Huseyni
Müdavim
﴿ اُولٰۤئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ
1 ﴾
Bu cümledeki nüktelere işaret eden me’hazlar şunlardır:
1. Evvelki cümle ile bu cümlenin nazmı.
2. اُولٰۤئِكَ
3. اُولٰۤئِكَ ’deki uzaklık.
4. عَلٰى
5. هُدًى
6. مِنْ
7. رَبِّهِمْ
BİRİNCİSİ: Bu cümleyi mâkabliyle bağlayan münasebetlerdir.
Birinci münasebet: Bu cümle mâkablinden neş’et eden üç suale cevaptır.
Birincisi: Hidayetten neş’et eden o güzel vasıfları lâbis olarak hidayet tahtı üstünde oturan o şahısları görmek isteyen sâile cevaptır.
İkincisi: “O adamların hidayete istihkak ve ihtisasları nedendir?” diye sual eden sâmie cevaptır. Yani illet, sebep, اُولٰۤئِكَ ile işaret edilen vasıflardır.
S - Sâbıkan mezkûr vasıfların tafsilen zikirlerini اُولٰۤئِكَ kelimesindeki icmalden daha vâzıh bir surette sebebi gösteriyor.
C - İcmal, bazan tafsilden daha vâzıh olur. Bilhassa matlup, birkaç şeyden mürekkep olduğu zaman, sâmiin gabaveti veya nisyanı dolayısıyla, o mürekkebin eczasını mezc etmekle sebebi çıkarmak müşkül olur.
[NOT]Dipnot-1 “İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler.” Bakara Sûresi, 2:5.
Dipnot-2 İşte onlar… (bk. n-ḥ-v: İsm-i işaret)
Dipnot-3 …üzere, …üzerinde (bk. ḥ-r-f: Cerf harfleri)
Dipnot-4 Bir hidâyet.
Dipnot-5 …den (bk. ḥ-r-f: Cer harfleri)
Dipnot-6 Rableri.
[/NOT]
ecza: parçalar, kısımlar, bölümler | gabavet: anlayıştaki kıtlık, zayıflık |
hidayet: doğru ve hak olan yol, İslâmiyet | icmal: özet, öz |
ihtisas: mahsus kılınma, özel olma | illet: asıl sebep, maksat |
istihkak: lâyık olma, hak etme | işaret-i hissiye: somut işaret; hislere, duygulara hitap eden işaret |
lâbis olma: giyme, takınma | matlup: istenen |
mezc etme: birbirine katıp, kaynaştırma | mezkûr: zikredilen, bahsedilen |
me’haz: kaynak | mâkabli: öncesi |
mürekkep: birden fazla unsurdan oluşmuş; birleşik | müşkül: zor, güç |
nazm: dizme, tertip edip düzenleme; Kur'ân-ı Kerîmin Allah Teâlâ tarafından dizilen mübârek sözleri, ifadeleri | neş’et etme: doğma, ortaya çıkma |
nisyan: unutkanlık | nükte: ince ve derin mânâ |
sâbıkan: geçen, geçmiş | sâil: soran |
sâmi: işiten, dinleyen | tafsil: ayrıntı, detay |
taht: makam | tenkir/tenvin-i tenkir: gr. nekre tenvini; kelime sonlarına gelerek o kelimeye kapalılık ve belirsizlik mânâsı veren iki üstün (en), iki esre (in) ve iki ötre (ün) işareti |
ulviyet: yükseklik, yücelik | vâzıh: açık, âşikâr |