Huseyni
Müdavim
Bilemem neden o kadar güzel
Şu, çocukluğun ramazanları?
Daha dün imiş gibi canlıdır;
Hiç unutmadım ben o anları...
Gazetelerde, eski ramazan günlerini anan yaşlıların hâtıralarına rastlanır. Elbette her yazar, kendi yaşına göre geçmiş yılları anlatmaktadır. Özellikle çocukluk çağında silinmez izler bırakan ramazan ayları, ileri yaşlardaki kişilerin zihninde ve hayâlinde, yaşanmış en güzel zamanlardır. Güzel olmakla birlikte, değişen şartlar sebebiyle, geri gelmesi mümkün olmayan vakitlerdir. Bu zamanları o günlerden bu günlere taşımak, hakkıyla anlatmak zordur. Ancak, zor olmasına rağmen, ifâde edilebildiği kadarı bile, anlatana olduğu kadar okuyana da zevk vermektedir ki, bu âdet devam edegelmektedir.
Bu ramazan-ı şerîfte, gazetemiz yazarlarından Osman Zengin Beyin ısrarlı teşviklerine ittibâen, bendeniz de altmış yıl öncelerine âit hayat sahnelerinden kesitler sunmaya çalışacağım. Anadolu’nun birçok ilçesi gibi, anlatacağım hâdiselerin yaşandığı bu kasaba da, bugün köylerde bulunan pek çok imkândan mahrûm idi. Şimdiki hayatın vazgeçilmez nice unsûru, 1950’lerde hayal bile edilemeyen konulardı.
Yaşadığımız ilçe, Orta Karadeniz Bölgesinin iç kısımlarında yer alan, bereketli bir ova üzerinde ve Kızılırmak kenarında kurulmuş, târihî bir yerleşim alanı idi. Çok büyük bir kaya kütlesi üzerindeki kalesi, ırmağın üzerindeki kadîm taş köprüsü, mütevâzı Anadolu evleri, verimli bağ – bahçeleri ve mânevî değerlerine hâlâ kıymet veren, Osmanlı kültürünün izlerini taşıyan sıcak kanlı insanları ile çocukluğumun güzîde hâtıraları bu kasabada teşekkül etti.
Burada aklımda kalan ilk ramazan, yaz aylarına tesâdüf etmekte idi. Bunu te’yid için, Bilal Tunç Beyin sitesinde (*) yer alan târîh çevirme usûllerine başvurduğumda, 1950 yılı (hicrî 1369) ramazanının temmuz ayına tesâdüf ettiğini gördüm. Demek ki, hâfızam beni yanıltmamıştı.
Bu yıl, uzun bir zaman halkın rağmına hükümlerini zorla icrâ eden güçler, yapılan ilk serbest seçimde iktidârı kaybetmişti. Milletin istediği bir idâre iş başına geçmişti. Bunların da ilk icrâatı, ezanı aslî şeklinde okutmak olmuştu. Dînî bakımdan olduğu kadar, siyâsî bakımdan da gerçek hürriyete doğru adımlar atılacağına dâir halkın ümitleri canlanmıştı. Bütün bu durumlar idrâk edilen ramazanın daha aşk ve şevkle karşılanmasına vesîle olmuştu. İşte böyle bir vasatta iken aklımın erdiği, yapılanların az çok farkına vardığım ilk ramazan ile karşılaşmış bulunuyordum.
Ekrem KILIÇ
02.08.2011
Eski Ramazan günleri
(*): RÛMÎ TAKVİM VE TÂRİHLER