Bugün Risalelerden neler ögrendiniz?

Tambur

Well-known member
Birinci düsturunuz
Amelinizde rıza-yı İlâhî olmalı.
Eğer O razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer O kabul etse, bütün halk reddetse
tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse,
sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder.
Onun için, bu hizmette, doğrudan doğruya, yalnız Cenâb-ı Hakkın rızasını esas maksat yapmak
gerektir.

İhlas Risalesi
 

memluk

Hatim Sorumlusu
Şu dünyada zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir.
Ve mevcudat ise mütedâhil daireler gibi birbiri içinde iken, hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.
Nasılki saatin saniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri sayan daireleri zâhiren birbirine benzer, fakat sür'atte birbirine muhaliftir.
Öyle de: İnsandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir.

Meselâ:

Cismin bekası, hayatı, vücudu; bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu ve mazi ve müstakbeli madum ve meyyit bulunduğu halde, kalbin hazır günden çok gün evvel, çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir.

Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme, daire-i hayatına ve vücuduna dâhildir.
3. lema
 

zerrat

Well-known member
''Hem, onun mahiyeti, harfiyedir; başkasının mânâsını gösterir. Rubûbiyeti hayaliyedir. Vücudu o kadar zayıf ve incedir ki, bizzat kendinde hiçbir şeye tahammül edemez ve yüklenemez. Belki, eşyanın derecât ve miktarlarını bildiren mîzanü'l-hararet ve mîzanü'l-hava gibi mîzanlar nevinden bir mîzandır ki, Vâcibü'l-Vücudun mutlak ve muhît ve hududsuz sıfâtını bildiren bir mîzandır.
İşte, mahiyetini şu tarzda bilen ve izan eden ve ona göre hareket eden,
b672.gif
-1- beşâretinde dahil olur. Emâneti bihakkın edâ eder ve o enenin dürbünüyle, kâinat ne olduğunu ve ne vazife gördüğünü görür.''


1- Nefsini günahlardan arındıran kurtuluşa ermiştir. (Şemsi Sûresi: 9.)

30.Söz
 

zerrat

Well-known member
''Risâle-i Nur bize öğretiyor ve ispat ediyor ki, bu dünya, bir misâfirhânedir. Ebedî hayati isteyenler, misâfirhânedeki vazifelerine dikkat gösterdikleri nisbette memnun edilirler. Demek ki, şimdi en esaslı vazifemiz, bataklıktan kurtulmak isteyen ehl-i dînin, karanlıktan usanmış, gıdâsız kalmış kalplerin yardımına koşmak, kendimizden başlayarak Nurun dellâllığını yapmaktır. Bilhassa ve bilhassa şurası çok ehemmiyetli ve pek mühimdir ki, en başta ve en evvel Risâle-i Nur'u dikkat ve tefekkürle devamlı olarak okumak ve o muazzam eser külliyatındaki Kur'ân ve îman hakîkatleriyle kendimizi teçhiz etmek; ve bu esas ve şartlarla, o hârika eser külliyatını bir an evvel ikmâl etmektir. İşte bu nîmet-i uzmâya nâil olan her genç ve herkes, bire yüz bin kuvvetinde, kendine, vatan ve milletine faydalı olur; vatan, millet, gençlik ve âlem-i İslâm çapında hizmet edebilecek bir vaziyete gelebilir. Bunun için, başta Hazret-i Üstadımız Bediüzzaman ve onun hakîki ve ihlâslı talebeleri olmaya layık sizlerden duâ istirham ediyoruz ki, Risâle-i Nur'un mecmualarını bir an evvel temin edelim, arayalım, bulalım; dikkat, tefekkür ve ihlâsla okuyalım; Kur'ân ve îman hizmetinde bu vaziyette koşalım. Risâle-i Nur'un bu asırdaki makbuliyetine işaret eden deliller fazlasıyla mevcut olduğuna göre, insaf sahibi her mü'min kardeşimiz, onun tabiî bir yardımcısıdır.
Hem mâdem, Risâle-i Nur bu asra has husûsiyetler taşıyor; hem mâdem, binlerce âlimlerin takdirleriyle karşılanıyor. Hem mâdem, Kur'ân'ın dellâllığını yapan kahraman Üstad, eşine rastlanmayacak bir mükemmeliyetle, dürüst adımlarla,hakîki prensiplerle, bütün hayatını îman ve İslâmiyete vakfetmiş, dünyevî hiçbir menfaat aramadan, sırf Allah rızâsı uğruna çalışmıştır. Hem mâdem, bütün kuvvetiyle, Nur Talebeleri de îman ve İslâmiyet'e ehl-i Sünnet dairesinde hizmet için hayatlarını dahi çekinmeden veriyor ve süflî menfaat peşinde değildirler. Ve mâdem, yüz binlerce Nur talebeleri bütün tazyik ve tehditlere rağmen bu hakîkati fiilen ispat etmişler. Hem, her talebe, bugün cereyan eden batıl felsefenin akîdelerine hakîki, mantıki cevaplar vermek üzere yetişmişler ve yetişiyorlar. Hem, her ihtiyacımıza Kur'ân cevap veriyor; onda, lazım olan her hakîkat sarih olarak vardır. Ve mâdem Kur'ân, en güzel şekilde ders veren, Allah'ın hediyesi, bir nûru ve rahmetidir. Öyle ise, bu hazîne-i rahmeti ve menbâ-i hakîkati ders veren ve hakîki sûrette gençliğin ve avamın anlayabileceği bir şekilde bildiren Risâle-i Nur'u dikkat ve tefekkürle ve devamlı olarak müsâit vakitlerimizi boşa gidermeden okumak ve yazmak en büyük bir ibâdet ve şevk kaynağıdır; hâl ve istikbâlin ve biz gençlerin çok leziz ve iştiyakla alacağı gâyet nâfî ve vâfi bir ilâç ve bir tiryaktır, bir mânevî kurtarıcıdır. Bu katî hakîkatler meydanda iken, ona bütün kuvvetimizle sarılmamak, baştan aşağı Risâle-i Nur' u tetkik etmemek, alâkadar olmamak, ancak gafletin eseri olabilir.''


Asa-yı Musa/Îmanî ve Hakiki Güzel Mektuplar
 

nisa-inur

Member
hürriyetçilerin ahlâk-ı içtimâiyede ve dinde ve seciye-i millîyede bir derece lâubâlilik göstermeleriyle, yirmi otuz sene sonra, dince, ahlâkça, nâmusça şimdiki vaziyeti gösterdiği cihetinden, şimdiki vaziyette de elli sene sonra bu dindar, nâmuskâr, kahraman seciyeli milletin nesl-i âtîsi, seciye-i dîniye ve ahlâk-ı içtimâiye cihetinde ne şekle girecek, elbette anlıyorsunuz. Bin seneden beri bu fedâkâr millet, bütün ruh'u cânıyla Kur'ân'ın hizmetinde emsâlsiz kahramanlık gösterdikleri halde, elli sene sonra o parlak mâzisini dehşetli lekedar, belki mahvedecek bir kısım nesl-i âtînin eline, elbette Risâle-i Nur gibi bir hakîkati verip o dehşetli sukuttan kurtarmak en büyük bir vazife-i milliye ve vataniye bildiğimizden, bu zamanın insanlarını değil, o zamanın insanlarını düşünüyoruz.
Evet, efendiler! Gerçi Risâle-i Nur sırf âhirete bakar, gayesi Rızâ-i İlâhî ve îmanı kurtarmak; ve şâkirtlerinin ise, kendilerini ve vatandaşlarını îdâm-ı ebedîden ve ebedî haps-i münferidden kurtarmaya çalışmaktır fakat, dünyaya âit ikinci derecede gayet ehemmiyetli bir hizmettir ve bu millet ve vatanı anarşîlik tehlikesinden ve nesl-i âtînin bîçareler kısmını dalâlet-i mutlakadan kurtarmaktır. Çünkü, bir Müslüman başkasına benzemez. Dîni terk edip İslâmiyet seciyesinden çıkan bir Müslim dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.

TARİHÇE-İ HAYAT
 

uður1

Well-known member
ALLAH HEPİNİZDEN RAZI OLSUN İNŞ. ÇOK DEĞERLİ DOSTLARIM.......

İlm-i tıbbı iki satırla topluyorum
07 Kasım 2011 / 00:01
Günün Risale-i Nur Dersi

Bismillahirrahmanirrahim
İktisatsızlık ve israf yüzünden bereket kalkmış ki, o kadar menâbi-i servetle beraber, o merhum müftü “Ahalimiz fakirdir” diyordu. Evet, zekât vermek ve iktisat etmek, malda bittecrübe sebeb-i bereket olduğu gibi,[SUP]1[/SUP] israf etmekle zekât vermemek, sebeb-i ref-i bereket olduğuna hadsiz vakıat vardır.
İslâm hükemasının Eflâtun’u ve hekimlerin şeyhi ve feylesofların üstadı, dâhi‑i meşhur Ebu Ali ibni Sina, yalnız tıp noktasında,كُلُوا وَاشْرَبوُا وَلاَ تُسْرِفُوا [SUP]2[/SUP]
âyetini şöyle tefsir etmiş. Demiş:
جَمَعْتُ الطِّبَّ فِى بَيْتَيْنِ جَمْعًا وَحُسْنُ الْقَوْلِ فِى قَصْرِ الْكَلاَمِ
فَقَلِّلْ اِنْ اَكَلْتَ وَبَعْدَ اَكْلٍ تَجَنَّبْ وَالشِّفَاۤءُ فِى اْلاِنْهِضَامِ
وَلَيْسَ عَلَى النُّفُوسِ اَشََدُّ حَالاً مِنْ اِدْخَالِ الطَّعَامِ عَلَى الطَّعَامِ
Yani, ilm-i tıbbı iki satırla topluyorum. Sözün güzelliği kısalığındadır. Yediğin vakit az ye. Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır. Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye, nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, taam taam üstüne yemektir.HAŞİYE-1 [On Dokuzuncu Lem'a]
سُبْحَانَكَ لاَعِلْمَ لَنَاۤ اِلاَّ مَاعَلَّمْتَنَاۤ اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ [SUP]3[/SUP]


Dipnot-1
bk. et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Kebîr: 10:128; et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-Evsat: 2:161, 274; el-Beyhakî, es-Sünenü’l-Kübrâ: 3:382, 4:84.

Dipnot-2
“Yiyin, için, fakat israf etmeyin.” A’râf Sûresi, 7:31.
Haşiye-1
Yani, vücuda en muzır, dört beş saat fasıla vermeden yemek yemek, veyahut telezzüz için mütenevvi yemekleri birbiri üstüne mideye doldurmaktır.

Dipnot-3
“Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bilgimiz yoktur. Muhakkak ki ilmi ve hikmeti herşeyi kuşatan Sensin.” Bakara Sûresi, 2:32.
Bediüzzaman Said Nursi
 

uður1

Well-known member
Tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor
06 Kasım 2011 / 00:01
Günün Risale-i Nur dersi

Bismillahirrahmanirrahim
Aziz, sıddık kardeşlerim,
Evvelâ: Umum Nurcuların mübarek bayramlarını ve haccü’l-ekberde bulunan Nur şakirtleriyle ve hacdaki Nur taraftarlarının bayramlarını tebrik içinde
ve çok zamandan beri esaret altında kalmış ve istiklâliyetini kaybetmiş Hindistan,
Arabistan gibi âlem-i İslâmın büyük memleketleri birer devlet-i İslâmiye şeklinde Hind’de yüz milyon bir devlet-i İslâmiye,
Cava’da elli milyondan ziyade bir devlet-i İslâmiye ve Arabistan’da dört beş hükûmet bir cemahir-i müttefika gibi
Arap birliği ile İslâm birliğini birleştirmesindeki âlem-i İslâmın bu büyük bayramının mukaddemesini tebrik ile bu bayram bize müjde veriyor.
Bediüzzaman Said Nursi
Sözlük:
haccü’l-ekber: arefesi Cuma’ya rastlayan hac
âlem-i İslâm: İslam Alemi
devlet-i İslâmiye: İslam devleti
cemahir-i müttefika: birleşmiş cumhuriyetler
mukaddeme: başlangıç
 

nisa-inur

Member
KONU:
1-Celcelutiyenin Risale-i Nur'a işaretleri;
2-CelcelutiyeninBediüzzaman lakabına işareti, Bedizüzzaman lakabının da Risale-i Nur'un maneviismi olduğuna dair açıklamalar..

Konu1:

b973.gif
kelimesiyle dahi şimdilik en âhir risale ve tevhid ve imanın elinde Asâ-yı Mûsâ gibi harikalı en kuvvetli bürhan olan mecmua risalesini senâkârâne remzen gösteriyor gibi bir tarz-ı ifadeden bilâperva hükmediyoruz ki,Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) hem Risale-i Nur'dan, hem çok ehemmiyetli risalelerinden mânâ-yı hakikî ve mecazî ile işârî ve remzî ve îmâî ve telvihî bir surette haber veriyor. Kimin şüphesi varsa, işaret olunan risalelere bir kere dikkatle baksın. İnsafı varsa şüphesi kalmaz zannediyorum. Buradaki mânâ-yı işârî ve medlûl-u mecazîlere karinelerin en güzeli ve lâtifi, aynı tertibi muhafaza ile verilen isimlerin münasebetidir. Meselâ, yirmi dokuz, otuz ve otuz bir ve otuz iki mertebe-i tâdâdda Yirmi Dokuz ve Otuz ve Otuz Bir ve Otuz İkinci Sözlere gayet münasip isimlerle ve başta Sözlerin başı olan Birinci Söze, aynı besmele sırrıyla ve âhirde şimdilik risalelerin âhirine, mâhiyetini gösterir lâyık birer isim vererek işaret etmesi gerçi gizli ise de, fakat çok güzeldir ve letafetlidir.

Ben itiraf ediyorum ki, böyle makbul bir eserin mazharı olmak, hiçbir vecihle o makama liyakatim yoktur. Fakat küçük, ehemmiyetsiz bir çekirdekten koca dağ gibi bir ağacı halk etmek, kudret-i İlâhiyenin şe'nindendir ve âdetidir ve azametine delildir.
Ben kasemle temin ederim ki, Risale-i Nur'u senâdan maksadım, Kur'ânın hakikatlerini ve imanın rükünlerini teyid ve ispat ve neşirdir. Hâlık-ı Rahîmime yüz binler şükrolsun ki, kendimi kendime beğendirmemiş. Nefsimin ayıplarını ve kusurlarını bana göstermiş. Ve o nefs-i emmâreyi başkalara beğendirmek arzusu kalmamış. Kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattir ve dehşetli bir hasârettir. İşte bu hâlet-i ruhiye ile yalnız hakaik-i imaniyenin tercümanı olan Risale-i Nur'un doğru ve hak olduğuna lâtif bir münasebet söyleyeceğim. Şöyle ki:

Konu 2:

Celcelûtiye, Süryanice "bedi" demektir. Ve bedi' mânâsındadır. İbareleri bedi' olan Risale-i Nur, Celcelûtiye'de mühim bir mevki tutup ekser yerlerinde tereşşuhatı göründüğünden, kasidenin ismi ona bakıyor gibi verilmiş. Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatim olmadığı halde, bana verilen "Bediüzzaman" lâkabı benim değildi. Belki Risale-i Nur'un mânevî bir ismiydi; zâhir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş. Demek, Süryanice bedi' mânâsında ve kasidede tekerrürüne binaen kasideye verilen Celcelûtiye ismi, işârî bir tarzda, bid'at zamanında çıkan Bediülbeyan ve Bediüzzaman olan Risale-i Nur'un hem ibare, hem mânâ, hen isim noktalarıyla bedîliğine münasebetdarlığını ihsas etmesine ve bu isim bir parça ona da bakmasına ve bu ismin müsemmâsında Risale-i Nur çok yer işgal ettiği için hak kazanmış olmasına tahmin ediyorum.
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
Programımız budur ki: Dünya bir misafirhanedir. İnsan ise onda az duracaktır; ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedarik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir. Sözler 261
 

uður1

Well-known member
Bahar mevsiminde cennet hurileri tarzında bütün ağaçları sündüs-misal libaslar ile giydirip, çiçek ve meyvelerin murassaatıyla süslendirip hizmetkâr ederek onların latif elleri olan dallarıyla, çeşit çeşit en tatlı, en musanna meyveleri bize takdim etmek; hem zehirli bir sineğin eliyle şifalı en tatlı balı bize yedirmek; hem en güzel ve yumuşak bir libası elsiz bir böceğin eliyle bize giydirmek; hem rahmetin büyük bir hazinesini küçük bir çekirdek içinde bizim için saklamak; ne kadar cemil bir kerem, ne kadar latif bir rahmet eseri olduğu bedaheten anlaşılır.

(Bediüzzaman Said Nursi - 10. Söz'den)

Lügatler
Bedahet :açıklık, aşikarlık, belli olmak
Cemil :çok güzel
Hizmetkâr :hizmet eden
Huri :cennet kızları
Kerem :izzet, şeref, ihsan, yardım, inayet, ikram edicilik
Latif :mülayim, yumuşak, güzel, nazik
Libas :giyilecek şey, elbise
Murassaat :cevher ve incilerle süslenmiş olanlar, süslü ve kıymetli şeyler
Musanna: sanatlı
Rahmet :merhamet, acımak, şefkat etmek, ihsan etmek, esirgemek
Sündüs-misal :sündüs kumaşından yapılmış gibi
Takdim :arzetmek, sunmak
Tarz :usul, şekil, metod, yol
 

Hüzün Rüzgarý

Well-known member
İKİNCİ İKAZ Ey şikemperver nefsim! Acaba, hergün hergün ekmek yersin, su içersin, havayı teneffüs edersin; sana onlar usanç veriyor mu?Madem vermiyor; çünkü ihtiyaç tekerrür ettiğinden usanç değil, belki telezzüz ediyorsun. Öyle ise, hane-i cismimde senin arkadaşların olan kalbimin gıdası, ruhumun âb-ı hayatı ve lâtife-i Rabbâniyemin havâ-yı nesîmini cezb ve celb eden namaz dahi seni usandırmamak gerektir.Evet, nihayetsiz teessürat ve elemlere maruz ve müptelâ ve nihayetsiz telezzüzâta ve emellere meftun ve pürsevda bir kalbin kut ve kuvveti, herşeye kadîr bir Rahîm-i Kerîmin kapısını niyaz ile çalmakla elde edilebilir.Evet, şu fâni dünyada kemâl-i sür’atle vâveylâ-yı firakı koparan giden, ekser mevcudatla alâkadar bir ruhun âb-ı hayatı ise, herşeye bedel bir Mâbûd-u Bâkînin, bir Mahbûb-u Sermedînin çeşme-i rahmetine namaz ile teveccüh etmekle içilebilir.Evet, fıtraten ebediyeti isteyen ve ebed için halk olunan ve ezelî ve ebedî bir Zâtın âyinesi olan ve nihayetsiz derecede nazik ve letâfetli bulunan zîşuur bir sırr-ı insanî, zînur bir lâtife-i Rabbâniye, şu kasavetli, ezici ve sıkıntılı, geçici ve zulümatlı ve boğucu olan ahvâl-i dünyeviye içinde, elbette teneffüse pek çok muhtaçtır ve ancak namazın penceresiyle nefes alabilir. (21.söz)


 

NİSANUR

Well-known member
Ey insan! Nimetin zevalinden elem çekme; çünkü rahmet hazinesi tükenmez. Ve lezzetin zevalini düşünüp, o elemden feryat etme; çünkü, o nimet meyvesi, bir rahmet-i binihayenin semeresidir; ağacı baki ise, meyve gitse de yerine gelen var. Nimetin lezzeti içinde, o lezzetten yüz derece daha ziyade lezzetli bir iltifat-ı rahmeti hamd ile düşünüp; lezzeti, birden yüz derece yapabilirsin.

20. MEKTUP - 1. MAKAM
 
Üst