Cuma'niz mubarek olsun...

Eyvàh!

Well-known member



BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM​

YA
alak.gif
, YA KAYYUM, YA HAKEM, YA ADL, YA KUDDÜS​

İsm-i azamın hürmetine, güzel isimlerin hürmetine,
Kuran-ı Hakimin ve sürelerinin, ayetlerinin,
sırlarının, nurlarının,
kelimelerinin ve harflerinin hürmetine,
Resul-ü Ekremin (a.s.m.), mucizelerinin, kemalatının,
şeriatının ve sünnetinin
hürmetine, onun Ehl-i Beytinin, sahabilerinin ve yardımcılarının ve bunların din yolundaki
mücadelelerinin hürmetine​


Ey zalimleri yakalaması pek şiddetli olan
iccon04.gif
ım...​

Zalimleri zulümleriyle beraber sana havale ediyoruz,​

Yardımcımız, koruyucumuz, sahibimiz ancak sensin...​

Ey imdada koşacak kimsesi olmayanların imdadı,​

Halimizi ancak sen biliyorsun imdat et ki kurtulalım...​

Ey korunacak yeri olmayanların koruyucusu,​

Dergahına sığındık Filistin'i muhafaza eyle...​

Ey kendisinden inayet isteyenlere inayet eden,​

Bizede inayet et ki yıkıldığımız yerden doğrulalım...​

Ey kendisinden yardım isteyenlere yardım eden,​

Ne olur ism-i Cebbarinle, bize bir heybet ve celal giydir ve düşmanlarımızın ellerini bizden çektir...​

Ya ilahi ! bizim ümidimiz ve seyyidimiz yalnız sensin.​

Bizi tahkir etmek isteyen ordunun düzenini dağıt !​

Ab-ı ruyi Habibi Ekrem için, Kerbela'da revan olan dem içi, Şeb-i fırkatte ağlayan göz için, Rah-ı aşkında sürünen yüz için,​

...,İslam'a zafer ver ya Rabbi!...Filistin'e yardım eyle Yar Rabbi,Gazze'ye yardım eyle Ya Rabbi Amin...Amin...Amin...
iccon01.gif
iccon01.gif
iccon01.gif

alınti​
 

Eyvàh!

Well-known member
Derin bir sessizlik hâkimdi odaya. Öğle vakti olmasına rağmen, her gün bu saatlerde etrafı yakıp kavuran güneş bile bize ayak uydurmuş, ferini söndürmüştü. Sanki tüm eşyalar, duvarlar, masadaki çiçek, hüznümüze ortaktı. Halbuki bugün bayram; her şey canlı, neşeli, cıvıl cıvıl olmalıydı. Herkes birbirinin Cuma'sını kutlamalıydı. Üstelik Ramazan'ın da ilk cumâsıydı.
Ve işte sükûnetle beklediğimiz o ses!.. Cuma namazına davet. İçim burkula burkula dinliyorum ezanı. Başım önümde, gözlerim kapalı.
Nihayet ezan bitti. Kafamı hafifçe kaldırıp yüzüne baktım. Gözleri hâlâ kapalı. Biliyorum ki, açsa gözlerini, hapsettiği damlalar özgür kalacak.
Babamı, amcalarımı az önce namaza uğurladık. Annem ve yengelerim mutfakta akşamki iftar davetine hazırlık yapmakla meşguller. Ben de büyükbabama refâkat ediyorum. Babamlar namaza gittiğinden beri ağzını bıçak açmıyor. Gözleri kapalı öylece oturuyor, suçlu bir çocuk gibi.
Yaklaşık on beş yıl önce, omurgasındaki zedelenme sonucu; önce sağ, sonra sol kolunu kullanamaz hale gelmiş. Daha sonra düzelme umuduyla yaptırılan her ameliyat, bir parçasının daha hareket kabiliyetini götürmüş ondan... Şimdiyse hiçbir ihtiyacını kendisi karşılayamıyor. Ancak yardımla yürüyebiliyor.
Yere diktiğim gözlerimi, ona doğru kaldırdığımda bana bakıyordu. Yüzündeki acıyı görmemek için başımı önüme eğdim. Boğazıma yumruk kadar bir şey durdu, yutkunamadım bile.
Fısıldar gibi konuşmaya başladı:
"-Bana dokunan şu hâlim değil kızım!.. Allâh'ın gücüne gider diye ağrılara acılara bile ağlayamıyorum. Dayanılacak gibi de değiller. Yine de bu acılar, şu ezanın içimi yaktığı kadar acıtamıyor bedenimi. Alnımı secdeye koymayalı neredeyse on beş yıl oldu. Elhamdulillâh îmânım var. Elhamdulillâh gözlerimle dahî olsa namazımı kılıyorum. Elhamdulillâh, Allâh'ım sabır da veriyor. Ama gene de şu Cuma namazına gidememek, içimi yakıyor. İşte bir ay sonra bayram var. Bayram namazına da gidemeyeceğim. İnan bunu kaldırabilir miyim bilmiyorum. Dayanma gücüm tükeniyor. Allâh'a âsî olacağım diye korkuyorum. "Niye ben?" derim diye korkuyorum. Allâh'a hamd olsun, daha hiç söylemedim. Aklıma gelse hemen kovdum, tevbe üstüne tevbe ettim. İmtihanımın bu olduğunun farkındayım, ama "ya gücüm tükenirse" diye hep korktum. Hele şu Ramazan orucunu tutamamak çok ağır geliyor. Sanki tüm güç getiremediklerimden dolayı günahlarım yığılmış, altında eziliyorum. İşte ben bu ağırlığa dayanamıyorum!.."

Konuşurken sesi titriyordu. O ağlayamıyordu, ama ben gözyaşlarıma engel olamıyordum. Sustu, uzunca bir müddet sessiz kaldık. Sonra:
"-Yönümü kıbleye çevir de namazımı kılayım." dedi.
Dediğini yapıp ben de namaz kılmaya gittim. Seccâdenin başında düşünmeye başladım.
Niye insanlar ibâdeti yapmaya güç yetirebilmenin bile bir nimet olduğunu anlayamıyor? Elinde imkânı varken, bile bile namazını kılmayanlara ne demeli?!.. Seccâdeye alnını koyabilmenin bir nimet olduğunu herkes bir fark edebilse!..
Bir, güç yetiremediği halde ibadetlerini yapmaya çalışan ve yapamadıkları için vicdan azabı çeken büyükbabamı; bir de Müslüman olduğunu söyleyip gereklerini yerine getirmeye üşenen insanları düşündüm. Herhalde onlar da ibadetlere güç yetirebilmenin bir nimet olduğunu, ancak kaybettiklerinde anlayacaklar. Allâh, hepimizi ıslah eylesin duâsıyla seccademi topladım.
Odaya döndüğümde babamlar namazdan gelmişti. Evin içi torunların cıvıltılarıyla doldu. Akşam çaylar içildi, sohbetler edildi ve herkes evine dağıldı.
Ramazan'ın son Cumâ'sı. Beş gün sonra bayram. Babam, Cumâ namazında, gelmesi yakın. Ben ve kardeşlerim odamızda oturuyoruz. Telefon çaldı, amcam. Babamı sordu alelacele ve kapattı. Babam gelir gelmez "amcam aradı telaşlıydı" dedik. Babam, hemen amcamı aradı sonra da arabanın anahtarını kaptığı gibi çıktı. Biz şaşkın; aklımıza hiçbir şey gelmiyor. Ne olduğunu da anlamadık. Yaklaşık on beş dakika sonra babam aradı, "hazırlanın sizi almaya geleceğim" dedi. "Ne oluyor" dedik, "babam vefat etmiş" dedi ve kapattı.
Hepimiz donduk. O an ne düşündüm, hatırlamıyorum. Büyükbabamlara nasıl gittiğimi de hatırlamıyorum.
İçeri girdiğimde büyük halam sessiz sessiz ağlıyordu. Kafamın içi karıncalanıyor, sesler beynimi tırmalıyordu. Ölümü hiç bu kadar yakınımda hissetmemiştim. Tam bahçeye kaçacakken amcam, "son bir kez görmek ister misin?" dedi. Şuursuz bir şekilde baş ucuna vardım. Yüzündeki beyaz örtünün ucunu kaldırdılar. Yüzü sapsarı ve tebessüm doluydu. Eğildim; alnından öptüm, gözyaşlarım yanağına damladı ve kulağına fısıldadım:
"-Büyükbaba; Cuma'n mübârek olsun…"
 

Elif_Gibi

Well-known member
cumakr2eq0ik6.jpg


Küçük Kızın Duası

Akşam üzeri küçük kızının odasından mırıltılar geldiğini duyan anne, kulağını iyice kapıya dayar.Henüz sadece bazı harfleri bilen beş yaşındaki kızının ağzından anlamsız ancak içten, tuhaf fakat ısrarla söylenen sesler duyar.

İçeri girip baktığında, kızının bildiği harfleri ardarda ve düzensiz biçimde saygıyla tekrar ettiğini farkeder.Aynı sırada ellerini açıp gözlerini kapatmış olan kızı annesinin sessiz adımlarını farketmez.Anlaşılan o ki kızı uykuya dalmadan önce dua ediyordur.

Çocuğunun saçlarını nazikçe okşayarak sorar annesi: “Kızım sen bu duayı nereden öğrendin?”

Küçük kız, kendinden emin bir eda ile cevap verir: “Bu duayı ben buldum!”

