Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
RİSALE İ NUR HİZMETİNDE HİMMET ,GAYRET.ŞEVK VE İŞTİYAK NASIL OLMALIDIR?çalışmalarınızı bekliyoruz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="kasif1" data-source="post: 249715" data-attributes="member: 1008778"><p><strong>Cevap: RİSALE İ NUR HİZMETİNDE HİMMET ,GAYRET.ŞEVK VE İŞTİYAK NASIL OLMALIDIR?çalışmalarınızı bekli</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet "Ümmeti Ümmeti" Sırrı </span></span></strong></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman Hazretleri, bundan tam yüzyıl önce, şiddetli bir hamiyet-i İslamiye ile İslam âleminin hastalıklarını teşhis etmiş ve bu hastalıkları tedavisi için Kur’an eczanesinden aldığı ilaçları farklı zemin ve zamanlarda toplumlara sunmuştur. Onun teşhis ettiği hastalıklardan biri de “Müslümanların himmet ve gayretlerini kişisel menfaatleri elde etmeye odaklamalarıdır.” “Bir şey mâ vudia lehinde istimal edilmezse zulüm olur” kaidesince hamiyetin yanlış kullanılmasıyla, böyle bir davranış ve amaç hem içinde yaşanılan topluma ve hem de insanlığa yapılmış bir zulüm olur.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu bağlamda bu araştırma “Hamiyet ve himmet” kavramı üzerinde odaklanmaktadır. </span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Sözlükte “bir şeyin ateşte kızması, öfkelenme, himaye etme, kıskanma” anlamlarındaki HAMY kökünden türemiş bir kelimedir. Ahlak terimi olarak, din, namus ve vatan gibi üstün değerleri koruma, bunların saldırıya uğramasından dolayı öfkelenme, savunmak için harekete geçme, utanç verici bir işi yapmaktan kaçınma, aralarında kan bağı bulunan kimselerde bulunan birbirini koruma duygusu demektir. </span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet göstermenin diğer anlamı ise “Himmet” kelimesiyle ifade edilmektedir. Risale-i Nur’un müteferrik yerlerinde “Hamiyet” kelimesi ya da “Himmet” kelimesi kullanılmaktadır. Bu kavram, “Âl-i Himmet, Ulüvv-ü himmet, ehl-i himmet” gibi farklı kalıplarla da ifade edilmektedir. </span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet kelimesi, Kur’anda, Fetih suresinin 26. ayetinde 2 defa geçmektedir. Bu ayette kâfirlerin gösterdiği gayreti “hamiyet” olarak nitelerken, bu gayretin “cahiliyet taassubundan” kaynaklandığını belirtir. Buna “cahiliye hamiyeti” adını verir. Çünkü onların gayreti insanlar tarafından övülmek, alkış almak ve şöhret bulmak için gösterdikleri gayrettir. Oysa mü’minlerdeki gayret, gerçek bir gayrettir ki “Allah’ın resulüne ve mü’minlere bahşettiği bir sükunet ve emniyettir.” Bunun neticesi olarak Allah, resulünü ve mü’minleri “takva ve sözlerine bağlılıkta sebat ettirdi.” şeklinde överek, gerçek hamiyete layık ve ehil olanların resulü ve mü’minler olduğunu bildirmektedir.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Cahiliye hamiyeti</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu ayete dayanarak Hubab isimli eserinde bir yorum yapan Bediüzzaman şöyle demektedir:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“İ'lem eyyühe'l-aziz! Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüt edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslâmiye ise, nur-u imandan in'ikâs edip dalgalanan bir ziyadır.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 205)</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman bu konuda söz konusu ayeti daha da güncelleştiren bir bakış açısıyla Mesnevi-i Nuriye’de bir bahis daha açar:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“İ'lem eyyühe'l-aziz! Fısk çamuruyla mülevves olan medeniyet, insanları da o çamurla telvis ediyor. Ezcümle: Riyâya şan ve şeref namını vermiş; insanları da o pis ahlâka sevk ediyor. Hakikaten insanlar o riyâya öyle alışmışlar ki, şahıslara yaptıkları gibi, milletlere, hattâ unsurlara bile yapıyorlar. Gazeteleri o riyâya dellâl, tarihleri de alkışçı yapmışlardır. Bu yüzden şahsî hayatlar "hamiyet-i cahiliye" ünvanı altında unsurî hayatlara fedâ edilmektedir.” (mesnevi-i Nuriye, Zerre s. 318)</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman’a göre hamiyet, kişinin idealleri ve davası uğruna tüm dünyasını ve hayatını severek feda edebilmesidir (Mektubat, s. 313 - 26 Mektup, Üçüncü Mebhas, Altıncı mesele: “Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir.” Cümlesinden çıkarılan bir tanımdır.)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet toplumsal hassasiyettir</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Sünuhat isimli eserinin 199. sayfasında ise hamiyeti şu şekilde tanımlar: “Hamiyet ise, muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret hamiyetin zıddıdır.”</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Kişinin içinde yaşadığı toplumun inançlarına, değer yargılarına ve mefahirine karşı muhabbet duyduğunda, hürmet ettiğinde veya milletine karşı şefkat hissi taşıdığında, o insan için “hamiyetkâr” diyebiliriz.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet empatidir</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman’a göre, hamiyet duygusu insanın yaratılışında vardır. Bencillik ve şahsi menfaat düşkünlüğü fıtrata aykırıdır. Ona göre, insan “gayrın elemiyle müteellim” bir varlıktır. Aynı zamanda empatik bir varlıktır. Diğergamdır. O halde hamiyet sahibi olması kaçınılmazdır.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet ve yardımlaşma</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu inanış aynı zamanda ekonomik hayatın da vazgeçilmez bir anlayışıdır. İslam’ın emirleri içinde yer alan zekat, sadaka ve nüzur gibi “vermeye yönelik” İlahi emirler, zengin insanların hamiyet sahibi olmasını gerekli kılmaktadır. Hatta diyebiliriz ki zekat gibi emirler kişsiel hamiyetin kurumsallaşmış şeklidir. Ancak “Ben tok olayım da başkası açlıktan ölsün bana ne!”, “Sen çalış ben yiyeyim!” anlayışları, faiz ve tefecilik de dahil, hamiyet duygusuna zıttır.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">İslamlar içinde hamiyet feraizi işlemekle belli olur </span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman, TBMM’de Meb’usana yaptığı konuşmada da hamiyet sahibi olmanın yolunun “feraizi yapmakla” mümkün olabileceğini belirtir. (Mesnei-i Nuriye, 191).</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyetkarlık bir zâhitliktir</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyetkâr olmak tasavvuftaki “zühd” kavramıyla da yakından ilgilidir. Bediüzzaman’a göre, “zühdün manası terk-i menafi-i şahsiye”dir (Münazarat s. 277). Yani “Zâhid” kendi şahsi menfaatlerini terk edip, sorumluluğunu üstlendiği insanların, talebelerinin, müridlerinin, kardeşlerinin menfaatlerine öncelik verendir.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet bir amel-i salihtir</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman Sünuhat isimli eserinin hemen başında hamiyeti, cesaret ve sahavet gibi bir amel-i salih olarak değerlendirir. Özellikle erkeklerin hamiyet duygusunu fıtraten daha çok üstlenmesi gerektiğini beyan eder (Sünuhat, s. 43).</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">İhlas Risalesi âl-i himmetin el kitabıdır</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman Hazretleri Nur talebelerinin hamiyette yol haritası olan İhlas Risalesi’nde “hamiyetkâr” olmanın yollarını çizmektedir. Onun şu cümlesi “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, haya menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.” (Lem’alar, 224). Buna göre, hakiki bir Nur talebesi iyi bir zâhittir, diyebiliriz.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet Müslümanların manevi yükünü taşımaktır</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">İnsanlık tarihi gösteriyor ki, milletlerin yükseliş dönemlerinde elde edilen zaferler, başarılar, müsbet sonuçlar fedakâr, zahmeti göze alan, çalışkan, işini başkasına havale etmeden kendisi gören yani himmeti yüksek insanlarla gerçekleşmiştir.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Neme lazım, başkası düşünsün” diyen toplulukların gelecekleri yoktur. Bunlar toprağın emdiği dağınık yağmur damlaları gibi bencilce olduğundan, nesillerinin de yok olması kaçınılmazdır.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman’ ın o meşhur sözü ile ifade edecek olursa, “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir. Kimin himmeti yalnız nefsi ise o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenidir. Ebna-yı cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir” (Hutbe-i Şamiye, s. 151-152).</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyetkârlığa örneklerden biri: Ermeniler</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman hamiyetin veya himmetin doğru bir şekilde kullanılmasına olumlu örnek olarak Ermeni fedailerini vermektedir. Dünya savaşı yıllarında Doğu Anadolu’da cereyan eden çatışmalarda Ermenilerin gösterdiği hamiyetkârlığı örnek olarak gösterir: “Fikr-i milliyetle uyanmış bir Ermeni’nin himmeti mecmu-u millettir. Güya onun milleti küçülmüş, o olmuş veya onun kalbinde yerleşmiş. Onun ruhu ne kadar tatlı ve kıymettar olsa da milletini daha ziyade tatlı ve büyük bilir, bin ruhu da olsa feda etmekle iftihar eder. Çünkü kendince yüksek düşünür.” (Münazarat, s. 239).</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Yine aynı eserde “menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan cani bir hayvan olur.” (aynı eser s. 129) demektedir.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">İnsan türünün yazdığı tarihlere bakılırsa devletlerin çöküşü, parçalanması veya en azından gerilemesi devrin insanlarının kendi çıkarlarını düşünüp, sadece kendi gelecekleri için gayret göstermeleri olmuştur.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet sahibi insanlar kendi devirlerinde gereken saygıyı görmeseler hatta yanlış anlaşılsalar da çağdaşlarının olsun, gelecek kuşakların olsun, insanların kalplerinde, düşünce ve duygu dünyalarında hak ettikleri yeri almışlardır. Onlar dua ile anılmayı hak etmişlerdir.</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyetkârlığa İslam tarihinden iyi örnekler</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman hamiyeti zirvede olan şahısları örnek olarak nazarımıza sunar: Selahaddin-i Eyyubi, Celaleddin Harzemşah, Sultan Selim, Barbaros Hayreddin, Rüstem-i Zal…</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Ancak Bediüzzaman saydığı bu iyi örnekler yanında bireysel hamiyet sahibi olmanın günümüzde yer bulmasının zor olduğunu, hamiyet ve gayret duygularına sahip insanların bir araya gelerek İslamiyete hizmet edebileceklerinin altını çizmektedir:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile, kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.” (Divan-ı Harbi-i Örfi)</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Hem de İslâmiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hal sahrâlarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan ve Salâhaddin-i Eyyubî ve Celâleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarınızdan emsalleri gibi dâhi kahramanlarla bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci olan İslâmiyet milliyeti size emr-i kat'î ile emrediyor ki: Tâ herbiriniz umum İslâmın mâkes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum millet-i İslâmın ferdî bir misâl-i müşahhası olunuz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiyenin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teâlî eder.” (Divan-ı Harbi-i Örfi).