Samimi ve sadik olmak

Livza

Well-known member
Kamil müminin en birinci özelliği, özünde samimi, sözünde doğru olmasıdır. Bir diğer önemli özelliği, her işinde yalnız Allah rızasını aramasıdır.
Mümin, Yüce Allah’ın “el-Mümin” ism-i şerefinin tecellisine mazhar olmuştur. El-Mümin, emin, güvenilir, emniyet veren, dost düşman kimseye zulüm ve haksızlık etmeyen demektir. Mümin de kendi seviyesine göre bu sıfatı taşır ve onun güzellikleri ile tatlanır.
Rasulullah (s.a.v) Efendimiz: “Din sadakattan ibarettir” buyurdu. Ashap:
-Kim için sadakat ya Rasulallah? diye sordu:
-Allah’a, kitabına, Rasulüne, müminlerin imamlarına ve bütün müminlere karşı sadakat, cevabını verdi.”


Acaba, hadiste geçen müminlerin imamı kimdir?
Bu imam ile sadece bir kişi anlaşılmaz. Ayet ve hadislerde farklı kimselere imam denmiştir. Öncelikle, yeryüzünde ilahî ahkamı uygulamakla görevli, müminleri sevk ve idare eden halifeye, devleti idare edene imam denir. Sonra, belirli bir ilim dalında söz ve yetki sahibi olan kimseye imam denir. Fıkıh alanında mütehassıs olan İmam Azam, İmam Şafii (rah) gibi. Tefsir, hadis, kelam gibi ilimlerde derinleşen kimselere de imam tabiri kullanılabilir.

İnsanlara terbiye veren, takva yolunda rehber olan kamil insanlara da imam denir. İmam Rabbanî, İmam Gazalî, İmam Şa’ranî (ks.) gibi. Kısaca imam, kendisine uyulan kimse demektir. Dini temsil eden bütün alimlere karşı bize düşen görevler vardır. Biz bunlar içinde irşatla görevli kamil mürşitlere karşı takınılacak tavrı belirlemeye çalışıyoruz. Ayrıca dini bir hizmet için, etrafında toplanılan Rabbani bir alim de işinin imamıdır. Onunla bu yola baş koymuş olanların görevi de aynıdır.

Başındaki imamına kalbi, içi, dışı, özü ve sözüyle sadık olmayan kimse, Allah ve Rasulüne de sadık olamaz. Allah yolundaki hizmetiyle şöhret ve dünya malı arayanlar, ilahi rahmeti bulamazlar. Niyetinde sadık olmayan hiç kimse, başarıya ulaşamaz. Rasulullah (a.s) Efendimiz bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Üç sınıf insan var ki; Allahu Teala onlarla kıyamet günü kelam etmeyecek, onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için elîm bir azap vardır. Bunlardan birisi de, bir imama sırf dünya için bey’at eden kimsedir. Bu kimse eğer imamı kendisine istediği dünyalığı verirse ona vefâ gösterir, yoksa sözünü dinleyip itaat etmez.”

“Size üç şeyi emrediyor; üç şeyden de nehyediyorum.

Size Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamanızı, kıyamete kadar hak üzere sımsıkı birlik içinde olmanızı ve içinizden size Allah’ın emrini söyleyen imamlarınıza karşı samimi olup hayır tavsiyelerde bulunmanızı emrediyorum. Sizi boş konuşmaktan, yerli yersiz çok sual sormaktan ve malı boş yere harcayıp zayi etmekten nehyediyorum.”
“Üç şey var ki, müslüman bir kimsenin kalbi onlarda hiyanetlik ve fesat üzere bulunmaz. Bunlar:

1-Allah için amelde ihlaslı olmak.
2-Önündeki imama karşı sadık ve samimi davranmak.
3-Cemaata sımsıkı sarılmak. Şüphesiz müminlerin (birbirlerine yaptıkları) duaları, onları arkadan sarar destekler.”

Allah rızasını ve takvayı amaç edinen tasavvufun temeli, ihlas ve sadakattır. Bütün mesele; önündeki mürşide inanmak, güvenmek ve onu Allah için sevmektir.

Mürid mürşidine karşı her halde samimi ve sadık olmalı; bu sadakat hâlini konuştuğu her kelamda, attığı her adımda ve ulaştığı her makâmda korumalıdır.

Mürit mürşidinin huzurunda gayet edebli ve samimi gözüküp gıyabında nefsinin keyfine göre gitmemelidir. Dışıyla tam bir derviş ve tasavvuf ehli görünüp içinde kin, hased, kibir, düşmanlık, ucub gibi bu yolun dışladığı huyları beslemek, sadık bir talebinin işi değildir. Eğer bu tür çirkin hallerden kurtulamıyorsa, kasılmayı bırakıp kusurlarına tövbe ile uğraşmalıdır.

Esasen elde etmediği halde, yüksek manevî hallerden bahsetmek, okuduğu tasavvuf kitaplarındaki nakillerle halkın nazarında iyi bir sufi gözükmek de, her şeyi ihlas, edep ve taat olan bu yola karşı bir samimiyetsizliktir.

Sırf Allah için yola çıkmış bu kervana ve her şeyini O’na adamış bir imama, tamamen dünya hesaplarıyla katılan bir kimsenin kalkıp ihlastan bahsetmesi de ayrı bir nifak ve samimiyetsizlik örneğidir. Bütün bu hallerden Yüce Rabbimize sığınırız.

Bir insanın samimiyeti sadece dilinde kalmamalıdır. Samimi insanın, dili gibi kalbi de samimidir. İşi sözünü yalanlamaz, dışı özüne ters düşmez. Samimi insan, acı tatlı her halde bu samimiyetini gösterir. İkram ve iyilik görünce nasıl davranıyorsa, ihmal edildiği veya kendisine kıymet verilmediği zamanlar da öyle davranır.
Sevgide karşılık beklenmez, menfaat için saygı gösterilmez. Dili başka kalbi başka olanlar, henüz gerçek mümin olamamışlardır. Böyle bir kalp her gün sıkıntı içindedir. Çünkü, dil seviyorum derken, gönül nefret ediyorsa, bu iki yüzlülüğün cezasını kalp çeker.

KAYNAKLARIYLA TASAVVUF -2-

Dr. Dilaver SELVİ

SEMERKAND
 
Üst