadığımız hâdiseyi Hz. Cafer (r.a.) bizzat yaşıyordu; evet, bizzat yaşıyordu. Bu haşmetli manzara, haliyle fazla devam etmedi ve düşmandan gelen kılıç darbeleri Hz. Cafer'i de Hz. Zeyd'in kavuştuğu şehidlik mertebesine çıkardı.717 Henüz o sıra 41 yaşında bulunan bu İslâm kahramanının vücuduna baktıklarında, 90'dan ziyade mızrak, ok ve kılıç yarası görüyorlardı.718 [COLOR="DarkGreen"][B]Sancak, Abdullah b. Ravaha 'nın Omuzunda[/B][/COLOR] Kumandanlık sırası Abdullah b. Ravaha Hazretlerine gelmişti. Atının üzerinde, ak sancak omuzunda, düşmana karşı ilerledi. Kötülüğü emreden nefis, bu vaziyette iken bile onu vesvese ve tereddütler tuzağına düşürmek istiyordu. Hz. Abdullah, iki düşman arasında kalmıştı. Biri Bizans askerleri, diğeri hiçbir zaman yanından ayrılmayan nefsi... Ama o, bu iki düşmana karşı da gereği gibi mücadele veriyordu. Bir taraftan düşmana saldırırken, diğer taraftan en büyük düşmanı olan nefsine şöyle diyordu: [COLOR="DarkRed"]"Ey nefsim!.. Ben, seni kendime boyun eğdireceğim diye yemin ettim. Sen buna ya kendiliğinden razı olursun ya da bunu sana zorla kabul ettiririm! Müslümanlar, toplanmışlar, bağırıyorlar. İçlerinden 'İnnâ lillah ve innâ ileyhi raciûn.' diyen ağlamaklı sesler yükseliyor. Anladığım kadarıyla, sen pek Cennet'ten hoşlanmamış görünüyorsun! Yıllardır, hâlâ itminana ermemişsin! Ey nefsim, sen şimdi öldürülmezsen, daha hiç ölmeyecek misin ki?.. İşte, ölüm gelip çattı; arzu etmediğin hâlde!.. Eğer o iki kişinin yaptığını yapar, şehidliği tercih edersen, en isabetli işi yapmış olursun! Eğer gecikirsen, bedbaht olursun!"[/COLOR]719 Nefsini mağlûb eden Hz. Abdullah, kahramanca bir çarpışma gösteriyordu. Bir ara bir kılıç darbesiyle kesilen parmağı sallanmaya başladı. Yüreği Allah ve Resûlullah muhabbetiyle çarpan bu büyük insan, atından yere indi; parmağının üstüne ayağıyla bastı ve sallanan kısmı koparttıktan sonra tekrar atına atlayarak düşman saflarına bir arslan gibi daldı. Kalbini kaplayan îman feyz ve cesareti, âdeta vücudunda ağrı, sızı ve acıma nâmına ne varsa hepsini alıp götürmüştü. Hz. Abdullah, kahramanca çarpıştıktan sonra, bir ara geri dönüp atından indi. Üç günden beri ağzına tek lokma almamıştı. O sırada biri kendisine üzeri etli bir kemik sundu. Üç günden beri ağzına aldığı ilk lokma olacaktı bu... Ama nerde? Henüz etli kemiği azıcık ısırmıştı ki, Müslümanların bulunduğu tarafta bir gürültü ve kargaşa koptu. Hz. Abdullah, elindeki kemiği bir tarafa fırlattı ve kendi kendine, "Sen hâlâ dünyada boğazla meşgulsün!" diyerek kılıcını sıyırdığı gibi çarpışmaya katıldı.720 Bu çarpışma neticesinde Hz. Abdullah da arzuladığı yüce makama erişti.721[/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Resûlüllah (Aleyhisselatü Vesselam)
Peygamberimizin Hayatı
Hicretin 8. yılı
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst