Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Denizli Lahikası
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 96001" data-attributes="member: 656"><p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:37)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-58-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">اَلْخَيْرُ فِيِهَا اخْتَارَهُ اللَّهُ ve عَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">sırriyle, Risâle-i Nur'un en mahrem parçaları, en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için «sırran tenevveret» perdesinden çıktı. Şimdiye kadar mes'ele küçültmek isteniliyordu. Fakat nasılsa bildiler ki; mes'ele büyüktür ve ehemmiyetle celb-i dikkat ise Risâle-i Nur'un parlak fütuhatına ve düşmanlarına da hayretle kendini okutmasına yol açar. Hattâ Eskişehir mahkemesindeki çok mütereddidleri ve mütehayyirleri ve muhtaçları tenvîr edip kurtardı, o zahmetimizi rahmete çevirdi. İnşâallah, bu def'a daha geniş bir sahada daha çok mahkemeler ve merkezlerde o kudsî hizmeti görecek. Evet, Risâle-i Nur'un tarz-ı beyânını gören, lâkayd kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Sizin tahliyeniz bu hakikata zarar vermez; fakat benim berâetim, zarardır. Umum âlem-i İslâm'ı alâkadar eden bir hakikatın hatırı için değil, yalnız dünya hayâtını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i îmânın Risâle-i Nur ile saadetleri için fedâ etmeyi nefsim de kabûl ediyor.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-59-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Burada başı yazılmayan zelzele hâdisesinin mâba'di</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hüsrev'in mektubunda)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">«Daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret verici şu malûmatları gördüm: «Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler. Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felâketleri lisan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz» diyerek taaccüb ediyorlar.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İşte Bediüzzaman'ın uzun senelerden beri «Zındıklar Risâle-i Nur'a dokunmasınlar ve şâkirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunur-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:38)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">larsa ve ilişirlerse, yakınında bekliyen felâketler, onları yüz def'a pişman edecek.» diye Risâle-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisât içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatlı felâket daha... Cenab-ı Hak bize ve Risâle-i Nur'a taarruz edenlerin kalblerine îman, başlarına hakikatı görecek akıl ihsân etsin. Bizi bu zindanlardan, onları da felâketlerden kurtarsın, âmin!»</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hüsrev</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-60-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Musibet Arkadaşlarım!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Sizin içinizde mübârek âlimler ve âlicenap müdebbirler ve hâlis fedakâr şâkirdler bulunmasından büyük bir îtimad ile size güveniyordum ki; kuvvetli ve dessas ve kesretli düşmanlarımıza karşı vahdetinizi ve tesânüdünüzü muhafaza edeceksiniz diye istirahat ederdim, sizin ile meşgul olmazdım. Birkaç noktayı beyan etmek lüzum oldu.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Birincisi: Tahliyeniz uzamamak için ben, Ankara'ya bir şey gönderip mürâcaat etmiyecektim. Fakat mahkeme, mahrem ve gayr-i mahrem risâleleri ve eski ve yeni mektupları karıştırarak Ankara'ya gönderdiğinden, mecburiyetle, buradaki ehl-i vukuf gibi mahrem risâleleri esas ederek, oradaki ehl-i vukuf aleyhimize hükmetmemek için mahremlere, hususan «Beşinci Şuâ»ın Süfyan ve İslâm deccalı hakkında gayet kuvvetli cevab veren «Müdâfaât Risâlesi»ni ve felsefe-i tabiiyenin verdiği küfr-ü mağrurâneyi ve îman aleyhinde cür'etkârane tecâvüzünü kıran «Meyve Risâlesi»ni o makamata göndermek zarurî ve lâzım idi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İkinci Nokta: Aziz Kardeşlerim! Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken, benim elime aynı mektubu verdiler. İkinci Nokta'ya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum, dikkat ediniz. Eğer bu fikrin fâidesiz avukatınız tarafından tervîci varsa her halde mahkûmiyetimize tarafdar olanların bir tedbîridir ki; Ankara'daki ehl-i vukuf buradaki ehl-i vukuf gibi, neşrolunmayan mahrem ve hususan «Beşinci Şuâ» risâlelerini esas edip, bütün Risâle-i Nur'a teşmîl edip müsâdere etmek ve «Beşinci Şuâ»ın mes'elelerini Risâle-i Nur'u okuyan bütün bîçâre talebelerin dersleridir diye, onları benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plândır. Beni konuşmaktan men'etmeleri ve yazdıklarımı müsâdere ile Ankara'ya göndermemek fikriyle müdür ve müdde-i umumî muavini müşkilât vermeleri kuvvetli bir emâredir ki; müdâfaatın cerhedilmez cevapları yetişmeden Ankara, aleyhimize</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:39)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">hüküm vermek içindir.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Üçüncü Nokta: Zaten mes'eleyi uzatacak ehemmiyetli kitabları ve evrakları ve müdâfaaları dahi Ankara'ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve izahlı iki müdâfaanâmem gitse, belki mes'eleyi çabuk halleder, mes'ele uzamaz, ta'cîl eder, çabuk âile sâhipleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil, belki hakaik-ı îmâniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdâfaa etmek için, en müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Dördüncü Nokta: Risâle-i Nur beraet etmezse ve benim müdâfaatım nazara alınmazsa, fâidesiz, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak, vahdet-i mes'ele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız; yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gayet dikkatle içimizde casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil'iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi istimâl eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm'i sevkettikleri hâlde, Onu ve Abdülbâki'yi ve bana arasıra itiraz eden Şeyh Süleyman'ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanâat-ı vicdâniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eksişehir'de dahi etmedi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir'de tecrübe ile kat'î anladık ki: Biz, vahdet-i mes'ele cihetiyle tam bir tesânüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyâde güvendiğim ve îtimad ettiğim, sizlerdiniz. Bâzı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul'dan gelen Kâmil ve Sıddık Hocalar ve Kastamonu Vilâyetinde fevkalâde sadâkat gösteren zâtları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdâfaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azab içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münâkaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabûl ederim. Fakat benim müdâfaatım tâ Ankara'ya gitse ve medâr-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkin olanlar hakkında kararını vermek ihtimâlini; hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman'ı nefyeden ve Yeşil Şemsi'yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i dîniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve sûretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid'alara tarafdarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak ihtimalini de; hem Risâle-i Nur'un tesettür perdesinden çıkıp gayet büyük ve umumî</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:40)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">bir mes'elede kendi kendine merkezlerinde mübarezesi zamanında şâkirdlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlûb olmaz bir hakikata bağlandıklarını mütereddid ve mütehayyir ehl-i îmâna göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız. Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayın; hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-61-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık ve Sâdık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ben, bir kaç gündür bir duâmı değiştirdim. Şimdiye kadar bâzan yüz def'a tekrar ile وَاغْفِرْ لَنَا veyaوَفِّقْ gibi duâlara (Talebe-te Resâil-in-Nur-is-sâdıkîn cümlesinden الصَّادِقِينَ kelimesini kaldırdım; tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me'yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çekinmekle azîmet ve sadâkata muhalif hareket eden kardeşlerimiz o duâlardan mahrum kalmasınlar.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-62-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz Kardeşim Hafız Ali!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hastalığına merak etme. Cenâb-ı Hak şifa versin âmin! Hapiste her bir saat on saat kadar kıymeti olmasından ve hastalık dahi herbir saat ibâdeti, oniki saat ibadet ayarında bulunmasından, çok kârlısın. İlâç istersen, bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var. Ben mahkemeye gittiğim gün, herhalde hasta oluyorum. Belki sen bana yardım etmek için, eski zamanda birbirinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi hârika fedakârlık gösteren zâtlar gibi, benim bir parça rahatsızlığımı aldın.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-63-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Güzel ve Tam Yerinde Bir Tâziyenâme)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Ben hem kendimi, hem sizi hem</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:41)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Risâle-i Nur'u tâziye ve merhum Hafız Ali'yi ve Denizli Mezaristanını tebrik ediyorum. «Meyve Risâlesi»nin hakikatını ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynel-yakîn ve hakkal-yakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-i ervahda seyahata gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahata çekildi. Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn, Risâle-i Nur'un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince a'maline hasenat yazdırsın, âmin! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin! Ve kabrinde Kur'an'ı, Risâle-i Nur'u ona şirin ve enîs arkadaş eylesin âmin! Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsân edip çalıştırsın, âmin! âmin! âmin! Siz dahi benim gibi duâlarınızda onu yâdediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimâl edip, o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde mânevî bin hayat kazandı diye rahmet-i İlâhîden ümidvârız.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-64-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn'e hadsiz şükür olsun ki; bu acib zamanda ve garib yerde, talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler vasıtasiyle bizlere de müyesser eyledi. Ehl-i keşf-i kuburun müşâhedesiyle müteaddid vâkıâtla tahsîl-i ulûm ânında vefat eden bâzı müştak ve ciddî bir talebe-i ulûm, şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hattâ meşhur bir ehl-i keşf-il-kubûr, vefât eden ve İlm-i Sarf ve Nahv okuyan bir talebenin kabrinde Münker, Nekir'e nasıl cevab verecek diye mürakabe etmiş ve müşâhede edip işitmiş ki; melek-i sual, ondan sordu: مَنْ رَبُّكَ «Senin Rabbin kimdir?» dediği zaman, o Nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: مَنْ mübtedâdır, رَبُّكَ onun haberidir» Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş. İşte bu vâkıaya muvâfık olarak ben, merhum Hâfız Ali'yi aynen hayattaki gibi, Risâle-i Nur'la meşgul olarak en yüksek bir ilimle çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanâat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü'ye ve Hâfız Mehmed'e bâzı duâlarımda derim: Yâ Rabbî! Bunları kıyâmete kadar Risâle-i Nur kisvesinde hakaik-ı îmâniye ve esrâr-ı Kur'aniye ile kemâl-i ferah ve sevinçl meşgul eyle. Âmin! İnşâallah.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:42)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-65-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bâzan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı.. zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'an'a, İslâmiyet'e büyük bir zâyiat olurdu. Ben, onun varisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor; bir inşirah geliyor. Medâr-ı hayrettir ki; ben, şimdi onun mânevî, belki maddî hayâtiyle âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhûr etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasılki buradan Isparta'daki kardeşlerimize selâm gönderip muârefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de; Hâfız Ali'nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmûâtıma göre, buradan birisi oraya gönderilmiş. On def'adan ziyâde teessüf ettim. Ne için Hâfız Ali'ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtâr edildi ki: Selâm göndermek için vâsıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli râbıtası telefon gibidir. Hem o gelir alır. O büyük şehid, Denizli'yi bana sevdiriyor; daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühtü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i îmâniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temâşâ ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-yı azîmenin dâiresinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından, ben de o ikisinin Hâfız Mehmed'le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâdedip hediyelerimi bağışlıyorum.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-66-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık, Mübârek Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bir kaç gündür sizin ile konuşamadığımın sebebi, şimdiye kadar emsâlini görmediğim şiddetli ve zehirli bir hastalıktır. Ben, Risâlei Nur hesâbına âhir ömrüme kadar Nur ve gül dairesindeki sebatkâr ve metîn ve sarsılmaz kardeşlerimle, Kastamonulu fedakârlar ile ebeden müteşekkirâne iftihar ediyorum ve onlarla bütün zâlimlerin sıkıntılarına karşı bir kuvvetli nokta-i istinad ve tam bir teselli buluyorum. Şimdi ölsem, onlar var diye ferah-ı kalble ecelimi karşılayacağım...</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ehl-i dünya, ben onlarla mübâreze ediyorum diye, asılsız tevehhüm ederek beni hapse attılar. Fakat kader-i İlâhî, ben onlarla konuşmadığım ve ıslah-ı hallerine çalışmadığımdan beni hapse attı. Ve hapiste yalnız bir kaç arkadaşımla kalsam Ankara maka-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:43)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">matına karşı âlem-i İslâm'ı alâkadar edecek bir alenî muhâkeme isteyeceğim ve dâva edeceğim ve «Meyve Risâlesi» ni ve müdâfaât parçalarını yeni harfle müteaddid nüshalar çıkarıp mühim makamata göndereceğiz inşâallah.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-67-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bu nevi Hadîsler, müteşâbih kısmındandırlar. Hem cüz'î ve hususî değiller, umumî yerlerde bakmıyorlar. Bir kısım ise, ümmetinin başına gelen dinî fitnelerden yalnız birtek zamanı ve Hicaz ve Irak'ı misâl olarak gösterir. Zâten Abbâsîlerin zamanında, o tarihte Mu'tezile, Râfizî, Ceberî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyet'i zedeliyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve îtakad noktasında «İmâm-ı Mâlik», «İmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel» ve «İmâm-ı Gazâli» ve «Gavs-ı Âzam» ve «Cüneyd-i Bağdâdî» gibi pek çok eâzım-ı İslâmiye imdâda yetişip o fitne-i dîniyeyi mağlûb ettiler. O tarihten üçyüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalâlet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgû-Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs, hem «Hazret-i Ali Radiyallahü Anh» sarih bir sûrette ayni tarihiyle işâret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işârât-ı Kur'aniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyasen ümmetin geçireceği safahatı küllî bir surette bir hadîs beyan ettiği vakit, bâzan o küllînin birtek hâdisesini, misâl olarak tarihi gösterir. Böyle müteşâbih ve mânası tamam anlaşılmayan hadîslerin Risâle-i Nur eczaları kat'î bir surette te'villerini beyân etmiş. «Yirmidördüncü Söz» de ve «Beşinci Şuâ»da, bu hakikatı düsturlarla beyân etmiş.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-68-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Birbirinizi enâniyetle veya sadâkatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakîkatı beyân etmek ihtâr edildi.)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ben bir zaman, enâniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyâdan şiddetli bir sûrette nefs-i emmâreden şikâyet ettiğini gördüm. Hayrette kaldım. Sonra kat'î bildim ki, âhir ömre kadar mücâhede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihâzâtı damarlara ve hissiyâta devredilir, mücâhede devam eder. İşte o büyük evliyâlar, bu</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:44)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şîkâyet ederler. Hem mânevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bâzı zâtlara verilen büyük bir ihsân-ı İlâhîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyâde bîçâre ve müflis telâkki etmeleri gösteriyor ki; avâmın nazarında medâr-ı kemâlât zannedilen keşif ve kerâmet ve ezvak ve envar, o mânevî kıymet ve makamlara medâr ve mehenk olamaz. Sahâbelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymetli olduğu halde; keşif ve mânevî hârikulâde hâlâta evliyâ gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikatı isbat ediyor.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmâreniz, kıyâs-ı binnefs cihetinde, su-i zan noktasında sizleri aldatmasın; Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelendirmesin.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-69-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Risâle-i Nur'un «Gençlik Rehberi»nde ve «Meyve Risâlesi»ndeki beş mes'elesinin haylaz gençlerde dokuz tokadı, Risâle-i Nur'un bir lâtif kerâmeti olduğunu, o gençler dahi tasdik ediyorlar.)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Birincisi: Bana hizmet eden Feyzi. O'na bidâyette dedim: Sen «Meyve» nin bir dersinde bulundun, haylazlık yapma. O yaptı, birden tokat yedi, bir hafta eli bağlı kaldı.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Feyzi</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İkincisi: Bana hizmet eden ve «Meyve»yi yazan Ali Rıza. Bir gün, yazdığını ona ders verecektim. O, haylazlığından yemek pişirmek bahanesi ile gelmedi, birden tokat yedi. O vakit onun tenceresi sağlam iken, dibi, yemeği ile beraber tamamen düştü.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ali Rıza</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Üçüncüsü: Ziya «Meyve» nin gençliğe ve namaza dâir mes'elelerini kendine yazdı, namaza başladı. Fakat haylazlık yaptı, namazı ve yazıyı bıraktı. Birden, o vakitte tokat yedi. Hilâf-ı âdet ve sebepsiz, başı üstündeki sepeti ve elbiseleri yandı. O kadar kalabalık içinde yanıncaya kadar kimse farkında olmaması, kasdî bir şefkat tokadı olduğunu gösterdi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ziya</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:45)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Dördüncüs: Mahmud. Ona «Meyve» den gençlik ve namaz mes'elelerini okudum ve dedim: Kumar oynama, namaz kıl. Kabûl etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı ve kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç-dört def'ada daima mağlûb olup fakir hâliyle beraber kırk lira ve sakosunu ve pantolonunu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Mahmud</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Beşincisi: Ondört yaşında Süleyman nâmında bir çocuk ziyâde haylazlık yapıp başkalarının da iştihalarını açıyordu. O'na dedim: Uslu dur. Namazını kıl. Senden büyük haylazların içinde bu hâlin, sana tehlike getirir. O, namaza başladı, fakat yine namazı terk ve haylazlığa girdi. Birden tokat yedi. Uyuz illetine mübtelâ oldu, yirmi gündür yatağında yatmağa mecbur oldu.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Süleyman</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Altıncısı: Bana bidâyette hizmet eden Ömer, namaza başladı, şarkıları bıraktı. Fakat bir akşam, kapıya yakın bir şarkı kulağıma geldi, evrad ile meşguliyetime zarar verdi. Ben, hiddet ettim, çıktım, gördüm ki; hilâf-ı âdet Ömer'dir. Ben de hilâf-ı âdet bir tokat vurdum. Birden, sabahleyin hilâf-ı âdet olarak Ömer, başka hapise gönderildi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Yedincisi: Hamza nâmında onaltı yaşında sesi güzel olmasından şarkı söylüyor, başkalarının da iştihalarını açıyor, haylazlık ediyordu. O'na dedim: Böyle yapma, tokat yiyeceksin. Birden, ikinci gün bir eli yerinden çıktı, iki hafta azâbını çekti.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Evet doğrudur.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hamza</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bu gibi tokatlar var; fakat kağıt bitti, mâna da bitti.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-70-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Komünist olan maârif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdâfaâtı daha almadan başka sâika ile o beyannâmeyi yazmış. Gerçi ben, o daireye göndermeyi düşünmüyordum; fakat kardeşlerimizin tensibiyle onlara da göndermek; hem münâsip, hem lâzım olduğunu bu hâl gösterdi. Çünki, herhalde bu derece ilhadda taassub taşıyan bir vekil, Ankara'ya gönderilen evrak ve mahrem risâlelere karşı lâkayd kal-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:46)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">mazdı. Birden, doğrudan doğruya cerhedilmez müdâfaatlar başına vuruldu, çok iyi oldu. İnşâallah, o dairede dahi Risâle-i Nur lehinde kuvvetli bir cereyan uyandıracak.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Kardeşlerim! Mâdem bir kısmın mahiyetleri bu tarzdır; onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır; İslâmiyetten pişman olmaktır; belki dinden insilâh etmektir. Çünki o derece ilhadda taassub etmiş ki; bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu ile râzı olmuyorlar. «Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış» derler. İşte bu vaziyete karşı inâyet-i Rabbâniyeye dayanıp metânet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risâle-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlar ile galebe çalmasına duâ etmekten başka çâre yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risâle-i Nur'dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle fâide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o fâre fâre telâşı, za'fına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecâvüze değil, belki tedâfûe mecburiyeti bildiriyor.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-71-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık, Sarsılmaz ve Tevekkülün Mahiyetini ve Kıymetini Anlayan Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Yirmi senedenberi hiçbir gazeteyi ne okumak ve ne sormak merakım olmadığı halde, pek çok teessüf ile, yalnız bir kısım zaif kardeşlerimizin hatırları için bugün bir gazetenin bir bahsini gördüm. Bundan bildim ki; perde altında ve üstünde ehemmiyetli cereyanlar rol oynuyorlar. Meydanda biz göründüğümüzden, bizler, o cereyanlarla alâkadar tevehhüm ediliyoruz. İnşâallah, Risâlei Nur'un dört sandık kuvvetli cerhedilmez risâleleri ve pek kat'î müdâfaa defterleri; bizim hakkımızda, hem îman ve Kur'ân, İslâm hakkında bir hayırlı netice verecekler. Biz onların dünyalarına karışmadık ve karışacağımızı hiçbir cihetle daha tesbit edemediler. Mecburiyetle bütün Risâle-i Nur'u Ankara tahkik için istedi.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Mâdem hakikat budur ve mâdem şimdiye kadar Risâle-i Nur'un hizmetinde inâyet-i Rabbâniyenin tecellisini inkâr edilmiyecek derecede gördük; herbirimiz cüz'î ve küllî bunu hissetmişiz ve mâdem şimdi siyasetin ve dünyanın çok cereyanlarının birbirine karşı tahşidâtı oluyor ve mâdem elimizden kazâya rızâ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:47)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">ve kadere teslim ve hizmet-i îmâniye ve Kur'âniye ve Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî teselliden başka bir şey gelmiyor; elbette bize en elzem iş, telâş etmemek ve me'yus olmamak ve birbirin kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermemektir. Bu dünya hayatı, hususan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse gelsin, hoş görmeli.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-72-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İki-üç kardeşlerimiz şöyle kendilerine bir güzel teselli bulmuşlar. Diyorlar ki:</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">«Bu hapisde bir kısım yeni kardeşlerimiz, bir-iki saat gayr-ı meşru bir hareket yüzünden, bir-iki belki on sene bu musibet içinde sabır ve tahammül ediyorlar. Hattâ bir kısmı şükrederek başka günahlardan kurtulduk dedikleri halde; biz, Risâle-i Nur vasıtasiyle en meşru bir hareket ve hizmet-i îmâniye yüzünden altı-yedi ay hayırlı bir sıkıntıdan neden şekvâ ediyoruz?» diyorlar. Ben de, bin Bârekâllah onlara dedim. Evet, beş-on sene hem îmânını, hem başkaların îmanlarını kurtarmak niyetiyle zevkli, tatlı, hayırlı, kudsî bir hizmet ve yüksek bir ubudiyet-i fikriye yüzünden beş-on ay zahmet çekmek, medar-ı şükür ve iftihardır. Bir hadîsde ferman etmiş ki: «Birtek adam seninle hidâyete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır.» İşte burada, mahkemede ve Ankara'da, sizlerin yazılarınız ve hizmetleriniz vasıtasiyle ne kadar insanlar îmanlarını dehşetli şüphelerden kurtardığını ve kurtaracağını düşününüz, sabır içinde kemâl-i rızâ ile şükrediniz.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Eğer Ankara'da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risâle-i Nur'un kuvvetli kitablarına karşı inad etse ve musâlâha niyetiyle himâyesine çalışmazsa, bizim en rahat yerimiz hapisdir ve mülhidler, bolşevizmi zındıka ile birleştirdiğine alâmettir ve hükûmet, onları dinlemeğe mecbur olur. O zaman Risâle-i Nur çekilir, tevakkuf eder, maddî ve mânevî musibetler hücuma başlarlar.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:48)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ankara'ya Reisicumhura ve saireye gönderilen «Müdafaa» ve «Meyve Risaleleri» inceden inceye tedkik ettiklerini Başvekil bize diyor. Hem Reisicumhurdan gelen o müdafaalar Başvekil Adliye Vekiline verdiğini ve bize neticesini bildireceğini bir mektupla haber veriyor. Ben Risale-i Nur hesabına inceden inceye tedkiklerine pek çok memnun oldum. Ve bundan sonra en ağır cezaları hiçbir ehemmiyeti kalmaz. O risalelerin kuvvetli hakikatları elbette binler adamı tehlike-i ebediyelerinden kurtarmalarına meydan açtığı için başımıza ne gelirse gelsin medar-ı şükrandır. İktidar ve ihtiyarımız haricinden en ehemmiyetli makamlarda Risale-i Nur'un yüksek dersleri inceden inceye okunması gayet mühimdir.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-74-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Hakikaten Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve Mehmed Zühdü'nün vefatları; değil yalnız bize ve Isparta'ya, belki bu memlekete ve âlem-i İslâma büyük bir zâyiattır. Fakat şimdiye kadar bir cilve-i inâyet olarak, Risâle-i Nur'un bir şâkirdi zâyi olduğu zaman, der'akab iki-üç tane o sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümidvârız ki, başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek, ümid ettiğimizden ciddî şâkirdler çıkarlar, görürler. Zâten o üç mübarek merhum zâtlar, az bir zamanda, yüz senelik vazîfe-i îmâniyeyi gördüler. Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn, onların yazdıkları ve neşrettikleri ve okudukları huruf-u Nuriye adedince onlara rahmet eylesin. Âmin!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Benim tarafımdan o Hâfız Mehmed'in akrabasını ve mübarek köyünü tâziye ediniz. Ben de, onu Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü'ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri içinde o üçünün isimlerini dahil edip, Hâfız Akif'i dahi Asım ve Lûtfi'ye arkadaş ettim.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:49)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-75-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">الْخَيْرُ فِيهَا اخْتَارَهُ اللَّهُ sırrıyle, bu mes'elemizin te'hiri hayırdır. Çünki bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hâl ise, âlem-i İslâm'a ve istikbâle pek elîm ve acı bir te'sîri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın hâricinde onun mâhiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyâde alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat'î hüccetler gösteren ve isbat eden Risâle-i Nur geçmesi, kemâl-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ îdam olsalar, Dîn-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidattan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkûk bir küfre çıkarır, mağrûrâne ve cür'etkârane tecavüzlerini tâdil eder. Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: «Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun.» ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dâva etmişiz. Bu dâvadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum. Mâdem şimdiye kadar sabrettiniz, «Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi» diye tahammül ve sabrediniz. Her halde «Meyve» deki kat'î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan îdam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdâfaa etmek için Risâle-i Nur'a karşı anûdâne hareket edilmeyerek, belki musâlâha veya mütâreke çaresi aranılacak. الصَّبْرُ مِفْتَاهُ الْفَرَجِ وَالسُّرُورِ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-76-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İhtiyarsız üç nokta kalbe geldi, demek beyanı münasibdir.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">âyeti, hem Risâle-i Nur'a, hem مَيْتًا kelimesiyle üç kuvvetli emâre ve münâsebetler ile Risâle-i Nur'un bu bîçâre şâkirdlerine işareti «Birinci Şuâ» da îzah edilmiş. Şimdi bu hâdisede, o emârelerden birisi tam hükmediyor. Çünki bize zulmedenler, ellerinde hayat ve</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:50)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">medeniyeti ve lezzeti tutup, bizi o tarz-ı hayata ehemmiyet vermemekle ittiham edip, mes'ul ederler, hattâ îdam ve ağır ceza ile hapse sokmak isterler. Fakat kanunca sebep bulamıyolar. Biz dahi elimizde hayât-ı bâkıyenin mukaddamesi ve perdesi olan mevti ve ölümü tutup, onların başkalarına vurup intibaha getirmek ve onların hakikî mes'uliyet ve mahkûmiyetten ve îdam-ı ebedî ve dâimî haps-i münferidden kurtulmalarına bütün kuvvetimizle çalışıyoruz. Hattâ Ankara'ya giden şiddetli risâleler sebebiyle en ağır ceza nefsime verilse, fakat ceza verenler o risâleler ile ölümün îdamından kurtulsalar; hem kalbim, hem nefsim razı olurlar. Demek, biz onların iki cihanda yaşamalarını istiyoruz, arıyoruz. Onlar bizim ölmemizi istiyorlar, bahâneler arıyorlar. Fakat güneş gibi zâhir ve göz ile görünür gündüz gibi bir hakikat-ı mevtiye ve her gün insanlarda otuzbin cenaze, ehli dalâlet hakkında, otuzbin îdam-ı ebedî otuzbin haps-i münferid fermanlarını, ilâmnamelerini gösterdiklerinden, biz onlara karşı mağlûb değiliz. Ne yaparlarsa yapsınlar.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">اِنَّ حِذْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ âyeti, oniki seneden beri en acınacak mağlûbiyetimiz zamanında dahi, cifir ve ebced hesabiyle galibiyetimize aynı tarihiyle müjde ediyor. Mâdem hakikat budur; biz şimdiden sonra hem mahkemeye, hem halka diyeceğiz ki:</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">«Bu gözümüz önünde ve bizi bekliyen ölümün îdam-ı ebedîsinden ve karşımızda kapısını açan ve bizi cebr-i kat'î ile çağıran kabrin daimî karanlık haps-i münferidinden kurtulmağa çalışıyoruz. Hem sizin de o dehşetli ve çâresiz musibetten kurtulmanıza yardım ediyoruz. Sizin nazarınızda en büyük bir mes'ele-i dünyeviye ve siyasiye, bizim nazarımızda ve hakikat cihetinde kıymeti pek azdır ve bilfiil vazifedar olmayanlara mâlâyâni ve ehemmiyetsizdir ve kıymeti yoktur. Fakat bizim iştigal ettiğimiz vazife-i zaruriye-i insaniye ise, herkese her zaman ciddî alâkası var. Bu vazifemizi beğenmiyenler ve kaldıranlar ölümü kaldırmalı ve kabri kapamalı!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İkinci ve üçüncü noktalar şimdilik geri kaldı.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-77-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">HÜSREV'İN FIKRASININ HULÂSASIDIR</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Risâle-i Nur'un kerâmetlerindendir ki; Üsdadımız Hazretleri: «ey mülhidler ve ey zındıklar! Risâle-i Nur'a ilişmeyiniz! Risâle-i</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:51)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Nur, âfâtın def'ine sadaka gibi vesile olmasından, ona karşı olan hücum ve onun tâtili, âfâta karşı olan müdâfaasını zaifleştirir. Eğer ilişirseniz, yakından bekliyen belâlar, sel gibi üstünüze yağacaktır.» diye, on senedir kerrâtla söylüyordu. Bu hususta şâhid olduğumuz felâketler pek çoktur. Dört seneden beri Risâle-i Nur'a ve Şâkirdlerine her ne vakit ilişilmiş ise; bir felâket, bir musibet tâkib etmiş ve Risâle-i Nur'un ehemmiyetini ve âfâtın def'ine vesile olduğunu göstermiştir. İşte Üstadımız Bediüzzaman'ın Risâle-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde felâketler zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört felâket, Risâle-i Nur'un bir vesile-i def'-i belâ olduğunu gösterdi. Cenâb-ı Hak, bize ve Risâle-i Nur'a taarruz edenlerin kalblerine îman ve başlarına hakikatı görecek akıl ve göz ihsân etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kurtarsın, âmin!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hüsrev</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-78-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bir cilve-i inâyet-i Rabbâniyedir ki; daha müdâfaâtımızı ve evraklarımızı ve kitabları görmeden, yalnız perde altında hissedip maârif vekilinin dehşetli püskürmesi ve hücumu, «Beşinci Şuâ» ve «Hücumat-ı Sittenin Zeyli» gibi gayet şiddetli mahrem risâleleri en ehemmiyetli makamat bilfiil tenkid için tedkik etmesi ve müdâfaatımın ciddî, dokunaklı küfr-ü mutlaka cür'etkârâne darbeleri Ankara'nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, mes'elenin azametine nisbeten gayet mülâyimâne belki musalâhakârane vaziyet almış. Ve bu cilve-i inâyetin bir hikmeti de şudur: Risâle-i Nur'un, umum memlekete alâkası cihetiyle umumî bir dershanede ve büyük makamatta dikkat ve merakla okunmasıdır. Evet, bu zamanda böyle yüksek bir ders, elbette böyle cem'iyetli ve küllî ve umumî dairelerde okunması, büyük bir inâyettir ve küfr-ü mutlakı kırdığına bir kuvvetli emâredir.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Kardeşlerim! Herhalde bu kadar sıkıntı ve zararı çeken zaif bir kısım aile sâhipleri, bir derece Risâle-i Nur'dan ve bizden çekinmek, belki vazgeçmek için bir mazeret olabilir zanniyle, tahliyeden sonra değişmek ihtimaline binaen derim: Bu derece kıymetdar bir mala, bu maddî ve mânevî fiat veren ve bu azâbı çeken o maldan vazgeçmek büyük bir hasârettir. Hem her birisi, Risâle-i Nur'un eczâlarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa; hem ona, hem bizlere</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:52)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">lüzumsuz bir zarardır. Onun için; ihtiyatla beraber, sadâkatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-79-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bir cilve-i inâyet-i Rabbâniye ve bir himâyet-i İlâhiyedir ki; Ankara'da ehl-i vukuf hey'eti, Risâle-i Nur'un hakikatlarına karşı mağlûb olup, şiddetli tenkit ve itirazın çok esbabı var iken âdeta berâetine karar verdiklerini işittim. Halbuki mahremlerin şedit ifadeleri ve müdâfaatın dokunaklı meydan okumaları ve maârif vekilinin dehşetli hücumu ve ehl-i vukufun hey'etinde maârif dairesine mensub ehemmiyetli iki maddî feylesofların ve yeni îcadlara tarafdar büyük bir âlimin bulunması ve bir seneden beri gizli zındıka komitesi aleyhimize Halk Fırkasını ve Maârifi sevketmesi cihetiyle, ehl-i vukufun pek şiddetli itirazları ve bizi ağır cezalarla ittiham etmelerini beklerken, himâyet ve inâyet-i Rahmâniye imdada yetişip onlara Risâle-i Nur'un yüksek makamını göstererek, şiddetli tenkidlerden vazgeçirmiş.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hattâ bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir Mes'elesi ve Otuzbir Mart hâdise-i meşhuresiyle beni sâbıkalı bir mücrim-i siyasî nazariyle baktırmamak ve sırf din ve îman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki: «Said Nursî, eskiden beri ara sıra peygambere verasetlik dâvasında bulunur. Kur'an ve îman hizmetinde müceddidlik tavrını alır, yâni bâzan bir nevi cezbeye mağlûb olup meczubâne hareket eder.» İşte bu fıkra ile feylesofların dinsizce tâbirler ile, kim olursa olsun din lehinde kuvvetli hareket edenlere: Vazifesi, müceddidlik irsiyetiyle yapıyor diye, hem bir kısım kardeşlerimiz haddimden çok ziyâde hüsn-ü zanlarını tenkid etmek, hem bana bir cezbe isnad ile şiddetlerimde beni siyasetten ve cezadan tebrie etmek ve bize muârız ve düşman olanlarını bir derece okşamak ve işârât-ı Kur'aniye ve kerâmât-ı Aleviye ve Gavsiye hakikatları kuvvetli olduklarını göstermek ve herkese kıyâsen bende dahi bulunması tahminlerince muhakkak olan hubb-u câh ve enâniyet ve hodfuruşluğu kırmak için, o dinsizce feylesofane tâbirini istimal etmişler.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">O tâbire karşı Risâle-i Nur, baştan nihayetine kadar güneş gibi bir cevabdır. Ve mesleğimiz, terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfuruşâne şatahat bulunmadığından, yeni Said'in Risale-i Nur zamanındaki mahviyetkârâne hayatı ve</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:53)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">mübarek kardeşlerinin ifratkârâne hüsn-ü zanlarını hatıra bakmayarak mükerrer derslerle tâdil etmesi, o tâbir ile işmam edilen mânayı tam çürütüyor, izâle eder.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-80-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için, şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyla kararlarını size göndermiyeceğim. Bu son ehl-i vukuf, bütün kuvvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalâlet ve bid'iyyatın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar, bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risâle-i Nur'dan tam ders aldıklarını ihsas edip, Risâle-i Nur'un ilmî ve îmanî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfâne yazıldığını ve Said ise hem samimî, hem ciddî kanâatlerini beyan ederek, ondaki kuvvet ve iktidar; isnad edildiği gibi tarikat îcadı veya cem'iyet kurmak veya hükûmet ile mübâreze etmek değildir, belki yalnız Kur'an'ın hakikatlarını muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır diye müttefikan karar vermişler. Ve gayr-ı ilmî tâbir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: «Bâzan cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilâl-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes'ul olmamak lâzım geliyor.» mânasını ifham ediyorlar. Ve «Eski Said», «Yeni Said» tâbirinde, iki şahsiyet ve ikincisinde, fevkalâde bir kuvvet-i îmâniye ve İlm-i Hakaik-ı Kur'aniye mânasını, feylesofların hatırı için «Bir nevi cezbe ve ihtilâl-i dimâğiye ihtimali var.» diye hem bizi şiddetli tâbiratın mes'uliyetinden kurtarmak, hem muârızlarımızı okşamak için «sem'ü basar cihetinde hallüsinasyon hastalığı ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir.» demişler.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Onların bu ihtimalini esasiyle çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risâleleri ve bütün avukatlara hayret veren «Müdâfaa» ve «Meyve Risâleleri» kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki, bir hadîs-i şerîfin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: «Said'in âlimane ve vâkıfane eserlerine îman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir su-i kasdlarına dair bir sarâhat ve bir emâre, ne muhâberelerinde ve ne de kitab ve risâlelerinde bulmadık.» diye o hey'etin ittifakıyle karar verip biri feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de feylesof Yusuf namlarında imza etmişler.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Lâtif bir tevâfuktur ki; biz bu hapse kendimiz hakkında bir med-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:54)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">rese-i Yûsufiye ve «Meyve Risâlesi» onun meyvesidir dediğimiz gibi, bu iki Yusuf dahi perde altında «Biz dahi o medrese-i Yusufiye'deki derse hissedarız lisan-ı halleriyle ifade etmelerdir. Hem cezbeye lâtif bir delilleridir ki; «Otuzüçüncü Söz» ve «Otuzüç Pencereli Otuzüçüncü Mektub» gibi tâbirleri, hem kendi kedisinin «Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!» tesbihini işitmesi, hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve hallüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-81-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Mâdem biz, çok emârelerle inâyet altındayız ve mâdem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risâle-i Nur mağlûb olmadı, maârif vekilini ve Halk Fırkasını bir derece susturdu ve mâdem bu kadar geniş bir sahada ve mes'elemizi pek ziyâde i'zam ile hükûmeti telâşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahaneler ile çalışacaklar; elbette bize lâzım: Kemâl-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkısar-ı hayale düşmemek ve bâzan ümidin hilâf-ı zuhuriyle me'yus olmamak ve muvakkat fırtınalar ile sarsılmamak!. Evet, gerçi inkisar-ı hayâl, ehl-i dünyada kuvve-i mâneviyelerini ve şevklerini kırar; fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inâyet ve rahmetin iltifatlarını gören Risâle-i Nur Şâkirdlerine inkısar-ı hayâl, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor. Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkata isnadiyle tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum; o çeşit akıldan istifa ediyorum;</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">وَكُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَلَكِنْ عَلَى قَدَرِ الْهَوَى اِخْتَلَفَ الْجُنُونُ</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">kaidesini sizlerde görüyorum demiştim. Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir mes'uliyetten kurtarmak fikriyle bana mahrem risâle cihetiyle arasıra bir cezbe, bir cinnet-i muvakkata isnad edenlere aynı sözleri tekrarla beraber, iki cihetle memnunum:</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Birisi: Hadîs-i sahîhde vardır ki: «Bir adam kemâl-i îmanı kazandığına, avâm-ı nâsın akıllarının tavr-ı hâricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, onun kemâl-i îmânına ve tam îtikadına delâlet eder.» diye ferman ediyor.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">İkinci cihet: Ben, bu hapisdeki kardeşlerimin selâmetleri ve ne-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">(Orjinal Sayfa:55)</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">catları ve zulmetten kurtulmaları için; değil yalnız bir divanelik isnâdını, belki kemâl-i fahir ve ferahla tamam aklımı ve hayatımı fedâ etmesini kabul ediyorum. Hattâ siz münâsib görürseniz, o üç zâtlara benim tarafımdan bir teşekkürnâme yazılsın ve onları mânevî kazançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-82-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur'aniyede Ve İmâniyede Hâlis Arkadaşlarım! ve âhiret Yolunda Ayrılmaz Yoldaşlarım!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Biz birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihetiyle, sıkıntıdan neş'et eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden «İhlâs Risalesi» nin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helâllaşmak lâzımdır ve zarurîdir. Siz, birbirinize en fedâkâr, nesebi kardeşden daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise, kardeşinin kusurunu örter, unutur ve afveder. Ben burada hilâf-ı me'mül ihtilâfınızı ve enâniyetinizi nefs-i emmâreye vermiyorum ve Risâle-i Nur Şâkirdlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i emmâresini terkeden evliyâlarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enaniyet telâkki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inâd ile kırmayınız, barışınız.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">* * *</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">-83-</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Kardeşlerim!</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Ehl-i vukuf raporundan anlaşılıyor ki: Risâle-i Nur, bize karşı bütün muârız tâifeleri mağlûb ediyor ki; «Hüccetu'llahil-Bâliğa» ve «İhtiyar» ve «İhlâs Risâleleri» ni tekrâr ile nazar-ı dikkati celbediyorlar. Hem gayet sathî ve cevapları pek zâhir ve güya müteassıbâne hocavârî tenkidleri ve hiç münâsebeti olmayan ve hakikî mutâbık olan mes'eleleri anlamadan «mâbeynlerinde tezad var» demeleri ve risâlelerin yüzde doksanını tamamiyle çekinmeyerek tasdik ve takdirleri ve teslimleri ve «Hücumat-ı Sitte Zeyli» nin pek şiddetli bir surette yeni icadlara fetva verenleri cerh ve tezyif etmesine mukabil, yalnız nezâhet-i lisaniye demişler. Ve dinsizler tarafından öldürülen mazlum ve dindar hıristiyanlar âhir zamanda bir nevi şehid olabilir dediğimi; baş açık namaz kılmak ve türkçe ezan okumağa Zeylin şiddet-i hücumunu zıd göstermeleri ile iktifa etmeleri, kat'iyyen onların Risâle-i Nur'a karşı mağlûbiyetlerini gösteriyor kanâatını veriyor.</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray">Said Nursî</span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p> <p style="text-align: left"><strong><span style="color: dimgray"></span></strong></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 96001, member: 656"] [LEFT][B][COLOR=dimgray](Orjinal Sayfa:37) -58- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! اَلْخَيْرُ فِيِهَا اخْتَارَهُ اللَّهُ ve عَسَى اَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ sırriyle, Risâle-i Nur'un en mahrem parçaları, en nâmahremlerin ellerine geçmek ve en mütekebbirlerin başlarına vurmak ve en baştakilerin yanlışlarını göstermek için «sırran tenevveret» perdesinden çıktı. Şimdiye kadar mes'ele küçültmek isteniliyordu. Fakat nasılsa bildiler ki; mes'ele büyüktür ve ehemmiyetle celb-i dikkat ise Risâle-i Nur'un parlak fütuhatına ve düşmanlarına da hayretle kendini okutmasına yol açar. Hattâ Eskişehir mahkemesindeki çok mütereddidleri ve mütehayyirleri ve muhtaçları tenvîr edip kurtardı, o zahmetimizi rahmete çevirdi. İnşâallah, bu def'a daha geniş bir sahada daha çok mahkemeler ve merkezlerde o kudsî hizmeti görecek. Evet, Risâle-i Nur'un tarz-ı beyânını gören, lâkayd kalamaz. Başka eserler gibi yalnız aklı ve kalbi değil, belki nefsi de ve hissiyatı da musahhar eder. Sizin tahliyeniz bu hakikata zarar vermez; fakat benim berâetim, zarardır. Umum âlem-i İslâm'ı alâkadar eden bir hakikatın hatırı için değil, yalnız dünya hayâtını, belki lüzum olsa uhrevî hayatımı ve saadetimi dahi ehl-i îmânın Risâle-i Nur ile saadetleri için fedâ etmeyi nefsim de kabûl ediyor. * * * -59- (Burada başı yazılmayan zelzele hâdisesinin mâba'di Hüsrev'in mektubunda) «Daha sonra başka bir gazetede, tamamlayıcı ve hayret verici şu malûmatları gördüm: «Zelzeleden evvel kediler, köpekler üçer beşer olarak toplanmışlar, sessiz olarak, düşünceli gibi alık alık birbirine bakarak bir müddet beraber oturmuşlar, sonra dağılmışlar. Gerek zelzele olurken ve gerekse olmadan evvel veya olduktan sonra bu hayvanlardan hiçbiri görülmemiş; kasabalardan uzaklaşarak kırlara gitmişler. Bir garibi de şudur ki: Bu hayvanlar isyanımızdan mütevellid olan başımıza gelecek felâketleri lisan-ı halleriyle haber verdiklerini yazıyorlar da biz anlamıyoruz» diyerek taaccüb ediyorlar. İşte Bediüzzaman'ın uzun senelerden beri «Zındıklar Risâle-i Nur'a dokunmasınlar ve şâkirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunur- (Orjinal Sayfa:38) larsa ve ilişirlerse, yakınında bekliyen felâketler, onları yüz def'a pişman edecek.» diye Risâle-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisât içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatlı felâket daha... Cenab-ı Hak bize ve Risâle-i Nur'a taarruz edenlerin kalblerine îman, başlarına hakikatı görecek akıl ihsân etsin. Bizi bu zindanlardan, onları da felâketlerden kurtarsın, âmin!» Hüsrev * * * -60- Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Musibet Arkadaşlarım! Sizin içinizde mübârek âlimler ve âlicenap müdebbirler ve hâlis fedakâr şâkirdler bulunmasından büyük bir îtimad ile size güveniyordum ki; kuvvetli ve dessas ve kesretli düşmanlarımıza karşı vahdetinizi ve tesânüdünüzü muhafaza edeceksiniz diye istirahat ederdim, sizin ile meşgul olmazdım. Birkaç noktayı beyan etmek lüzum oldu. Birincisi: Tahliyeniz uzamamak için ben, Ankara'ya bir şey gönderip mürâcaat etmiyecektim. Fakat mahkeme, mahrem ve gayr-i mahrem risâleleri ve eski ve yeni mektupları karıştırarak Ankara'ya gönderdiğinden, mecburiyetle, buradaki ehl-i vukuf gibi mahrem risâleleri esas ederek, oradaki ehl-i vukuf aleyhimize hükmetmemek için mahremlere, hususan «Beşinci Şuâ»ın Süfyan ve İslâm deccalı hakkında gayet kuvvetli cevab veren «Müdâfaât Risâlesi»ni ve felsefe-i tabiiyenin verdiği küfr-ü mağrurâneyi ve îman aleyhinde cür'etkârane tecâvüzünü kıran «Meyve Risâlesi»ni o makamata göndermek zarurî ve lâzım idi. İkinci Nokta: Aziz Kardeşlerim! Sizin bu ehemmiyetli mektubunuzun cevabını yazarken, benim elime aynı mektubu verdiler. İkinci Nokta'ya başladım, kaldı. İşte tamam ediyorum, dikkat ediniz. Eğer bu fikrin fâidesiz avukatınız tarafından tervîci varsa her halde mahkûmiyetimize tarafdar olanların bir tedbîridir ki; Ankara'daki ehl-i vukuf buradaki ehl-i vukuf gibi, neşrolunmayan mahrem ve hususan «Beşinci Şuâ» risâlelerini esas edip, bütün Risâle-i Nur'a teşmîl edip müsâdere etmek ve «Beşinci Şuâ»ın mes'elelerini Risâle-i Nur'u okuyan bütün bîçâre talebelerin dersleridir diye, onları benim suçumla tam bağlamak için dehşetli bir plândır. Beni konuşmaktan men'etmeleri ve yazdıklarımı müsâdere ile Ankara'ya göndermemek fikriyle müdür ve müdde-i umumî muavini müşkilât vermeleri kuvvetli bir emâredir ki; müdâfaatın cerhedilmez cevapları yetişmeden Ankara, aleyhimize (Orjinal Sayfa:39) hüküm vermek içindir. Üçüncü Nokta: Zaten mes'eleyi uzatacak ehemmiyetli kitabları ve evrakları ve müdâfaaları dahi Ankara'ya göndereceğini, mahkeme reisi o gün söyledi. Elbette şimdi yetişmiş. Şimdi benim muntazam ve izahlı iki müdâfaanâmem gitse, belki mes'eleyi çabuk halleder, mes'ele uzamaz, ta'cîl eder, çabuk âile sâhipleri kurtulurlar. Fakat ben ve benim gibi alâkasızlar kurtulmaya değil, belki hakaik-ı îmâniyeyi mülhidlere, mürtedlere karşı müdâfaa etmek için, en müsait bir yer olan hapiste kalmak lâzımdır. Dördüncü Nokta: Risâle-i Nur beraet etmezse ve benim müdâfaatım nazara alınmazsa, fâidesiz, zâhirî inkârınız sizi kurtarmayacak, vahdet-i mes'ele haysiyetiyle biz birbirimizle bağlanmışız; yalnız münasebetleri pek az bulunan bir kısım arkadaşlar kurtulabilirler. Eskişehir Mahkemesi, bunu bilfiil gösterdi. Bir seneden beri, gayet dikkatle içimizde casusları sokan ve safdil ve cür'etkâr talebelerin ifşaatını zapteden ve bil'iltizam bizi perişan ve mesleğimizden pişman etmek için her vesileyi istimâl eden, hattâ aleyhimize Şeyh Abdülhakîm'i sevkettikleri hâlde, Onu ve Abdülbâki'yi ve bana arasıra itiraz eden Şeyh Süleyman'ı bizim gibi perişan eden adamlara karşı inkârlarınız ve kaçmanız, onların kanâat-ı vicdâniye dedikleri düşüncelerinde beş para etmez ve Eksişehir'de dahi etmedi. Beşinci Nokta: Biz hem burada, hem Eskişehir'de tecrübe ile kat'î anladık ki: Biz, vahdet-i mes'ele cihetiyle tam bir tesânüde şiddetle muhtacız. Sıkıntıdan gelen gücenmekler ve titizlikler ve itirazlar, bizim perişaniyetimizi ikileştirir. Maatteessüf en ziyâde güvendiğim ve îtimad ettiğim, sizlerdiniz. Bâzı hatırıma bir telâş geldiği vakit, İstanbul'dan gelen Kâmil ve Sıddık Hocalar ve Kastamonu Vilâyetinde fevkalâde sadâkat gösteren zâtları tahattur ile o endişem zâil olurdu. Dikkat ediniz, küfr-ü mutlakı müdâfaa eden gizli komite içinize parmak sokmasın. Benim komşudaki koğuşa parmağını soktu, beni azab içinde bıraktı. Şimdi siz, mâbeyninizde münâkaşasız bir meşveret ediniz. Kararınızı kabûl ederim. Fakat benim müdâfaatım tâ Ankara'ya gitse ve medâr-ı nazar olsa, buradaki mahkeme, kurtulması mümkin olanlar hakkında kararını vermek ihtimâlini; hem şimdi bizimle uğraşan ve Abdülbâki ve Abdülhakîm ve Hacı Süleyman'ı nefyeden ve Yeşil Şemsi'yi tahliyeden sonra burada durduran adamlar, elbette Hâfız Mehmed ve Seyyid Şefik gibi salâbet-i dîniyeleri ile ve onların ölmüş reislerine ve sûretine baş eğmemesiyle ve ilhad ve bid'alara tarafdarlıklarını göstermemesiyle beraber, serbest bırakmamak ihtimalini de; hem Risâle-i Nur'un tesettür perdesinden çıkıp gayet büyük ve umumî (Orjinal Sayfa:40) bir mes'elede kendi kendine merkezlerinde mübarezesi zamanında şâkirdlerini arkasında bulmak ve kaçmamakla sarsılmaz ve mağlûb olmaz bir hakikata bağlandıklarını mütereddid ve mütehayyir ehl-i îmâna göstermesi gayet lüzumlu olduğunu dahi nazarınıza ve meşveretinize alınız. Sakın sakın birbirinizin kusuruna bakmayın; hiddet yerinde hürmet ediniz, itiraz yerinde yardım ediniz. * * * -61- Aziz, Sıddık ve Sâdık Kardeşlerim! Ben, bir kaç gündür bir duâmı değiştirdim. Şimdiye kadar bâzan yüz def'a tekrar ile وَاغْفِرْ لَنَا veyaوَفِّقْ gibi duâlara (Talebe-te Resâil-in-Nur-is-sâdıkîn cümlesinden الصَّادِقِينَ kelimesini kaldırdım; tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me'yusiyet cihetiyle zâhirî inkâr ve çekinmekle azîmet ve sadâkata muhalif hareket eden kardeşlerimiz o duâlardan mahrum kalmasınlar. * * * -62- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz Kardeşim Hafız Ali! Hastalığına merak etme. Cenâb-ı Hak şifa versin âmin! Hapiste her bir saat on saat kadar kıymeti olmasından ve hastalık dahi herbir saat ibâdeti, oniki saat ibadet ayarında bulunmasından, çok kârlısın. İlâç istersen, bir kısım dermanlar bende var, sana göndereyim. Zaten ortalıkta bir hafif hastalık var. Ben mahkemeye gittiğim gün, herhalde hasta oluyorum. Belki sen bana yardım etmek için, eski zamanda birbirinin bedeline hasta olması ve ölmesi gibi hârika fedakârlık gösteren zâtlar gibi, benim bir parça rahatsızlığımı aldın. * * * -63- (Güzel ve Tam Yerinde Bir Tâziyenâme) Aziz, Sıddık Kardeşlerim! لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Ben hem kendimi, hem sizi hem (Orjinal Sayfa:41) Risâle-i Nur'u tâziye ve merhum Hafız Ali'yi ve Denizli Mezaristanını tebrik ediyorum. «Meyve Risâlesi»nin hakikatını ilmelyakîn ile bilen bu kahraman kardeşimiz, aynel-yakîn ve hakkal-yakîn makamına çıkmak için, kabre cesedini bırakıp melekler gibi yıldızlarda, âlem-i ervahda seyahata gitti ve tam vazifesini yapıp terhisle istirahata çekildi. Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn, Risâle-i Nur'un bütün yazılan ve okunan harfleri adedince a'maline hasenat yazdırsın, âmin! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin! Ve onların sayısınca onun ruhuna rahmetler yağdırsın, âmin! Ve kabrinde Kur'an'ı, Risâle-i Nur'u ona şirin ve enîs arkadaş eylesin âmin! Ve Nur fabrikasına onun yerine on kahramanı ihsân edip çalıştırsın, âmin! âmin! âmin! Siz dahi benim gibi duâlarınızda onu yâdediniz. Bin lisan onun lisanı yerine istimâl edip, o kaybettiği bir hayat ve bir dil yerinde mânevî bin hayat kazandı diye rahmet-i İlâhîden ümidvârız. * * * -64- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn'e hadsiz şükür olsun ki; bu acib zamanda ve garib yerde, talebe-i ulûmun kıymetli şerefini ve ehemmiyetli hizmetlerini kazanmayı sizler vasıtasiyle bizlere de müyesser eyledi. Ehl-i keşf-i kuburun müşâhedesiyle müteaddid vâkıâtla tahsîl-i ulûm ânında vefat eden bâzı müştak ve ciddî bir talebe-i ulûm, şehidler gibi kendini hayatta ve kendi dersiyle meşgul görüyor. Hattâ meşhur bir ehl-i keşf-il-kubûr, vefât eden ve İlm-i Sarf ve Nahv okuyan bir talebenin kabrinde Münker, Nekir'e nasıl cevab verecek diye mürakabe etmiş ve müşâhede edip işitmiş ki; melek-i sual, ondan sordu: مَنْ رَبُّكَ «Senin Rabbin kimdir?» dediği zaman, o Nahiv dersiyle iştigal ederken vefat eden talebe, o meleğin cevabında demiş: مَنْ mübtedâdır, رَبُّكَ onun haberidir» Nahiv ilmince cevab vermiş, kendini medresede zannetmiş. İşte bu vâkıaya muvâfık olarak ben, merhum Hâfız Ali'yi aynen hayattaki gibi, Risâle-i Nur'la meşgul olarak en yüksek bir ilimle çalışan bir talebe-i ulûm vaziyetinde ve tam şehidler mertebesinde ve tarz-ı hayatlarında biliyorum ve o kanâat ile ona ve onun gibi Mehmed Zühdü'ye ve Hâfız Mehmed'e bâzı duâlarımda derim: Yâ Rabbî! Bunları kıyâmete kadar Risâle-i Nur kisvesinde hakaik-ı îmâniye ve esrâr-ı Kur'aniye ile kemâl-i ferah ve sevinçl meşgul eyle. Âmin! İnşâallah. * * * (Orjinal Sayfa:42) -65- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Ben merhum Hâfız Ali'yi unutamıyorum. Onun acısı beni çok sarsıyor. Eski zamanlarda bâzan böyle fedakâr zâtlar, kendi dostu yerine ölüyorlardı.. zannederim, o merhum benim yerimde gitti. Onun fevkalâde hizmetini eğer sizler gibi o sistemde zâtlar yapmasa idi; Kur'an'a, İslâmiyet'e büyük bir zâyiat olurdu. Ben, onun varisleri olan sizleri tahattur ettikçe, o acı gidiyor; bir inşirah geliyor. Medâr-ı hayrettir ki; ben, şimdi onun mânevî, belki maddî hayâtiyle âlem-i berzaha gitmesi cihetiyle, o âleme gitmek için bende bir iştiyak zuhûr etti ve ruhuma başka bir perde açıldı. Nasılki buradan Isparta'daki kardeşlerimize selâm gönderip muârefe, muhabere ile sohbet ediyoruz; aynen öyle de; Hâfız Ali'nin tavattun ettiği âlem-i berzah; nazarımda Isparta, Kastamonu gibi olmuş. Hattâ bu gece, mesmûâtıma göre, buradan birisi oraya gönderilmiş. On def'adan ziyâde teessüf ettim. Ne için Hâfız Ali'ye onunla selâm göndermedim. Sonra ihtâr edildi ki: Selâm göndermek için vâsıtalara ihtiyaç yok; kuvvetli râbıtası telefon gibidir. Hem o gelir alır. O büyük şehid, Denizli'yi bana sevdiriyor; daha buradan gitmek istemiyorum. O ve Mehmed Zühtü ve Hâfız Mehmed, hayatlarında gördükleri vazife-i îmâniye ve Nuriyeye devam ediyorlar. Onlar pek yakından temâşâ ediyorlar, belki de yardım ediyorlar. Evliya-yı azîmenin dâiresinde kıymetli hizmet noktasında mevki almalarından, ben de o ikisinin Hâfız Mehmed'le beraber isimlerini silsilemde aktabların isimleri yanında yâdedip hediyelerimi bağışlıyorum. * * * -66- Aziz, Sıddık, Mübârek Kardeşlerim! Bir kaç gündür sizin ile konuşamadığımın sebebi, şimdiye kadar emsâlini görmediğim şiddetli ve zehirli bir hastalıktır. Ben, Risâlei Nur hesâbına âhir ömrüme kadar Nur ve gül dairesindeki sebatkâr ve metîn ve sarsılmaz kardeşlerimle, Kastamonulu fedakârlar ile ebeden müteşekkirâne iftihar ediyorum ve onlarla bütün zâlimlerin sıkıntılarına karşı bir kuvvetli nokta-i istinad ve tam bir teselli buluyorum. Şimdi ölsem, onlar var diye ferah-ı kalble ecelimi karşılayacağım... Ehl-i dünya, ben onlarla mübâreze ediyorum diye, asılsız tevehhüm ederek beni hapse attılar. Fakat kader-i İlâhî, ben onlarla konuşmadığım ve ıslah-ı hallerine çalışmadığımdan beni hapse attı. Ve hapiste yalnız bir kaç arkadaşımla kalsam Ankara maka- (Orjinal Sayfa:43) matına karşı âlem-i İslâm'ı alâkadar edecek bir alenî muhâkeme isteyeceğim ve dâva edeceğim ve «Meyve Risâlesi» ni ve müdâfaât parçalarını yeni harfle müteaddid nüshalar çıkarıp mühim makamata göndereceğiz inşâallah. * * * -67- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bu nevi Hadîsler, müteşâbih kısmındandırlar. Hem cüz'î ve hususî değiller, umumî yerlerde bakmıyorlar. Bir kısım ise, ümmetinin başına gelen dinî fitnelerden yalnız birtek zamanı ve Hicaz ve Irak'ı misâl olarak gösterir. Zâten Abbâsîlerin zamanında, o tarihte Mu'tezile, Râfizî, Ceberî ve perde altında zındıklar, mülhidler, İslâmiyet'i zedeliyen çok fırak-ı dâlle meydana gelmiştiler. Şeriat ve îtakad noktasında «İmâm-ı Mâlik», «İmâm-ı Ahmed İbn-i Hanbel» ve «İmâm-ı Gazâli» ve «Gavs-ı Âzam» ve «Cüneyd-i Bağdâdî» gibi pek çok eâzım-ı İslâmiye imdâda yetişip o fitne-i dîniyeyi mağlûb ettiler. O tarihten üçyüz sene sonraya kadar o galebe devam ile beraber, perde altında yine o ehl-i dalâlet fırkaları, siyaset yoluyla Hülâgû-Cengiz fitnesini İslâmların başına getirdiler. Bu fitneden hem hadîs, hem «Hazret-i Ali Radiyallahü Anh» sarih bir sûrette ayni tarihiyle işâret ediyorlar. Sonra bu zamanımızın fitnesi en büyük bir fitne olduğundan, hem müteaddid hadîsler, hem çok işârât-ı Kur'aniye aynı tarihiyle haber veriyorlar. Buna kıyasen ümmetin geçireceği safahatı küllî bir surette bir hadîs beyan ettiği vakit, bâzan o küllînin birtek hâdisesini, misâl olarak tarihi gösterir. Böyle müteşâbih ve mânası tamam anlaşılmayan hadîslerin Risâle-i Nur eczaları kat'î bir surette te'villerini beyân etmiş. «Yirmidördüncü Söz» de ve «Beşinci Şuâ»da, bu hakikatı düsturlarla beyân etmiş. * * * -68- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! (Birbirinizi enâniyetle veya sadâkatsızlıkla ittiham etmemek için, bir hakîkatı beyân etmek ihtâr edildi.) Ben bir zaman, enâniyetini bırakmış ve nefs-i emmâresi kalmamış büyük evliyâdan şiddetli bir sûrette nefs-i emmâreden şikâyet ettiğini gördüm. Hayrette kaldım. Sonra kat'î bildim ki, âhir ömre kadar mücâhede-i nefsiyenin sevabdar devamı için nefs-i emmârenin ölmesi üzerine onun cihâzâtı damarlara ve hissiyâta devredilir, mücâhede devam eder. İşte o büyük evliyâlar, bu (Orjinal Sayfa:44) ikinci düşmandan ve nefsin vârisinden şîkâyet ederler. Hem mânevî kıymet ve makam ve meziyet, bu dünyaya bakmıyor ki, kendini ihsas etsin. Hattâ en büyük makamda bulunanlardan bâzı zâtlara verilen büyük bir ihsân-ı İlâhîyi hissetmediklerinden, kendilerini herkesten ziyâde bîçâre ve müflis telâkki etmeleri gösteriyor ki; avâmın nazarında medâr-ı kemâlât zannedilen keşif ve kerâmet ve ezvak ve envar, o mânevî kıymet ve makamlara medâr ve mehenk olamaz. Sahâbelerin bir saati, başka velilerin bir gün, belki bir çillesi kadar kıymetli olduğu halde; keşif ve mânevî hârikulâde hâlâta evliyâ gibi mazhariyetleri her sahabede olmaması, bu hakikatı isbat ediyor. İşte kardeşlerim! Dikkat ediniz; sizin nefs-i emmâreniz, kıyâs-ı binnefs cihetinde, su-i zan noktasında sizleri aldatmasın; Risâle-i Nur terbiye etmiyor diye şüphelendirmesin. * * * -69- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ (Risâle-i Nur'un «Gençlik Rehberi»nde ve «Meyve Risâlesi»ndeki beş mes'elesinin haylaz gençlerde dokuz tokadı, Risâle-i Nur'un bir lâtif kerâmeti olduğunu, o gençler dahi tasdik ediyorlar.) Birincisi: Bana hizmet eden Feyzi. O'na bidâyette dedim: Sen «Meyve» nin bir dersinde bulundun, haylazlık yapma. O yaptı, birden tokat yedi, bir hafta eli bağlı kaldı. Evet doğrudur Feyzi İkincisi: Bana hizmet eden ve «Meyve»yi yazan Ali Rıza. Bir gün, yazdığını ona ders verecektim. O, haylazlığından yemek pişirmek bahanesi ile gelmedi, birden tokat yedi. O vakit onun tenceresi sağlam iken, dibi, yemeği ile beraber tamamen düştü. Evet doğrudur Ali Rıza Üçüncüsü: Ziya «Meyve» nin gençliğe ve namaza dâir mes'elelerini kendine yazdı, namaza başladı. Fakat haylazlık yaptı, namazı ve yazıyı bıraktı. Birden, o vakitte tokat yedi. Hilâf-ı âdet ve sebepsiz, başı üstündeki sepeti ve elbiseleri yandı. O kadar kalabalık içinde yanıncaya kadar kimse farkında olmaması, kasdî bir şefkat tokadı olduğunu gösterdi. Evet doğrudur Ziya (Orjinal Sayfa:45) Dördüncüs: Mahmud. Ona «Meyve» den gençlik ve namaz mes'elelerini okudum ve dedim: Kumar oynama, namaz kıl. Kabûl etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı ve kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç-dört def'ada daima mağlûb olup fakir hâliyle beraber kırk lira ve sakosunu ve pantolonunu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi. Evet doğrudur Mahmud Beşincisi: Ondört yaşında Süleyman nâmında bir çocuk ziyâde haylazlık yapıp başkalarının da iştihalarını açıyordu. O'na dedim: Uslu dur. Namazını kıl. Senden büyük haylazların içinde bu hâlin, sana tehlike getirir. O, namaza başladı, fakat yine namazı terk ve haylazlığa girdi. Birden tokat yedi. Uyuz illetine mübtelâ oldu, yirmi gündür yatağında yatmağa mecbur oldu. Evet doğrudur Süleyman Altıncısı: Bana bidâyette hizmet eden Ömer, namaza başladı, şarkıları bıraktı. Fakat bir akşam, kapıya yakın bir şarkı kulağıma geldi, evrad ile meşguliyetime zarar verdi. Ben, hiddet ettim, çıktım, gördüm ki; hilâf-ı âdet Ömer'dir. Ben de hilâf-ı âdet bir tokat vurdum. Birden, sabahleyin hilâf-ı âdet olarak Ömer, başka hapise gönderildi. Yedincisi: Hamza nâmında onaltı yaşında sesi güzel olmasından şarkı söylüyor, başkalarının da iştihalarını açıyor, haylazlık ediyordu. O'na dedim: Böyle yapma, tokat yiyeceksin. Birden, ikinci gün bir eli yerinden çıktı, iki hafta azâbını çekti. Evet doğrudur. Hamza Bu gibi tokatlar var; fakat kağıt bitti, mâna da bitti. -70- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Komünist olan maârif vekili, perdeyi yüzünden kaldırdı ve küfr-ü mutlakı başka bir kisvede gösterdi. Bizim son gönderdiğimiz müdâfaâtı daha almadan başka sâika ile o beyannâmeyi yazmış. Gerçi ben, o daireye göndermeyi düşünmüyordum; fakat kardeşlerimizin tensibiyle onlara da göndermek; hem münâsip, hem lâzım olduğunu bu hâl gösterdi. Çünki, herhalde bu derece ilhadda taassub taşıyan bir vekil, Ankara'ya gönderilen evrak ve mahrem risâlelere karşı lâkayd kal- (Orjinal Sayfa:46) mazdı. Birden, doğrudan doğruya cerhedilmez müdâfaatlar başına vuruldu, çok iyi oldu. İnşâallah, o dairede dahi Risâle-i Nur lehinde kuvvetli bir cereyan uyandıracak. Kardeşlerim! Mâdem bir kısmın mahiyetleri bu tarzdır; onlara, o kısma teslim olmak, bir nevi intihardır; İslâmiyetten pişman olmaktır; belki dinden insilâh etmektir. Çünki o derece ilhadda taassub etmiş ki; bizim gibilerden yalnız teslimiyetle ve tasannu ile râzı olmuyorlar. «Kalbini ve vicdanını bırak, yalnız dünyaya çalış» derler. İşte bu vaziyete karşı inâyet-i Rabbâniyeye dayanıp metânet ve sabır ve tevekkül ederek dört sandık Risâle-i Nur eczaları o merkeze yetişip, kuvvetli hakikatlar ile galebe çalmasına duâ etmekten başka çâre yoktur. Biz birbirimizden çekinmekle ve gücenmekle ve Risâle-i Nur'dan çekilmekle ve onlara teslim ve hattâ iltihak etmekle fâide vermediği şimdiye kadar tecrübe edildi. Hem hiç merak etmeyiniz. O vekilin o fâre fâre telâşı, za'fına ve tam korkusuna delâlet eder. Tecâvüze değil, belki tedâfûe mecburiyeti bildiriyor. * * * -71- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık, Sarsılmaz ve Tevekkülün Mahiyetini ve Kıymetini Anlayan Kardeşlerim! Yirmi senedenberi hiçbir gazeteyi ne okumak ve ne sormak merakım olmadığı halde, pek çok teessüf ile, yalnız bir kısım zaif kardeşlerimizin hatırları için bugün bir gazetenin bir bahsini gördüm. Bundan bildim ki; perde altında ve üstünde ehemmiyetli cereyanlar rol oynuyorlar. Meydanda biz göründüğümüzden, bizler, o cereyanlarla alâkadar tevehhüm ediliyoruz. İnşâallah, Risâlei Nur'un dört sandık kuvvetli cerhedilmez risâleleri ve pek kat'î müdâfaa defterleri; bizim hakkımızda, hem îman ve Kur'ân, İslâm hakkında bir hayırlı netice verecekler. Biz onların dünyalarına karışmadık ve karışacağımızı hiçbir cihetle daha tesbit edemediler. Mecburiyetle bütün Risâle-i Nur'u Ankara tahkik için istedi. Mâdem hakikat budur ve mâdem şimdiye kadar Risâle-i Nur'un hizmetinde inâyet-i Rabbâniyenin tecellisini inkâr edilmiyecek derecede gördük; herbirimiz cüz'î ve küllî bunu hissetmişiz ve mâdem şimdi siyasetin ve dünyanın çok cereyanlarının birbirine karşı tahşidâtı oluyor ve mâdem elimizden kazâya rızâ (Orjinal Sayfa:47) ve kadere teslim ve hizmet-i îmâniye ve Kur'âniye ve Nuriyenin verdikleri büyük ve kudsî teselliden başka bir şey gelmiyor; elbette bize en elzem iş, telâş etmemek ve me'yus olmamak ve birbirin kuvve-i mâneviyesini takviye etmek ve korkmamak ve tevekkülle bu musibeti karşılamak ve habbeyi kubbe yapan farfaralı gazetecilerin kubbelerini habbe görüp ehemmiyet vermemektir. Bu dünya hayatı, hususan bu zamanda, bu şerait altında kıymeti yoktur. Başa ne gelse gelsin, hoş görmeli. * * * -72- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! İki-üç kardeşlerimiz şöyle kendilerine bir güzel teselli bulmuşlar. Diyorlar ki: «Bu hapisde bir kısım yeni kardeşlerimiz, bir-iki saat gayr-ı meşru bir hareket yüzünden, bir-iki belki on sene bu musibet içinde sabır ve tahammül ediyorlar. Hattâ bir kısmı şükrederek başka günahlardan kurtulduk dedikleri halde; biz, Risâle-i Nur vasıtasiyle en meşru bir hareket ve hizmet-i îmâniye yüzünden altı-yedi ay hayırlı bir sıkıntıdan neden şekvâ ediyoruz?» diyorlar. Ben de, bin Bârekâllah onlara dedim. Evet, beş-on sene hem îmânını, hem başkaların îmanlarını kurtarmak niyetiyle zevkli, tatlı, hayırlı, kudsî bir hizmet ve yüksek bir ubudiyet-i fikriye yüzünden beş-on ay zahmet çekmek, medar-ı şükür ve iftihardır. Bir hadîsde ferman etmiş ki: «Birtek adam seninle hidâyete gelse, sahra dolusu kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır.» İşte burada, mahkemede ve Ankara'da, sizlerin yazılarınız ve hizmetleriniz vasıtasiyle ne kadar insanlar îmanlarını dehşetli şüphelerden kurtardığını ve kurtaracağını düşününüz, sabır içinde kemâl-i rızâ ile şükrediniz. Eğer Ankara'da hâkim olan Halk Partisi, oraya giden Risâle-i Nur'un kuvvetli kitablarına karşı inad etse ve musâlâha niyetiyle himâyesine çalışmazsa, bizim en rahat yerimiz hapisdir ve mülhidler, bolşevizmi zındıka ile birleştirdiğine alâmettir ve hükûmet, onları dinlemeğe mecbur olur. O zaman Risâle-i Nur çekilir, tevakkuf eder, maddî ve mânevî musibetler hücuma başlarlar. * * * (Orjinal Sayfa:48) Ankara'ya Reisicumhura ve saireye gönderilen «Müdafaa» ve «Meyve Risaleleri» inceden inceye tedkik ettiklerini Başvekil bize diyor. Hem Reisicumhurdan gelen o müdafaalar Başvekil Adliye Vekiline verdiğini ve bize neticesini bildireceğini bir mektupla haber veriyor. Ben Risale-i Nur hesabına inceden inceye tedkiklerine pek çok memnun oldum. Ve bundan sonra en ağır cezaları hiçbir ehemmiyeti kalmaz. O risalelerin kuvvetli hakikatları elbette binler adamı tehlike-i ebediyelerinden kurtarmalarına meydan açtığı için başımıza ne gelirse gelsin medar-ı şükrandır. İktidar ve ihtiyarımız haricinden en ehemmiyetli makamlarda Risale-i Nur'un yüksek dersleri inceden inceye okunması gayet mühimdir. * * * -74- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! لِكُلِّ مُصِيبَةٍ اِنَّا لِلَّهِ وَاِنَّآ اِلَيْهِ رَاجِعُونَ Hakikaten Hâfız Ali, Hâfız Mehmed ve Mehmed Zühdü'nün vefatları; değil yalnız bize ve Isparta'ya, belki bu memlekete ve âlem-i İslâma büyük bir zâyiattır. Fakat şimdiye kadar bir cilve-i inâyet olarak, Risâle-i Nur'un bir şâkirdi zâyi olduğu zaman, der'akab iki-üç tane o sistemde meydana çıktığından, kuvvetle ümidvârız ki, başka şekilde o kahramanların vazifelerini görecek, ümid ettiğimizden ciddî şâkirdler çıkarlar, görürler. Zâten o üç mübarek merhum zâtlar, az bir zamanda, yüz senelik vazîfe-i îmâniyeyi gördüler. Cenâb-ı Erham-ür-râhimîn, onların yazdıkları ve neşrettikleri ve okudukları huruf-u Nuriye adedince onlara rahmet eylesin. Âmin! Benim tarafımdan o Hâfız Mehmed'in akrabasını ve mübarek köyünü tâziye ediniz. Ben de, onu Hâfız Ali ve Mehmed Zühdü'ye arkadaş edip üstadlarımın aktab kısmının isimleri içinde o üçünün isimlerini dahil edip, Hâfız Akif'i dahi Asım ve Lûtfi'ye arkadaş ettim. * * * (Orjinal Sayfa:49) -75- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! الْخَيْرُ فِيهَا اخْتَارَهُ اللَّهُ sırrıyle, bu mes'elemizin te'hiri hayırdır. Çünki bütün mekteblerde ve dairelerde ve halkta, o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hâl ise, âlem-i İslâm'a ve istikbâle pek elîm ve acı bir te'sîri olacaktı. Şimdi ihtiyarımızın hâricinde onun mâhiyeti ne olduğunu, en başta ve en ziyâde alâkadar ve en son ondan vazgeçecek adamların ellerine kat'î hüccetler gösteren ve isbat eden Risâle-i Nur geçmesi, kemâl-i merak ve dikkatle okunması öyle bir hâdisedir ki; bizler gibi binler adam hapse girse, hattâ îdam olsalar, Dîn-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur. Hiç olmazsa küfr-ü mutlaktan ve irtidattan en mütemerridleri bir derece kurtarır, meşkûk bir küfre çıkarır, mağrûrâne ve cür'etkârane tecavüzlerini tâdil eder. Mahkemede son söz olarak yüzlerine söylediğim bu cümle: «Milyonlar kahraman başlar feda oldukları bir kudsî hakikata, başımız dahi feda olsun.» ile, bizim nihayete kadar sebat edeceğimizi dâva etmişiz. Bu dâvadan vazgeçilmez. İçinizde vazgeçecek yok ümid ediyorum. Mâdem şimdiye kadar sabrettiniz, «Daha kısmetimiz ve vazifemiz bitmedi» diye tahammül ve sabrediniz. Her halde «Meyve» deki kat'î hüccetler ile kabil-i inkâr olmayan îdam-ı ebedî ve nihayetsiz haps-i münferid mesleğini müdâfaa etmek için Risâle-i Nur'a karşı anûdâne hareket edilmeyerek, belki musâlâha veya mütâreke çaresi aranılacak. الصَّبْرُ مِفْتَاهُ الْفَرَجِ وَالسُّرُورِ * * * -76- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! İhtiyarsız üç nokta kalbe geldi, demek beyanı münasibdir. اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا فَاَحْيَيْنَاهُ وَجَعَلْنَا لَهُ نُورًا يَمْشِى بِهِ فِى النَّاسِ âyeti, hem Risâle-i Nur'a, hem مَيْتًا kelimesiyle üç kuvvetli emâre ve münâsebetler ile Risâle-i Nur'un bu bîçâre şâkirdlerine işareti «Birinci Şuâ» da îzah edilmiş. Şimdi bu hâdisede, o emârelerden birisi tam hükmediyor. Çünki bize zulmedenler, ellerinde hayat ve (Orjinal Sayfa:50) medeniyeti ve lezzeti tutup, bizi o tarz-ı hayata ehemmiyet vermemekle ittiham edip, mes'ul ederler, hattâ îdam ve ağır ceza ile hapse sokmak isterler. Fakat kanunca sebep bulamıyolar. Biz dahi elimizde hayât-ı bâkıyenin mukaddamesi ve perdesi olan mevti ve ölümü tutup, onların başkalarına vurup intibaha getirmek ve onların hakikî mes'uliyet ve mahkûmiyetten ve îdam-ı ebedî ve dâimî haps-i münferidden kurtulmalarına bütün kuvvetimizle çalışıyoruz. Hattâ Ankara'ya giden şiddetli risâleler sebebiyle en ağır ceza nefsime verilse, fakat ceza verenler o risâleler ile ölümün îdamından kurtulsalar; hem kalbim, hem nefsim razı olurlar. Demek, biz onların iki cihanda yaşamalarını istiyoruz, arıyoruz. Onlar bizim ölmemizi istiyorlar, bahâneler arıyorlar. Fakat güneş gibi zâhir ve göz ile görünür gündüz gibi bir hakikat-ı mevtiye ve her gün insanlarda otuzbin cenaze, ehli dalâlet hakkında, otuzbin îdam-ı ebedî otuzbin haps-i münferid fermanlarını, ilâmnamelerini gösterdiklerinden, biz onlara karşı mağlûb değiliz. Ne yaparlarsa yapsınlar. اِنَّ حِذْبَ اللَّهِ هُمُ الْغَالِبُونَ âyeti, oniki seneden beri en acınacak mağlûbiyetimiz zamanında dahi, cifir ve ebced hesabiyle galibiyetimize aynı tarihiyle müjde ediyor. Mâdem hakikat budur; biz şimdiden sonra hem mahkemeye, hem halka diyeceğiz ki: «Bu gözümüz önünde ve bizi bekliyen ölümün îdam-ı ebedîsinden ve karşımızda kapısını açan ve bizi cebr-i kat'î ile çağıran kabrin daimî karanlık haps-i münferidinden kurtulmağa çalışıyoruz. Hem sizin de o dehşetli ve çâresiz musibetten kurtulmanıza yardım ediyoruz. Sizin nazarınızda en büyük bir mes'ele-i dünyeviye ve siyasiye, bizim nazarımızda ve hakikat cihetinde kıymeti pek azdır ve bilfiil vazifedar olmayanlara mâlâyâni ve ehemmiyetsizdir ve kıymeti yoktur. Fakat bizim iştigal ettiğimiz vazife-i zaruriye-i insaniye ise, herkese her zaman ciddî alâkası var. Bu vazifemizi beğenmiyenler ve kaldıranlar ölümü kaldırmalı ve kabri kapamalı! İkinci ve üçüncü noktalar şimdilik geri kaldı. * * * -77- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ HÜSREV'İN FIKRASININ HULÂSASIDIR Risâle-i Nur'un kerâmetlerindendir ki; Üsdadımız Hazretleri: «ey mülhidler ve ey zındıklar! Risâle-i Nur'a ilişmeyiniz! Risâle-i (Orjinal Sayfa:51) Nur, âfâtın def'ine sadaka gibi vesile olmasından, ona karşı olan hücum ve onun tâtili, âfâta karşı olan müdâfaasını zaifleştirir. Eğer ilişirseniz, yakından bekliyen belâlar, sel gibi üstünüze yağacaktır.» diye, on senedir kerrâtla söylüyordu. Bu hususta şâhid olduğumuz felâketler pek çoktur. Dört seneden beri Risâle-i Nur'a ve Şâkirdlerine her ne vakit ilişilmiş ise; bir felâket, bir musibet tâkib etmiş ve Risâle-i Nur'un ehemmiyetini ve âfâtın def'ine vesile olduğunu göstermiştir. İşte Üstadımız Bediüzzaman'ın Risâle-i Nur ile haber verdiği yüzler hâdisat içinde felâketler zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört felâket, Risâle-i Nur'un bir vesile-i def'-i belâ olduğunu gösterdi. Cenâb-ı Hak, bize ve Risâle-i Nur'a taarruz edenlerin kalblerine îman ve başlarına hakikatı görecek akıl ve göz ihsân etsin; bizi bu zindanlardan, onları da bu felâketlerden kurtarsın, âmin! Hüsrev * * * -78- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bir cilve-i inâyet-i Rabbâniyedir ki; daha müdâfaâtımızı ve evraklarımızı ve kitabları görmeden, yalnız perde altında hissedip maârif vekilinin dehşetli püskürmesi ve hücumu, «Beşinci Şuâ» ve «Hücumat-ı Sittenin Zeyli» gibi gayet şiddetli mahrem risâleleri en ehemmiyetli makamat bilfiil tenkid için tedkik etmesi ve müdâfaatımın ciddî, dokunaklı küfr-ü mutlaka cür'etkârâne darbeleri Ankara'nın bize karşı çok şiddetli davranmasını beklerken, mes'elenin azametine nisbeten gayet mülâyimâne belki musalâhakârane vaziyet almış. Ve bu cilve-i inâyetin bir hikmeti de şudur: Risâle-i Nur'un, umum memlekete alâkası cihetiyle umumî bir dershanede ve büyük makamatta dikkat ve merakla okunmasıdır. Evet, bu zamanda böyle yüksek bir ders, elbette böyle cem'iyetli ve küllî ve umumî dairelerde okunması, büyük bir inâyettir ve küfr-ü mutlakı kırdığına bir kuvvetli emâredir. Kardeşlerim! Herhalde bu kadar sıkıntı ve zararı çeken zaif bir kısım aile sâhipleri, bir derece Risâle-i Nur'dan ve bizden çekinmek, belki vazgeçmek için bir mazeret olabilir zanniyle, tahliyeden sonra değişmek ihtimaline binaen derim: Bu derece kıymetdar bir mala, bu maddî ve mânevî fiat veren ve bu azâbı çeken o maldan vazgeçmek büyük bir hasârettir. Hem her birisi, Risâle-i Nur'un eczâlarını ve alâkadarlarını ve bizi muhafaza ve yardım ve hizmeti birden bıraksa; hem ona, hem bizlere (Orjinal Sayfa:52) lüzumsuz bir zarardır. Onun için; ihtiyatla beraber, sadâkatı ve irtibatı ve hizmeti değiştirmemek lâzımdır. * * * -79- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bir cilve-i inâyet-i Rabbâniye ve bir himâyet-i İlâhiyedir ki; Ankara'da ehl-i vukuf hey'eti, Risâle-i Nur'un hakikatlarına karşı mağlûb olup, şiddetli tenkit ve itirazın çok esbabı var iken âdeta berâetine karar verdiklerini işittim. Halbuki mahremlerin şedit ifadeleri ve müdâfaatın dokunaklı meydan okumaları ve maârif vekilinin dehşetli hücumu ve ehl-i vukufun hey'etinde maârif dairesine mensub ehemmiyetli iki maddî feylesofların ve yeni îcadlara tarafdar büyük bir âlimin bulunması ve bir seneden beri gizli zındıka komitesi aleyhimize Halk Fırkasını ve Maârifi sevketmesi cihetiyle, ehl-i vukufun pek şiddetli itirazları ve bizi ağır cezalarla ittiham etmelerini beklerken, himâyet ve inâyet-i Rahmâniye imdada yetişip onlara Risâle-i Nur'un yüksek makamını göstererek, şiddetli tenkidlerden vazgeçirmiş. Hattâ bizi cezalardan kurtarmak fikriyle ve Eskişehir Mes'elesi ve Otuzbir Mart hâdise-i meşhuresiyle beni sâbıkalı bir mücrim-i siyasî nazariyle baktırmamak ve sırf din ve îman için hareket ettiğimizi ve siyaset fikri bulunmadığını göstermek fikriyle demişler ki: «Said Nursî, eskiden beri ara sıra peygambere verasetlik dâvasında bulunur. Kur'an ve îman hizmetinde müceddidlik tavrını alır, yâni bâzan bir nevi cezbeye mağlûb olup meczubâne hareket eder.» İşte bu fıkra ile feylesofların dinsizce tâbirler ile, kim olursa olsun din lehinde kuvvetli hareket edenlere: Vazifesi, müceddidlik irsiyetiyle yapıyor diye, hem bir kısım kardeşlerimiz haddimden çok ziyâde hüsn-ü zanlarını tenkid etmek, hem bana bir cezbe isnad ile şiddetlerimde beni siyasetten ve cezadan tebrie etmek ve bize muârız ve düşman olanlarını bir derece okşamak ve işârât-ı Kur'aniye ve kerâmât-ı Aleviye ve Gavsiye hakikatları kuvvetli olduklarını göstermek ve herkese kıyâsen bende dahi bulunması tahminlerince muhakkak olan hubb-u câh ve enâniyet ve hodfuruşluğu kırmak için, o dinsizce feylesofane tâbirini istimal etmişler. O tâbire karşı Risâle-i Nur, baştan nihayetine kadar güneş gibi bir cevabdır. Ve mesleğimiz, terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfuruşâne şatahat bulunmadığından, yeni Said'in Risale-i Nur zamanındaki mahviyetkârâne hayatı ve (Orjinal Sayfa:53) mübarek kardeşlerinin ifratkârâne hüsn-ü zanlarını hatıra bakmayarak mükerrer derslerle tâdil etmesi, o tâbir ile işmam edilen mânayı tam çürütüyor, izâle eder. * * * -80- Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için, şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyla kararlarını size göndermiyeceğim. Bu son ehl-i vukuf, bütün kuvvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalâlet ve bid'iyyatın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar, bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risâle-i Nur'dan tam ders aldıklarını ihsas edip, Risâle-i Nur'un ilmî ve îmanî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfâne yazıldığını ve Said ise hem samimî, hem ciddî kanâatlerini beyan ederek, ondaki kuvvet ve iktidar; isnad edildiği gibi tarikat îcadı veya cem'iyet kurmak veya hükûmet ile mübâreze etmek değildir, belki yalnız Kur'an'ın hakikatlarını muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır diye müttefikan karar vermişler. Ve gayr-ı ilmî tâbir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: «Bâzan cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilâl-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes'ul olmamak lâzım geliyor.» mânasını ifham ediyorlar. Ve «Eski Said», «Yeni Said» tâbirinde, iki şahsiyet ve ikincisinde, fevkalâde bir kuvvet-i îmâniye ve İlm-i Hakaik-ı Kur'aniye mânasını, feylesofların hatırı için «Bir nevi cezbe ve ihtilâl-i dimâğiye ihtimali var.» diye hem bizi şiddetli tâbiratın mes'uliyetinden kurtarmak, hem muârızlarımızı okşamak için «sem'ü basar cihetinde hallüsinasyon hastalığı ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir.» demişler. Onların bu ihtimalini esasiyle çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risâleleri ve bütün avukatlara hayret veren «Müdâfaa» ve «Meyve Risâleleri» kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki, bir hadîs-i şerîfin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş. Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: «Said'in âlimane ve vâkıfane eserlerine îman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir su-i kasdlarına dair bir sarâhat ve bir emâre, ne muhâberelerinde ve ne de kitab ve risâlelerinde bulmadık.» diye o hey'etin ittifakıyle karar verip biri feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de feylesof Yusuf namlarında imza etmişler. Lâtif bir tevâfuktur ki; biz bu hapse kendimiz hakkında bir med- (Orjinal Sayfa:54) rese-i Yûsufiye ve «Meyve Risâlesi» onun meyvesidir dediğimiz gibi, bu iki Yusuf dahi perde altında «Biz dahi o medrese-i Yusufiye'deki derse hissedarız lisan-ı halleriyle ifade etmelerdir. Hem cezbeye lâtif bir delilleridir ki; «Otuzüçüncü Söz» ve «Otuzüç Pencereli Otuzüçüncü Mektub» gibi tâbirleri, hem kendi kedisinin «Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!» tesbihini işitmesi, hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve hallüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir. Said Nursî -81- بِاسْمِهِ سُبْحَانَهُ Aziz, Sıddık Kardeşlerim! Mâdem biz, çok emârelerle inâyet altındayız ve mâdem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risâle-i Nur mağlûb olmadı, maârif vekilini ve Halk Fırkasını bir derece susturdu ve mâdem bu kadar geniş bir sahada ve mes'elemizi pek ziyâde i'zam ile hükûmeti telâşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahaneler ile çalışacaklar; elbette bize lâzım: Kemâl-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkısar-ı hayale düşmemek ve bâzan ümidin hilâf-ı zuhuriyle me'yus olmamak ve muvakkat fırtınalar ile sarsılmamak!. Evet, gerçi inkisar-ı hayâl, ehl-i dünyada kuvve-i mâneviyelerini ve şevklerini kırar; fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inâyet ve rahmetin iltifatlarını gören Risâle-i Nur Şâkirdlerine inkısar-ı hayâl, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor. Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkata isnadiyle tımarhaneye sevkettiler. Ben onlara dedim: Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum; o çeşit akıldan istifa ediyorum; وَكُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَلَكِنْ عَلَى قَدَرِ الْهَوَى اِخْتَلَفَ الْجُنُونُ kaidesini sizlerde görüyorum demiştim. Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir mes'uliyetten kurtarmak fikriyle bana mahrem risâle cihetiyle arasıra bir cezbe, bir cinnet-i muvakkata isnad edenlere aynı sözleri tekrarla beraber, iki cihetle memnunum: Birisi: Hadîs-i sahîhde vardır ki: «Bir adam kemâl-i îmanı kazandığına, avâm-ı nâsın akıllarının tavr-ı hâricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, onun kemâl-i îmânına ve tam îtikadına delâlet eder.» diye ferman ediyor. İkinci cihet: Ben, bu hapisdeki kardeşlerimin selâmetleri ve ne- (Orjinal Sayfa:55) catları ve zulmetten kurtulmaları için; değil yalnız bir divanelik isnâdını, belki kemâl-i fahir ve ferahla tamam aklımı ve hayatımı fedâ etmesini kabul ediyorum. Hattâ siz münâsib görürseniz, o üç zâtlara benim tarafımdan bir teşekkürnâme yazılsın ve onları mânevî kazançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin. * * * -82- Aziz, Sıddık Kardeşlerim ve Hizmet-i Kur'aniyede Ve İmâniyede Hâlis Arkadaşlarım! ve âhiret Yolunda Ayrılmaz Yoldaşlarım! Biz birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihetiyle, sıkıntıdan neş'et eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden «İhlâs Risalesi» nin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helâllaşmak lâzımdır ve zarurîdir. Siz, birbirinize en fedâkâr, nesebi kardeşden daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise, kardeşinin kusurunu örter, unutur ve afveder. Ben burada hilâf-ı me'mül ihtilâfınızı ve enâniyetinizi nefs-i emmâreye vermiyorum ve Risâle-i Nur Şâkirdlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i emmâresini terkeden evliyâlarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enaniyet telâkki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inâd ile kırmayınız, barışınız. * * * -83- Kardeşlerim! Ehl-i vukuf raporundan anlaşılıyor ki: Risâle-i Nur, bize karşı bütün muârız tâifeleri mağlûb ediyor ki; «Hüccetu'llahil-Bâliğa» ve «İhtiyar» ve «İhlâs Risâleleri» ni tekrâr ile nazar-ı dikkati celbediyorlar. Hem gayet sathî ve cevapları pek zâhir ve güya müteassıbâne hocavârî tenkidleri ve hiç münâsebeti olmayan ve hakikî mutâbık olan mes'eleleri anlamadan «mâbeynlerinde tezad var» demeleri ve risâlelerin yüzde doksanını tamamiyle çekinmeyerek tasdik ve takdirleri ve teslimleri ve «Hücumat-ı Sitte Zeyli» nin pek şiddetli bir surette yeni icadlara fetva verenleri cerh ve tezyif etmesine mukabil, yalnız nezâhet-i lisaniye demişler. Ve dinsizler tarafından öldürülen mazlum ve dindar hıristiyanlar âhir zamanda bir nevi şehid olabilir dediğimi; baş açık namaz kılmak ve türkçe ezan okumağa Zeylin şiddet-i hücumunu zıd göstermeleri ile iktifa etmeleri, kat'iyyen onların Risâle-i Nur'a karşı mağlûbiyetlerini gösteriyor kanâatını veriyor. Said Nursî [/COLOR][/B][/LEFT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale Analiz ve Çalışmalar
Lahika Analizi
Denizli Lahikası
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst