benim yaşadığım en büyük tevafuk sensinKardeşler yasadığınız tevafukları bizimle paylaşır mısınız?
Hadi ya sen ermişin yani bunu mu demek istiyonşualar ben akşam bir kalem kağıt alayım yaşadığım ve yaşaıyanlara şahit olduklarımı yazayım bir değil iki değil bence medrese talebelerinin hepsi ermiş.
Bazan tevazu, küfran-ı nîmeti istilzam ediyor, belki küfran-ı nîmet olur. Bazan da tahdîs-i nîmet, iftihar olur. İkisi de zarardır. Bunun çare-i yeganesi ki; ne küfran-ı nîmet çıksın, ne de iftihar olsun; meziyet ve kemalatları ikrar edip, fakat temellük etmeyerek, Mün’im-i Hakîkinin eser-i in’amı olarak göstermektir.
Mesela, nasıl ki murassa ve müzeyyen bir elbise-i fahireyi biri sana giydirse ve onunla çok güzelleşsen; halk sana dese: "Maşaallah çok güzelsin, çok güzelleştin." Eğer sen tevazûkarane desen: "Haşa! Ben neyim, hiç. Bu nedir; nerede güzellik?" O vakit küfran-ı nîmet olur ve hulleyi sana giydiren mahir sanatkara karşı hürmetsizlik olur. Eğer müftehirane desen: "Evet ben çok güzelim, benim gibi güzel nerede var? Benim gibi birini gösteriniz." O vakit, mağrurane bir fahirdir. İşte, fahirden, küfrandan kurtulmak için demeli ki: "Evet ben güzelleştim; fakat güzellik libasındır ve dolayısıyla libası bana giydirenindir, benim değildir."
İşte bunun gibi, ben de sesim yetişse bütün küre-i arza bağırarak derim ki:
"Sözler güzeldirler, hakîkattirler; fakat benim değildirler; Kur’an-ı Kerîmin hakaikından telemmû etmiş şualardır."
düsturuyla derim ki:
Yani Hazret-i Muhammed’i sözlerimle methedemedim. Aksine, ondan bahsetmekle sözlerimi güzelleştirdim. Sözlerimi methetmiş oldum. Yani, "Kur’an’ın hakaik-ı i’cazını ben güzelleştiremedim, güzel gösteremedim; belki Kur’an’ın güzel hakîkatleri, benim tabiratlarımı da güzelleştirdi, ulvîleştirdi." Madem böyledir; hakaik-ı Kur’an’ın güzelliği namına, Sözler namındaki ayinélerinin güzelliklerini ve o ayinedarlığa terettüp eden inayat-ı İlahiyeyi izhar etmek, makbul bir tahdîs-i nîmettir.
Evet kardeşim rastgeldiğimiz bu tevafuklar keramet sahibi olduğumuzdan değil,sahip olduğumuz hizmeti kuraniyenin kerametidir.Bu inayatı izhar etmemiz inş tahdisi nimettir.Üstad da bir cok tevafuğu bu sırra göre acıklamıştır...Ve niitekim talebeleride...
Ecmain kardeşim,nefsi davranmadığın icin Rabbim senden de razı olsun.Allah razi olsun, kardesim sualar...
Rabbim gonlunun muradini versin... Dua ile..
Ecmain kardeşim,nefsi davranmadığın icin Rabbim senden de razı olsun.
Ben davrananlara cok rastladım kardeşim.Üstad ne diyor;nefsi davrancak ne vardi ki, ben goremedim... ecmain olsun ins.
Bak burasıdaa senin soruna cvb olabilir;
Neşr-i envâr-ı Kur’âniyedeki muvaffakiyetin ve gayretin ve şevkin, bir ikram-ı İlâhîdir, belki bir keramet-i Kur’âniyedir, bir inâyet-i Rabbâniyedir. Sizi tebrik ediyorum. Keramet ve ikram ve inâyetin bahsi geldiği münasebetiyle, keramet ve ikramın bir farkını söyleyeceğim. Şöyle ki:
Kerametin izharı, zaruret olmadan zarardır. İkramın izharı ise, bir tahdis-i nimettir. Eğer kerametle müşerref olan bir şahıs, bilerek harika bir emre mazhar olursa, o halde eğer nefs-i emmâresi bâki ise, kendine güvenmek ve nefsine ve keşfine itimad etmek ve gurura düşmek cihetinde istidraç olabilir. Eğer bilmeyerek harika bir emre mazhar olursa: Meselâ, birisinin kalbinde bir sual var. İntâk-ı bilhak nevinden ona muvafık bir cevap verir; sonra anlar. Anladıktan sonra kendi nefsine değil, belki kendi Rabbisine itimadı ziyadeleşir ve "Beni benden ziyade terbiye eden bir Hafîzim vardır" der, tevekkülünü ziyadeleştirir. Bu kısım, hatarsız bir keramettir; ihfâsına mükellef değil. Fakat fahr için, kasten izharına çalışmamalı. Çünkü, onda zâhiren insanın kisbinin bir medhali bulunduğundan, nefsine nispet edebilir.
Amma ikram ise, o, kerametin selâmetli olan ikinci nevinden daha selâmetli, bence daha âlidir. İzharı, tahdis-i nimettir. Kisbin medhali yoktur; nefsi onu kendine isnad etmez.
İşte, kardeşim, hem senin hakkında, hem benim hakkımda, bahusus Kur’ân hakkındaki hizmetimizde eskiden beri gördüğüm ve yazdığım ihsânât-ı İlâhiye bir ikramdır; izharı, tahdis-i nimettir. Onun için sana karşı, tahdis-i nimet nevinden, ikimizin hizmetimize ait muvaffakiyâtı yazıyorum. Biliyordum ki, sende fahr değil, şükür damarını tahrik ediyor.
Aslında snede doğru bi noktaya değindin,bu biraz da niyet meselesi kardeşim Rabbim niyetimizi halis kılsın.