Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
şefaat
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 82838" data-attributes="member: 656"><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">NÜKTELER...</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Iran-Irak Savaşı'nda kaybettiği kocasının biriktirmiş olduğu imkânları da çoktan tüketmiş, bir gün aç, bir gün tok yaşar hale gelmişlerdi. Kendi neyse de geride kalan üç çocuk yokluk bilmiyor, acıkınca feryadı basıyorlardı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kerkük'ün sokaklarında ise sefalet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin durduğunu, içinden bir yolcunun da indiğini görmüştü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak yola koştu. Yaklaşıp direksiyonun başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumun lekelenmesinden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımınçığlıklarına tahammül edemiyorum...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Beklenmedik bir anda gelen bu Allah rızası için yardım talebi zaten kıtkanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı,</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına. Ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksisinin dört lastiği de eskimişti. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamlan eve gelince hanım da devamlı ikaz etmekten geri kalmıyordu:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Ne zaman değiştireceksin bu lâstikleri? Birazcık geç kalsan aklıma kötü şeyler geliyor. Acaba bir kaza mı yaptı kabak lastiklerle? diye korku içinde bekliyorum. O an için nefsi ve şeytanı birlik olup vesvese vermeye başladılar:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edecek durumda değilsin. Bas gaza, git yoluna. Fakat imanı ve vicdanı da sesleniyorlardı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Para dediğin şey böyle gün için lâzım olur. Belli olmaz. Allah'ın rızasının nerede olduğu. Biriktirdiğin parayı bu muhtaç hanıma vermelisin. Tam yeridir!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Nihayet nefsini ve şeytanını yenmiş, cebindeki parayı tümüyle uzatarak:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Al bacım, sen namusunla yaşa. Bu para bir müddet idare eder. Sonrasına da Allah başka sebepler yaratır demiş, minnet etmemek için de hemen gaza basıp oradan uzaklaşırken, kadının:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sen benim ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihtiyacını karşılasın., duasını duymuş, gün boyunca kulaklarında çınlayan bu duaya hep (amin) deyip durmuştu. Akşam eve gelince beklediği soruya yine muhatap oldu:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hâlâ değiştirmemişsin arabanın lâstiklerini? Adam, hiçbir şey hissettirmeden:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Bir lâstikçiyle anlaştım. Yeni lastikler gelince hemen değiştirecek., diyerek geçiştirdi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu geçiştirme işi birkaç gün devam ettiği için bir akşam yine eve gelirken iyice sıkılmış, bu defa ne diyeceğim diye düşünürken hiç beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hanım bu defa kendisine adres yazılı bir kâğıt uzatmış, sonra da şöyle demişti:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Bugün lâstikçi geldi, şu adresi verdi. Yarın bana gelsin lâstiklerini değiştireceğim, deyip gitti. Al bu adresi, dedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Belli etmemişse de bunun izahını yapamamıştı. Çünkü böyle bir lâstikçi ile konuşmamıştı. Merakla sabahı bekledi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">ilk işi kâğıttaki adrese gitmek oldu. Garipliğe bakın ki tamirciyi hayatında hiç görmemiş, buraya hiç gelmemişti. Elindeki kâğıdı