Saadet asrından unutulmaz hatıralar

Muvahhid1

Well-known member
Rüya gibi bir hayatın içinde yaşıyoruz. Bazen bu rüyadan uyandığımız, hem de sarsılarak uyandığımız oluyor. Dalıp gittiğimiz hayatın bir yerinde uykudan uyanıveriyoruz. O zaman anlıyoruz işte kayıplarımızın ve kazançlarımızın neler olduğunu.
Asr-ı Saadet’le ilgili her okuma yolculuğunda bunu defââtle yaşamışımdır. Sanırım sizler de öyle. Asr-ı Saadet, bir endam aynası, yaşadığımız hayata yeniden bakmanın ve yanlışlarımızı düzeltmenin aynası. Doğruluk orada, şevk, ümit, hassasiyet orada. Rabbim onların dünyasına komşu olmayı, imanımızı diri tutmayı nasip eylesin inşallah.
Önce niyet ve sonra ilk adım... Öyle diyor Hazreti Ali (ra): “İyi niyet, isteklerin gerçekleşmesine sebeptir.”
Onların hayatları ve tavsiyeleri, okunup geçilecek ya da kolay unutulacak cinsten değil. Kehribar gibi, mıknatıs gibi çekiyor onların hayatı bizi kendilerine doğru...

Bir gün yanına gelen bir kişi Hazreti Ali’ye (ra): “Ben ticaret yapmak istiyorum. Ne tavsiye edersiniz?” diye sorar. Hazreti Ali ona: “Önce fıkıh (İslâmî hukuk ilmi) öğren. Fıkıh, ticaretten öncedir. Çünkü bu ilmi öğrenmeden ticaret yaparsan, faizden ve haramdan kurtulamazsın.” buyurur.
Şimdi sadece bu hatıra üzerinden günümüze ve asrımıza baksak, bu aynada düzeltmemiz gereken çok şeyler göreceğiz, öyle değil mi?

Allah’ım, nefsimizin kör hissiyatından, şeytanın belâlı vesveselerinden bizi ve cümlemizi muhafaza eyle. Allah’ım, şu dehşetli zamanda bizi günahlardan muhafaza eyle. Bilerek, bilmeyerek haram yollara girmekten bizleri koru yâ Rabbi… Bizlere ebedî cennet hayatına ulaşmayı nasip eyle, ebedî ahiret hayatı için hazırlanmayı nasip eyle. Sana şükretmeyi, Seni zikretmeyi, Senin istediğin bir hayatı yaşamayı bizlere nasip eyle. Bütün mü’min kardeşlerimizin, dâvâ arkadaşlarımızın, anne ve babalarımızın günahlarını bağışla yâ Rabbi... Onlardan razı ol.
Allah’ım, kalbimizdeki imanın lezzetini de ziyade eyle. Bizi dalâletten, riyadan, gösterişten, her türlü fitnelerden muhafaza eyle. İmanımızı ve ibadetimizi lekeleyecek olan her türlü ihlâssız hallerden ve hurafelerden bizleri muhafaza eyle.

Senden razı olduğun hayırları ve güzellikleri bize nasip etmeni diliyoruz. Allah’ım, kaygısını çektiğimiz işlerle meşguliyetimize ihtiyaç bırakmayarak, asıl yarın bize soracağın işlerle meşgul olmayı nasip eyle. Bütün ihtiyaçlarımızı karşıla. Verdiğin rızıkta bizlere bolluk ihsan eyle. Geçim kaygısını çekme imtihanına düşürme yâ Rabbi…

Allah’ım, lütfunla güzel işlere niyetimizi artır, bizden kaynaklanan bozuklukları kudretinle düzelt yâ Rabbi… Kendine kulluk ettir. Fakat yaptığımız bu kulluğu da kendimizi beğenmişlikle bozdurtma yâ Rabbi… Elimizden küçük-büyük bütün mahlûkatına iyilikler akıt ya Rabbi. Güzel ahlâkı tamamlamayı Hazreti Peygamber’in (asm) âl ve ashâbının yolunu izlemeyi bizlere nasip eyle… Âmin…

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Rasulallah…

‘Bismillah’ deyip, şefaatlerini dileyip duâlarını isteyerek Rabbimizden, Asr-ı Saadet hatıralarına bir nazar edelim inşallah…



En güzel köle

Bir gün, Peygamber Efendimiz’i (asm) köle ve hizmetçilerle birlikte oturmuş yemek yerken gören bir kadın, şöyle dedi:
“Oturmuş da köle gibi yemek yiyor!”
Peygamberimiz (asm) ona şöyle cevap verdi:
“Benden güzel köle mi olur? Ben Allah’ın kölesiyim!” (s. 187)


Gerçek zenginlik

Peygamberimiz (asm), bir gün, ashabın güzidelerinden Ebu Zerr’e sordu:
“Ey Ebu Zerr! Zanneder misin ki, mal çokluğu zenginliktir?”
Ebu Zerr:
“Evet!” dedi.
Bunun üzerine Peygamberimiz (asm) de:
“Mal azlığının da fakirlik olduğunu mu sanırsın?” diye sordu.
Ebu Zerr yine:
“Evet, ey Allah’ın Resulü!” diye cevap verdi.
Peygamberimiz (asm) ona şöyle buyurdu:
“Şurası muhakkak ki, gerçek zenginlik kalp zenginliğidir, gerçek fakirlik de kalp fakirliğidir!” (s. 187-188)


Yol veren ağaç

Çölde bir gece vaktiydi. Peygamber Efendimiz (asm) ve arkadaşları Taif şehrine doğru yola çıkmışlardı. Herkesin uykusu geldi. Ama duracak vakit yoktu. Bazıları atların üzerinde uyuya kaldı. Peygamberimiz (asm) de, atının üzerinde hem uyuyor, hem de gidiyordu.
Bir süre sonra, atın önüne bir ağaç çıktı. Bu bir sidre ağacı idi. İşte o sırada Allah, Sevgili Peygamberi (asm) için bir mu'cize daha yarattı.
Sidre ağacı, ortadan ikiye yarıldı. Üzerinde Peygamberimiz’in (asm) uyuduğu ata yol verdi. Böylece at durmadı, yolunu değiştirmek zorunda kalmadı. Ağacın dalları, Peygamberimiz'e (asm) değmedi bile.. (s. 301-302)



“Kardeşim”

Bir gün Hz. Ömer (ra), umre yapmak için Peygamberimiz'den (asm) izin istedi. Peygamber Efendimiz (asm) ona bir şartla izin verdi:
“Kardeşim!” dedi. “Beni duâlarında unutma!”
Hz. Ömer diyor ki:
“Resulullah’ın bana ‘kardeşim’ demesinden duyduğum sevinci, bütün dünyaları bana verseler duymazdım.” (s. 338-339)


Öncesi ve sonrası

İslâm’ın büyük bir düşmanı iken, sonradan kendisine, saadet asrının mü’mine valideleri arasına katılmak şerefi nasip olan Hind, bir gün Peygamberimizin (asm) huzuruna gelip dedi ki:
“Ey Allah’ın Resulü! Ben İslâm’ı kabûl etmeden önce, yeryüzünde sönmesini arzu ettiğim bir ocak varsa, o da senin ocağın idi. Fakat bugün, yeryüzünde en çok payidar olmasını istediğim, ancak senin ocağındır.”
Sonra Peygamber Efendimiz (asm) ona:

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kalbinizde iman karar kıldıkça bana sevginiz çoğalır ve gittikçe iman nuru ile cihanın nurlanmasını istersiniz.” (s. 354-355)


Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Habiballah…


Mü’minlerin vasıfları

BİR GÜN Peygamberimizin (asm) arkadaşları oturmuşlar sohbet ediyorlardı. Onlar bu hâl üzere iken, Peygamberimiz (asm) çıkageldi.
“Sizler kimlersiniz?” diye bir soru sordu.
Sahabeler cevap verdiler:
“Bizler mü'min kimseleriz.”
Peygamberimiz (asm) tekrar sordu:
“Peki, mü'min olduğunuzun alâmeti nedir?”
Sahabeler, Peygamberimiz'den (asm) aldıkları derse yakışır bir cevap verdiler:
“Mü'min olduğumuzun alâmeti şudur ki, bizler nimetlerin gelişine şükreder, gidişine de sabrederiz. Sonra da başımıza gelen musîbetler için şikâyet etmez, rıza gösteririz!”

Bu cevap karşısında Sevgili Efendimiz (asm) şöyle buyurdu:

“Öyle ise, sizler hakikaten mü’minsiniz!” (s. 355-356)


Hesap

Peygamberimiz'in (asm) kendisini “ilim şehrinin kapısı” olarak vasfettiği Hz. Ali, bir gün, atına binmek üzere bir ayağı üzengideyken yanına bir Yahudi yaklaştı:
“Ey irfan sahibi İmam,” dedi. “Hangi sayı 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9 ve 10’a kadar olan sayılarla bölünse bölüm kesirsiz olur.”
Hz. Ali, Yahudinin sorusuna önce bir soru ile karşılık verdi:
“Bunu söyler ve meseleyi çözersem Müslüman olur musun?”
“Evet, olurum” dedi Yahudi.

“O halde haftanın günlerini (7), senenin günleriyle (Hicrî takvime göre 360) çarp, istediğin sayıyı bulursun.”
Ve diğer ayağını üzengiye geçirerek ata bindi.

Yahudi 7’yi 360’la çarptı, 2520 sayısını buldu.

Bunu 10’a kadar bütün sayılara böldü. Hayret ve dehşetler içinde, bölümün kesirsiz olduğunu gördü.
Sonra şükranla Hz. Ali’ye bakarak: “Ey gönlü billurlardan duru İmam! Verdiğim sözü tutuyor ve Müslüman oluyorum” dedi. (s. 367-368)


Güzel bir koku

Ubeyde b. Haris, İslâmiyet’in ilk yıllarında iman ile şereflenmiş bir sahabe idi.
Bedir Harbine, şehit olmak arzusu ile yanıp tutuşarak katıldı. Harp etti, ağır yaralandı ve arzusuna kavuştu. Onu Safra denen bir mevkiye defnettiler.
Aradan yıllar geçti. Bir gün Peygamberimiz (asm) ile ashabından bazı kişiler, Safra denen yerden geçmekte idiler. Biri sordu:
“Yâ Resulallah, burnuma güzel bir koku geliyor, acaba nedir?”
Peygamberimiz (asm) cevap verdi:
“Burada, Ubeyde’nin kabri bulunmaktadır. Bu koku, onun kabrinden yayılan kokudur.”
Allah’ın Resulüne bir zarar gelmesin diye, kendi canını ortaya atan Ubeyde’nin kabri, elbette cennet bahçelerine açılan bir kapı idi. Oradan daha nasıl koku gelebilirdi ki?.. (s. 380-381)

Es-salâtü ve’s-selâmü aleyke yâ Emîne vahyillah…



(Bir Gül Demeti, S. Gündüzalp, Zafer Yay.)

Selim GÜNDÜZALP
Yeniasya


 
Üst