“Nasıl yani?” diye sorar annesi tekrar.

Kız, “Bu gece tam olarak ne isteyeceğimi bilemiyorum.Şimdi ben sadece harfleri söylüyorum.ALLAH onları benim için sıraya dizecek.Çünkü benim ne isteyeceğimi o zaten biliyor.”

CUMANIZ MÜBAREK OLSUN… :)
 

Elif_Gibi

Well-known member
FAKİH Anlatıyor:

-Babam bana şöyle anlattı:
-Salih Meri, cuma gecesi, cuma namazını kılmak üzere mescide gitmek için yola çıktı. Kabristana uğradı. Kendi kendine şöyle dedi:
-Tan yeri ağarıncaya kadar kalayım.
Kabristanın içine girdi. İki rekat namaz kıldı. Bir kabre dayandı. Gözlerine uyku geldi. Şöyle bir rüya gördü: Kabirde yatanlar kabirlerinden çıkmışlar, halka halka olup oturmuş, konuşuyorlar.

Bir de baktı ki,onlardan ayrı, kirli elbiseli bir genç, bir köşede, üzüntülü bir halde oturuyor. Onu yanlarına oturtmuyorlar. Oradakilerin hepsine tepsi tepsi, üzeri mendillerle örtülü hediyeler gelip dağıldı. Herkes kendi tabağını aldı; sonra kabrine girdi. En sonuna bu genç kaldı.
O da üzüntülü bir halde, kalktı; kabre girmek istedi. Hemen ona sordum:
-Hey Allah'ın kulu, sende gördüğüm bu üzüntü neden? Sonra gördüğüm bu hâl nedir?

Bana şöyle dedi:
- Ey Salih Meri, sen o tepsileri gördün mü?
- Evet, gördüm, deyince şöyle anlattı:
- O tabaklar, hayattakilerin ölülerine hediyeleridir. Onların adına verdikleri sadaka, yaptıkları dua, cuma geceleri onlara gelir.

Daha sonra şöyle dedi:
- Ben, Sindli biriyim. Anam hacca gitmek istedi; beraber yola çıktık. Basra’ya gelince öldüm. Bundan sonra anam evlendi. Kendisinin bir oğlu olduğunu ve öldüğünü kocasına anlatmadı. Dünyaya daldı. Ne bir işaretle ne de bir sözle beni andılar.

Ölümümden sonra beni hatırlayan kimse olmayınca üzülmek bana haktır.
Sordum:
-Senin ananın evi nerede?

Onun yerini bana anlattı.

Sabah oldu Namazımı kıldım. Sonra gittim. O kadının evini sordum, buldum.
Yanına gittim,izin istedim. Kendimi ona tanıttım, kapıdan:
-Ben Sâlih Meri'yim, dedim. İzin verdi, içeri girdim.

Şöyle dedim:
-Benim söyleyeceğim söz, senin söyleyeceğin söz hiç kimse tarafından duyulmamalıdır. Böyle istiyorum.
Ona yaklaştım, aramızda bir perde kaldı.

Şöyle sordum:
-Sana Allah'tan rahmet dilerim, çocuğun varmı?
-Yoktur.
Tekrar sordum:
-Daha önce bir çocuğun olmuş muydu?
Derin bir nefes aldı, sonra şöyle dedi:
-Benim bir genç oğlum vardı, öldü.
Bunun üzerine durumu ona anlattım. Ağlamaya başladı.

Sonra şöyle dedi:
-Ey Salih! O benim ciğerparem, kalbim idi. İçim onun yuvası olmuştu. Göğüslerimden ona süt içirdim. Kucağım onun sığınağı idi.
Daha sonra çıkardı bana bin dirhem verdi. Ve şöyle dedi:
-O sevdiğim göz nurum için bunları dağıt. Kalan ömrümde onu duadan unutmayacağım. Onun için sadaka vereceğim.
Gittim, o bin dirhemi dağıttım.

Ertesi cuma geldi. Cumaya gitmeyi istedim. Yine kabristana uğradım.İki rekat namaz kıldım, sonra bir kabre dayandım. Yine dalmışım. Baktım ki, bir cemaat yine çıkmış. Bu arada o genci gördüm. Üzerinde beyaz bir elbise vardı. Sevinçli ve mesrurdu.

-Ey Salih! Allah bizim için seni mükâfatlandırsın. Gönderdiğiniz hediye bize geldi.
Ona dedim ki:
-Siz kabirdekiler cumayı bilir misiniz?

Şöyle anlattı:
-Evet biliriz. Havadaki kuşlar bile onu bilir. Cuma günü için birbirlerine şöyle derler:

-Bu faziletli gün için, selâm,selâm,selâm...





Hayırlı cumalar olsun...
 
Üst