uzatınca bir şaşkınlık iki tarafta da yaşandı. Adam:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sen o musun, deyip boynuna sarıldı, başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Sonra da şöyle devam etti:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Tam üç gündür Resûlullah Aleyhisselam rüyama giriyor ve bana, "şu adresteki şoförün lâstiklerini değiştir, ücret olarak da benim şefaatime nail ol" buyuruyor. Allah için söyle. Sen ne türlü bir İyilik ettin, nasıl bir hayır dua aldın ki, Resûlullah Aleyhisselam üç gündür beni İkaz ediyor, senin lâstiğini değiştirmem için beni vazifelendiriyor? </span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">ŞİFALI KASİDENİN ÖYKÜSÜ</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Yedinci hicret asrında yaşamış olan Şerefüddin Busiri, Mısır'ın hak âşığı şairlerinden biridir. Yazdığı birçok şiir ve kasidelerinde Resûlüllah'ı pek veciz bir anlatımla medhetmiş, peygamber sevgisinin gönüllerde yer tutmasına büyük ölçüde hizmette bulunmuştur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu büyük Hâk aşıkına hayatinin son yıllarında felç isabet eder. Vücudunun yansına hâkim olamaz hâle gelir. Günlerce yattığı yatağında bir yandan öbür yana dönemez olur. Bu yüzden duyduğu üzüntü ve acılar, onu kalbi ve derunî vecde iter.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Başına gelen bu dert sebebiyle hep gönül gözüyle ağlayan bu aşk adamı, bir gece, kamış kalemini eline alarak kalbine gelen ilhamı yazmaya başlar. Güzel kafiyelerle yazdığı kasidesinde Allah'ın Resulü'nün hiç bir insanda bulunmayan yüce meziyet ve özelliklerini, ateşli bir ifâdeyle işler ve şefaat talebinde bulunur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Neden sonra sâkinleşen Şerefüddin, artık yorulur, kalemini yanı başındaki rahlesine bırakarak zaten hâkim olamadığı vücudunu yatağına tamamen terk eder. Bastıran uykudan kendini alamaz. Az mı uyur çok mu bilinmez, tatlı bir rüyaya dalar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Rüyasında ötelerden tebessüm ederek görünen Allah'ın Resulü:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Şerefüddin, der. Oku bakalım şu az önce yazdığın kasideni de dinleyelim.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bütün varlığıyla ürperen Şerefüddin, önce utanır, sonra da ısrar üzerine gece yazdığı kasidesini okumaya başlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Okudukça yüzünde tebessüm işaretleri artan Resûlüllah, sonunda mübarek elini, Şereftıddin'in felç isabet eden organları üzerinde gezdirir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"Allah seni bu hastalıktan halâs eylesin diyerek gözlerden kaybolur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sabaha karşı gözlerini açan Şerefüddin Busirî, yine üzüntü içinde sabah ezanını dinlerken, bir şaşkınlık alır kendisini. Önce inanamaz, sonra iyice yoklar kendini. Ayağını bir çeker, bir uzatır, yine inanamaz. Yorganı üzerinden hızla fırlatır, sıçrayarak doğrulur. Artık iyice anlar ki vücudunda ne felç kalmıştır, ne de herhangi bir rahatsızlık!..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sevincinden ne yapacağını şaşıran Hak âşıkı, hemen abdestini alır ve mescidin yolunu tutar. Hasret kaldığı sokaklardan hızla yürürken, yolda o günün büyük din bilgini Şeyh Ebûr'Recâ'ya yetişir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kendisi tek kelime söylemeden, ondan şu sözleri işitir:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Geçmiş olsun Şerefüddin; şu kasideni oku da bir de biz dinleyelim?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hangi kasideyi?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Canım bizi yabancı sayma, bu gece Resûlüllah'a okuduğun kasideni?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Şerefüddin hemen orada kasidesini okur, ancak girişinde bir eksik yer bıraktığı için, Şeyh Ebû'r Recâ onu da ilâve eder.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İslâm edebiyatına (Kasîde-i Bür'e) yahut da halk arasındaki söylenişiyle (Kasîde-i Bürde) ismiyle geçen ve sahibinin şifasına sebeb olan, bu şiire Arabça, Farsça, Türkçe şerhler yazılmış, hattâ kayıtlara bakılırsa bu şerhlerin sayısı doksanı bulmuştur.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">EVLİYA ÇELEBİNİN GİZEMLİ RÜYASI</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Hicri 1040 yılı Muharrem ayının aşura gecesidir (19 Ağustos 1630). İstanbul'daki evinde bir ara dalı-veren Evliya Çelebi, eskilerin tabiriyle "beyne'n-nevm ve'l-yakaza", yani uykuyla uyanıklık arasında bir rüya görmeye başlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yemiş iskelesi yakınında helâl mal ile yapılmış eski bir cami olan Ahi Çelebi Camii'nde görür kendini. Minberin dibinde oturmaktadır. Birden kapı açılır ve caminin içine nurdan bir cemaat doluverir. Hayret ve hayranlık içinde olup biteni seyreder Evliya Çelebi. Gelip yanına oturan zata da kim olduğunu sorar. Aldığı cevap heyecan vericidir: - Aşere-i Mübeşşere'den, okçuların pîri Sa'd ibni Ebi Vakkas'ım ben...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Peki, camiyi nura boğan cemaat kimlerdir? Okçular pirinin anlattığına göre, Ön saftakiler peygamberlerin, arka saftakiler velilerin ruhlarıdır. Ashabın, muhacirlerin ve bütün Kerbelâ şehitlerinin ruhları da hep oradadır. Mihrabın sağında oturan Hazret-i Ebubekr ve Ömer, solundakiler ise, Hazret-i Osman ve Ali'dir. Mihrabın önündeki de Hazret-İ Uveysil-Karâni. Müezzinlerin, dolayısıyla Evliya Çelebi'nin piri olan Bilal-ı Habeşi, camiin solunda duvar dibinde oturmaktadır. Ve işte şimdi kanlı esvaplarıyla içeri girenler de Hazret-i Hamza ve cümle şehitlerin ruhlarıdır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Tam o sırada camiin kapısında bir nur şimşek gibi çakar ve her yer nur üstüne nurla kaplanır. Bütün cemaat ayağa kalkmıştır; Peygamberimiz, sağında İmam Hasan, solunda İmam Hüseyin olduğu halde kapıda görünür. Yüzünde al şaldan bir örtü, elinde bir asa vardır ve kılıcını kuşanmıştır. "Bismillah" diyerek mübarek sağ ayağını içeri atıp örtüsünü açar ve selâm verir:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Esselâmü aleyküm ey ümmetim!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Camidekiler hep bir ağızdan selâmı alırlar. Resulullah mihraba geçip sabah namazının sünnetini kılar. Evliya Çelebi, bütün bu gördükleri karşısında, dehşet içinde tir tir titremekte, bu arada Peygamber'in eşkalini dikkatle incelemektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Resulullah sünneti kılıp selâm verdikten sonra sağ eliyle dizine vurarak Evliya Çelebiye: "İkamet eyle!" buyurur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evliya, segah makamında "ikamet" eder. Resulullah ta aynı makamda hazin bir sesle Fâtiha'yı okuyarak ruhlar cemaatine sabah namazını kıldırır. Selâmdan sonra Evliya Çelebi, Sa'd ibni Ebi Vakkas'ın tarifine göre Bilâl-ı Habeşî ile sırayla müezzinlik yapar. Resulullah mihrapta yanık bir sesle Yâsin-i Şerif okuduktan sonra ayağa kalkar.,Sa'd ibn-i Ebi Vakkas, bunun üzerine Evliya'yı elinden tutup huzura götürür ve der ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sadık aşıkın ve müştak ümmetin Evliya Çelebi, senden şefaat rica eder!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ve ardından Evliya'ya döner:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Efendimizin Mübarek dest-i şeriflerini bûs eyle! (Ellerini öp).</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evliya büyük bir heyecana yakalanmıştır. Ağlayarak Peygamber'in mübarek elini öper ve "şefaat" diyecek yerde dili sürçerek:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Seyahat ya Resulallah! deyiverir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu dil sürçmesi, Resulullah'ın çok hoşuna gitmiştir; tebessüm ederek:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Şefaat ettim, sıhhat ve selâmetle de seyahat eyle! el-Fâtiha! buyurur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ruhlar Fatiha okuduktan sonra Evliya hepsinin ellerini bir bir öpmeye başlar. Misk, amber, sümbül, gül, fesleğen, menekşe ve karanfil gibi kokan mübarek elleri...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evliya camideki bütün ruhların ellerini tek tek öptükten sonra Hazret-i Peygamber tekrar "Fatiha" der; herkes yüksek sesle Fatihayı okur ve "Esselâmü aleyküm ey kardeşler" diyerek Hz. Peygamber camiden çıkar; sahabeler de Evliya'ya hayır dualar ederek onu takip ederler. Sadece Sa'd ibni Ebi Vakkats durur ve belinden sadağını çıkarıp Evliya'nın beline sarar, sonra bazı öğütler verir. Bu öğütleri verdikten sonra Sa'd ibni Ebi Vakkas da Ahi Çelebi Caraii'nden çıkıp gider. Giderken de Evliya'dan son bir istekte bulunur.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Önce bizim İstanbulcuğumuzu yaz!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Derin bir inşirah ve büyük bir mutluluk içinde uykudan uyanan Evliya Çelebi, abdest alıp sabah namazını kıldıktan sonra Kasımpaşa'ya gider ve o devrin ünlü rüya tabircisi İbrahim Efendi'ye bu güzel rüyasını en ufak ayrıntıyı bile kaçırmadan anlatır. İbrahim Efendi'ye göre, Evliya seyyah olup bütün dünyayı dolaşacak ve öteki dünyada Resulullah'ın şefaatine nail olacaktır. Bu tabirle yetinmeyen Evliya, Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Abdullah Dede'ye de gider, rüyasını anlatır. Abdullah Dede'nin tabiri daha gönül ferahlatıcıdır:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- On iki imamın ellerini öpmüşsün, dünyada azim sahibi ve başarılı olacaksın!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Aşere-i Mübeşşere'nin ellerini öpmüşsün, cennete gireceksin!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Çaryâr-ı güzînin ellerini öpmüşsün, dünyada bütün padişahların dostu olacak, sohbetlerinde bulunacaksın.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hazret-i Resul'ün yüzünü görüp mübarek ellerini öpmüş, hayır dualarım almışsın, iki dünyada saadete ereceksin.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sa'd İbni Ebi Vakkas'ın nasihati üzere önce bizim îstanbulcuğumuzu yazmaya başla, yürü işin rast gele...</span></p><p> <strong><span style="color: #7f0000"><span style="font-family: 'Tahoma'">ŞEFAATLA İLGİLİ ACÎB BİR HÂDİSE </span></span></strong></p><p><strong><span style="color: #7f0000"></span></strong><span style="color: #7f0000"><span style="font-family: 'Tahoma'">Muhammed bin Ubeydillâhi'l-Utbî Hazretlerinden gelen şöyle bir rivâyet vardır: Buyuruyorlar ki: Resûlüllah (A.S.M.) Efendimizin kabirlerini ziyarete geldim. Ziyaret ettim ve O'nun hizasına oturdum. Derken bir Arab köylüsü geldi, ziyaretini yaptı ve şöyle dedi: "Ey resûllerin en hayırlısı! Allahü Teâlâ sana doğru bir kitap indirdi ve onda şöyle fermân etti: "Eğer onlar kendi nefislerine zulmettikleri zaman Allah'a istiğfar ederek sana gelirlerse, sen de onlar için mağfiret talebinde bulunursan Allah onların tevbelerini kabûl eder, onlar Allah'ı tevbe edenlere merhamet edici olarak bulur." </span></span></p><p><span style="color: #7f0000"><span style="font-family: 'Tahoma'">İşte ben de günahlarımdan tevbe ederek Rabbimin huzurunda bana şefaat etmeni dileyerek senin huzuruna geldim. Şefaatini benden esirgeme." Köylü böyle dedikten sonra bir şiir okudu, günahlarına tekrar tevbe etti ve oradan uzaklaştı. Bu arada ben uyumuşum. Rü'yamda Resûlüllah'ı (A.S.M.) gördüm. </span></span></p><p><span style="color: #7f0000"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bana şöyle diyordu: "Haydi koş, (köylüye) yetiş ve benim şefaatımla Allahü Teâlâ'nın onu bağışladığını müjdele." Ben, hemen uyanarak köylüyü bulayım diye koştum, fakat bulamadım.</span></span></p><p><span style="color: #7f0000"></span><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 82838, member: 656"] [B][FONT=Tahoma]NÜKTELER...[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Iran-Irak Savaşı'nda kaybettiği kocasının biriktirmiş olduğu imkânları da çoktan tüketmiş, bir gün aç, bir gün tok yaşar hale gelmişlerdi. Kendi neyse de geride kalan üç çocuk yokluk bilmiyor, acıkınca feryadı basıyorlardı.[/FONT] [FONT=Tahoma]Kerkük'ün sokaklarında ise sefalet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı?..[/FONT] [FONT=Tahoma]Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin durduğunu, içinden bir yolcunun da indiğini görmüştü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak yola koştu. Yaklaşıp direksiyonun başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumun lekelenmesinden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımınçığlıklarına tahammül edemiyorum...[/FONT] [FONT=Tahoma]Beklenmedik bir anda gelen bu Allah rızası için yardım talebi zaten kıtkanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı,[/FONT] [FONT=Tahoma]Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına. Ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksisinin dört lastiği de eskimişti. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamlan eve gelince hanım da devamlı ikaz etmekten geri kalmıyordu:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Ne zaman değiştireceksin bu lâstikleri? Birazcık geç kalsan aklıma kötü şeyler geliyor. Acaba bir kaza mı yaptı kabak lastiklerle? diye korku içinde bekliyorum. O an için nefsi ve şeytanı birlik olup vesvese vermeye başladılar:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sen zaten zor geçinen kimsesin. Yardım edecek durumda değilsin. Bas gaza, git yoluna. Fakat imanı ve vicdanı da sesleniyorlardı:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Para dediğin şey böyle gün için lâzım olur. Belli olmaz. Allah'ın rızasının nerede olduğu. Biriktirdiğin parayı bu muhtaç hanıma vermelisin. Tam yeridir![/FONT] [FONT=Tahoma]Nihayet nefsini ve şeytanını yenmiş, cebindeki parayı tümüyle uzatarak:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Al bacım, sen namusunla yaşa. Bu para bir müddet idare eder. Sonrasına da Allah başka sebepler yaratır demiş, minnet etmemek için de hemen gaza basıp oradan uzaklaşırken, kadının:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sen benim ihtiyacımı karşıladın, Allah da senin ihtiyacını karşılasın., duasını duymuş, gün boyunca kulaklarında çınlayan bu duaya hep (amin) deyip durmuştu. Akşam eve gelince beklediği soruya yine muhatap oldu:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hâlâ değiştirmemişsin arabanın lâstiklerini? Adam, hiçbir şey hissettirmeden:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Bir lâstikçiyle anlaştım. Yeni lastikler gelince hemen değiştirecek., diyerek geçiştirdi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu geçiştirme işi birkaç gün devam ettiği için bir akşam yine eve gelirken iyice sıkılmış, bu defa ne diyeceğim diye düşünürken hiç beklenmedik bir durumla karşılaşmıştı.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hanım bu defa kendisine adres yazılı bir kâğıt uzatmış, sonra da şöyle demişti:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Bugün lâstikçi geldi, şu adresi verdi. Yarın bana gelsin lâstiklerini değiştireceğim, deyip gitti. Al bu adresi, dedi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Belli etmemişse de bunun izahını yapamamıştı. Çünkü böyle bir lâstikçi ile konuşmamıştı. Merakla sabahı bekledi.[/FONT] [FONT=Tahoma]ilk işi kâğıttaki adrese gitmek oldu. Garipliğe bakın ki tamirciyi hayatında hiç görmemiş, buraya hiç gelmemişti. Elindeki kâğıdı uzatınca bir şaşkınlık iki tarafta da yaşandı. Adam:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sen o musun, deyip boynuna sarıldı, başladı hıçkıra hıçkıra ağlamaya. Sonra da şöyle devam etti:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Tam üç gündür Resûlullah Aleyhisselam rüyama giriyor ve bana, "şu adresteki şoförün lâstiklerini değiştir, ücret olarak da benim şefaatime nail ol" buyuruyor. Allah için söyle. Sen ne türlü bir İyilik ettin, nasıl bir hayır dua aldın ki, Resûlullah Aleyhisselam üç gündür beni İkaz ediyor, senin lâstiğini değiştirmem için beni vazifelendiriyor? [/FONT] [B][FONT=Tahoma]ŞİFALI KASİDENİN ÖYKÜSÜ[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Yedinci hicret asrında yaşamış olan Şerefüddin Busiri, Mısır'ın hak âşığı şairlerinden biridir. Yazdığı birçok şiir ve kasidelerinde Resûlüllah'ı pek veciz bir anlatımla medhetmiş, peygamber sevgisinin gönüllerde yer tutmasına büyük ölçüde hizmette bulunmuştur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu büyük Hâk aşıkına hayatinin son yıllarında felç isabet eder. Vücudunun yansına hâkim olamaz hâle gelir. Günlerce yattığı yatağında bir yandan öbür yana dönemez olur. Bu yüzden duyduğu üzüntü ve acılar, onu kalbi ve derunî vecde iter.[/FONT] [FONT=Tahoma]Başına gelen bu dert sebebiyle hep gönül gözüyle ağlayan bu aşk adamı, bir gece, kamış kalemini eline alarak kalbine gelen ilhamı yazmaya başlar. Güzel kafiyelerle yazdığı kasidesinde Allah'ın Resulü'nün hiç bir insanda bulunmayan yüce meziyet ve özelliklerini, ateşli bir ifâdeyle işler ve şefaat talebinde bulunur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Neden sonra sâkinleşen Şerefüddin, artık yorulur, kalemini yanı başındaki rahlesine bırakarak zaten hâkim olamadığı vücudunu yatağına tamamen terk eder. Bastıran uykudan kendini alamaz. Az mı uyur çok mu bilinmez, tatlı bir rüyaya dalar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Rüyasında ötelerden tebessüm ederek görünen Allah'ın Resulü:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Şerefüddin, der. Oku bakalım şu az önce yazdığın kasideni de dinleyelim.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bütün varlığıyla ürperen Şerefüddin, önce utanır, sonra da ısrar üzerine gece yazdığı kasidesini okumaya başlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Okudukça yüzünde tebessüm işaretleri artan Resûlüllah, sonunda mübarek elini, Şereftıddin'in felç isabet eden organları üzerinde gezdirir.[/FONT] [FONT=Tahoma]"Allah seni bu hastalıktan halâs eylesin diyerek gözlerden kaybolur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Sabaha karşı gözlerini açan Şerefüddin Busirî, yine üzüntü içinde sabah ezanını dinlerken, bir şaşkınlık alır kendisini. Önce inanamaz, sonra iyice yoklar kendini. Ayağını bir çeker, bir uzatır, yine inanamaz. Yorganı üzerinden hızla fırlatır, sıçrayarak doğrulur. Artık iyice anlar ki vücudunda ne felç kalmıştır, ne de herhangi bir rahatsızlık!..[/FONT] [FONT=Tahoma]Sevincinden ne yapacağını şaşıran Hak âşıkı, hemen abdestini alır ve mescidin yolunu tutar. Hasret kaldığı sokaklardan hızla yürürken, yolda o günün büyük din bilgini Şeyh Ebûr'Recâ'ya yetişir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Kendisi tek kelime söylemeden, ondan şu sözleri işitir:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Geçmiş olsun Şerefüddin; şu kasideni oku da bir de biz dinleyelim?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hangi kasideyi?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Canım bizi yabancı sayma, bu gece Resûlüllah'a okuduğun kasideni?[/FONT] [FONT=Tahoma]Şerefüddin hemen orada kasidesini okur, ancak girişinde bir eksik yer bıraktığı için, Şeyh Ebû'r Recâ onu da ilâve eder.[/FONT] [FONT=Tahoma]İslâm edebiyatına (Kasîde-i Bür'e) yahut da halk arasındaki söylenişiyle (Kasîde-i Bürde) ismiyle geçen ve sahibinin şifasına sebeb olan, bu şiire Arabça, Farsça, Türkçe şerhler yazılmış, hattâ kayıtlara bakılırsa bu şerhlerin sayısı doksanı bulmuştur.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]EVLİYA ÇELEBİNİN GİZEMLİ RÜYASI[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Hicri 1040 yılı Muharrem ayının aşura gecesidir (19 Ağustos 1630). İstanbul'daki evinde bir ara dalı-veren Evliya Çelebi, eskilerin tabiriyle "beyne'n-nevm ve'l-yakaza", yani uykuyla uyanıklık arasında bir rüya görmeye başlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Yemiş iskelesi yakınında helâl mal ile yapılmış eski bir cami olan Ahi Çelebi Camii'nde görür kendini. Minberin dibinde oturmaktadır. Birden kapı açılır ve caminin içine nurdan bir cemaat doluverir. Hayret ve hayranlık içinde olup biteni seyreder Evliya Çelebi. Gelip yanına oturan zata da kim olduğunu sorar. Aldığı cevap heyecan vericidir: - Aşere-i Mübeşşere'den, okçuların pîri Sa'd ibni Ebi Vakkas'ım ben...[/FONT] [FONT=Tahoma]Peki, camiyi nura boğan cemaat kimlerdir? Okçular pirinin anlattığına göre, Ön saftakiler peygamberlerin, arka saftakiler velilerin ruhlarıdır. Ashabın, muhacirlerin ve bütün Kerbelâ şehitlerinin ruhları da hep oradadır. Mihrabın sağında oturan Hazret-i Ebubekr ve Ömer, solundakiler ise, Hazret-i Osman ve Ali'dir. Mihrabın önündeki de Hazret-İ Uveysil-Karâni. Müezzinlerin, dolayısıyla Evliya Çelebi'nin piri olan Bilal-ı Habeşi, camiin solunda duvar dibinde oturmaktadır. Ve işte şimdi kanlı esvaplarıyla içeri girenler de Hazret-i Hamza ve cümle şehitlerin ruhlarıdır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Tam o sırada camiin kapısında bir nur şimşek gibi çakar ve her yer nur üstüne nurla kaplanır. Bütün cemaat ayağa kalkmıştır; Peygamberimiz, sağında İmam Hasan, solunda İmam Hüseyin olduğu halde kapıda görünür. Yüzünde al şaldan bir örtü, elinde bir asa vardır ve kılıcını kuşanmıştır. "Bismillah" diyerek mübarek sağ ayağını içeri atıp örtüsünü açar ve selâm verir:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Esselâmü aleyküm ey ümmetim![/FONT] [FONT=Tahoma]Camidekiler hep bir ağızdan selâmı alırlar. Resulullah mihraba geçip sabah namazının sünnetini kılar. Evliya Çelebi, bütün bu gördükleri karşısında, dehşet içinde tir tir titremekte, bu arada Peygamber'in eşkalini dikkatle incelemektedir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Resulullah sünneti kılıp selâm verdikten sonra sağ eliyle dizine vurarak Evliya Çelebiye: "İkamet eyle!" buyurur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Evliya, segah makamında "ikamet" eder. Resulullah ta aynı makamda hazin bir sesle Fâtiha'yı okuyarak ruhlar cemaatine sabah namazını kıldırır. Selâmdan sonra Evliya Çelebi, Sa'd ibni Ebi Vakkas'ın tarifine göre Bilâl-ı Habeşî ile sırayla müezzinlik yapar. Resulullah mihrapta yanık bir sesle Yâsin-i Şerif okuduktan sonra ayağa kalkar.,Sa'd ibn-i Ebi Vakkas, bunun üzerine Evliya'yı elinden tutup huzura götürür ve der ki:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sadık aşıkın ve müştak ümmetin Evliya Çelebi, senden şefaat rica eder![/FONT] [FONT=Tahoma]Ve ardından Evliya'ya döner:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Efendimizin Mübarek dest-i şeriflerini bûs eyle! (Ellerini öp).[/FONT] [FONT=Tahoma]Evliya büyük bir heyecana yakalanmıştır. Ağlayarak Peygamber'in mübarek elini öper ve "şefaat" diyecek yerde dili sürçerek:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Seyahat ya Resulallah! deyiverir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Bu dil sürçmesi, Resulullah'ın çok hoşuna gitmiştir; tebessüm ederek:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Şefaat ettim, sıhhat ve selâmetle de seyahat eyle! el-Fâtiha! buyurur.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ruhlar Fatiha okuduktan sonra Evliya hepsinin ellerini bir bir öpmeye başlar. Misk, amber, sümbül, gül, fesleğen, menekşe ve karanfil gibi kokan mübarek elleri...[/FONT] [FONT=Tahoma]Evliya camideki bütün ruhların ellerini tek tek öptükten sonra Hazret-i Peygamber tekrar "Fatiha" der; herkes yüksek sesle Fatihayı okur ve "Esselâmü aleyküm ey kardeşler" diyerek Hz. Peygamber camiden çıkar; sahabeler de Evliya'ya hayır dualar ederek onu takip ederler. Sadece Sa'd ibni Ebi Vakkats durur ve belinden sadağını çıkarıp Evliya'nın beline sarar, sonra bazı öğütler verir. Bu öğütleri verdikten sonra Sa'd ibni Ebi Vakkas da Ahi Çelebi Caraii'nden çıkıp gider. Giderken de Evliya'dan son bir istekte bulunur.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Önce bizim İstanbulcuğumuzu yaz![/FONT] [FONT=Tahoma]Derin bir inşirah ve büyük bir mutluluk içinde uykudan uyanan Evliya Çelebi, abdest alıp sabah namazını kıldıktan sonra Kasımpaşa'ya gider ve o devrin ünlü rüya tabircisi İbrahim Efendi'ye bu güzel rüyasını en ufak ayrıntıyı bile kaçırmadan anlatır. İbrahim Efendi'ye göre, Evliya seyyah olup bütün dünyayı dolaşacak ve öteki dünyada Resulullah'ın şefaatine nail olacaktır. Bu tabirle yetinmeyen Evliya, Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Abdullah Dede'ye de gider, rüyasını anlatır. Abdullah Dede'nin tabiri daha gönül ferahlatıcıdır:[/FONT] [FONT=Tahoma]- On iki imamın ellerini öpmüşsün, dünyada azim sahibi ve başarılı olacaksın![/FONT] [FONT=Tahoma]Aşere-i Mübeşşere'nin ellerini öpmüşsün, cennete gireceksin![/FONT] [FONT=Tahoma]Çaryâr-ı güzînin ellerini öpmüşsün, dünyada bütün padişahların dostu olacak, sohbetlerinde bulunacaksın.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hazret-i Resul'ün yüzünü görüp mübarek ellerini öpmüş, hayır dualarım almışsın, iki dünyada saadete ereceksin.[/FONT] [FONT=Tahoma]Sa'd İbni Ebi Vakkas'ın nasihati üzere önce bizim îstanbulcuğumuzu yazmaya başla, yürü işin rast gele...[/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT][B][COLOR=#7f0000][FONT=Tahoma]ŞEFAATLA İLGİLİ ACÎB BİR HÂDİSE [/FONT] [/COLOR][/B][COLOR=#7f0000][FONT=Tahoma]Muhammed bin Ubeydillâhi'l-Utbî Hazretlerinden gelen şöyle bir rivâyet vardır: Buyuruyorlar ki: Resûlüllah (A.S.M.) Efendimizin kabirlerini ziyarete geldim. Ziyaret ettim ve O'nun hizasına oturdum. Derken bir Arab köylüsü geldi, ziyaretini yaptı ve şöyle dedi: "Ey resûllerin en hayırlısı! Allahü Teâlâ sana doğru bir kitap indirdi ve onda şöyle fermân etti: "Eğer onlar kendi nefislerine zulmettikleri zaman Allah'a istiğfar ederek sana gelirlerse, sen de onlar için mağfiret talebinde bulunursan Allah onların tevbelerini kabûl eder, onlar Allah'ı tevbe edenlere merhamet edici olarak bulur." [/FONT] [FONT=Tahoma]İşte ben de günahlarımdan tevbe ederek Rabbimin huzurunda bana şefaat etmeni dileyerek senin huzuruna geldim. Şefaatini benden esirgeme." Köylü böyle dedikten sonra bir şiir okudu, günahlarına tekrar tevbe etti ve oradan uzaklaştı. Bu arada ben uyumuşum. Rü'yamda Resûlüllah'ı (A.S.M.) gördüm. [/FONT] [FONT=Tahoma]Bana şöyle diyordu: "Haydi koş, (köylüye) yetiş ve benim şefaatımla Allahü Teâlâ'nın onu bağışladığını müjdele." Ben, hemen uyanarak köylüyü bulayım diye koştum, fakat bulamadım.[/FONT] [/COLOR][FONT=Tahoma] [/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
şefaat
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst