Günün Düşündürdükleri

pendüender

Well-known member
Enes bin Malik hazretleri bildiriyor: Biz bir gün dini bir konuda tartışırken, Resulullah efendimiz yanımıza geldi. Bize öyle öfkelenmişti ki, hiç böylesini görmemiştik. Buyurdu ki:
(Bırakın tartışmayı! Sizden öncekiler sırf bunun yüzünden helak oldu. Tartışmanın faydası yoktur, tartışma zararlıdır. Mümin münakaşa etmez. Münakaşa edene şefaat etmem.) [Taberani]

Haklı olduğu halde tartışmayı terk etmek, haksız olduğu halde, tartışmayı terk etmekten daha zordur. Bu bakımdan haklı olduğu halde münakaşayı terk etmek daha çok sevaptır.
 

kýrýmlý

Well-known member
EL-FETİH -29- Muhammed ALLÂH'ın Resûlüdür. Onun berâberindeki mü'minler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû' ederken, secde ederken, ALLÂH'dan lûtuf ve rızâ ararken görürsün. Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrâttaki sıfatları olup İncîldeki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş. Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece ALLÂH, onlar gibi îmân edip makbûl ve güzel işler yapanlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
555872_384470448284193_883832372_n.jpg
 

pendüender

Well-known member
اسرار ازل را نه تو دانی و نه من
وین حرف معما نه تو خوانی و نه من
هست از پس پرده گفتگوی من و تو
چون پرده برافتد، نه تو مانی و نه من


Esrâr-ı ezel râ ne tu dânî vü ne men
Vin harf-i muammâ ne tu hânî vü ne men
Hest ez pes-i perde guftigûy-i men u tu
Çün perde beraftad, ne tu mânî vü ne men.


(Ezel sırlarını ne sen bilirsin, ne ben/ Bu muammayı ne sen okursun, ne ben/ Sen ile ben dedikodusu var perde arkasında / Perde kalktı mı ne sen kalırsın, ne ben.)
Ö.H.
 
Son düzenleme:

pendüender

Well-known member
Kullandığımız eşyalar üzerinde herhangi bir şekilde oluşmuş lekeler bizleri ne kadar da rahatsız ediyor. Bir an önce o lekeyi temizlemek ve o cismi asıl görüntüsüne kavuşturmak için gereğini yapıyoruz. Ya kalbimize, ruhumuza hücum eden, her gün karşı karşıya kaldığımız lekeler karşısında özümüzü korumak için neler yapıyoruz?​
 

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Dünün pismanligi...Yarinin telasi...

Çok zaman önceydi.O kadar zaman önceydi ki zaman diye bir
şey yoktu.
İnsanlar güneş doğup batıncaya kadar yaşıyorlardı hayatı.
Bir daha hiç olmayacakmış gibi dolu ve anlamlı.
Derken zaman diye üç parçalı bir şey icat etti insan.
Bir parçasına dün dedi, diğer parcasına bugün, öteki parçasına da
yarın.

Sonra fesat karıştı zamana ve insan bugünü unuttu.
Dünü düsünüp pişman oldu, yarını düşünüp telaşlandı;
ama işin ilginç tarafı tüm telaş ve pişmanlıkları güneş doğup
batıncaya kadar yaşadı.

Farkında olmadan rezil etti bu gününü.
Oysa yarın, bugüne dün diyor, düne de bu gün için yarın diyordu.
Bir türlü beceremedi.Bir eliyle yarına, diğer eliyle düne yapıştı.
Bu günü eline yüzüne bulaştırdı...Mutsuz oldu insan.

Ve ne gariptir ki yarının telaşını da, dünün pişmanlığını da hep
bugün yaşadı;

ama bugünü hiç yaşayamadı.Ne yarın ne de dün!
 

pendüender

Well-known member
Bulanmadan donmadan...

Sularla birlikte akar ömür. Ta ki son menzile varılır, öyle durulur. Sular kaynağında duruydu, saftı. Sen kundağında… Sularla birlikte aktı hayatın. Kimi zaman bulandın kimi zaman duruldun. Akışın her anında berrak olma imkanı vardı. En güzeli “durulmadan, donmadan akmak”tı. Son kundağına sarıldığında ilk kundağındaki gibi değilsen; yani geldiğin gibi gidemiyorsan vay sana, eyvah sana!
Bu konuşmada geçen her kelime, her cümle karşımda durana, aynadan bana bakana. Gayrısına söz söylemek ne haddimize…

H.AKÇAY
 

ASHAB-I BEDR

Well-known member
“İki şey beni dünya lezzetlerine gönlümü kaptırmaktan alıkoyar. İlki ölümü hatırlamak, ikincisi de hesap vermek üzere Allah Tealâ’nın huzuruna çıkacak olmak!”

— İbrahim Teymî rh.a.​
 
Üst