Zübeyri Çizgi Nedir?-Eyüp Ekmekçi - İzmir / 2010

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP AĞABEY
Zübeyri Çizgi Nedir?
O �sıddık�� lar bizim gibilerin dilinden ne anlatılır ve ne tarifi yapılır.
Mustafa Sungur Ağabeyin bir sohbetlerinde Risale-i Nurdan iktibas ile �insandan görünen ve işitilenler�� diye ifade ettikleri iki esas var. O iki esas istidat ve nasibimiz nisbetinde bize en doğru kanaatı verir.


Evvelen, Erkanlar Necip Üstadımızın azami himmetiyle on sene kadar terbiyesinde bulunmuşlardır. Onların mahiyeti, Hazret-i Üstadımızın mehdiyet¹ vasfının mazharlarıdırlar.


Zübeyir Ağabeyde biz, en yakından görenler, �Üstad� ve �Risale-i Nur� terennümünden, sadakat ve sıddıkiyetinden hariç bir şey görmedik. Hatta Zübeyir Ağabeyin son zamanlarında sıkça kullandığı �Üstad, Risale-i Nur�, kardeşim bu çok güzeldir, buna alışalım buyururlardı.


Herkes kendi adesesine göre bir değerlendirme yapabilir. Fakat işin içine biraz dünya ve siyaset girerse, hakikatın şekli bütün bütün değişir. Eliyazübillah.


Benim hatırıma gelen birkaç nakil ile meseleye objektif bir ayine tutmaya çalışacağım:
Üstadımız �Ben Zübeyir'i terbiye ettim� buyurmuşlar ve �Senin lisan-ı halin lisan-ı kalinden ziyade ders verecek� buyurmuşlar. Yani Hazret-i Bediüzzamanın terbiye ettiği bir zatı görmek isteyen Zübeyir Ağabeye bakacaktı ve öyle de görülmüştür. �Hayatım hayatınla devam edecek� buyurdukları iki zattan biridir.Ve madem �hayatım hayatınla devam edecek� beyanına muhatap olmuşlar; O iki zat bu aynı çizgide azami ihlas ve sadakatlerinin sırrı ile bulunmuşlardır. O halde Zübeyir Ağabey ve M.Sungur Ağabey, Hazret-i Bediüzzaman�ın hayat-ı maneviyesinin idamesine medar olmuşlardır ki şimdi o çizgi aynı hitaba muhatap olan M. Sungur Ağabey ile devam etmektedir. Üstadımız Zübeyir Ağabey ile M. Sungur Ağabey için � iki ceset bir ruh� tabirini kullanmışlar. Konyada cereyan eden ihtilaflı bir mesele münasebetiyle Üstadımızın Ahned Gümüş Ağabey�e söyledikleri şu cümle çok manidardır: �Zübeyir, Sungur mümkün mü benden hariç bir iş yapsınlar. Onların kabul etmediğini ben de kabul etmiyorum.�


Bir hatıra arz edeyim; bir gün Üstadımızın Zübeyir Ağabeyi, malum terbiye tarzı ile muamelesi esnasında M. Sungur ağabey geliyor. Üstadımız M. Sungur Ağabeye hitaben �Sen ne için buna ikiye bir şiddet yapıyor, dersin. Sen Nur�da fani olduğun gibi bu da benim için ahiretini feda etmeye mecburdur� buyurmuşlar. Kadir isen bu manayı anla. Heyhat onlar nerede biz nerede!


Zübeyir ağabeyin ruhaniyetini en çok incitecek bir hadise; Necip Üstadımızın serapa Kur�ani meslek meşrebinde inhiraf tarzındaki bir kısım tevil-i fasidlerle, yeni üretme fikirlerle tavsif edilmeye çalışılmasıdır. Onu çok muazzeb eder.


Bir hatıra; bir gece Zübeyir ağabey kalkıp abdestliğe gitmek üzere kapıyı açınca, bakıyor kapının önünde sofi meşrebane süklüm püklüm bir adam duruyor. Zübeyir ağabey ulvi seciyeleri iktizasınca �Ne bu kardeşim!. Şimdi burada bir iş yaparım, Üstadın hizmetkarı bu mu diye kaçar gidersin. Haydi!..� diye tersliyor.


Birgün ben odasında kendisine ilaç hazırlıyordum. Kendileri de masada çalışma yapıyorlardı. O günlerde tarikatvari bir cereyanın hizmet dairesindeki sebeb olduğu yanlışlara karşı tedbir mahiyetinde bir Ege seyahati yapmışlardı ve o azim mesleki sapma �tabirimle- yüzde seksen izale olmuştu. O hadise bende yüksek bir hayret ve takdir hissi uyandırmıştı. O anda içimden şahsına bir merbutiyet hissi geçti ve içimden �Bir beşer bu kadar muvaffak olabilir.� dedim. Masadan derhal içimden geçene müdahale ettiler. �Böylesi zayıftır kardeşim! Üstadımız bizi doğrudan doğruya Allah�a, doğrudan doğruya Resullulah�a, doğrudan doğruya Kur�an�a raptetmiştir.� buyurdular. Bu ulvi seciye için ben diyorum ki, � Zübeyir Ağabeyin gölgesi yoktur. Yani o, arkasında nisbi bir inhirafa sebep olacak en küçük bir hal ve hareketi olmamıştır. Dolayısıyla ondan sonra bir kısım inhirafları yaşayanların, kabahat münhasıran kendilerine aittir. Hatta o hadise münasebetiyle fezlekeyi Zübeyir Ağabey bir tek cümle ile ifade ettiler: �Bütün mesele sadakattır.� ve �Asıl sadakat mürşidinin vefatından sonra belli olurmuş.�


Nurun has dairesi ki, erkanlar bu keyfiyeti bihakkın fiilen, halen, kalen göstermişler, yerleşmesine medar olmuşlar ve olmaktadırlar. Bu has dairenin sair geniş daire hizmetleriyle iltibas edilmesine vaktiyle Zübeyir Ağabey bizzat müdahale etmişler �cemaat halinde de dalalet olur� buyurmuşlar ve �mesleki dalalet� tabirini kullanmışlardır. Has daire tabir ettiğimiz serapa kurani meslek ve meşrebine Necip Üstadımız fevkalade ehemmiyet vermiş. Daha öncede ifade ettiğimiz gibi Nur Erkanlarından hususan Zübeyir Ağabey, Sungur Ağabey ve merhum Bayram Ağabeyden müteaaddit defa işittiğimiz ders tahşidatını yapmışlardır. Tekrar arz edelim: �Şah-ı Geylani, İmam-ı Rabbani gibi zatlar da gelseler deseler ki, -Said, sen bu tarzda gidersen şu birkaç biçarelerden başka şakirdin olmayacak, hem aç kalacaksın, hapis yatacaksın, fakat tarzını şöyle bir parça değiştirirsen yani tasavvufvari veya siyasetvari bütün memleket senin şakirdin olacak, hatta başbakan, reis-i cumhur da sana şakird olup, gelip elini öpecekler- deseler, ben bu tarzımı bırakmayacağım.� Hatta bunun üzerine,kendilerine yirmi kere Kur�an üzerine yemin ettirdiğini naklediyorlar. Üstadımızın tarzı:Cidden beşer aklıyla idraki zor bir sehl-i mümtenidir. Bilinen mesleklerle bu tarzın farkını ihvan-ı müslimin ile nur talebeleri arasındaki fark mektubu açık seçik ifade etmektedir. Zaman zaman okunmasının büyük ehemmiyeti var. Üstadımızın bir hizmetkarı Hüsnü Bayram Ağabey yetmişli yıllarda bize, �bu mektub bizzat üstadımızın kalemidir. Her yerde okuyun� demişlerdi. Ve Zübeyir Ağabeyimizin ifadeleriyle Üstadımız, Nurun bu serapa kurani meslek ve meşrebini tarihçe ve lahikalarda sarihan beyan etmişlerdir. Hülasa Nur Erkanlarının ulvi vazifesi Bediüzzaman çizgisini has daireden en geniş daireye kadar ortaya koymaktır ve biiznillah muvaffak olmuşlardır. Ve Zübeyir Ağabeyin ifadeleri ile: �Hazreti İsa (A.S.) ın dini havarileri vasıtasıyla yayıldığı gibi, Üstadımızın davası ve tarzı da hizmetkarları ile intişar edecek ve yerleşecektir.�
Bir haşiye ve bir not: Vaktiyle muhterem Fettullah Hocaefendi Zübeyir Ağabeyi ziyarete gelmişlerdi. O günlerde İzmir�de vaazlar bütün ihtişamıyla devam ediyordu. Ben Zübeyir Ağabeye haber verdim. Zübeyir Ağabey: �Ben bir ilaç alıcam, iki dakika salonda oturuversinler� dediler. O esnada salonda yedi sekiz kişi ile Hocaefendi sohbet ederken aynen şöyle buyurdular, �Kardaşlarım, onbinlere vaaz ediyoruz, mendillerini ıslatıyorlar, fakat camiden çıkınca aynı tas aynı hamam değişen bir şey olmuyor. Ben şimdi böyle yedi sekiz kişi ile Risale-i Nur dersi okumayı onbinleri ağlatmaya tercih ediyorum� buyurdular. Demek Hocaefendi de o Bediüzzaman çizgisine tevafuk emelinde idiler ve daima öyle olmuştur�
Eyüp Ekmekçi - İzmir / 2010


¹ Büyük zatların iki vasfından bahsedilir. Birisi kendilerinin hidayetteki mertebesi, diğeri hidayete medar
 
Üst