</span></span></p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Âl-i himmetin özellikleri</span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Gerek dini kaynaklar ve gerekse tarihi dokümanlar incelendiğinde hamiyet sahibi insanların ortak özellikleri şunlardır:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Ümitvar: İnandığı değerlerin bir gün diğer insanlar tarafından benimseneceğine dair ümidini asla kesmediği gibi, insanların da buna inanmaları konusunda ümidini kesmez.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Eğitimci: Fikirleriniinsanlara dayatmaz, öğreterek, eğiterek benimsetir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Davetkâr: Davasını herkese pervasızca anlatır.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Sadakat: Davasına ve dava arkadaşlarına karşı inanılmaz sadakatlidir.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Mütevazi: İnsanları kendi parçası hisseder.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Fedakâr: En çok o çalışır ve en zor işleri o takip eder.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Sebatkâr: Hayatında zikzaklar yapmaz, emrolunduğu gibi dosdoğru hizmet eder..</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Müşfik ve merhamet: Kendisini dinlemeseler bile insanlara karşışefkatlidir ve merhametlidir. Dava arkadaşlarından ve sahabelerinden önce onun canı yanar.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Çalışkan ve gayretli: Tembellik lügatinde yer almaz</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Paylaşımcı: Bilgisini ve sahip olduğu maddi imkanlarını muhtaç olanlara dağıtır</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Şecaat sahibi: Himaye ettiği değerler ve insanlar için gerekirse hayatını seve seve feda eder. Allah’tan başka kimseden korkmaz.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Âkil-Hakim: Olayları okur. Geleceği öngörür. Himaye ettiği insanları olası zararlardan himaye eder.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Feragat sahibi: Davası uğruna değil dünyasını ahiretini de feda etmeye razı olur.</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Müstağni: Kimseye minnet etmez. Minnet altında kalmaz</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Âdil-Hakperest: Tüm duygu ve düşünceleri ifrat ve tefritten uzak, sırat-ı müstakimdedir.Adalet-i mahzayı esas tutar. </span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu sıfatlar yanında hamiyet duygusunu yok eden, insanı bencilliğe, şahsi menfaatini düşünmeye sürükleyen dış faktörler de vardır. </span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet duygusunu yok eden temel etkenler </span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">1-) Kötü Eğitim: Şahsın kendi düşünce yapısından kaynaklanan etkenlerdir. Bu etkenin temel kaynağı kötü eğitimdir. Çocukluktan itibaren kendisine “paylaşma” duygusu öğretilmeyen, bencil davranışların sergilendiği bir aile ortamında yetişen çocukların büyüyünce “ben merkezli” bir hayat tarzını benimsemeleridir. </span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Nitekim Bediüzzaman “Güzel hasletlerimiz kendi pazarımızda alıcı bulmadığı için bize küsüp gayri Müslimlere gitmiş derken hamiyet duygusunu örnek vermektedir. “Din-i Hakkın muktezası olan ‘Ben ölürsem devletim, milletim ve ahbaplarım sağdırlar’” anlayışının zayıflayan iman duygusunun ve yaygın baskıcı rejimlerin de etkisiyle şu cümleye dönüştüğünü üzülerek ifade eder:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun, isterse tufan olsun.” Böyle bir ahmak düşünce yerine öğretilmesi gereken temel fikir şu olmalıdır:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Biz ölsek, milletimiz olan İslamiyet haydır, ilelebet bakidir. Milletim sağ olsun; sevab-ı uhrevi bana kafidir, milletimin hayatındaki hayat-ı maneviyem beni yaşattırır, alem-i ulvide beni mütelezziz eder. ‘Ölüm Nevruz Bayramı günümüzdür.’ Deyi, nurun ve hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber edinmeliyiz.” Münazarat, s. 244-245)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">İmanî ve İslami bir terbiye davranışı kazanamamış insanların oluşturduğu bir toplumun ne kadar feci bir ortama sahip olduğunu düşünebiliyor musunuz?</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman böyle kötü bir eğitim yerine çocukluktan itibaren verilmesi gereken eğitimi şu şekilde özetler: “bence bir kalp ve vicdan fezail-i islamiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakiki hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez” buyurmaktadır.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">O halde hamiyet duygusu öğretilebilir bir davranıştır. Eğitimcilerin bun konuda “değerler eğitimi” içinde hamiyet duygusunun öğretimini dikkate almalarını önermekteyiz.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman hazretleri “salahat, fazilet ve nur-u kalp” üçlüsünü “maharet, hamiyet ve nur-u fikir” üçlenmesiyle eşleştirerek ortaya yeni bir değer eğitimi modeli ortaya koymaktadır.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">2-) Baskıcı yönetim: Bencillik, siyasi otoritenin dikta yönetimlerle, antidemokratik rejimlerle sürdürüldüğü, muhbirlik ve ispiyonculukla insanların zarar gördüğü, baskıcı rejim insanlarının tipik karakteristiğidir. Bu tür rejimlerde insanların maskelerle dolaşırlar. Olduğu gibi görünmezler. Herkesin fikri gemisini kurtaran kaptan olmaktır. Gördüğü kötülüğe asla karışmazlar. Menfaati gerektiriyorsa el sürer. Yoksa düşene o da bir tekme atar. Alçak ve sefil davranışların egemen olduğu böyle bir toplumda hangi hamiyetten söz edilebilir. Onun için Bediüzzaman Hazretleri “neme lazım, başkası düşünsün” diyerek şahsi menfaatlerini önceleyenlerin bu düşüncesinin “istidat eseri” olduğunu belirtir.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bediüzzaman özgür toplumların, yönetimleri “meşrutiyet-i meşrua” olan idarelerin her türlü hak ve özgürlüklerde şahane serbest olan toplumların daha kişilikli olduğunu belirtir. Hatta imanın parlamasının sebebinin hürriyet ortamı olduğunu belirtir. Onun için sahabelerin o asr-ı saadette mükemmel bir hürriyet ortamında kazandıkları iman ile ilişkilendirerek, “iman ne kadar parlak olursa hürriyet o kadar parlar” demektedir.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Demek ki özgürlükler imanı, iman da özgürlüğü çekmektedir. Hakiki mü’min şahsi menfaatler gibi cüz’i şeyler için “dinini dünyasına satmaz. “ahreti bildikleri halde, dünyayı bilerek ve severek tercih edenlerden hangi hamiyet beklenebilir. Demek ki hakiki mümin olunarak ve mümin kalınarak gerçek himmet sahibi insanlar olabiliriz.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">3-) Irkçılık: Bediüzzaman’a göre, toplumun sağlığını bozan ve insanlardaki hamiyet duygusunu öldüren en önemli etkenlerden birinin de “ırkçılık” olduğunu belirtir. Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde, özelikle 26. Mektubun Üçüncü Mebhasi ve farklı lahikalarda bu tehlikenin bir boyutu olarak “hamiyet duygusunu” yok ettiğini beyan eder. İnsanların “sahte hamiyetfüruş” olmasına yol açar.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu hadiseyi açık olarak yazdığı bir makalede (Hutbe-i şamiye, s. 162) II. Abdulhamid’ten sonra tahta oturan Sultan Mehmet Reşad ile şark vilayetlerini temsilen Rumeli’ye yaptığı seyahatte, trende sohbet ettikleri iki “mektepli-mütefennin” insanla bir sohbetinden bahseder. Okumuş-yazmış, bilimleri takip eden bu iki yol arkadaşın Bediüzzaman’a sorular şudur: “Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lazım?”</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Bu soruya Bediüzzaman, şuurlu bir imana sahip bir mü’minin her şeyin dizginini elinde tutan Rabbini tanımasıyla, tüm varlıkların bir nizama tabi olduğunu hiçbir varlığın başıboş bırakılmadığını vurgular. Oysa kalbinde dini hamiyet yerine kuru milliyetçilik olan ve iman zafiyeti içinde bulunan bir insanın hayatı korkularla doludur. Geçmiş asırlarda Müslümanların başarısındaki sır hamiyet-i diniyedir. (Daha geniş bilgi için bakınız Hutbe-i Şamiye, s. 162)</span></span></p><p> </p><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyetin yanık feryadı: Âh davam! </span></span></strong></p><p></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Hamiyet duygusunu ahirzamanın vazifeli şahsı olmasından dolayı en yüksek noktada hisseden Bediüzzaman Hazretleri bu sorumluluğunu şu ifadelerle belirtmektedir:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Fıtratımda rikkat-i cinsiye ile acımak hissi ziyade bulunduğundan, kendi elemimden başka, binler kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırrıyla çektiğimden, yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak belâsını çekmişseniz, benim kadar o belâya mâruz kalmamışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtrî olan bu ziyade acımaklık ve şefkat, binler Müslüman evlâtlarının, hattâ mâsum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkatle hissediyordum. Hususî bir hanem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim. Belki bu memleketle ve belki âlem-i İslâmın kıt'asıyla, hanem gibi, hamiyet-i İslâmiye noktasında alâkadarım. Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve firaklarıyla mahzun oluyorum.” (Lem’alar, s.310)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">Yazdığı ölçüleri önce kendi nefsinde gösteren o hamiyet sahibi yüce sultanın kendi cümleleriyle makaleyi bitirelim:</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">"Bana ıstırap veren yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıstırabım, yegâne ıstırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!”</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">….</span></span></p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">“Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”</span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="kasif1, post: 249715, member: 1008778"] [b]Cevap: RİSALE İ NUR HİZMETİNDE HİMMET ,GAYRET.ŞEVK VE İŞTİYAK NASIL OLMALIDIR?çalışmalarınızı bekli[/b] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet "Ümmeti Ümmeti" Sırrı [/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman Hazretleri, bundan tam yüzyıl önce, şiddetli bir hamiyet-i İslamiye ile İslam âleminin hastalıklarını teşhis etmiş ve bu hastalıkları tedavisi için Kur’an eczanesinden aldığı ilaçları farklı zemin ve zamanlarda toplumlara sunmuştur. Onun teşhis ettiği hastalıklardan biri de “Müslümanların himmet ve gayretlerini kişisel menfaatleri elde etmeye odaklamalarıdır.” “Bir şey mâ vudia lehinde istimal edilmezse zulüm olur” kaidesince hamiyetin yanlış kullanılmasıyla, böyle bir davranış ve amaç hem içinde yaşanılan topluma ve hem de insanlığa yapılmış bir zulüm olur.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu bağlamda bu araştırma “Hamiyet ve himmet” kavramı üzerinde odaklanmaktadır. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Sözlükte “bir şeyin ateşte kızması, öfkelenme, himaye etme, kıskanma” anlamlarındaki HAMY kökünden türemiş bir kelimedir. Ahlak terimi olarak, din, namus ve vatan gibi üstün değerleri koruma, bunların saldırıya uğramasından dolayı öfkelenme, savunmak için harekete geçme, utanç verici bir işi yapmaktan kaçınma, aralarında kan bağı bulunan kimselerde bulunan birbirini koruma duygusu demektir. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet göstermenin diğer anlamı ise “Himmet” kelimesiyle ifade edilmektedir. Risale-i Nur’un müteferrik yerlerinde “Hamiyet” kelimesi ya da “Himmet” kelimesi kullanılmaktadır. Bu kavram, “Âl-i Himmet, Ulüvv-ü himmet, ehl-i himmet” gibi farklı kalıplarla da ifade edilmektedir. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet kelimesi, Kur’anda, Fetih suresinin 26. ayetinde 2 defa geçmektedir. Bu ayette kâfirlerin gösterdiği gayreti “hamiyet” olarak nitelerken, bu gayretin “cahiliyet taassubundan” kaynaklandığını belirtir. Buna “cahiliye hamiyeti” adını verir. Çünkü onların gayreti insanlar tarafından övülmek, alkış almak ve şöhret bulmak için gösterdikleri gayrettir. Oysa mü’minlerdeki gayret, gerçek bir gayrettir ki “Allah’ın resulüne ve mü’minlere bahşettiği bir sükunet ve emniyettir.” Bunun neticesi olarak Allah, resulünü ve mü’minleri “takva ve sözlerine bağlılıkta sebat ettirdi.” şeklinde överek, gerçek hamiyete layık ve ehil olanların resulü ve mü’minler olduğunu bildirmektedir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Cahiliye hamiyeti[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu ayete dayanarak Hubab isimli eserinde bir yorum yapan Bediüzzaman şöyle demektedir:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“İ'lem eyyühe'l-aziz! Asabiyet-i cahiliye, birbirine tesanüt edip yardım eden gaflet, dalâlet, riyâ ve zulmetten mürekkep bir mâcundur. Bunun için milliyetçiler, milliyeti mâbud ittihaz ediyorlar. Hamiyet-i İslâmiye ise, nur-u imandan in'ikâs edip dalgalanan bir ziyadır.” (Mesnevi-i Nuriye, s. 205)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman bu konuda söz konusu ayeti daha da güncelleştiren bir bakış açısıyla Mesnevi-i Nuriye’de bir bahis daha açar:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“İ'lem eyyühe'l-aziz! Fısk çamuruyla mülevves olan medeniyet, insanları da o çamurla telvis ediyor. Ezcümle: Riyâya şan ve şeref namını vermiş; insanları da o pis ahlâka sevk ediyor. Hakikaten insanlar o riyâya öyle alışmışlar ki, şahıslara yaptıkları gibi, milletlere, hattâ unsurlara bile yapıyorlar. Gazeteleri o riyâya dellâl, tarihleri de alkışçı yapmışlardır. Bu yüzden şahsî hayatlar "hamiyet-i cahiliye" ünvanı altında unsurî hayatlara fedâ edilmektedir.” (mesnevi-i Nuriye, Zerre s. 318)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman’a göre hamiyet, kişinin idealleri ve davası uğruna tüm dünyasını ve hayatını severek feda edebilmesidir (Mektubat, s. 313 - 26 Mektup, Üçüncü Mebhas, Altıncı mesele: “Hangi hamiyet onun yerine ikame edilebilir ve hayatını ve bütün dünyasını severek ona feda ettirebilir.” Cümlesinden çıkarılan bir tanımdır.)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet toplumsal hassasiyettir[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Sünuhat isimli eserinin 199. sayfasında ise hamiyeti şu şekilde tanımlar: “Hamiyet ise, muhabbet, hürmet, merhametin netice-i zaruriyesidir. Onsuz olmaz ve illâ yalandır, sahtekârlıktır. Nefret hamiyetin zıddıdır.”[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Kişinin içinde yaşadığı toplumun inançlarına, değer yargılarına ve mefahirine karşı muhabbet duyduğunda, hürmet ettiğinde veya milletine karşı şefkat hissi taşıdığında, o insan için “hamiyetkâr” diyebiliriz.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet empatidir[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman’a göre, hamiyet duygusu insanın yaratılışında vardır. Bencillik ve şahsi menfaat düşkünlüğü fıtrata aykırıdır. Ona göre, insan “gayrın elemiyle müteellim” bir varlıktır. Aynı zamanda empatik bir varlıktır. Diğergamdır. O halde hamiyet sahibi olması kaçınılmazdır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet ve yardımlaşma[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu inanış aynı zamanda ekonomik hayatın da vazgeçilmez bir anlayışıdır. İslam’ın emirleri içinde yer alan zekat, sadaka ve nüzur gibi “vermeye yönelik” İlahi emirler, zengin insanların hamiyet sahibi olmasını gerekli kılmaktadır. Hatta diyebiliriz ki zekat gibi emirler kişsiel hamiyetin kurumsallaşmış şeklidir. Ancak “Ben tok olayım da başkası açlıktan ölsün bana ne!”, “Sen çalış ben yiyeyim!” anlayışları, faiz ve tefecilik de dahil, hamiyet duygusuna zıttır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]İslamlar içinde hamiyet feraizi işlemekle belli olur [/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman, TBMM’de Meb’usana yaptığı konuşmada da hamiyet sahibi olmanın yolunun “feraizi yapmakla” mümkün olabileceğini belirtir. (Mesnei-i Nuriye, 191).[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyetkarlık bir zâhitliktir[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyetkâr olmak tasavvuftaki “zühd” kavramıyla da yakından ilgilidir. Bediüzzaman’a göre, “zühdün manası terk-i menafi-i şahsiye”dir (Münazarat s. 277). Yani “Zâhid” kendi şahsi menfaatlerini terk edip, sorumluluğunu üstlendiği insanların, talebelerinin, müridlerinin, kardeşlerinin menfaatlerine öncelik verendir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet bir amel-i salihtir[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman Sünuhat isimli eserinin hemen başında hamiyeti, cesaret ve sahavet gibi bir amel-i salih olarak değerlendirir. Özellikle erkeklerin hamiyet duygusunu fıtraten daha çok üstlenmesi gerektiğini beyan eder (Sünuhat, s. 43).[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]İhlas Risalesi âl-i himmetin el kitabıdır[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman Hazretleri Nur talebelerinin hamiyette yol haritası olan İhlas Risalesi’nde “hamiyetkâr” olmanın yollarını çizmektedir. Onun şu cümlesi “Kardeşlerinizin nefislerini nefsinize şerefte, makamda, teveccühte, haya menfaat-i maddiye gibi nefsin hoşuna giden şeylerde tercih ediniz.” (Lem’alar, 224). Buna göre, hakiki bir Nur talebesi iyi bir zâhittir, diyebiliriz.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet Müslümanların manevi yükünü taşımaktır[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]İnsanlık tarihi gösteriyor ki, milletlerin yükseliş dönemlerinde elde edilen zaferler, başarılar, müsbet sonuçlar fedakâr, zahmeti göze alan, çalışkan, işini başkasına havale etmeden kendisi gören yani himmeti yüksek insanlarla gerçekleşmiştir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Neme lazım, başkası düşünsün” diyen toplulukların gelecekleri yoktur. Bunlar toprağın emdiği dağınık yağmur damlaları gibi bencilce olduğundan, nesillerinin de yok olması kaçınılmazdır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman’ ın o meşhur sözü ile ifade edecek olursa, “Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir. Kimin himmeti yalnız nefsi ise o insan değil. Çünkü insanın fıtratı medenidir. Ebna-yı cinsini mülahazaya mecburdur. Hayat-ı içtimaiye ile hayat-ı şahsiyesi devam edebilir” (Hutbe-i Şamiye, s. 151-152).[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyetkârlığa örneklerden biri: Ermeniler[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman hamiyetin veya himmetin doğru bir şekilde kullanılmasına olumlu örnek olarak Ermeni fedailerini vermektedir. Dünya savaşı yıllarında Doğu Anadolu’da cereyan eden çatışmalarda Ermenilerin gösterdiği hamiyetkârlığı örnek olarak gösterir: “Fikr-i milliyetle uyanmış bir Ermeni’nin himmeti mecmu-u millettir. Güya onun milleti küçülmüş, o olmuş veya onun kalbinde yerleşmiş. Onun ruhu ne kadar tatlı ve kıymettar olsa da milletini daha ziyade tatlı ve büyük bilir, bin ruhu da olsa feda etmekle iftihar eder. Çünkü kendince yüksek düşünür.” (Münazarat, s. 239).[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Yine aynı eserde “menfaat-i şahsiyesine hasr-ı nazar eden, insanlıktan çıkar, masum olmayan cani bir hayvan olur.” (aynı eser s. 129) demektedir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]İnsan türünün yazdığı tarihlere bakılırsa devletlerin çöküşü, parçalanması veya en azından gerilemesi devrin insanlarının kendi çıkarlarını düşünüp, sadece kendi gelecekleri için gayret göstermeleri olmuştur.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet sahibi insanlar kendi devirlerinde gereken saygıyı görmeseler hatta yanlış anlaşılsalar da çağdaşlarının olsun, gelecek kuşakların olsun, insanların kalplerinde, düşünce ve duygu dünyalarında hak ettikleri yeri almışlardır. Onlar dua ile anılmayı hak etmişlerdir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyetkârlığa İslam tarihinden iyi örnekler[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman hamiyeti zirvede olan şahısları örnek olarak nazarımıza sunar: Selahaddin-i Eyyubi, Celaleddin Harzemşah, Sultan Selim, Barbaros Hayreddin, Rüstem-i Zal…[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Ancak Bediüzzaman saydığı bu iyi örnekler yanında bireysel hamiyet sahibi olmanın günümüzde yer bulmasının zor olduğunu, hamiyet ve gayret duygularına sahip insanların bir araya gelerek İslamiyete hizmet edebileceklerinin altını çizmektedir:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Hikmet denilen makine-i âlemin nizamı ve telgraf hattı gibi umum âleme uzanan ve dal budak salan kanun-u nurânî-yi İlâhiyenin müessisi olan hikmet-i İlâhiye, ufk-u ezelden kaderin parmağını kaldırmış, size emrediyor ki: Tefrika ile müteferrik su gibi katre katre zâyi olan hamiyet ve kuvvetinizi fikr-i milliyetle, yani İslâmiyet milliyetiyle tevhid ve mezc ederek, zerratın câzibe-i cüz'iyeleri gibi bir cazibe-i umumî-i vatanî teşkil ile, kütle-i azîmi küre gibi tedvir ederek şems-i şevket-i İslâmiyenin cemahir-i müttefika-i İslâmiyenin mevkebinde bir kevkeb-i münevver gibi câzibesine ittibâ ile muvazene ve âheng-i umumiyeyi muhafaza ediniz.” (Divan-ı Harbi-i Örfi)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Hem de İslâmiyet milliyeti denilen mazi derelerinde ve hal sahrâlarında ve istikbal dağlarında hayme-nişin olan ve Salâhaddin-i Eyyubî ve Celâleddin-i Harzemşah ve Sultan Selim ve Barbaros Hayreddin ve Rüstem-i Zal gibi ecdatlarınızdan emsalleri gibi dâhi kahramanlarla bir çadırda oturan bir aile gibi, herkesi başkasının haysiyet ve şerefiyle şereflendiren ve hayat-ı ulviyenin enmuzeci olan İslâmiyet milliyeti size emr-i kat'î ile emrediyor ki: Tâ herbiriniz umum İslâmın mâkes-i hayatı ve hâmi-i saadeti ve umum millet-i İslâmın ferdî bir misâl-i müşahhası olunuz. Zira, maksadın büyümesiyle himmet de büyür. Ve hamiyet-i İslâmiyenin galeyanı ile ahlâk da tekemmül ve teâlî eder.” (Divan-ı Harbi-i Örfi).[/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Âl-i himmetin özellikleri[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Gerek dini kaynaklar ve gerekse tarihi dokümanlar incelendiğinde hamiyet sahibi insanların ortak özellikleri şunlardır:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Ümitvar: İnandığı değerlerin bir gün diğer insanlar tarafından benimseneceğine dair ümidini asla kesmediği gibi, insanların da buna inanmaları konusunda ümidini kesmez.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Eğitimci: Fikirleriniinsanlara dayatmaz, öğreterek, eğiterek benimsetir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Davetkâr: Davasını herkese pervasızca anlatır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Sadakat: Davasına ve dava arkadaşlarına karşı inanılmaz sadakatlidir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Mütevazi: İnsanları kendi parçası hisseder.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Fedakâr: En çok o çalışır ve en zor işleri o takip eder.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Sebatkâr: Hayatında zikzaklar yapmaz, emrolunduğu gibi dosdoğru hizmet eder..[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Müşfik ve merhamet: Kendisini dinlemeseler bile insanlara karşışefkatlidir ve merhametlidir. Dava arkadaşlarından ve sahabelerinden önce onun canı yanar.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Çalışkan ve gayretli: Tembellik lügatinde yer almaz[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Paylaşımcı: Bilgisini ve sahip olduğu maddi imkanlarını muhtaç olanlara dağıtır[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Şecaat sahibi: Himaye ettiği değerler ve insanlar için gerekirse hayatını seve seve feda eder. Allah’tan başka kimseden korkmaz.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Âkil-Hakim: Olayları okur. Geleceği öngörür. Himaye ettiği insanları olası zararlardan himaye eder.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Feragat sahibi: Davası uğruna değil dünyasını ahiretini de feda etmeye razı olur.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Müstağni: Kimseye minnet etmez. Minnet altında kalmaz[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Âdil-Hakperest: Tüm duygu ve düşünceleri ifrat ve tefritten uzak, sırat-ı müstakimdedir.Adalet-i mahzayı esas tutar. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu sıfatlar yanında hamiyet duygusunu yok eden, insanı bencilliğe, şahsi menfaatini düşünmeye sürükleyen dış faktörler de vardır. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet duygusunu yok eden temel etkenler [/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]1-) Kötü Eğitim: Şahsın kendi düşünce yapısından kaynaklanan etkenlerdir. Bu etkenin temel kaynağı kötü eğitimdir. Çocukluktan itibaren kendisine “paylaşma” duygusu öğretilmeyen, bencil davranışların sergilendiği bir aile ortamında yetişen çocukların büyüyünce “ben merkezli” bir hayat tarzını benimsemeleridir. [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Nitekim Bediüzzaman “Güzel hasletlerimiz kendi pazarımızda alıcı bulmadığı için bize küsüp gayri Müslimlere gitmiş derken hamiyet duygusunu örnek vermektedir. “Din-i Hakkın muktezası olan ‘Ben ölürsem devletim, milletim ve ahbaplarım sağdırlar’” anlayışının zayıflayan iman duygusunun ve yaygın baskıcı rejimlerin de etkisiyle şu cümleye dönüştüğünü üzülerek ifade eder:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Ben öldükten sonra dünya ne olursa olsun, isterse tufan olsun.” Böyle bir ahmak düşünce yerine öğretilmesi gereken temel fikir şu olmalıdır:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Biz ölsek, milletimiz olan İslamiyet haydır, ilelebet bakidir. Milletim sağ olsun; sevab-ı uhrevi bana kafidir, milletimin hayatındaki hayat-ı maneviyem beni yaşattırır, alem-i ulvide beni mütelezziz eder. ‘Ölüm Nevruz Bayramı günümüzdür.’ Deyi, nurun ve hamiyetin nurlu rehberlerini kendimize rehber edinmeliyiz.” Münazarat, s. 244-245)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]İmanî ve İslami bir terbiye davranışı kazanamamış insanların oluşturduğu bir toplumun ne kadar feci bir ortama sahip olduğunu düşünebiliyor musunuz?[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman böyle kötü bir eğitim yerine çocukluktan itibaren verilmesi gereken eğitimi şu şekilde özetler: “bence bir kalp ve vicdan fezail-i islamiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakiki hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez” buyurmaktadır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]O halde hamiyet duygusu öğretilebilir bir davranıştır. Eğitimcilerin bun konuda “değerler eğitimi” içinde hamiyet duygusunun öğretimini dikkate almalarını önermekteyiz.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman hazretleri “salahat, fazilet ve nur-u kalp” üçlüsünü “maharet, hamiyet ve nur-u fikir” üçlenmesiyle eşleştirerek ortaya yeni bir değer eğitimi modeli ortaya koymaktadır.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]2-) Baskıcı yönetim: Bencillik, siyasi otoritenin dikta yönetimlerle, antidemokratik rejimlerle sürdürüldüğü, muhbirlik ve ispiyonculukla insanların zarar gördüğü, baskıcı rejim insanlarının tipik karakteristiğidir. Bu tür rejimlerde insanların maskelerle dolaşırlar. Olduğu gibi görünmezler. Herkesin fikri gemisini kurtaran kaptan olmaktır. Gördüğü kötülüğe asla karışmazlar. Menfaati gerektiriyorsa el sürer. Yoksa düşene o da bir tekme atar. Alçak ve sefil davranışların egemen olduğu böyle bir toplumda hangi hamiyetten söz edilebilir. Onun için Bediüzzaman Hazretleri “neme lazım, başkası düşünsün” diyerek şahsi menfaatlerini önceleyenlerin bu düşüncesinin “istidat eseri” olduğunu belirtir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bediüzzaman özgür toplumların, yönetimleri “meşrutiyet-i meşrua” olan idarelerin her türlü hak ve özgürlüklerde şahane serbest olan toplumların daha kişilikli olduğunu belirtir. Hatta imanın parlamasının sebebinin hürriyet ortamı olduğunu belirtir. Onun için sahabelerin o asr-ı saadette mükemmel bir hürriyet ortamında kazandıkları iman ile ilişkilendirerek, “iman ne kadar parlak olursa hürriyet o kadar parlar” demektedir.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Demek ki özgürlükler imanı, iman da özgürlüğü çekmektedir. Hakiki mü’min şahsi menfaatler gibi cüz’i şeyler için “dinini dünyasına satmaz. “ahreti bildikleri halde, dünyayı bilerek ve severek tercih edenlerden hangi hamiyet beklenebilir. Demek ki hakiki mümin olunarak ve mümin kalınarak gerçek himmet sahibi insanlar olabiliriz.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]3-) Irkçılık: Bediüzzaman’a göre, toplumun sağlığını bozan ve insanlardaki hamiyet duygusunu öldüren en önemli etkenlerden birinin de “ırkçılık” olduğunu belirtir. Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde, özelikle 26. Mektubun Üçüncü Mebhasi ve farklı lahikalarda bu tehlikenin bir boyutu olarak “hamiyet duygusunu” yok ettiğini beyan eder. İnsanların “sahte hamiyetfüruş” olmasına yol açar.[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu hadiseyi açık olarak yazdığı bir makalede (Hutbe-i şamiye, s. 162) II. Abdulhamid’ten sonra tahta oturan Sultan Mehmet Reşad ile şark vilayetlerini temsilen Rumeli’ye yaptığı seyahatte, trende sohbet ettikleri iki “mektepli-mütefennin” insanla bir sohbetinden bahseder. Okumuş-yazmış, bilimleri takip eden bu iki yol arkadaşın Bediüzzaman’a sorular şudur: “Hamiyet-i diniye mi, yoksa hamiyet-i milliye mi daha kuvvetli, daha lazım?”[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Bu soruya Bediüzzaman, şuurlu bir imana sahip bir mü’minin her şeyin dizginini elinde tutan Rabbini tanımasıyla, tüm varlıkların bir nizama tabi olduğunu hiçbir varlığın başıboş bırakılmadığını vurgular. Oysa kalbinde dini hamiyet yerine kuru milliyetçilik olan ve iman zafiyeti içinde bulunan bir insanın hayatı korkularla doludur. Geçmiş asırlarda Müslümanların başarısındaki sır hamiyet-i diniyedir. (Daha geniş bilgi için bakınız Hutbe-i Şamiye, s. 162)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [B][SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyetin yanık feryadı: Âh davam! [/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Hamiyet duygusunu ahirzamanın vazifeli şahsı olmasından dolayı en yüksek noktada hisseden Bediüzzaman Hazretleri bu sorumluluğunu şu ifadelerle belirtmektedir:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Fıtratımda rikkat-i cinsiye ile acımak hissi ziyade bulunduğundan, kendi elemimden başka, binler kardeşlerimin elemlerini de o şefkat sırrıyla çektiğimden, yüzler sene yaşamış gibi ihtiyarım. Ve siz ne kadar firak belâsını çekmişseniz, benim kadar o belâya mâruz kalmamışsınız. Çünkü oğlum yoktur ki yalnız oğlumu düşüneyim. Bendeki fıtrî olan bu ziyade acımaklık ve şefkat, binler Müslüman evlâtlarının, hattâ mâsum hayvanların teellümlerine karşı dahi bir rikkat, bir elem, o sırr-ı şefkatle hissediyordum. Hususî bir hanem yoktur ki fikrimi yalnız ona hasredeyim. Belki bu memleketle ve belki âlem-i İslâmın kıt'asıyla, hanem gibi, hamiyet-i İslâmiye noktasında alâkadarım. Ve o iki büyük hanedeki dindaşlarımın elemleriyle müteellim ve firaklarıyla mahzun oluyorum.” (Lem’alar, s.310)[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred] [/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]Yazdığı ölçüleri önce kendi nefsinde gösteren o hamiyet sahibi yüce sultanın kendi cümleleriyle makaleyi bitirelim:[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]"Bana ıstırap veren yalnız İslâm’ın mâruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi, mukavemet güçleşti. Korkarım ki, cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıstırabım, yegâne ıstırabım budur. Yoksa şahsımın mâruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeye bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate mâruz kalsam da iman kalesinin istikbali selâmette olsa!”[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Bana, 'Sen şuna buna niçin sataştın?' diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!”[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.”[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]….[/COLOR][/SIZE] [SIZE=4][COLOR=darkred]“Sonra, ben cemiyetin iman selâmeti yolunda âhiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'ân'ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”[/COLOR][/SIZE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
RİSALE İ NUR HİZMETİNDE HİMMET ,GAYRET.ŞEVK VE İŞTİYAK NASIL OLMALIDIR?çalışmalarınızı bekliyoruz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst