Huseyni
Müdavim
Bediüzzaman’ın bazen Cuma namazına gitmediği konusu en çok merak edilen ve sorulan bir konudur. Hatta birileri bunu bahane ederek Bediüzzaman’a saldırdıklarını görüyoruz. Aşağıdaki iddiaları da dikkate alarak bizi bu konuda aydınlatır mısınız?
İtiraz Edilen Kısım
(...) Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahiri bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nuru benim malım zannedip Risale-i Nurun nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cum'a cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkidleri var.
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki mes'elede büyük mâzeretlerim var.
Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana cum'a farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bâzan sünnet olarak kılıyordum. (...)
İddia
Müçtehit imamların muhtelif içtihatları hakkında yukarıdaki sözleri sarf eden Said Nursî, İmam Şafiî’nin içtihadıyla Cuma namazının farziyetini üzerinden ıskat etmiştir. Daha doğrusu, İmam Şafiî’nin görüşünü bu ıskat işine alet etmiştir
Burada, mesele hakkındaki içtihatları -özellikle Şafiî’nin görüşünü- irdeleyecek değiliz. İmam Şafiî’nin bu görüşünü doğru var sayarak diyoruz ki:
İmam Şafiî’ye göre, Cuma cemaatinin asgarî sayısı kırk kişi olup, bir köyde ikamet etmekte olan kırk kişi toplanırlarsa, Cuma namazı kılmak bunlar üzerine farz olur. Sayı eğer kırka ulaşmazsa, o takdirde bu köy halkına Cuma namazı kılmak farz olmaz.
Burada köyün zikredilmesi, nüfusu az olduğundandır. Yoksa şehirdekilere Cuma namazının farz olduğunda müçtehitler arasında ihtilâf yoktur.
Cevap:
Bu buluşa hayran kalmamak mümkün mü? İfadenin her tarafından zekâ fışkırıyor! “Kırk sayısı, sadece nüfusu az olan köyler için geçerlidir. Yoksa “bir şehir camiinde veya bir mahallesinde Fatihayı okuyan olmasa da, kırk sayısı bulunmasa da, yine de Şafiilere Cuma farz olur!” İn haza illa bühtanun azîm.
- Şafii mezhebine göre, cumanın sahih olmasının şartlarından biri de, mükellef, hür, erkek, mukim(sürekli cumanın kılındığı yerde oturan) -imam dahil- kırk kişiden meydana gelen -hutbenin başından namazın bitimine kadar orada bulunan- bir cemaatin olmasıdır. Şayet hutbe esnasında bazıları dışarı çıksa ve bundan ötürü kırk sayısı eksik olsa, o adamlar geri geldiği zaman hutbenin o kısmının yeniden okunması gerekir.(bk. İmam Nevevî, el-Minhac/es-Sirascu’l-Vehhac, s. 86)
Kırk kişilik cemaatte bir tek kişi ümmî ise/Fatihayı okuyacak durumda değilse, Cuma namazı sahih olmaz.( bk. a.g.y)
İtiraz Edilen Kısım
(...) Bana itiraz edenler, gizli ayıplarımı bilmiyorlar. Yalnız zahiri bazı hatalarımı bahane edip ve yanlış olarak Risale-i Nuru benim malım zannedip Risale-i Nurun nurlarına perde çekmek, intişarına rekabet etmek için derler: "Said Cum'a cemaatine gelmiyor, sakal bırakmıyor" gibi tenkidleri var.
Elcevap: Ben, çok kusurları kabul ile beraber derim: Bu iki mes'elede büyük mâzeretlerim var.
Evvelâ: Ben Şâfiîyim. Şâfiî Mezhebinde Cum'anın bir şartı; kırk adam imam arkasında Fâtiha okumaktır. Daha başka şartlar da var. Onun için burada bana cum'a farz değil. Ben, mezheb-i Âzamîyi takliden, bâzan sünnet olarak kılıyordum. (...)
İddia
Müçtehit imamların muhtelif içtihatları hakkında yukarıdaki sözleri sarf eden Said Nursî, İmam Şafiî’nin içtihadıyla Cuma namazının farziyetini üzerinden ıskat etmiştir. Daha doğrusu, İmam Şafiî’nin görüşünü bu ıskat işine alet etmiştir
Burada, mesele hakkındaki içtihatları -özellikle Şafiî’nin görüşünü- irdeleyecek değiliz. İmam Şafiî’nin bu görüşünü doğru var sayarak diyoruz ki:
Cevap
Bediüzzaman hazretlerine ait olduğu takdirde, en doğru bir bilgiyi bile çarpıtmaya gayret etmenin nedeni ne olabilir? Bu büyük allame-i asra karşı bu kin nereden kaynaklanıyor? Ehl-i beyte olan taraftarlığı mı? Yoksa, vehhabî yoldaşların bazı hatalarına işaret etmesi mi?
İddia sahibi, İmam şafiye, Şafii mezhebine ve bu vesile ile mezheplere doğrudan saldıramadığı için dolaylı olarak ve dessasane saldırıyı daha stratejik buluyor. “Burada, mesele hakkındaki içtihatları -özellikle Şafiî’nin görüşünü- irdeleyecek değiliz. İmam Şafiî’nin bu görüşünü doğru var sayarak” ifadelerinde bu dessasane taarruzu anlamak mümkündür. Halbuki, İmam-ı şafinin arkasında ümmetin en seçkin alimleri, tefsircileri, muhaddisleri ve kelamcıları vardır. Sen -mezhepsizliğin verdiği utanmazlıkla- haddini nasıl aştığının farkında mısın?
İddia:Bediüzzaman hazretlerine ait olduğu takdirde, en doğru bir bilgiyi bile çarpıtmaya gayret etmenin nedeni ne olabilir? Bu büyük allame-i asra karşı bu kin nereden kaynaklanıyor? Ehl-i beyte olan taraftarlığı mı? Yoksa, vehhabî yoldaşların bazı hatalarına işaret etmesi mi?
İddia sahibi, İmam şafiye, Şafii mezhebine ve bu vesile ile mezheplere doğrudan saldıramadığı için dolaylı olarak ve dessasane saldırıyı daha stratejik buluyor. “Burada, mesele hakkındaki içtihatları -özellikle Şafiî’nin görüşünü- irdeleyecek değiliz. İmam Şafiî’nin bu görüşünü doğru var sayarak” ifadelerinde bu dessasane taarruzu anlamak mümkündür. Halbuki, İmam-ı şafinin arkasında ümmetin en seçkin alimleri, tefsircileri, muhaddisleri ve kelamcıları vardır. Sen -mezhepsizliğin verdiği utanmazlıkla- haddini nasıl aştığının farkında mısın?
İmam Şafiî’ye göre, Cuma cemaatinin asgarî sayısı kırk kişi olup, bir köyde ikamet etmekte olan kırk kişi toplanırlarsa, Cuma namazı kılmak bunlar üzerine farz olur. Sayı eğer kırka ulaşmazsa, o takdirde bu köy halkına Cuma namazı kılmak farz olmaz.
Burada köyün zikredilmesi, nüfusu az olduğundandır. Yoksa şehirdekilere Cuma namazının farz olduğunda müçtehitler arasında ihtilâf yoktur.
Cevap:
Bu buluşa hayran kalmamak mümkün mü? İfadenin her tarafından zekâ fışkırıyor! “Kırk sayısı, sadece nüfusu az olan köyler için geçerlidir. Yoksa “bir şehir camiinde veya bir mahallesinde Fatihayı okuyan olmasa da, kırk sayısı bulunmasa da, yine de Şafiilere Cuma farz olur!” İn haza illa bühtanun azîm.
- Şafii mezhebine göre, cumanın sahih olmasının şartlarından biri de, mükellef, hür, erkek, mukim(sürekli cumanın kılındığı yerde oturan) -imam dahil- kırk kişiden meydana gelen -hutbenin başından namazın bitimine kadar orada bulunan- bir cemaatin olmasıdır. Şayet hutbe esnasında bazıları dışarı çıksa ve bundan ötürü kırk sayısı eksik olsa, o adamlar geri geldiği zaman hutbenin o kısmının yeniden okunması gerekir.(bk. İmam Nevevî, el-Minhac/es-Sirascu’l-Vehhac, s. 86)
Kırk kişilik cemaatte bir tek kişi ümmî ise/Fatihayı okuyacak durumda değilse, Cuma namazı sahih olmaz.( bk. a.g.y)