Risale-i Nur “okuyan” başka, Risale-i Nur “talebesi” başkadır

yozgati

Well-known member
Risale-i Nur “okuyan” başka, Risale-i Nur “talebesi” başkadır


Bediüzzaman Said Nursî ‘nin Risale-i Nur talebesi olarak tarif ettiği model insanın en büyük gaye olarak “Sözler vasıtasıyla Kur’ân’a hizmeti” benimsemiş bulunduğunu, bir önceki bölümde görmüş bulunuyoruz. Bu tarifte iki şey birden vurgulanmıştır:

1. Risale-i Nur talebesinin asıl gayesi Kur’ân hizmetidir; o Kur’ân’a hizmet için yaşar.

2. Kur’ân’a hizmet etmenin pek çok yolları vardır. Kur’ân hizmeti sadece Risale-i Nur’dan ibaret değildir. Ancak Risale-i Nur talebesi, bütün bu yollar içinde Risale-i Nur’u benimseyen ve bu eserler vasıtasıyla Kur’ân-ı Kerime hizmet etmeyi bu dünyaya gelişinin gerçek sebebi telâkki eden kimsedir. Bu, başka hizmet metodlarını reddeden veya küçümseyen bir anlayış değildir; sadece, Risale-i Nur vasıtasıyla hizmeti kendi fıtratına en uygun yol olarak benimseyen ve onun metodlarını kesin bir tercihle kendisine rehber yapan insanların seçimidir.

Risale-i Nur cemaatleri, işte, böyle Risale-i Nur için yaşamayı ve Kur’ân’a Risale-i Nur ile hizmet etmeyi hayatlarının en büyük gayesi edinmiş kimselerin meydana getirdiği cemaatlerdir. Onların bu eserlere meftuniyetini en güzel şekilde ifade eden, Bediüzzaman’ın model Nur talebesi olarak gösterdiği Hulûsi Yahyagil’in şu sözleridir:

“O Nurlarla iştigal etmediğim zamanlar keşke enfâs-ı ma’dûde-i hayattan olmaya idiler [yaşanmış sayılmasaydılar]!”

Mânâ-yı harfî, mânâ-yı ismî

Bu iki maddeyi, Risale-i Nur’un temel kavramlarından “mânâ-yı harfî” ve “mânâ-yı ismî” kavramlarıyla izah edecek olursak:

Risale-i Nur talebesinin hayatında Risale-i Nur mânâ-yı ismî ile vardır. Yani, başka gayeler ona tâbi olur, başka şeyler ona ancak vesile olur; Risale-i Nur ise başka bir şeye tâbi olmaz, basamak olmaz, âlet olmaz, vasıta olmaz. Risale-i Nur’dan, ancak kendisinden daha yukarıdaki şeyler için mânâ-yı harfî ile söz edilebilir ki, bunlar da sadece Kur’ân ve Hadis’ten ibarettir; bunların dışında hiçbir şeye Risale-i Nur âlet ve tâbi olmaz. Eğer bunların dışında bir şahıs veya kaynak bir toplulukta belirleyici unsur teşkil ediyorsa, Risale-i Nur ve Bediüzzaman değil de bu şahıslar veya kaynaklar son sözü söylüyorsa, o topluluk başka bir cemaattir; Risale-Müellif-Talebe üçlüsü içinde mütalâa edilmezler ve onların söz ve hareketleri Risale-i Nur açısından geçerli ve bağlayıcı bir mahiyet taşımaz.

İşte bu nokta, Risale-i Nur okuyan kişi ile Risale-i Nur talebesini, Risale-i Nur okuyan cemaatler ile Risale-i Nur cemaatlerini ayırt eden en mühim bir noktadır.
 
Üst