Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nurlar'ın Âyet ve Hadîs Meâlleri
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Ahmet.1" data-source="post: 602807" data-attributes="member: 1040028"><p><strong><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Üçüncü basamak</em></span></span></strong></p><p></p><p><span style="color: #a52a2a"><span style="font-size: 18px"><span style="font-family: 'arial'">ﻭَﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﻳُﺴْﺮِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻭَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ</span></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>dir. Kısacık işaretlerle meâline bakacağız.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı âzam, hâkimiyetinin vâhidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirlerine göre hareketi cihetiyle, o hâkim-i âzam, koca memleketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükümde vâhidiyet itibariyle, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilâta vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. Eğer muhtelif hâkimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle beraber, birtek köyün, belki bir hanenin o memleket kadar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, birtek kumandana bağlanması haysiyetiyle, herbir ferd-i nefer gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir, bin derece şahsî kuvvetinden ziyade iş görebilir. Onun o padişaha intisabı hadsiz bir kuvveti ve iktidarı olup pek büyük işler yapar. Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz'î kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkûr askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerektir.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Aynen öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed, Sâni-i Kadîr, vâhidiyet-i saltanat ve hâkimiyet-i mutlaka cihetiyle, kâinatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihyâ etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek meyvelerini, gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kâinat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülâtlı olur. Ve belki zîhayatın bedeninde acip vazifeleri gören herbir zerreye herşeyi görecek bir göz ve herşeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Hem vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki, bir ordu teçhizatı bir tek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülâtla tedarik edilebilir, müteaddit âmir ve zâbitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suûbet peydâ eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zâbite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zâbite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vâhid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zîhayat, zemin kadar müşkül, belki imkânsız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakta suûbet, imkânsızlık derecesine düşer.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Risale-i Nur Mektubat'ında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülâtı ve yıldızların harekâtı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülâtı birtek Müdebbire ve Âmire bırakılsa; o Kumandan-ı Âzam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: "Kalk, dön, gez." O da, o iltifat ve emrin neş'e ve sevincinden meczup Mevlevî gibi iki hareketiyle yevmî ve senevî tahavvülâta ve yıldızların zâhirî ve hayalî hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Âmire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza "Sen dur, gezme" denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir ve imkânsızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suûbetli düşer...</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Üçüncü Basamaktaki </em><span style="color: #a52a2a"><span style="font-size: 18px">ﻭَﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ </span></span><em>kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nur'a havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'arial'"><em>Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vâhidiyete bir misal olduğu gibi, âyine gibi mukàbilindeki her şeffaf şeyde timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zâtının suretiyle bulunup ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kàbiliyetleri bulunsaydı, irade-i İlâhiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbâniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalâde kolaylık ve suhuleti gösterir. Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, vâhidiyet itibarıyla bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hâzır ve nâzır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellîsiyle herşeyin, hususan zîhayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kâinat sisteminde icad eder. Ve zîhayatı öyle mu'cizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zâttır.</em></span></span></p><p></p><p><span style="font-size: 10px"><strong><span style="font-family: 'arial'">(Şualar sh: 662)</span></strong></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Ahmet.1, post: 602807, member: 1040028"] [B][SIZE=3][FONT=arial][I]Üçüncü basamak[/I][/FONT][/SIZE][/B] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [COLOR=#a52a2a][SIZE=5][FONT=arial]ﻭَﺑِﺴِﺮِّ ﺍِﻣْﺪَﺍﺩِ ﺍﻟْﻮَﺍﺣِﺪِﻳَّﺔِ ﻭَ ﻳُﺴْﺮِ ﺍﻟْﻮَﺣْﺪَﺓِ ﻭَ ﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ[/FONT][/SIZE][/COLOR] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]dir. Kısacık işaretlerle meâline bakacağız.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı âzam, hâkimiyetinin vâhidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirlerine göre hareketi cihetiyle, o hâkim-i âzam, koca memleketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükümde vâhidiyet itibariyle, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilâta vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. Eğer muhtelif hâkimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle beraber, birtek köyün, belki bir hanenin o memleket kadar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, birtek kumandana bağlanması haysiyetiyle, herbir ferd-i nefer gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir, bin derece şahsî kuvvetinden ziyade iş görebilir. Onun o padişaha intisabı hadsiz bir kuvveti ve iktidarı olup pek büyük işler yapar. Eğer o intisap kesilse, o büyük kuvvet gider, kendi bileğindeki cüz'î kuvvetiyle ve belindeki az cephane ve fişekleri miktarınca iş görebilir. Yoksa, intisap kuvvetine dayanan mezkûr askerin gördüğü bütün işler ondan istenilse, bileğinde bir ordu kuvveti ve belinde padişahın cephaneler ambarı bulunmak gerektir.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Aynen öyle de, Sultan-ı Ezel ve Ebed, Sâni-i Kadîr, vâhidiyet-i saltanat ve hâkimiyet-i mutlaka cihetiyle, kâinatı bir şehir kolaylığında ve bir baharı bir bahçe suhuletinde ve haşirde bütün ölmüşleri ihyâ etmek, o bahçe ağaçlarının yaprak, çiçek meyvelerini, gelen baharda yaratmak kolaylığında yapar. Ve kolayca bir sineği koca kartal kuşu sisteminde yaratır. Ve suhuletle bir insanı bir küçük kâinat hükmüne getirir. Eğer esbaba verilse, bir mikrop bin gergedan, bir meyve bir büyük ağaç kadar müşkülâtlı olur. Ve belki zîhayatın bedeninde acip vazifeleri gören herbir zerreye herşeyi görecek bir göz ve herşeyi bilecek bir ilim verilmek lâzımdır ki, o ince ve mükemmel vazife-i hayatiyeyi yapabilsin.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Hem vahdette yüsr ve suhulet ve kolaylık o dereceye gelir. Nasıl ki, bir ordu teçhizatı bir tek elden, birtek fabrikadan gelmesiyle, birtek neferin teçhizat-ı askeriyesi gibi kolaylaşır. Eğer ayrı ayrı eller karışsa ve muhtelif cihazat herbiri başka fabrikadan alınsa, o vakit birtek nefer teçhizatı, kemiyet noktasında bin müşkülâtla tedarik edilebilir, müteaddit âmir ve zâbitler karıştığı cihetiyle bin nefer kadar suûbet peydâ eder. Hem bin neferin idaresi ve kumandanlığı birtek zâbite verilse, bir cihette bir nefer kadar kolay olur, eğer on zâbite veya neferlere bırakılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, herşey Vâhid-i Ehade verilse, birtek şey gibi kolay olur. Eğer esbaba isnad edilse, birtek zîhayat, zemin kadar müşkül, belki imkânsız olur. Demek vahdette kolaylık, vücub ve lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakta suûbet, imkânsızlık derecesine düşer.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Risale-i Nur Mektubat'ında denildiği gibi, eğer gece-gündüzdeki tebeddülâtı ve yıldızların harekâtı ve senedeki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülâtı birtek Müdebbire ve Âmire bırakılsa; o Kumandan-ı Âzam, bir neferi olan küre-i arza emreder ki: "Kalk, dön, gez." O da, o iltifat ve emrin neş'e ve sevincinden meczup Mevlevî gibi iki hareketiyle yevmî ve senevî tahavvülâta ve yıldızların zâhirî ve hayalî hareketlerine gayet kolayca bir vesile olup vahdetteki tam suhulet ve gayet kolaylığı gösterir. Eğer o tek Âmire değil, belki esbaba ve yıldızların keyiflerine bırakılsa ve arza "Sen dur, gezme" denilse, o halde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve güneşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar senelik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir ve imkânsızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve suûbetli düşer...[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Üçüncü Basamaktaki [/I][COLOR=#a52a2a][SIZE=5]ﻭَﺗَﺠَﻠِّﻰ ﺍْﻟﺎَﺣَﺪِﻳَّﺔِ [/SIZE][/COLOR][I]kelimesi, pek büyük ve çok ince ve derin ve gayet geniş bir hakikate işaret eder. Onun izah ve ispatını Risale-i Nur'a havale edip, gayet kısa bir temsil ile birtek nüktesini beyan edeceğiz.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][I]Evet, nasıl ki güneş, ziyasıyla umum zemini ışıklandırıp vâhidiyete bir misal olduğu gibi, âyine gibi mukàbilindeki her şeffaf şeyde timsali ve aksi ve yedi renkli ziyasıyla ve zâtının suretiyle bulunup ehadiyete dahi bir misal teşkil eder. Eğer güneşin ilmi ve kudreti ve ihtiyarı olsaydı ve cam parçalarının ve içinde güneşçikler görünen katrelerin ve kabarcıkların kàbiliyetleri bulunsaydı, irade-i İlâhiyenin kanunuyla herbirisinde ve yanında timsaliyle ve sıfatlarıyla tam bir güneş bulunup, sair yerlerde bulunması onun tasarrufatına hiç noksan vermeyerek kudret-i Rabbâniyenin emriyle, tesiriyle, hükmüyle pek büyük zuhurata sebep olarak, ehadiyetteki fevkalâde kolaylık ve suhuleti gösterir. Aynen öyle de, Sâni-i Zülcelâl, vâhidiyet itibarıyla bütün eşyayı ihata eden ilim ve iradesi ve kudretiyle bakar ve hâzır ve nâzır olduğu gibi, ehadiyet cihetiyle ve tecellîsiyle herşeyin, hususan zîhayatın yanında isimleri ve sıfatlarıyla bulunur ki, kolayca, bir anda sineği kartal sisteminde, bir insanı küçük bir kâinat sisteminde icad eder. Ve zîhayatı öyle mu'cizatlı bir şekilde yaratır ki, eğer bütün esbab toplansa, bir bülbülü, bir sineği yapamazlar. Ve bir bülbülü yaratan, bütün kuşları yaratan olabilir. Ve bir insanı halk eden ancak kâinatı icad eden Zâttır.[/I][/FONT][/SIZE] [SIZE=3][FONT=arial][/FONT][/SIZE] [SIZE=2][B][FONT=arial](Şualar sh: 662)[/FONT][/B][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Risale-i Nurlar'ın Âyet ve Hadîs Meâlleri
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst