Benim kiraz ağacım

Nevzatt

Well-known member
8AV_231x1x.jpg
Bir kiraz ağacım vardı yıllar önce. Eski evimizin bahçesinde. Yeni bir ev yapılacağı zaman, onu söküp götürdüler başka bir bahçeye dikmek için. Ama yeterli kökleri yoktu, tutunamamıştı. Birkaç cılız çiçek ve yaprak açıldıktan sonra üzerinde, küsüp gitti hayata. O şimdi maddeten yok, ama benim için daima var olacak. Zira ben onu kalbimizin toprağına diktim. Orada her bahar mevsiminde, o görkemli hali ile, bir gelin gibi çiçekleniyor ve şöyle diyor hep bana:

“İşte dostum, geldim. Bak yine beraberiz, hani Rabbimizi zikrederdik birlikte. Sen yıldızlara bakardın geceleri, sırtüstü yatıp, alçak damlı mutfağın çatısında. Saatler geçerdi, doyamazdın bu ulvî manzaraya, yaşlar inerdi gözlerinden. Ben daha bir parlardım, bembeyaz çiçeklerimle. Rabbine karşı bir muhabbet, benim çiçeklerimden de daha beyaz bir uzanışla, marifet meyveleri toplar, sunardı kalbine. Sen daha çok ağlardın. Ben daha da çok parlardım. Mis gibi kokularımı salardım gecenin enginliğine.

Senin dostluğun benim için o kadar kıymetliydi ki, zaten beni anlamayacaklarını bildiğim başka bir bahçede kök salmam imkânsızdı.

O eski bahçemizin bahar mevsimlerinde seninle geçen zamanlarımızı anlatamam. Ama üzülme. Seni cennette bekleyeceğim. En güzel bir şekilde, çiçeklerimi takınıp, köklerimin üzerinde koşarak geleceğim. ‘İşte buradayım. Bak yine beraberiz’ diyeceğim.”

Bunların böyle olacağına görür gibi inanıyorum. Zira Allah için olan dostluklar, cennete lâyıktır ve orada da devam eder.

Şu akşam saatinde bahar mevsimi de değil üstelik, bir hüzün hissettim içimde. Bir dost aradım. İnsanlar her zaman anlayamaz ki seni! Rabbin yeterli dosttur zaten. Ama insan işte. Birini arıyor bazen. Birden nazar attım ki kalbime, göz yaşlarım mı getirdi onun baharını bilemiyorum.

Kiraz ağacım bembeyaz çiçeklerini demet demet takınmış başına “Bana bak, beni görüyor musun? Eski dostun, kiraz ağacın… Benimle paylaşmak istemez misin hüznünü, duygularını. Ben sana o kadar aşinayım ki… Ve seni o kadar özledim ki, yine beraber olmamamız için hiçbir sebep yok.”

Öyle çok sevindim ki birden onu görünce. Şaşırmadım desem yalan olur. O benim bahar misafirimdi. Ama böyle mevsimsiz çıkıp gelivermişti işte. Allah’ım ne kadar güzel, ne kadar lâtifti. Sanki eskisinden de güzeldi. Sordum, “Nasılsın gelinim? Nasılsın Cennet arkadaşım? En ulvî, en tatlı, en meyvedar duygularımızı paylaştığım vefadar dostum?”

Demet demet çiçekleriyle tebessümler edip, hisli dokunuşlarla kalbimi harekete geçirdi. Gözlerimdeki yaşlar çiğ damlaları misali, o çiçek demetlerinin üzerine düşüp, mücevherler gibi parlamaya başladı.

“Yine beni güzelleştirdin. Bir dosttan bundan daha güzel bir hediye beklenemezdi. Allah için dökülen göz yaşlarından daha kıymetli ne olabilir? Seninle dostluğumuz O’nun içindi ve O’na gidiyordu. Benim senin kalbinde ebedî bir bahar gelini olarak misafir oluşunun anlamı da burada gizli zaten. Arkadaşım üzülme. Ebedde yine beraber olacağız. Fani ayrılıklar, dünya cihetiyledir. İşte, bu ebed! Nazar et kalbine! Şu güzel dostluğumuza. Bu cennet işte, seninle cenneti yaşıyoruz birlikte. Ebedi paylaşıyoruz senin kalbinin ülkesinde.

Ah cennet arkadaşım! Ebed dostum. İyi ki varsın! İyi ki kalbimin toprağına kök salmışsın. Hep orada kal, olur mu? Daima baharı getir bana. Şu fani dünyanın hangi gam ve kederi bana tesir edebilir ki! Senin gibi bir dostum varken? Ben uzanırım alçak damlı mutfağımızın çatısına. Gündüz çiçeklerinden bal toplayan arıları, gece de yıldızları seyrederim çiçeklerinin arasından. Dertleşiriz, halleşiriz. Rabbimizin ebedî baharlarını konuşuruz. O’nu zikreder, O’nun yolunda buluşuruz yine seninle…
 
Üst