Muvahhid1
Well-known member
İHTAR: Risale-i Nur, sair kitaplara muhalif olarak, başta perdeli gidiyor; gittikçe inkişaf eder. Hususan bu risalede Birinci Mertebe çok kıymettar birhakikat olmakla beraber çok ince ve derindir. Hem bu Birinci Mertebe, bana mahsus gayet ehemmiyetli bir muhakeme-i hissî ve gayet ruhlu bir muamele-i imanî ve gayet gizli bir mükâleme-i kalbî suretinde, mütenevvi ve derin dertlerime şifa olarak tebarüz etmiş. Bana tam tevafuk eden tam hissedebilir. Yoksa tam zevk edemez...
حَسْبُنَا اللهُ وَنِعْمَ الْوَكِيلُ
1
[NOT]Dipnot-1 “Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla.” “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir.” Âl-i İmrân Sûresi, 3:173.[/NOT]
acz: acizlik, güçsüzlük | aşk-ı bekà: sonsuzluk aşkı |
bekà: devamlılık, kalıcılık | ehemmiyet: önem |
ehl-i dünya: dünyaya dalıp âhireti düşünmeyenler | envar: nurlar |
fakr: fakirlik, ihtiyaç hâli | fena: gelip geçicilik, yok olma |
gaflet: Cenâb-ı Haktan ve Âhiretten habersiz davranma, dikkatsizlik | gayet: son derece |
giriftar olmak: tutulmak | hadsiz: sınırsız |
hakikat: doğru, gerçek | hususan: özellikle |
hâlet: durum, hâl | ihtar: hatırlatma, ikaz |
inkişaf etmek: açığa çıkmak | iştiyak-ı hayat: hayatı aşk derecesinde istemek |
kıymettar: kıymetli, değerli | lem’a: parıltı |
makamen: makam yönünden | medet: yardım |
muamele-i imanî: imânı temel alarak yapılan uygulama | muhabbet-i vücut: var olma sevgisi |
muhakeme-i hissî: bir mesele hakkında hislerle düşünme | muhalif: aykırı, zıt |
mânen: mânâ bakımından | mükâleme-i kalbî: kalpten konuşma |
mütenevvi: çeşitli | nevi: tür |
nihayetsiz: sonsuz | nükte: ince anlamlı söz |
risale: mektup, kitapçık; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi | rütbeten: rütbe ve değer açısından |
sair: diğer, başka | suret: biçim, şekil |
tebârüz etmek: ortaya çıkmak | tecrit etmek: soyutlamak, başkalarıyla görüştürmemek |
teessürat: üzüntüler, dış şartların etkisinde kalma | tevafuk etmek: uygun düşmek, uyumlu olmak |
Âyet-i Hasbiye: “Allah bize yeter; O ne güzel vekildir” anlamında Âl-i İmrân Sûresinin 173. âyeti | şedit: şiddetli |
şuâ: ışık kaynağından çıkan ışık teli; ışın |
Son düzenleme: