Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Zaman tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır.
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 518666" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Sekizinci Telvih</strong></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Sekiz tehlikeyi bildirir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Birincisi:</strong> Sünnet-i seniyyeye tamamen uymayan bir kısım tarikat ehli, velâyeti peygamberliğe tercih etmekle tehlikeye düşer. Yirmi Dördüncü ve Otuz Birinci Söz'lerde, peygamberliğin ne kadar yüksek olduğu ve velâyetin ona nispeten ne kadar sönük kaldığı ispatlanmıştır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>İkincisi:</strong> Tarikat ehlinden aşırıya giden bir kısım, evliyasını sahabeye tercih etmekle, hatta peygamber derecesinde görmekle tehlikeye düşer. On İkinci ve Yirmi yedinci Sözlerde ve o Söz'ün "Sahabiler Hakkındaki Zeyl"inde şu husus kesinlikle ispat edilmiştir: Sahabilerde sohbetin öyle bir hususiyeti var ki, ona velâyet ile yetişilmez, sahabilerin önüne geçilmez ve veliler hiçbir zaman peygamberlere erişemez. </span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Üçüncüsü:</strong> Aşırı tarikat taassubu taşıyanların bir kısmı, tarikat âdâb ve evradını sünnet-i seniyyeye tercih ederek sünnete muhalefetle onu terk eder, fakat virdini bırakmaz. O suretle kendisine şeriat âdâbına karşı bir kayıtsızlık hali gelir, tehlikeye düşer.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Çok Söz'de ispat edildiği ve İmam Gazalî, İmam Rabbanî gibi hakikati delilleriyle bilen tarikat ehli zâtların dediği gibi: "Bir tek sünnet-i seniyyeye uymakla elde edilen makbuliyet, yüz âdâb ve hususi nafileden gelemez. Bir farz bin sünnete üstün olduğu gibi, bir sünnet-i seniyye de bin tasavvuf âdâbından üstündür."</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Dördüncüsü:</strong> Aşırıya giden bir kısım tasavvuf ehli, ilhamı vahiy gibi zanneder ve vahiy türünden kabul eder, tehlikeye düşer. Vahyin derecesinin ne kadar yüksek, küllî ve kutsî; ilhamların ona nispeten ne derece küçük ve sönük olduğu On İkinci Söz'de, Kur'an'ın mucizelerine dair Yirmi Beşinci Söz'de ve başka risalelerde kesin bir şekilde ispat edilmiştir. </span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Beşincisi:</strong> Tarikat sırrını anlamayan bir kısım tasavvuf ehli, zayıfları kuvvetlendirmek, gevşekleri cesaretlendirmek ve hizmetin şiddetinden gelen usaç ve zorluğu hafifletmek için istenmeden verilen zevk, nur ve kerametleri tatlı görüp onlara bağlanır; onları ibadet, hizmet ve evrada tercih ederek tehlikeye düşer. Bu risalenin Altıncı Telvih'inin Üçüncü Nokta'sında kısaca ifade edildiği ve başka Sözlerde kesinlikle ispatlandığı üzere, bu dünya hizmet yurdudur, ücret alma yeri değil. Burada ücretini isteyenler bâki, daimî meyveleri fâni ve geçici bir surete çevirmekle beraber, dünyada kalıcı olmak hoşlarına gidiyor, berzaha arzuyla bakamıyorlar. Âdeta bir yönden dünya hayatını sever, çünkü içinde bir bakıma ahireti bulurlar.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Altıncısı: </strong>Hakikat yolunda olmayan bir kısım tarikat ehli, velâyet makamlarının gölgelerini ve küçük numunelerini, asıl ve büyük makamlarla karıştırarak tehlikeye döşer. Yirmi Dördüncü Söz'ün İkinci Dalı'ında ve başka Söz'lerde kesinlikle ispat edilmiştir ki, nasıl göneş aynalar vasıtasıyla çoğalır, binlerce misalî güneş, tıpkı güneş gibi ışık ve sıcaklığa sahip olur. Fakat o misalî güneşler hakiki güneşe nispeten çok zayıftır. Aynen onun gibi, peygamberlerin ve büyük evliyanın makamlarının bazı gölgeleri var. Manevî makamlarda yolculuk yapan tarikat ehli onlara girer, kendini o büyük velilerden daha büyük görür. Belki peygamberleri geçtiğini zanneder, tehlikeye düşer. Bütün bu tehlikelerden zarar görmemek için iman ve şeriat esaslarını daima rehber edinmeli ve esas tutmalı, manevî âlemde gördüklerini ve zevkini onlara karşı muhalefetinde itham etmelidir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Yedincisi:</strong> Bir kısım zevk ve şevk ehli, manevî makamlardaki yolculuğunda övünmeyi, nazı, şatahatı, insanların alâkasını ve bir şeye merci olmayı; şükre, niyaza, çaresizce yakarışlara ve insanlardan istiğnaya, yani kimsenin minneti altına girmemeye tercih etmekle tehlikeye düşer. Halbuki en yüksek mertebe Allah Resûlü'nün kulluğudur ki, "mahbubiyet" unvanıyla anılır. Kulluğun ise esas sırrı niyaz, şükür, tevazu içinde yakarış, huşû, acz, fakr, halktan istiğna yönüyle o hakikatin kemâline mazhar olmaktır. Bazı büyük veliler övünme, naz ve şatahata geçici olarak, iradeleri dışında girmişler fakat o noktada, iradeyle onlara uyulmaz; hidayeti, doğru yolu gösterirler ama ona götüremezler, arkalarından gidilmez! </span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Sekizincisi:</strong> Maneî zevklerine tutkun, aceleci bir kısım tarikat ehli, ahirette alınacak ve koparılacak velâyet meyvelerini dünyada yemek ister ve manevî yolculuğunda onları istemekle tehlikeye düşer. Halbuki</span></span></em><span style="font-size: 18px"><span style="font-family: 'Arial'"><span style="color: #B22222">ﻭَﻣَﺎ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻻَّ ﻣَﺘَﺎﻉُ ﺍﻟْﻐُﺮُﻭﺭِ </span></span></span><u><span style="font-family: 'Arial'">"Bu dünya hayatı aldatıcı ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir." (Âl-i İmran sûresi, 3/185)</span></u><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">gibi ayetlerle ilan edildiği ve çok Söz'de kesin bir şekilde ispatlandığı üzere, bekâ âleminde bir tek meyve fâni dünyanın bin bahçesine tercih edilir. Onun için o mübarek meyveleri burada yememeli! Eğer istenmeden yedirilirse şükretmeli! Onlar mükâfat değil, belkiteşvik için ilahî bir ihsan olarak görülmeli!..</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Mektubat kitabından alınmıştır.</strong></span></span></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 518666, member: 1040028"] [I][FONT=Arial][SIZE=3] [B]Sekizinci Telvih[/B] Sekiz tehlikeyi bildirir. [B]Birincisi:[/B] Sünnet-i seniyyeye tamamen uymayan bir kısım tarikat ehli, velâyeti peygamberliğe tercih etmekle tehlikeye düşer. Yirmi Dördüncü ve Otuz Birinci Söz'lerde, peygamberliğin ne kadar yüksek olduğu ve velâyetin ona nispeten ne kadar sönük kaldığı ispatlanmıştır. [B]İkincisi:[/B] Tarikat ehlinden aşırıya giden bir kısım, evliyasını sahabeye tercih etmekle, hatta peygamber derecesinde görmekle tehlikeye düşer. On İkinci ve Yirmi yedinci Sözlerde ve o Söz'ün "Sahabiler Hakkındaki Zeyl"inde şu husus kesinlikle ispat edilmiştir: Sahabilerde sohbetin öyle bir hususiyeti var ki, ona velâyet ile yetişilmez, sahabilerin önüne geçilmez ve veliler hiçbir zaman peygamberlere erişemez. [B]Üçüncüsü:[/B] Aşırı tarikat taassubu taşıyanların bir kısmı, tarikat âdâb ve evradını sünnet-i seniyyeye tercih ederek sünnete muhalefetle onu terk eder, fakat virdini bırakmaz. O suretle kendisine şeriat âdâbına karşı bir kayıtsızlık hali gelir, tehlikeye düşer. Çok Söz'de ispat edildiği ve İmam Gazalî, İmam Rabbanî gibi hakikati delilleriyle bilen tarikat ehli zâtların dediği gibi: "Bir tek sünnet-i seniyyeye uymakla elde edilen makbuliyet, yüz âdâb ve hususi nafileden gelemez. Bir farz bin sünnete üstün olduğu gibi, bir sünnet-i seniyye de bin tasavvuf âdâbından üstündür." [B]Dördüncüsü:[/B] Aşırıya giden bir kısım tasavvuf ehli, ilhamı vahiy gibi zanneder ve vahiy türünden kabul eder, tehlikeye düşer. Vahyin derecesinin ne kadar yüksek, küllî ve kutsî; ilhamların ona nispeten ne derece küçük ve sönük olduğu On İkinci Söz'de, Kur'an'ın mucizelerine dair Yirmi Beşinci Söz'de ve başka risalelerde kesin bir şekilde ispat edilmiştir. [B]Beşincisi:[/B] Tarikat sırrını anlamayan bir kısım tasavvuf ehli, zayıfları kuvvetlendirmek, gevşekleri cesaretlendirmek ve hizmetin şiddetinden gelen usaç ve zorluğu hafifletmek için istenmeden verilen zevk, nur ve kerametleri tatlı görüp onlara bağlanır; onları ibadet, hizmet ve evrada tercih ederek tehlikeye düşer. Bu risalenin Altıncı Telvih'inin Üçüncü Nokta'sında kısaca ifade edildiği ve başka Sözlerde kesinlikle ispatlandığı üzere, bu dünya hizmet yurdudur, ücret alma yeri değil. Burada ücretini isteyenler bâki, daimî meyveleri fâni ve geçici bir surete çevirmekle beraber, dünyada kalıcı olmak hoşlarına gidiyor, berzaha arzuyla bakamıyorlar. Âdeta bir yönden dünya hayatını sever, çünkü içinde bir bakıma ahireti bulurlar. [B]Altıncısı: [/B]Hakikat yolunda olmayan bir kısım tarikat ehli, velâyet makamlarının gölgelerini ve küçük numunelerini, asıl ve büyük makamlarla karıştırarak tehlikeye döşer. Yirmi Dördüncü Söz'ün İkinci Dalı'ında ve başka Söz'lerde kesinlikle ispat edilmiştir ki, nasıl göneş aynalar vasıtasıyla çoğalır, binlerce misalî güneş, tıpkı güneş gibi ışık ve sıcaklığa sahip olur. Fakat o misalî güneşler hakiki güneşe nispeten çok zayıftır. Aynen onun gibi, peygamberlerin ve büyük evliyanın makamlarının bazı gölgeleri var. Manevî makamlarda yolculuk yapan tarikat ehli onlara girer, kendini o büyük velilerden daha büyük görür. Belki peygamberleri geçtiğini zanneder, tehlikeye düşer. Bütün bu tehlikelerden zarar görmemek için iman ve şeriat esaslarını daima rehber edinmeli ve esas tutmalı, manevî âlemde gördüklerini ve zevkini onlara karşı muhalefetinde itham etmelidir. [B]Yedincisi:[/B] Bir kısım zevk ve şevk ehli, manevî makamlardaki yolculuğunda övünmeyi, nazı, şatahatı, insanların alâkasını ve bir şeye merci olmayı; şükre, niyaza, çaresizce yakarışlara ve insanlardan istiğnaya, yani kimsenin minneti altına girmemeye tercih etmekle tehlikeye düşer. Halbuki en yüksek mertebe Allah Resûlü'nün kulluğudur ki, "mahbubiyet" unvanıyla anılır. Kulluğun ise esas sırrı niyaz, şükür, tevazu içinde yakarış, huşû, acz, fakr, halktan istiğna yönüyle o hakikatin kemâline mazhar olmaktır. Bazı büyük veliler övünme, naz ve şatahata geçici olarak, iradeleri dışında girmişler fakat o noktada, iradeyle onlara uyulmaz; hidayeti, doğru yolu gösterirler ama ona götüremezler, arkalarından gidilmez! [B]Sekizincisi:[/B] Maneî zevklerine tutkun, aceleci bir kısım tarikat ehli, ahirette alınacak ve koparılacak velâyet meyvelerini dünyada yemek ister ve manevî yolculuğunda onları istemekle tehlikeye düşer. Halbuki[/SIZE][/FONT][/I][SIZE=5][FONT=Arial][COLOR="#B22222"]ﻭَﻣَﺎ ﺍﻟْﺤَﻴَﺎﺓُ ﺍﻟﺪُّﻧْﻴَﺎ ﺍِﻻَّ ﻣَﺘَﺎﻉُ ﺍﻟْﻐُﺮُﻭﺭِ [/COLOR][/FONT][/SIZE][U][FONT=Arial]"Bu dünya hayatı aldatıcı ve geçici bir zevkten başka bir şey değildir." (Âl-i İmran sûresi, 3/185)[/FONT][/U][I][FONT=Arial][SIZE=3]gibi ayetlerle ilan edildiği ve çok Söz'de kesin bir şekilde ispatlandığı üzere, bekâ âleminde bir tek meyve fâni dünyanın bin bahçesine tercih edilir. Onun için o mübarek meyveleri burada yememeli! Eğer istenmeden yedirilirse şükretmeli! Onlar mükâfat değil, belkiteşvik için ilahî bir ihsan olarak görülmeli!.. [B]Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Mektubat kitabından alınmıştır.[/B][/SIZE][/FONT][/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Zaman tarîkat zamanı değil, imanı kurtarmak zamanıdır.
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst