Rûhun Gıdası: Kur'ân Kültürü

ABDULLAH4

Forum Yöneticisi
Rûhun Gıdası: Kur'ân Kültürü



Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Eğer Sana gelen bu ilimden sonra, onların arzularına uyarsan, (işte o zaman) Allah tarafından Sen’in ne bir dostun ne de bir koruyucun vardır.” (Ra‘d, 37)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kur’ân okuyunuz… Çünkü Allah, içinde Kur’ân bulunan bir kalbe azâb etmez…” (Dârimî, Fedâilü’l-Kur’ân, 1)

Mevlânâ Hazretleri ne güzel buyurmuştur:

“Kur’ân’ın nûru, zerre zerre Hak ile batılı ayırt eder; bize gösterir.”

“Huşû ve ihlâs ile, cân u gönülden, Kur’ân-ı Kerîmʼi okur, ona sığınırsan, peygamberlerin ruhları ile âşinâlık peydâ edersin. Kur’ân, peygamberlerin hâlleridir.”

Peygamber (sav) Efendimiz’in hayatına baktığımız zaman, ilâhî emâneti yüklendiği andan Yüce Dost’una kavuşuncaya kadarki bütün günlerini, ümmetini Kur’ân kültürü ile yetiştirebilmenin gayret ve hizmeti içinde geçirmiş olduğunu görürüz.

Enes (ra)’ın anlattığına göre Ebû Talha (ra) bir gün Peygamber Efendimiz’in yanına varmıştı. Rasûlullah (sav)’in ayakta Ashâb-ı Suffe’ye Kur’ân öğrettiğini gördü. Allah Rasûlü, açlıktan iki büklüm olan belini doğrultmak için karnına taş bağlamıştı.

İşte Rasûl-i Ekrem Efendimiz ve ashâbının en mühim meşgûliyeti, Allâh’ın kitâbını öğrenip öğretmek, anlayıp anlatmaktı. En büyük arzu ve iştiyakları da Kur’ân’ı tekrar tekrar okumak ve dinlemekti. (Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, Beyrut 1967, I, 342)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Câmi’: Bütün iyilik ve güzellikleri, erdem ve övgüleri zatında toplayan, evrendeki tüm varlıkları, tam bir âhenkle toplayıp düzenleyen, tabiatları zıt olan birçok unsuru birleştiren, insanları birbirlerine sevdirip kalpleri ısındıran, mahlûkatı hesaba çekmek ve insanlara, kazandıklarının karşılığını vermek için, kıyamet gününde bir araya toplayan demektir.

Kısa Günün Kârı

Gönüllerimizin, içinde hiçbir hayat emâresi görülmeyen kurak bir çöl hâline gelmemesi için, bizlere en büyük ilâhî emânet olan Kur’ân’ı okumak, anlamak ve yaşamak sûretiyle dâimâ baş tâcı etmemiz gerekmektedir. O’na karşı vazîfelerimizde ihmâlkârlık göstermek ve ona lâkayd kalmak, ebedî hüsrânın en dehşetli sebeplerinden biridir. Bu îtibarla, merhum Âkif’in şu beytindeki îkâzı hatırımızdan çıkarmamamız gerekir:

İnmemiştir hele Kur’ân bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!..

Unutmayalım ki, Kur’ân’dan uzak bir hayat, bir ebediyyet intihârıdır ve Kur’ân’sız bir insan, canlı bir mezar gibidir.

Lügatçe

Ashâb-ı Suffe: Peygamber Efendimiz tarafından Mescid-i Nebevi'nin duvarına bitişik olarak kurulmuş olan ve "suffe" adı verilen gölgelikte yaşayan; genellikle genç, bekar ve yoksul insanlar. Bu kişiler Medine'de ailesi olmayan; ticaret, sanat, ziraat ve başka bir mesleği olmayan, İslam'ı öğrenmeye çalışan insanlardır. Vakitlerini Peygamber Efendimiz'in çevresinde geçirir ve ondan öğrendikleri ayetleri ezberlerlerdi.Kur'an ve Sünnet öğrencileriydiler. Bir yere İslam'ı öğretmek için öğretmen gönderileceği zaman onların arasından seçilirdi.
 
Üst