Açıklamalı - 3. LEM'A-3. Nükte-Ömrünüzü Bâki-i Hakikî’nin yoluna sarfediniz

Ukbaa

Well-known member
Bismillâhirrahmânirrahîm,

Elhamdülillâhi rabbil âlemîn velâkıbetülil müttekîn vessalêtü vessalêmü alê seyyidine Muhammedivve alê êlihi vesahbihi ecmain, alê rasulüne salevât

ÜÇÜNCÜ LEM’A

ÜÇÜNCÜ NÜKTE:
Şu dünyada zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir.
Ve mevcudat ise mütedâhil daireler gibi birbiri içinde iken,
hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.

Zaman kavramı dünyamız için var.
İnsan kıyaslamalar yaparak çevresini algılayacak şekilde programlanmış.
Misal bir masayı tanımlamak istesek
Rengini söyleriz, dört ayağı var deriz.
Oda içinde kapladığı alana göre büyüklüğünü söyleriz.
Bir şekli bir büyüklüğü vardır.
Ama bu şekil ve büyüklüğü
Diğer cisimlere göre değerlendirilir.

Kıyaslar yaparak bir şekil oluşturmaya çalışırız aklımızda.
Az, çok, büyük, küçük, uzun kısa vs gibi nitelemelerle
Çevremizi algılamaya anlamlandırmaya çalışırız.

Zaman da yine bu ölçülerden birisidir.
Zaman da insanın çevresini algılamada
ve anlamlandırmada kullandığı,
Kendisine bir yere koymaya çalıştığı bir ölçü birimi..

Senelerde yaşımızı ifade eder.
Diğer insanlara göre kendimizi kıyas ederiz vs.
Ve zamanın geçmesi ile her bir anda
çevremizde bir sürü değişiklik olur.
Bu değişiklikler her maddede farklı olduğu gibi
İnsanın kişisel, ruhsal yapısında da farklıdır.

Misal bir meşe ağacını izlesek,
Tohum halinden ağaç olana kadar yıllar geçer.
Ama kelebek için durum daha farklıdır.
Kelebek kozasından çıkar, büyür, yaşar ve ölür.
Bu süre çoğu zaman sadece bir gün sürer.

Zaman içinde çevremizdeki dünyanın eskimesi,
Fani bulması farklı farklı oluyor
Bir gün, bir kelebek için koca bir ömürken
Bir meşe ağacının ömrü düşünülse,
Meşe için belki bir saniye hükmünde…

Şu dünyada zamanın, fena ve zeval-i eşyadaki tesiratı gayet muhteliftir.
Ve mevcudat ise mütedâhil daireler gibi birbiri içinde iken,
hükümleri zeval noktasında ayrı ayrı oluyor.

Nasılki saatin sâniyelerini sayan dairesi, dakikayı ve saati ve günleri
sayan daireleri zahiren birbirine benzer,
fakat sür’atte birbirine muhaliftir.

Evet, bir saatte, akreb, yelkovan ve saniye
aynı dairede dolaşırlar hep.
Ama her birisinin hızları farklıdır.
Akreb bir kere o daireyi tamamlayana kadar,
Yelkovan o daireyi 12 kere dolaşır.
Saniye ise 720 kere..
Aynı mekanda aynı şekilde aynı durumlarda iç içe görünürler.
Ama süratleri farklı farklıdır.

Öyle de:
İnsandaki cisim, nefis, kalb, ruh daireleri öyle mütefavittir.

Evet, insanı düşündüğümüz zaman
Bir vücudumuz var, nefsimiz var,
Manevi alemimizin, manevi vücudumuzun kalbi var
Ve ruhumuz var.
Dışarıdan bakınca hepsi aynı beden de bulunuyorlar,
Ama aslında her birisi birbirinden farklı yapıya sahip.
Ve zaman kavramı da her birisi için farklı işliyor.

Meselâ: Cismin bekası, hayatı, vücudu;
bulunduğu bir gün, belki bir saat olduğu
ve mazi ve müstakbeli madum ve meyyit bulunduğu halde, …

Maddesel vücudumuz bir çok farklı parçalardan oluşturulmuş.
Dokular, hücreler, moleküller, atomlar…
Ve her birisi her gün yenileniyor.
Saçlarımız dökülüp yerlerine yenisi geliyor.
Derimiz değişiyor.
Kan dolaşımında iç organlar yenileniyor.
Kan hücreleri yenileniyor.
Vücut sürekli bir yenilenme içinde,
Sanki ömrü bir gün…
Ölüyor.. Diriliyor.. Ölüyor.. Diriliyor…

… kalbin hazır günden çok gün evvel,
çok gün sonraki zamana kadar daire-i vücudu ve hayatı geniştir.

Vücudumuz böyle fena-beka arasında her gün mekik dokurken
Duygularımız, manevi alemimiz günlük değil
Belki daha uzun zamanlarda yenileniyor.

Ruhun hazır günden seneler evvel ve seneler sonraki bir daire-i azîme,
daire-i hayatına ve vücuduna dâhildir.

Ruhun hayat dairesi ise çok daha geniş.
Ruh hazır zamana sığmıyor.
Ruhum sıkıldı deriz misal..
Sadece günlük işlerle uğraşmak,
Maneviyatımızı koruyamamak,
Ruhun yaşama alanını kısıtlamak oluyor.

İbadetlerle, ilimle, marifetullahla, maneviyatla
alakadar olduğumuzda ruh kendi geniş alanında
Rahata ve huzura kavuşuyor.

İşte bu istidada binaen hayat-ı kalbî ve ruhîye medar olan
marifet-i İlahiye ve muhabbet-i Rabbaniye
ve ubudiyet-i Sübhaniye ve marziyat-ı Rahmaniye cihetiyle
bu dünyadaki fâni ömür,
bâki bir ömrü tazammun eder.
ve ebedî ve bâki bir ömrü intaç eder.
ve bâki ve lâyemut bir ömür hükmüne geçer.

Bu dünayada fenaya, bitişe, sona mahkum olan ömrümüz
maddi vücudumuzun ömrü,
aynı vücut içinde yaşayan ruhumuz ve kalbimizin,
yaşama alanlarının çok daha geniş olması ile
sonsuz bir ömür hükmüne geçiyor.

Biz burada fani bir iş yapıyoruz belki
Ama bu yaşama alanı çok daha geniş olan ruhu da etkilediği için
O yaptığımız işin etkisi çok daha büyük ve uzun oluyor.

Burada bir lokma ekmek yedikten sonra elhamdulillah diyoruz.
O elhamdulillah, ruhumuza gıda oluyor.
Ve ruhun uzun ömründe sonsuz hükmüne geçiyor.
Ruhla yaşamaya kalble yaşamaya devam ediyor.

Bir çiçeğe bakıyoruz.
Çiçek iki gün sonra solup gidiyor.
Ama o çiçeğin görüntüsü hafızamızda kalıyor.
Ve biz çiçeğin ömrünü uzatmış oluyoruz.

İnsan arzın halifesi olarak yaratılmış.
Ve kainat insana musahhar kılınmış.
Kainat insan için çalışıyor.
İnsan ruh taşıyor.
Taşıdığı bu ruhun ömrü bu dünyada başlamadığı gibi,
Bu dünyada da bitmeyecek.
Ve bu dünyada ona ne kazandırırsak, ne verirsek
Bundan sonraki yaşantısına da onları götürecek.

Elmayı yediğimizde, başta bismillah la zikir,
Ortada o elmanın kimden ve nasıl geldiğini düşünmekle fikir,
Ve sonra elhamdulillah diyerek şükür den oluşan
Ücretini ödediğimizde
O elma bizimle, ruhumuzla sonsuzluğa kavuşuyor.
Belki cennete gidiyor.

Evet Bâki-i Hakikî’nin
muhabbet, marifet, rızası yolunda bir sâniye, bir senedir.
Eğer onun yolunda olmazsa, bir sene bir sâniyedir.

Bir elmayı yemek ne kadar sürer?
Ortalama on beş dakika diyelim.
Rabbimizin rızası içinde o elmayı yesek,
Fikirle, zikirle, şükürle fiyatını ödesek
O on beş dakika
Seneler hükmünde olacak, belki baki olacak.

Ama insan koca bir kasa elmanın hepsini hiç düşünmeden
Bu fiyatı ödemeden yese
Bir saatte o elmalar bitecek
Ve kendisine manevi anlamda hiçbir getirisi olmadığı için
O bir saat belki bir saniye hükmünde olacak.

Bir namaz…
Dört rekatı kılmak ne kadar sürer.
Diyelim dört dakika
Ama o ibadet Allah rızası için yapıldıysa
Ki namazı Allah rızası için kılıyoruz.
O dört dakika artık kaç sene hükmünde olur Allah bilir..

Belki onun yolunda bir sâniye, lâyemuttur, çok senelerdir.
Ve dünya cihetinde ehl-i gafletin yüz senesi, bir sâniye hükmüne geçer.
Meşhur böyle bir söz var ki:
lemalar_26_a.gif

yani: “Firakın bir sâniyesi, bir sene kadar uzundur.
ve visalin bir senesi, bir sâniye kadar kısadır.”
Ben bu fıkranın bütün bütün aksine diyorum ki:
Visal, yani Bâki-i Zülcelal’in rızası dairesinde livechillah (Allah için)
bir sâniye visal (kavuşma), değil yalnız böyle bir sene,
belki daimî bir pencere-i visaldir.

Tefekkürde bir an,
Rabbimizle başbaşa olduğumuzu hissettiğimiz bir an bir saniye
O’nun c.c isimlerinden birisini hakkıyla hissettiğimiz bir saniye
O ismin yanında diğer isimlerinde ortaya çıkması, anlaşılması
Hissedilmesi için bize kapı açar.

Bir bardağa bakar düşünürüz.
Bardak lisan-ı haliyle derki bize
Bana bak, beni oku, ben varım.
Demek beni var eden birisi var bir HALIKım var.
Ve bak nasıl bir şekil vermiş bana beni var eden MUSAVVİRdir.
Bak benimle su içiyorsun,
Demek boşa yaratılmamışım
Beni yaratan HAKİM dir, HIKMET SAHİBİdir.
Ve daha bir çok ismi söyler bize.

Bir an rabbimizle buluşmamız
Binler buluşmalara pencere açar.
Ve bu hal içinde kuvvetlenen imanımız
İnşallah baki hayatımızda bize daha nice cennet pencerelerinin,
Kapılarının açılmasına vesile olur.

Gaflet ve dalalet firakı içinde değil bir sene,
belki bin sene, bir sâniye hükmündedir.

Amma insan bilmese.. Görmese.. Tanımasa.. Anlamasa ..
Bunca isimleri okuyamasa, ruhunu doyuramasa,
Kalbini mutmain edecek ibadetlerden kendini uzak tutsa
Gaflet içinde ve belki dalalet içinde koca bir ömür geçirse
O kaca senelerin hiç bir meyvesi olmayacağından
Ha on sene, ha bir saniye….
Hiç farkı olmayacak…

Şu mes’ele münasebetiyle deriz:
Ey insanlar!
Fâni, kısa, faidesiz ömrünüzü; bâki, uzun, faideli, meyvedar yapmak ister misiniz ?
Madem istemek insaniyetin iktizasıdır,
Bâki-i Hakikî’nin yoluna sarfediniz.
Çünki Bâki’ye müteveccih olan şey, bekanın cilvesine mazhar olur.
Madem her insan gayet şiddetli bir surette uzun bir ömür ister,
bekaya âşıktır ve madem bu fâni ömrü, bâki ömre tebdil eden bir çare var
ve manen çok uzun bir ömür hükmüne geçirmek mümkündür.

Elbette insaniyeti sukut etmemiş bir insan,
o çareyi arayacak ve o imkânı bilfiile çevirmeye çalışacak
ve tevfik-i hareket edecek.

"İnsaniyeti sükut etmemiş bir insan"
Çamaşır makinesinde çamaşır yıkanır.
Bulaşık makinesinde da bulaşık.
Çamaşır makinesine kirli tabakları bardakları koysak
Hem tabaklar bardaklar kırılır ve hem de makine bozulur.

Demek insan, insana yakışmayan, uymayan bir şekilde yaşasa
Kendisine verilen cihazları uygun kullanmasa
Kendisini bozacak, insaniyeti sükut edecek.

Allah için işleyiniz,
Allah için görüşünüz,
Allah için çalışınız.
“Lillah, livechillah, lieclillah” rızası dairesinde hareket ediniz.
O vakit sizin ömrünüzün dakikaları, seneler hükmüne geçer.

Subhâneke lâ ılmelene illema allemtene inneke entel alîmul hakîm ve ahiru de'vehüm enilhamdülillahi rabbil âlemin, el fatiha

21.30’da sohbet kanalında yapılan derstir.
Muhabbet-i Bakiye
 
Üst