Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
Sahabiler hakkındadır
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 520531" data-attributes="member: 1040028"><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Üçüncüsü</strong></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">On İkinci, Yirmi Dördüncü ve Yirmi Beşinci Söz'lerde ispat edildiği üzere, peygamberliğin veliliğe nispeti, güneşin aslının, aynalarda görünen yansımasına nispeti gibidir. İşte peygamberlik dairesi velâyet dairesinden ne kadar yüksekse, peygamberlik dairesinin hizmetkârları ve o güneşin yıldızları olan sahabilerin de, velâyet dairesindeki salih zâtlara o derece üstün olması gerekir. Hatta bir veli, en büyük valâyet makamı olan peygamber varisliğini ve sıddıkiyeti -ki sahabenin makamıdır- kazansa, yine ilk safı teşkil eden sahabilerin makamına yetişemez. Bu üçüncü sebebin üç yönünü izah edeceğiz.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><u>Birinci Yönü:</u> İçtihatta, yani Kur'an ve sünnetten küküm çıkarmakta ve Cenâb-ı Hakk'ın kelâmından O'nun rızasını anlamakta sahabilere yetişilmez. Çünkü o devirdeki o büyük ilahî değişim, Allah'ın rızasını ve emirlerini anlamak üzere gerçekleşmişti. Zihinler bununla alâkadardı. Kalbler, "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi. Devrin şartları bu hali hissettirecek, hatırlatacak bir tarzdaydı. Sohbetler bu mânâlar etrafında dönüyordu. İşte bu yüzden, her şey, her hal, konuşmalar ve hadiseler o mânâları bir derece ders verecek şekilde gerçekleştiğinden ve bunlar sahabenin kabiliyetlerini geliştirdiğinden ve fikirlerini aydınlattığından, içtihatta ve hüküm çıkarmakta kabiliyetleri bir kıvılcımla tutuşmaya hazırdı. Bu sebeple sahabenin o hususta bir günde veya bir ayda kazandığı mertebeyi, onlarla aynı zekâ seviyesinde ve kabiliyette olan bir adam, şu zamanda on senede, belki yüz senede kazanamayacaktır. Çünkü bu asırda ebedî saadet yerine dünya saadeti itibar görüyor. İnsanların dikkati başka maksatlara yöneliyor. Tevekkülsüz bir şekilde geçim derdi ruhu sersemlettiğinden, tabiatçı ve maddeci felsefe aklı körleştirdiğinden toplumdaki çevresi insanın zihnine ve kabiliyetlerine içtihat hususunda kuvvet vermiyor, aksine zihnini dağıtıyor. Bu Söz'ün içtihat bahsinde, Süfyan ibni Uyeyne ve onunla aynı zekâ seviyesinde birinin kıyaslanmasında, Süfyan'ın on senede kazandığını ötekinin yüz senede kazanamayacağını ispat etmiştik.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><u>İkinci Yönü: </u>Sahabilerin Allah'a yakınlık noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla erişilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak bize her şeyden yakındır, biz ise O'ndan sonsuz uzağız. O'na yakınlığı kazanmak iki şekilde olur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">*Birincisi, yakınlığın açığa çıkmasıyladırki, peygamberlikteki yakınlık böyledir. Peygamber varisi olmaları ve sohbetiyle şereflenmeleri dolayısıyla sahabiler bu sırra mazhardır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">*İkincisi ise Cenâb-ı Hak'tan uzaklığımız noktasında, mertebeleri kat edip bir derece yakınlıkla şereflenmektir ki, velâyet yolundaki çoğu seyr ü sülûk, nefsin iç âlemindeki ve dış dünyadaki deliller vasıtasıyla yapılan manevî yolculuklarla ulaşılan yakınlık böyledir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">İşte birincisi sırf Allah vergisidir, çalışmayla elde edilmez. Rahmanî bir cazibenin neticesidir, mahbubiyet, yani Allah tarafından sevilme makamıdır. Bu yol kısadır, fakat çok sağlam, çok yüksek ve çok hâlistir, gölgesizdir. Diğeri ise gayretle kazanılır, uzundur, gölgelidir. Hayret verici harikaları, kerametleri çok ise de kıymetçe ve Cenâb-ı Hakk'a yakınlık bakımından ilkine yetişemez.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Mesela, nasıl ki bugünden düne ulaşmak için iki yol var: İlki, zamanın akışına tâbi olmayarak, manevî bir kuvvetle zaman dışına çıkıp dünü bugün gibi gözü önünde görmektir. İkinci yol ise bir sene yol alarak dönüp dolaşıp dünün tarihine gelmektir. Fakat o gün yine elde tutulamaz, insanı bırakıp gider. Aynen öyle de, görünüşten hakikate geçmek iki şekilde olur.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">*Biri, doğrudan doğruya hakikatin cazibesine kapılıp tarikat berzahına girmeden, hakikati görünenin kendisinde bulmaktır.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">*İkincisi, seyr ü sülûk ile pek çok mertebeden geçmektir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px">Gerçi veli zâtlar nefislerini terbiye etmeye muvaffak olur, nefs-i emmarelerini öldürürler; fakat yine de sahabeye yetişemezler. Sahabiler, nefisleri arınıp temizlendiğinden, nefsin mahiyetindeki pek çok latife ile kulluğun inceliklerine, şükür ve hamdin derinliklerine daha fazla mazhardır. Evliyanın kulluğu ise ancak nefsi öldürdükten sonra o hale gelir.</span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"></span></span></em></p><p><em><span style="font-family: 'Arial'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.</strong></span></span></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 520531, member: 1040028"] [I][FONT=Arial][SIZE=3][B]Üçüncüsü[/B] On İkinci, Yirmi Dördüncü ve Yirmi Beşinci Söz'lerde ispat edildiği üzere, peygamberliğin veliliğe nispeti, güneşin aslının, aynalarda görünen yansımasına nispeti gibidir. İşte peygamberlik dairesi velâyet dairesinden ne kadar yüksekse, peygamberlik dairesinin hizmetkârları ve o güneşin yıldızları olan sahabilerin de, velâyet dairesindeki salih zâtlara o derece üstün olması gerekir. Hatta bir veli, en büyük valâyet makamı olan peygamber varisliğini ve sıddıkiyeti -ki sahabenin makamıdır- kazansa, yine ilk safı teşkil eden sahabilerin makamına yetişemez. Bu üçüncü sebebin üç yönünü izah edeceğiz. [U]Birinci Yönü:[/U] İçtihatta, yani Kur'an ve sünnetten küküm çıkarmakta ve Cenâb-ı Hakk'ın kelâmından O'nun rızasını anlamakta sahabilere yetişilmez. Çünkü o devirdeki o büyük ilahî değişim, Allah'ın rızasını ve emirlerini anlamak üzere gerçekleşmişti. Zihinler bununla alâkadardı. Kalbler, "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi. Devrin şartları bu hali hissettirecek, hatırlatacak bir tarzdaydı. Sohbetler bu mânâlar etrafında dönüyordu. İşte bu yüzden, her şey, her hal, konuşmalar ve hadiseler o mânâları bir derece ders verecek şekilde gerçekleştiğinden ve bunlar sahabenin kabiliyetlerini geliştirdiğinden ve fikirlerini aydınlattığından, içtihatta ve hüküm çıkarmakta kabiliyetleri bir kıvılcımla tutuşmaya hazırdı. Bu sebeple sahabenin o hususta bir günde veya bir ayda kazandığı mertebeyi, onlarla aynı zekâ seviyesinde ve kabiliyette olan bir adam, şu zamanda on senede, belki yüz senede kazanamayacaktır. Çünkü bu asırda ebedî saadet yerine dünya saadeti itibar görüyor. İnsanların dikkati başka maksatlara yöneliyor. Tevekkülsüz bir şekilde geçim derdi ruhu sersemlettiğinden, tabiatçı ve maddeci felsefe aklı körleştirdiğinden toplumdaki çevresi insanın zihnine ve kabiliyetlerine içtihat hususunda kuvvet vermiyor, aksine zihnini dağıtıyor. Bu Söz'ün içtihat bahsinde, Süfyan ibni Uyeyne ve onunla aynı zekâ seviyesinde birinin kıyaslanmasında, Süfyan'ın on senede kazandığını ötekinin yüz senede kazanamayacağını ispat etmiştik. [U]İkinci Yönü: [/U]Sahabilerin Allah'a yakınlık noktasındaki makamlarına velâyet ayağıyla erişilmez. Çünkü Cenâb-ı Hak bize her şeyden yakındır, biz ise O'ndan sonsuz uzağız. O'na yakınlığı kazanmak iki şekilde olur. *Birincisi, yakınlığın açığa çıkmasıyladırki, peygamberlikteki yakınlık böyledir. Peygamber varisi olmaları ve sohbetiyle şereflenmeleri dolayısıyla sahabiler bu sırra mazhardır. *İkincisi ise Cenâb-ı Hak'tan uzaklığımız noktasında, mertebeleri kat edip bir derece yakınlıkla şereflenmektir ki, velâyet yolundaki çoğu seyr ü sülûk, nefsin iç âlemindeki ve dış dünyadaki deliller vasıtasıyla yapılan manevî yolculuklarla ulaşılan yakınlık böyledir. İşte birincisi sırf Allah vergisidir, çalışmayla elde edilmez. Rahmanî bir cazibenin neticesidir, mahbubiyet, yani Allah tarafından sevilme makamıdır. Bu yol kısadır, fakat çok sağlam, çok yüksek ve çok hâlistir, gölgesizdir. Diğeri ise gayretle kazanılır, uzundur, gölgelidir. Hayret verici harikaları, kerametleri çok ise de kıymetçe ve Cenâb-ı Hakk'a yakınlık bakımından ilkine yetişemez. Mesela, nasıl ki bugünden düne ulaşmak için iki yol var: İlki, zamanın akışına tâbi olmayarak, manevî bir kuvvetle zaman dışına çıkıp dünü bugün gibi gözü önünde görmektir. İkinci yol ise bir sene yol alarak dönüp dolaşıp dünün tarihine gelmektir. Fakat o gün yine elde tutulamaz, insanı bırakıp gider. Aynen öyle de, görünüşten hakikate geçmek iki şekilde olur. *Biri, doğrudan doğruya hakikatin cazibesine kapılıp tarikat berzahına girmeden, hakikati görünenin kendisinde bulmaktır. *İkincisi, seyr ü sülûk ile pek çok mertebeden geçmektir. Gerçi veli zâtlar nefislerini terbiye etmeye muvaffak olur, nefs-i emmarelerini öldürürler; fakat yine de sahabeye yetişemezler. Sahabiler, nefisleri arınıp temizlendiğinden, nefsin mahiyetindeki pek çok latife ile kulluğun inceliklerine, şükür ve hamdin derinliklerine daha fazla mazhardır. Evliyanın kulluğu ise ancak nefsi öldürdükten sonra o hale gelir. [B]Kaynak: Kısmen kelimelerin tercüme edildiği Sözler kitabından alınmıştır.[/B][/SIZE][/FONT][/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
Sahabiler hakkındadır
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst