Bayram

ARİF

Well-known member
BAYRAM
Gün doğa ülkemize
“Bayram o bayram olur.”

Bayram bir neş’e ve sürur günüdür. Bilhassa ma’nâsını bilenler için. İnsanlar sevinçli ve huzurlu görünürler bayramlarda. Yaratıcı’nın affına mazhar oldukları, cürm ü hatalardan kurtuldukları, geçmişi ve geleceği bir kere daha iç içe yaşadıkları için...
Her bayram, milletin gönlünde bir huzur, vatanın simasında bir sürur olarak belirir ve bir sürü hâtıraları tedâî1 ettirmekle de kemâle erer. Bayramların tedâî ettirdiği bu hâtıralardan gönüllere akıp gelen mutluluklar, bazen o günlerdeki zevk ve şenlikleri gölgede bırakacak kadar renkli, derin ve muhteşem olur.
Bizler her bayramda, geçmişi ve geleceği hayâllerimizde yan yana getirerek, muhteşem atalarımızın elleriyle, gökçek yüzlü torunlarımızın başlarını aynı anda öper, mâzî ve müstakbelin bütün mutluluklarını vicdanlarımızda duyarak, sonsuz zevklere ereriz. Karamsar ve bedbin gönüller bundan birşey anlamasalar bile, geçmiş dâsitanî bütün renk ve cümbüşüyle, gelecek bin şevk ü tarabıyla, her bayram, başlarımızın üzerinde bir gökkuşağı haline gelir ve bize en parlak şehrâyinler ve donanma geceleri yaşatır.
Evet, hangi saadet vardır ki geçmişimize ait tabloların bütününü, geleceğe ait en çarpıcı manzaralarla yan yana müşahede etmekden doğan gönüllerimizin mutluluklarla dolmasına denk gelebilsin!..
Duygu, düşünce ve kalbi itibariyle hazır zaman gibi, geçmiş ve gelecekle de alâkadar olan, onlardaki haz ve zevkleri vicdanında duyabilen insan ruhu, bayramı böyle kanatlanmış ve zamanın üstüne çıkmış olarak, çok farklı buudlarda idrak eder. Bu ma’nâda idrak edilen bir bayram, günübirlikçilerin mesaj ve beyanlarıyla anlatmak istedikleri bayramlardan çok farklıdır. Onların, geçmişten ve gelecekten koparılmış alabildiğine ölgün ve solgun bayramları, çocuklara şeker dağıtmak için tayin edilmiş birer gün olsalar bile, kat’iyyen bayram sayılamazlar.
Her bayram; bana, geleceğin rengârenk şehrayinleriyle gelir, en tatlı ve en çarpıcı tarihî levhaları kalbime aksettirir öyle gider. Ben, o gelip giden bayramlarda, maddî-mânevî irfana ermiş, duyguları itibariyle incelmiş,ruhuyla bütünleşmiş ve birbiriyle sarmaş dolaş, geleceğin mutlu nesillerini hayalen seyreder mest olurum. Gözümün önünde kafası fen ve teknikle, kalbi Yüce Yaratıcı’ya imân, O’na muhabbet ve varlığa sevgiyle dolu, itmi’nâna ermiş insanlar belirir. Onların, gönlüme boşalttıkları ruhanî zevklerini, vicdanımda hisseder ve emsalsiz dakikalar yaşarım. O iklimde yaşlıları çok muhterem ve insanlığa yükselmiş, gençleri iffetli ve nefsini frenlemiş, çocukları (günebakanlar) gibi rengârenk ve yukarıdan gelen ışıklarla yüzleri hep aydın, kadınları bu sihirli cümbüşün hazırlayıcısı olarak tahayyül eder, iliklerime kadar hazlara gömülürüm.
Ve yine o iklimde, idare en hassas ve usta ellerin işlediği gergefler gibi ölçülü, nizam ve asayiş, kaneviçeden çıkmış bir nakış mevzuniyeti içinde belirir gözümün önünde... Teb’a ve “Başyüceler” topluluğu yan yana ve âhenk içindedir geleceğe ait bu senaryoda. Adalet coşkun ve şehbal açmıştır her tarafta, zulüm sarsık, yılgın ve mecalsizdir. Ne zalimin hayhuyu duyulur o alemde ne de mazlumun iniltisi...
Mektebler kâinatın sırlarını çözmeye çalışan birer laboratuar gibi sıra sıra geçer hayâlimden bayramlarda. Ve çıraklarını gökler ötesi esrâra ulaştıran yüce kamet muallimler görürüm o mekteblerde. Yüzlerinde aydınlık, içlerinde samimiyet ve düşüncelerinde istikamet, yüce muallimler...
Bayramlarda, davul sesi duyar gibi olurum serhad boylarında!.. Ve gürül gürül fatih orduların tarrakaları gelir kulaklarıma. Dünya muvazenesi için tehlikeleri göğüsleyen ve devletler arası dengeyi temin uğrunda, yaşama haz ve zevklerini feda etmiş fatih orduların tarrakaları...
Her bayram böyle rengârenk ve gülbanklarla doğar ruhuma. Her bayram ilhamları ve hatırlattıklarıyla mest eder gönlümü. Yunmuş, yıkanmış ve bütün bütün yenilenmiş hissederim kendimi. Hissederim de keşke: “Hep bayram olsaydı” derim!..
Bazılarına göre bunlar birer hayâl, bazılarına göre de binlerce misâli geçmiş yüce bir ideâl ve emareleri çoktan ufkumuzda belirmiş ölümsüz hakikate kısa bir meâl...
KAYNAK: MEMBA
 

ARİF

Well-known member
RAMAZAN BAYRAMINA GİRERKEN

Mü'minler olarak bir ay boyunca Allah için oruç tut­tuk. Öyle bir oruç ki, seheri bir başka, sahuru bir baş­ka; öğleni, ikindisi, akşamı, iftarı bir başka!... Ya tera­vihler?.. Çocuğuyla, genciyle, yaşlısıyla camilere koş­tuk, "Donandı her yer kandiller ile/Doldu camiler mü'minler ile" diyerek...
Oruç ayına önce hoş geldin dedik, sonra merhaba, daha sonra da elveda! Bugün ona elveda demenin hüz­nü ile doluyuz. Ancak kurulmuş gönül pazarında, can içre canan bulma, balı yağa katıp cevher satma, ceva­hir bahşeden dükkana kavuşma hayali için de bir elve­da... Demek ki bu, bildiğimiz türden bir elveda değil, sonsuza kadar bir hoş geldin,,.
Şükür Mevlâ'ya, binlerce şükür, rahmet-i İlahiyeye daldık bu ayda. İlahi mağfirete erişme ve cehennem­den azat yolunda ümitlendik, hız kazandık bu ayda..
Yolda kalan zavallıyı, açta açıkta kalan fakiri, pideyi baklava niyetine yiyen miskini düşündük bu ayda. Yeti­min elinden tuttuk, zekat verdik, fıtır sadakası dağıttık. Allah kabul eder ümidiyle ve herkes sevinsin, gülme­yen bir yüz, ferahlamayan tek bir ev bile kalmasın di­ye... Milli ve manevi dertlerimiz için ağladık, gözyaşı döktük bu ayda. Dua ve niyazlarımız hicabı, engeli aşa­bildi mi? 'Aşabildi' diye ümitlendik bu ayda. Cennet kapıları ardına kadar açıldı, cehennem kapı­ları sonuna kadar kapandı bu ayda... Nefs-i emmareden levvâmeye, levvâmeden mutmainneye doğru kanatlan­dık, ümitlendik bu ayda.
Her şeye rağmen "Görmez, duymaz, hissetmezler" var ise Yunus'umuzun "Kördür münkirin gözü âlem münevver ise" mısrasını tekrarladık bu ayda, hâlâ gaf­lette olanlar için hayıflandık bu ayda...
Öyle bir bayrama giriyoruz ki, gönül alışverişimiz doruğa tırmanacak; dargınlar, barışmak bir yana dostlaşacaklar; yüzler gülecek, gülücükler yağdıracak; kü­çükler mutlu, büyükler hem mutlu hem de umutlu; ev­latlar, öğrenciler taatlı, itaatli; anne-babalar, öğret-menlerse duâlı, niyazlı olacaklar. Son söz Yunus'un: "Şükür minnet ol Allah'a gönlümüzü şad eyledi."
 

ARİF

Well-known member
RAMAZAN BAYRAMI

Peygamber Efendimiz (sas) Medine'yi teşrif buyur­dukları zaman Medinelilerin iki bayramları olduğunu görmüştü, o günlerde oyunlar oynuyorlar, şenlik yapı­yorlardı. Bunu müşahede eden Sevgili Peygamberimiz (sas) şöyle buyurdu:
"Allah Teala iki bayrama bedel daha hayırlılarını, lyd-ı Fıtr (Ramazan Bayramı) ile Iyd-ı Edhâ (Kurban Bayramı) günlerini tahsis etmiştir." (et-Tâc, I, 309)
Böylece Asr-ı Saadet'ten beri bütün İslâm âleminde bir yılda iki defa dini bayram kutlanagelmiştir. Müslü­manlar bayramların huzurlu sabahında o günlerin ma­nevi havasını ortaklaşa hissetmenin bahtiyarlığına ererler.
 

ARİF

Well-known member
Bağışlama ve Mükafat Günleri
Müslümanlar bir ay boyunca sahura kalktılar, bes­mele ile sahur yemeğini yediler; seherde Hakk'ın diva­nına el açıp yalvardılar, yakardılar, tövbe, istiğfar, dua ve niyaz ettiler. Gündüzleyin her türlü meşakkate Allah rızası için katlanarak aç-susuz kaldılar, oruçlarını ta­mamladılar, kulluk imtihanından başarı ile geçtiler, ak­şam ezanıyla dualarla iftar ettiler; ruhi ve manevi hazzın doruğuna tırmandılar; sofralarında yoksulları, yetimleri, kimsesizleri doyurdular; ailece, çoluk-çocuk iftarın sevincim paylaştılar... Teravihe gittiler, o coşkun cemaatin içinde rükuya eğilip, secdeye kapandılar; kalplerindeki kinleri, hırslan, düşmanlıkları birer birer attılar, terk ettiler ve mütevazı, olgun, samimi birer kul oldular.
Bir ay boyunca her gelen günü evvelkine göre daha da şuurla değerlendirdiler; gün geldi kendilerini nefs muhasebesine tabi tuttular, iç dünyalarında kendileriy­le hesaplaştılar, eğilmeyen başlar da secdeye kapandı. Hakk'a kul olmanın zevkine erdi; günah vadilerinde koşanlar o şerli yollardan çoktan döndüler; sevaplara, hayırlara ve iyilik yollarına yöneldiler. Mü'minler bir ay boyunca sadece aç kalmadılar, sadece midelerine oruç tutturmakla yetinmediler; ellerini, ayaklarını, dillerini, gözlerini, kulaklarını dinimizce haram olan ve yasak olan her söz ve davranıştan sakındırdılar... Bu ayda mi­delerle beraber bütün diğer organlarımız da oruç tuttu. Ayaklar kötülüğe yürümedi, eller zulme aracı olmadı, gözler şerri görmedi, kulaklar ahlaka uymayan sözleri dinlemedi, diller dedikodu ve gıybetten sakındı.
İşte bu ciddi çabanın ürünlerini bugün mü'minler devşirecekler. Bugün İlahi bağışa erecekler; bugün yüzler gülecek, gönüller sürurla dolacak, evler şenle­necek.
Kardeşlik-Birlik-Dayanışma Günleri

Bayram günleri kardeşlik duygularının en geniş bir şekilde ortaya çıktığı günlerdir. Bugün dargınlar barış­malı, dostlar kaynaşmalı; büyük-küçük herkes üzerine düşeni yapmalı... Akrabalar birbirlerini ziyaret etmeli, anne-babaların elleri öpülmeli, hal ve hatırları sorul­malı, baba dostları ziyaret edilmeli... Dargınların barıştırılması için teşebbüste bulunmalı, böyle teşebbüsler desteklenmelidir... Bugün çocuklar en güzel elbiseleri giyinmeli; yetimler yoksullar, kimsesiz çocuklar unutul­mamalı. Unutmayalım ki bir öksüzün ayağını rahatsız eden diken çıkarıldığında, Cenab-ı Hak o dikenden ni­ce manevi güller açtıracak ve kabir hayatında o hayır ve iyilik sahibini mutlu kılacaktır. Kabirlerinin gül bah­çesine benzemesini isteyenler bayramda yoksulların, öksüzlerin, kimsesizlerin gönüllerini alsınlar, onları yardımlarıyla sevindirsinler... Yine unutmayalım ki, kimsesiz bir çocuğun ayağına giydirdiğimiz bir çift pa­buç, mahşer gününde, bizim en sıkıntılı zamanımızda şefkat vesilesi olarak karşımıza çıkacaktır; hasılı, yapa­cağımız her çeşit hayır, iyilik ve yardım asla karşılıksız kalmayacaktır!..
Bugün Hiç Kimse Unutulmamalı

Bugün işimiz bayramın öngördüğü kardeşlik halkası­nı genişletmek ve bayramın huzurunu teneffüs etmek, bayramın mutluluğunu manen sindirmektir. Bugün hiç kimse ihmal edilmemelidir. Bugün ağlayan gözler gülmeli, inleyen hastalar teselli edilmeli, kederli gönüller şenlendirilmeli, büyükler ziyaret edilmeli, küçükler sevindirilmeli, dostların hal ve hatırları sorulmalı, uzakta olan akraba ve dostlara tebrikler yollanmalı, bilhassa asker ocağındaki evlatlarımıza mektup yazmalı, bu se­vinç gününde onların bayram sevincine de iştirak edil­melidir.
Bayramlar sevinç ve meserret günleridir. Peygamber Efendimiz (sas) bayram günlerinde Habeşli'lerin kılıç-kalkan ile harp oyunu oynamalarına, ashabının da on­ları seyretmesine izin vermiştir. (Müslim, Salâtü'l-îdeyn, 19) Yine böyle bir bayram gününde def çalıp ezgiler söyle­yen kızları seyreden Hz. Aişe'yi bundan engellememiştir. (Müslim, Saiâtü'ı-ideyn, 16) İslâm âlimleri Asr-ı Saadet'te ya­şanmış olan bu örnekleri, bayram günlerinde çeşitli eğ­lenceler yapılabileceği tarzında değerlendirmişlerdir. Ta­bii ki, bu eğlenceler, dinimizin helal kabul ettiği hareket­lerle sınırlı olacaktır. Yani meşru ve mubah olacaktır.
Mademki bayramlar sevinç ve neşe günleridir, o hal­de bayramların ruhaniyeti ve manevi neşesini kararta­cak en küçük hatalardan bile kaçınmamız icap eder.
Bayram Namazı

Bayram sabahı mümkünse erken kalkmalı, banyo yapmalı, temiz çamaşırlar ve elbiseler giyilmelidir. Ca­miye gidilirken acele etmeden vakur adımlarla yürümeli, Allah'ı zikrederek tekbir getirilmelidir. Ramazan Bayramı'nda bayram namazı için evden çıkmadan bazı tatlı şeyler yenilmesi. Kurban Bayramı'nda ise o günün ilk yiyeceğinin kesilen kurban etinden bir şeyler olması sünnet olan davranışlardır. Keza, bayram namazına genç, yaşlı, hatta çocukların bir arada veya peş peşe gitmeleri; bilhassa gençlerin ve çocukların bu vesile ile namaza başlatılması çok isabetli olur. Bayram münase­betiyle ilk defa namaza gelenlere de hor gözle bakılma-malı, öylelerine şefkatle yaklaşılmalı ve güleryüz gös­terilmelidir. Belki bu vesile ile onların da dini hayatı sevmeleri sağlanmış olur.
Bayram namazı kılındıktan ve bayram hutbesi dinle­yerek dua edildikten sonra cami çevresinde, mahalle­de, evde, köy odalarında ve şehirlerde örfe göre bay­ramlaşma, tebrikleşme başlar.
Burada şunu da hatırlatalım ki, bir gün öncesinden bayram namazının kılınışı hakkında bilgi edinmek ya­rarlı olur. Bu, bir din hizmetlisinden (müftüden, vaiz­den, imamdan) öğrenilebileceği gibi, evlerimizde bulu­nan "ilmihal" kitaplarından okuyarak da öğrenilebilir. Böylece, senede sadece iki defa kılındığı için unutul­muş olan bilgiler tazelenmiş olur. Ertesi sabah bayram namazı kılarken, herhangi bir şaşırma ve yanılmaya da meydan verilmemiş olur.

Hüseyin Algün “Mübarek Gün ve Geceler “s:74
 

ARİF

Well-known member
RİSALE... de bayram
Hâlık-ı Rahîm ve Rezzak-ı Kerim ve Sâni'-i Hakîm; şu dünyayı, Âlem-i Ervah ve ruhâniyyat için bir bayram, bir şehrâyin Sûretinde yapıp bütün esmâsının garâib-i nukuşuyla süslendirip küçük-büyük, ulvî-süflî herbir ruha, ona münasib ve o bayramdaki ayrı ayrı hesabsız mehâsin ve in'amattan istifade etmeğe muvafık ve havas ile mücehhez bir cesed giydirir, bir vücud-u cismanî verir, bir defa o temâşâgâha gönderir. Hem zaman ve mekân cihetiyle pek geniş olan o bayramı; asırlara, senelere, mevsimlere hattâ günlere, kıt'alara taksim ederek herbir asrı, herbir seneyi, herbir mevsimi, hattâ bir cihette herbir günü, herbir kıt'ayı, birer taife ruhlu mahlukatına ve nebatî masnuatına birer resm-i geçit tarzında bir ulvî bayram yapmıştır ve bilhassa rûy-i zemin, hususan bahar ve yaz zamanında masnuat-ı sagîrenin taifelerine öyle şaşaalı ve birbiri arkasında bayramlardır ki, tabakat-ı âliyede olan ruhâniyyatı ve melâikeleri ve sekene-i semâvatı seyre celbedecek bir cazibedârlık görünüyor ve ehl-i tefekkür için öyle şirin bir mütalaagâh oluyor ki, akıl târifinden âcizdir. Fakat bu ziyafet-i İlâhiye ve bayram-ı Rabbaniyyedeki İsm-i Rahmân ve Muhyî'nin tecellilerine mukabil İsm-i Kahhar ve Mümît, firak ve mevt ile karşılarına çıkıyorlar. Şu ise: rahmetinin vüs'at-i şümûlüne zâhiren muvafık düşmüyor. Fakat hakikatte birkaç cihet-i muvafakatı vardır. Bir ciheti şudur ki:
Sâni'-i Kerîm, Fâtır-ı Rahîm, herbir taifenin resm-i geçit nöbeti bittikten ve o resm-i geçitten maksud olan neticeler alındıktan sonra, ekseriyyet itibariyle dünyadan, merhametkârane bir tarz ile tenfir edip usandırıyor, istirahatâ bir meyil ve başka bir âleme göçmeğe bir şevk ihsan ediyor ve vazife-i hayattan terhis edildikleri zaman, vatan-ı aslîlerine bir meyelân-ı şevk-engiz, ruhlarında uyandırıyor. Hem o Rahman'ın nihayetsiz rahmetinden uzak değil ki, nasıl vazife uğrunda, mücahede işinde telef olan bir nefere şehadet rütbesini veriyor ve kurban olarak kesilen bir koyuna, Âhirette cismanî bir vücud-u bâki vererek Sırat üstünde, sahibine burak gibi bir bineklik mertebesini vermekle mükâfatlandırıyor. Öyle de, sâir zîruh ve hayvanatın dahi, kendilerine mahsus vazife-i fıtriyye-i Rabbâniyyelerinde ve evâmir-i Sübhâniyyenin itaatlerinde telef olan ve şiddetli meşakkat çeken zîruhların, onlara göre bir çeşit mükâfat-ı ruhaniyye ve onların istidadlarına göre bir nevi ücret-i mâneviyye, o tükenmez hazine-i rahmetinde baîd değil ki bulunmasın. Dünyadan gitmelerinden pek çok incinmesinler, belki memnun olsunlar. Lâkin zîruhların en eşrefi ve şu bayramlarda kemmiyet ve keyfiyet cihetiyle en ziyade istifade eden insan, dünyaya pek çok meftun ve mübtelâ olduğu halde, dünyadan nefret ve âlem-i bekaya geçmek için eser-i rahmet olarak iştiyak-engiz bir hâlet verir. Kendi insâniyyeti dalâlette boğulmayan insan, o hâletten istifade eder. Rahat-ı kalb ile gider...
 

Ruh

Well-known member
Eski bayramların tadı yok diyoruz hep. Ama Bayramları eskiten de aslında bizleriz...
Keske eski bayramlar geri gelse :( ya da cocuklugum..

Paylasım icin tesekkurler...
 

Tarihci

Marmara Tarih
Allah razı olsun Arif,,

ben bile şimdi eski bayramlar diyorum.. babam benim özlemini çektiğim zamanlarda da bu sözü söylüyor eski bayramlar nerde diyordu.. bize göre şimdiki bayramların tadı tuzu yok.. şimdi 5-6 yaşlarında olan çocuklar 20 sene sonra yani bizlerin yaşına geldiğinde nerde o eski bayramlar diyecek ve bizim şimdi beğenmediğimiz zamanı özleyecekk .. dedenize sorun o eski bayramlar der babanız da öyle der biz de öyle diyoruz çocuklarımızda öyle diyecekler.. bu toplumsal değişimden daha ziyade kişisel değişimden kaynaklanıyor özlediğimiz zamanları hatırlayın.. bu gunki kadar sorumluluk sahibi miydiniz? dünyanın rengi pembe değil miydi?
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
bana kalırsa bunlar bir kenara da ; ayeti celilede diyor ya şüphesiz ki insan cok zalimdir cok nankördür evet bizler hali hazır zamanımızın kıymetini bilmiyor ya gecmişin elemi ile elemleniyoruz yada gecmişin lezzeti ile lezzetlenemeye calısıyoruz. Halbuki Rabbi rahimim merhamet kapısından bize rahmet dolusu bir gun gönderiyor ve hususen bugunu muminlerin bayramı olsun diyor. Bize dua, şükür ve ihya gerek..
 
Üst