"Vedud" ismine mazhar olan muhakkikîn-i evliya; "Bütün kâinatın mayesi, muhabbettir.
Bütün mevcûdâtın harekâtı, muhabbetledir.
Bütün mevcûdâttaki incizab ve cezbe ve cazibe kanunları, muhabbettendir." demişler. Onlardan birisi demiş:
فَلَكْ مَسْتْ مَلَكْ مَسْتْ نُجُومْ مَسْتْ
سَموَاتْ مَسْتْ شَمْسْ مَسْتْ
قَمَرْ مَسْتْ زَمِينْ مَسْتْ
عَنَاصِرْ مَسْتْ نَبَاتْ مَسْتْ
شَجَرْ مَسْتْ بَشَرْ مَسْتْ سَرَاسَرْ ذِى حَيَاتْ مَسْتْ
هَمَه زَرَّاتِ مَوْجُودَاتْ بَرَابَرْ مَسْتْ دَرْمَسْتَسْت
Yâni: Muhabbet-i İlahiyenin tecellisinde ve o şarab-ı muhabbetten herkes istidadına göre mesttir.
Mâlûmdur ki: Her kalb, kendine ihsan edeni sever ve hakikî Kemâle muhabbet eder ve ulvî cemâle meftun olur. Kendiyle beraber sevdiği ve şefkat ettiği zâtlara dahi ihsan edeni daha pek çok sever.
Acaba, -sâbıkan Beyân ettiğimiz gibi- herbir isminde binler ihsan defineleri bulunan ve bütün sevdiklerimizi ihsanatıyla mes'ud eden ve binler Kemâlâtın menbaı olan ve binler tabakat-ı cemâlin medârı olan binbir Esmâsının müsemması olan Cemil-i Zülcelâl, Mahbub-u ZülKemâl, ne derece aşk ve muhabbete lâyık olduğu ve bütün kâinat onun muhabbetiyle mest ve sergerdan olmasının şâyeste bulunduğu anlaşılmaz mı?
İşte şu sırdandır ki; "Vedud" ismine mazhar bir kısım evliya, "Cennet'i istemiyoruz.
Bir lem'a-i muhabbet-i İlahiye, ebeden bize kâfidir" demişler.
Hem ondandır ki; hadîste geldiği gibi: "Cennet'te bir dakika rü'yet-i cemâl-i İlahî, bütün Cennet lezaizine faiktir."
İşte şu nihayetsiz Kemâlât-ı muhabbet, vâhidiyet ve ehadiyet dairesinde Zât-ı Zülcelâl'in kendi Esmâ ve mahlukatıyla hasıl olur. Demek o daire haricinde tevehhüm olunan Kemâlât, Kemâlât değildir.