Dershanede yasanmış tevafuklar...

huve

Well-known member
baktığımda çok ilginç bir şey yaşamadım,
ama dönüm noktamdı dersanem ve hocam,
5 yıldır duamda hocama büyük yer ayırmaya gayret ediyorum,
adam olma yolunda attığımız adımda en büyük vesileydi,
ben ondan razıyım, Rabbim de razı olsunn...
 

þualar

Active member
Bende bi tanesini anlatayım Risale ile alakalı; Bir süreliğine risale yerine başka kitaplar okumaya karar verdim.Bir hafta sonra tekrar kaldığım yerden actım Risaleyi aynen surası cıktı; ''Ben yirmi senedir risaleden başka kitaba ihtiyac hissetmemişim,sizin hic hissetmemeniz gerekir.Nurlara kanaat ediniz''..
Anladım ki manevi bi ihtar aldım.Bu neviden cok örnek var.Hadi sizden de alalım;)
 

istigna

Member
bende birgün gurbette yine yanlızılıgımı hissediyorken,içimden şöyle gecti"ah üstadım hayatta olsa idi,ona diyecektim ki "ben bu gurbetlik hissine dayanamıyorum,ilim bile tahsil için olsa yapamıyorum evimi cok özlüyorum,bana öyle bi şey söyleki ben bu hisden az bile olsa uzaklasmak istiyorum"sonra oda bana birşey derdi bende biliyorum ki herşey düzelirdi"ve elimde mektubat vardı,ilk açtığım yer 6.MEKTUPTU...
 

medresei_nur

Active member
Bizim cemaatte bi abi vardı vakıftı trafik kazasında vefat etti.
Buraya geldiginde okudugu en son ders de "Risale-i nur şakirdleri imanla kabre girer"olmuş.Ertesi gun bende medrese deydim .Bende elime kastamonu lahikasını aldım açtım baktım aynı öyle bi yer geldi okudum hayret etim. ---------------------------------------------------------
Kastamonıu Lâhikası - Mektup No: 32 - s.1588

Risale-i Nur şakirtlerinden Ahmed Nazif Çelebi (r.h.) Fıkrası
-----------------------------------------------------------------------------------
Bi kerede Ankaraya önemli bir sınav için gitmiştim nurlarla daha yeni yakınlığım vardı.daha öncelerden de biliyordum hatta kucukkende bazı sohbetlere falan gitmiştim daha sonra terk etmiştim :(.Her neyse ankara da aşti deyken ,bir kitapçıya rats geldim.Çanta alacaktım baktım tezgahta risaleler de var.O onda aklımdam nasıl olduysa şöyle geçti dedim kendi kendime ,bak nurlar seninle yanlız değilsin.Sonra ankarayı tanımıyorum bi derhanede kalacaktım.Adres de bilmiyorum beni gelip alacaklar ama yerimi belirmem lazım.Bana adres tarif ettiler.Otobuse biner binmez hemen gözüme ilişti.Önümde oturan abi. Baktım elinde gençlik rehberi okuyor.Fazla hasbilhal edemedik sadece gideceğim adresi tarif etti bende buraya sınav için geldiğimi söyledim.O da bana dua etti ALLAH razı olsun. Yeni aklıma geldi dedim nurlar yine benimle.elhamdülülillah.Açık öğretimin kurtarma sınavıydı bu gireceğim sınav.Eğer geçersem diplomayı alacaktım geçemezsem bi daki seneye kalacaktı.Bu yaşadığım tevafuklar bana çok ümit verdi.Ertesi gün sınava girdim aksamı zaten çok heyecanlıydı,ya diyecekler kazandın sınavı al diplomanı git.Yada kazanamadın hadi by. urfa'ya bidaha ve adım okundu benim de kalbim nasıl atıyordu.Ya o geceyi hiç unutamam adım okunur okunmaz anladım kazandığımı.Çünkü başta demişlerdi ismi okunanlar diplomalarını gelip alsınlar.:)
Bu vesileyle tabi ufak çaplı bi program oldu benim için.kitap okudum kaldığım yerde.Çok istifade ettim..:).
 

Tarihci

Marmara Tarih
ben de bi tevafuk yaşadım aslında benim yaşanmasına vesile oldum demek daha doğru olabilir.. birine bi mesaj attım ama tam da zamanında :) daha sonra mesajı attığım çocuk geldi dedi abi sen keramet sahibisin :p
 

þualar

Active member
Cok güzel tevafuklar,Paylaştığınız icin Allah razı olsun.Ben yine risale okuduğum zaman ki bi tevafuğu anlatayım;
Bi gün dershanede sözlerin konferans bölümünü okuyordum.Bi kardeş geldi ve risale okunurken şerh edilmeli mi? Nasıl anlatılmalı.Yoksa sadece okunmalı mı? Diye sordu.Bende kaldığım yeri şöyle ipi arasına bırakıp cevaplamaya calıştım.Kardese dedim ben artık okumama devam edeyim.Nerde kalmışım tahmin edersiniz? Tam surda;
Fakat, bu hususta arz edeyim ki, Üstâdımız Bediüzzaman, bir Nur Talebesine Risâle-i Nur’dan bâzan okuyuvermek lütfunu bahşederken, izah etmiyor, diyor ki: "Risâle-i Nur, imânî meseleleri lüzûmu derecesinde izah etmiş. Risâle-i Nur’un hocası Risâle-i Nur’dur. Risâle-i Nur, başkalarından ders almaya ihtiyaç bırakmıyor. Herkes istidâdı nisbetinde kendi kendine istifâde eder. Aklınız herbir meseleyi tam anlamasa da, ruh, kalb ve vicdânınız hissesini alır. Ne kadar istifâde etseniz, büyük bir kazançtır."
Kardesi cağırdım ikimizde hayret ettik:)
 

Vakar

Member
şualar ben akşam bir kalem kağıt alayım yaşadığım ve yaşaıyanlara şahit olduklarımı yazayım bir değil iki değil bence medrese talebelerinin hepsi ermiş.:)
 

GuLSerbeti

Well-known member
Ermislik yahut keramet, sahislarda degil ki...
Ustad (r.a)bile kendine mal etmemis.. risale-i Nur'a vermis..:)

ama insan, ilahi lutuflar gelince de cok hosuna gidiyor...

birde su varki; boyle lutuflar, imani zayif olanlari kuvvetlendirmek, tesvik ve destek amacli olurmus... bizim icin cok guzel..:rolleyes::)

ama eskiden bazi buyukler baslarina gelen boyle durumlardan utanir...imanim mi zayifladi, diye endiselenirlermis..

diye biliyorum...Allah'u alem...
arastirmak isteyen kardes varsa buyursun... :)
 

þualar

Active member
Bazan tevazu, küfran-ı nîmeti istilzam ediyor, belki küfran-ı nîmet olur. Bazan da tahdîs-i nîmet, iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yeganesi ki; ne küfran-ı nîmet çıksın, ne de iftihar olsun; meziyet ve kemalatları ikrar edip, fakat temellük etmeyerek, Mün’im-i Hakîkinin eser-i in’amı olarak göstermektir.
Mesela, nasıl ki murassa ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen; halk sana dese: "Maşaallah çok güzelsin, çok güzelleştin." Eğer sen tevazûkarane desen: "Haşa! Ben neyim, hiç. Bu nedir; nerede güzellik?" O vakit küfran-ı nîmet olur ve hulleyi sana giydiren mahir sanatkara karşı hürmetsizlik olur. Eğer müftehirane desen: "Evet ben çok güzelim, benim gibi güzel nerede var? Benim gibi birini gösteriniz." O vakit, mağrurane bir fahirdir. İşte, fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: "Evet ben güzelleştim; fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir."
İşte bunun gibi, ben de sesim yetişse bütün küre-i arza bağırarak derim ki:
"Sözler güzeldirler, hakîkattirler; fakat benim değildirler; Kur’an-ı Kerîmin hakaikından telemmû etmiş şualardır."
b196.gif
düsturuyla derim ki:
b197.gif

Yani Hazret-i Muhammed’i sözlerimle methedemedim. Aksine, ondan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirdim. Sözlerimi methetmiş oldum. Yani, "Kur’an’ın hakaik-ı i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’an’ın güzel hakîkatleri, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi." Madem böyledir; hakaik-ı Kur’an’ın güzelliği namına, Sözler namındaki ayinélerinin güzelliklerini ve o ayinedarlığa terettüp eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdîs-i nîmettir.


Evet kardeşim rastgeldiğimiz bu tevafuklar keramet sahibi olduğumuzdan değil,sahip olduğumuz hizmeti kuraniyenin kerametidir.Bu inayatı izhar etmemiz inş tahdisi nimettir.Üstad da bir cok tevafuğu bu sırra göre acıklamıştır...Ve niitekim talebeleride...

 

ebrar172

Well-known member
dershanede diil ama neyse...


bu sene biraz sıkıntılı bir seneydi ....kurban zamanı eşim kurban paralarını topluyor o ara dedi canım biz ne yapalım ne diyorsun..?billiyorsun biraz sıkışık bir dönemdeyiz...
bende dedimki kurbana girebileceğimiz sene sayısını bile bilmezken bir seneyi bile boş geçirmek çok büyük bir kayıp..gönlü buruk bayram etmeyelim...evliliğimizin ilk yıllarından beri dikkat ederiz buna kurban çok önemlidir hem onun hemde benim için..ve biraz zorda olsa girdik kurbana..

eşim bütün abilerimizin ve bizim kurban parasıyla birlikte bir akşam bizim özel arabamızla paraları teslim etmeye gidiyor..önde başka bir abinin arabası arkada eşim...parayı teslim ediyorlar ve geri dönerlerken..
eşim çok büyük bir kaza atlattı..çok şükür Rabbime onu bana bağışladı..
eve geldiğinde bembeyazdı suratı ve söylediği ilk cümle...
canım iyiki kurbana girmişiz...
 

GuLSerbeti

Well-known member
Bazan tevazu, küfran-ı nîmeti istilzam ediyor, belki küfran-ı nîmet olur. Bazan da tahdîs-i nîmet, iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yeganesi ki; ne küfran-ı nîmet çıksın, ne de iftihar olsun; meziyet ve kemalatları ikrar edip, fakat temellük etmeyerek, Mün’im-i Hakîkinin eser-i in’amı olarak göstermektir.
Mesela, nasıl ki murassa ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen; halk sana dese: "Maşaallah çok güzelsin, çok güzelleştin." Eğer sen tevazûkarane desen: "Haşa! Ben neyim, hiç. Bu nedir; nerede güzellik?" O vakit küfran-ı nîmet olur ve hulleyi sana giydiren mahir sanatkara karşı hürmetsizlik olur. Eğer müftehirane desen: "Evet ben çok güzelim, benim gibi güzel nerede var? Benim gibi birini gösteriniz." O vakit, mağrurane bir fahirdir. İşte, fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: "Evet ben güzelleştim; fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir."
İşte bunun gibi, ben de sesim yetişse bütün küre-i arza bağırarak derim ki:
"Sözler güzeldirler, hakîkattirler; fakat benim değildirler; Kur’an-ı Kerîmin hakaikından telemmû etmiş şualardır."
b196.gif
düsturuyla derim ki:

b197.gif

Yani Hazret-i Muhammed’i sözlerimle methedemedim. Aksine, ondan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirdim. Sözlerimi methetmiş oldum. Yani, "Kur’an’ın hakaik-ı i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’an’ın güzel hakîkatleri, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi." Madem böyledir; hakaik-ı Kur’an’ın güzelliği namına, Sözler namındaki ayinélerinin güzelliklerini ve o ayinedarlığa terettüp eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdîs-i nîmettir.


Evet kardeşim rastgeldiğimiz bu tevafuklar keramet sahibi olduğumuzdan değil,sahip olduğumuz hizmeti kuraniyenin kerametidir.Bu inayatı izhar etmemiz inş tahdisi nimettir.Üstad da bir cok tevafuğu bu sırra göre acıklamıştır...Ve niitekim talebeleride...




Allah razi olsun, kardesim sualar...
Rabbim gonlunun muradini versin... Dua ile..
 

þualar

Active member
Sağol ebrar cok manalı bi paylasımdı.Ben bu sefer kamptaki bi olayı anlatayım;
Bi arkadasın evinde kamp yapıyorduk.Canım kısır istedi, yapalım dedik ama sonra vazgectik.Tevafuk 10 dk sonra üstekii komşu elinde kısır, kapımızı caldı.Hepimiz bu hale hayret ettik.Anladık k i bi zat var bizim her halimizi görür en önemsiz ihtiyacımızı dahi nazara alır ve verir.İste kul nankör ve zalimdir.Rabbim bu manayı evvela benim sonra ihtiyacı olan herkesin kafasına ve gönlüne nakşetsin.
 

þualar

Active member
nefsi davrancak ne vardi ki, ben goremedim... :p ecmain olsun ins. :)
Ben davrananlara cok rastladım kardeşim.Üstad ne diyor;
"Eğer bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır." Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur. İşte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlâsı kazanırlar. Ve vazife-i uhreviyelerinde muvaffak olurlar. Ve bu fecî sukut ve musibet-i hazıradan rahmet-i İlâhiye ile kurtulurlar.
 

þualar

Active member
Bak burasıdaa senin soruna cvb olabilir;
Neşr-i envâr-ı Kur’âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir keramet-i Kur’âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki:
Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. Eğer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. İntâk-ı bilhak nevinden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine itimadı ziyadeleşir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır" der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfâsına mükellef değil. Fakat fahr için, kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nispet edebilir.
Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nevinden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nevinden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor.




Aslında snede doğru bi noktaya değindin,bu biraz da niyet meselesi kardeşim;) Rabbim niyetimizi halis kılsın.
 

GuLSerbeti

Well-known member
Bak burasıdaa senin soruna cvb olabilir;
Neşr-i envâr-ı Kur’âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir keramet-i Kur’âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki:
Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. Eğer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. İntâk-ı bilhak nevinden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine itimadı ziyadeleşir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır" der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfâsına mükellef değil. Fakat fahr için, kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nispet edebilir.
Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nevinden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nevinden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor.



Aslında snede doğru bi noktaya değindin,bu biraz da niyet meselesi kardeşim;) Rabbim niyetimizi halis kılsın.


:)
aminn
bu kisim icin de Tesekkurler...

bu konuda okudugum bir makale vardi... bulabilirsem.. konu olarak koyarim ins.






.
 
Üst