Hakiki terakki ise; insana verilen kalb, sır, ruh, akıl hatta hayal ve sair kuvvelerin hayat-ı ebediyeye yüzlerini çevirerek, her biri kendine layık hususi bir vazife-i ubudiyet ile meşgul olmaktadır. Yoksa ehl-i dalaletin terakki zannettikleri, hayat-ı dünyeviyenin bütün inceliklerine girmek ve zevklerinin her çeşitlerini, hatta en süflisini tatmak için bütün letaifini ve kalb ve aklını nefs-i emmareye müsahhar edip yardımcı verse; o terakki değil, sukuttur.
(Bediüzzaman Said Nursi - 23. Söz'den)
Lügatler
Ehl-i dalâlet : doğru ve hak yoldan sapan inançsız kimseler
Hakiki :gerçek
Hayat-ı dünyeviye :dünya hayatı
Hayat-ı ebediye :sonsuz hayat
Hususi :özel, bir şeye ait olan
Kuvve :güç, duygu, meleke, his, kabiliyet
Letaif :güzel latif duygular
Musahhar :hizmet eden, istenilen hale konmuş, idare edilen
Nefs-i emmare :daima kötülüğü yapmayı emreden nefis
Sair :diğeri, başkası, gerisi, kalanı
Sır :herkesin bilmediği gizli hakikat
Sukût :düşmek, yukarıdan aşağı doğru birden inivermek, alçalmak, değerini kaybetmek, bozulmak
Süfli :aşağıda bulunan, alçak
Terakki :ilerlemek, yükselmek,artmak
Vazife-i ubudiyet :kulluk vazifesi