Rüyâlarımız (1)

Denis

Well-known member
Rüyâlarımız (1)

Gamze Hanım: “Rüya nedir? Bazen çok rüya tabir ediyorlar; karamsar veya iyimser tablolar çıkabiliyor. Rüya tabirlerine inanılır mı ve ona göre amel edilir mi?”


Rüyayı, ruhumuza özgü bir gece sineması olarak tanımlayabiliriz. Uykuya girdiğimiz zaman; yaşadığımız ve gezip durduğumuz şu âlemle irtibatımız yalnızca kalp atışımız ve nefes alıp verişimizden ibaret kalıyor. Bunun dışında ne gözlerimiz görüyor; ne ellerimiz tutuyor; ne ayaklarımız yürüyor; ne de aklımız, fikrimiz, irademiz, muhayyilemiz bizim ihtiyarımız doğrultusunda çalışıyor. Biz en çok elli santimetre eninde ve iki metre boyunda bir çerçevenin içinde zamanla kayıtlı ve mekânla sınırlı bir alanda, cismen kendimizden geçmiş vaziyette uyurken; ruhen zaman kayıtlarından sıyrılmış, mekân zincirlerinden kopmuşuzdur. Muhayyilemiz bağımsız kalmış, ruhî kuvvelerimiz irademizden sıyrılmış, sırrımız yeni keşifler ve açılımlar için kollarını sıvamıştır. İrademiz şaşkındır; bütün bu kuvvelere dur diyecek halde değildir. Esasen irademiz de peşlerine takılır ve hep beraber, ama gayr-i iradi bir şekilde, bizi yattığımız yerde bırakıp giderler. O esnada kalp atışlarımızın ritmi değişmiş ve nefes alıp verişimiz standarttan sapmış ise; bu, ruhî kuvvelerimizin böylesine alelacele hareketliliğinin cismimize yansımasından başka bir şey değildir. Yani bu esnada cismimize takılabilecek sun’î ve teknik cihazlar rü’ya gördüğümüzü haber verebilirler, ama ne gördüğümüzden haberdar olamazlar, gördüğümüz şeyleri ekrana yansıtamazlar.

Rüya esnasında ruhî kuvvelerimiz; yani mahiyetimizdeki lâtife-i Rabbâniyemiz, hazır biz şehâdet âlemi ile bağları koparmışken, gayb âlemine karşı bir münasebet bulur, bir menfez açar; ve bu pencereden vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar.1 Bazen âlem-i misal arşivine girer, maziden bir hâdiseyi görür; bazen âlem-i mukadderata kısmen girer, kulak kabartır, vukua gelecek bir hâdisenin ipuçlarını bazen sembollerle, bazen çok net detay içinde, bazen de—ve genelde—kalın bir perde ile sarılmış vaziyette görür ve izler. Ruhumuz özel bir merakla âlem-i gaybı veya âlem-i misali izler; bazen ve genelde çok net şeyler göremez veya gördüğü çok net görüntü ve dokümanlara, hayalimiz günübirlik yaşadığımız dünyadan bir “görüntü elbisesi” giydirir; biz olayları bu elbisenin rengiyle, şekliyle ve tarzıyla görürüz.

Vakıaları olduğu gibi göremeyiz.
İşte bu açıdan gördüklerimizi “yorumlamak” ihtiyacı isteriz.
Anlatmaya çalıştığımız bu rüyalar, “sadık rüyalardır.” Peygamberler çok net ve hakikî çehresiyle, yoruma ihtiyaç bırakmayacak derecede sadık rüyalar görürler.

Peygamber Efendimiz (asm) vahyin başlangıcında çok net, sabahın aydınlığı gibi açık ve doğru rüyalar görüyordu. Ümmetin görebileceği sadık rüyalar hakkında ise Resûl-i Ekrem (asm) Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Mübeşşirâttan başka nübüvvetten geriye (ilham alınabilecek) bir şey kalmamıştır.”
“Mübeşşirât nedir, yâ Resûlallah?” diye sorduklarında da, Peygamber Efendimiz (asm): “Salih rüyadır.” buyurmuştur.2
Bir başka hadislerinde de, Enes b. Malik’in rivayetiyle Allah Resulü (asm); “Salih bir kişi (veya saliha bir kadın) tarafından görülen güzel rüya, nübüvvetin kırk altı cüz’ünden bir cüz’üdür.” buyurmuştur.3
Salih ve sadık rüyalarla ilgili Kur’ân’da da ilgi çekici örnekler buluruz. Yusuf Sûresi, Hazret-i Yûsuf’un (as) bir rü’yâsı ve bunun üzerine, babası Hazret-i Yakub (as)’un bir uyarısı ile başlar.4 Hazret-i Yakub (as), oğlu Yûsuf’a; “Rabbin seni böyle rüyandaki gibi seçecek, sana rüyaları yorumlama ilmini verecek, ataların İbrahim ve İshak’a nimetlerini tamamladığı gibi, sana da, Yakup soyuna da nimetlerini tamamlayacaktır.” der.5

Böylece Kur’ân, rüyaların doğru yorumuna âyetlerinde yer verir.
Kur’ân, Hazret-i İbrahim’in (as) rüyasından da bahseder. Hazret-i İbrahim (as) rüyasında oğlunu boğazlamış ve bunu oğluna şöyle anlatmıştı:
“Ey oğulcuğum! Ben uykuda seni boğazladığımı görüyorum; bir düşün; ne dersin?”; Kur’ân, oğlunun: “Ey babacığım! Emrolunduğunu yap! İnşallah beni sabredenlerden bulacaksın!”6 dediğini nakleder.
Böylece Kur’ân, rüyalarda dikkatten uzak tutulmayacak bazı hakikatlerin da gizli olabileceğini vurgular.
Ancak rüyaların hepsine inanılır mı? Kaç tür rüya vardır? Rüya tabirleri ne ölçüde gerçekleri yansıtır? Rüya ile amel edilir mi?
Bu soruları inşallah yarın cevaplayalım.

Dipnotlar:
1- Mektûbât, S. 332.
2- Buhârî, K. Ta’bîr, 2103.
3- Buhârî, K. Ta’bîr, 2101.
4- Yûsuf Sûresi, 12/4.
5- Yûsuf Sûresi, 12/6.
6- Sâffât Sûresi, 37/102.

16.03.2012


Süleyman KÖSMENE / Yeni Asya Gazetesi
 
Üst