Risâle-i Nur, her insana en büyük dâvâyı kazandınyor

FaKiR

Meþveret Bþk.
Risâle-i Nur’un Mesleği ve Vazifeleri Risâle-i Nur’un dâvâsı memleketi ve âlem-i İslâmı alâkadar eden küllî bir hâdisedir

Risâle-i Nur’a âit dâvâ ve îtiraz, cüz’î bir hâdise ve şahsî bir mesele değil ki, çok ehemmiyet verilmesin. Belki bu milleti ve memleketi ve hükûmeti ciddî alâkadar edecek ve dolayısıyla âlem-i İslâmın nazar-ı dikkatini ehemmiyetli bir sûrette celb edecek bir küllî hâdise hükmünde ve umûmi bir meseledir.
Şuâlar, s. 237.

Risâle-i Nur, her insana en büyük dâvâyı kazandınyor

Herkesin ve bilhassa Müslümanlann başına öyle bir hâdise ve öyle bir dâvâ açıimış ki, her adam; eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek dâvâyı kazanmak için, bilâtereddüt sarf edecek. İşte o dâvâ ise, yüz bin meşâhir-i insâniyenin
ve hadsiz nev-i beşerin yıldızlan ve mürşidlerinin müttefikan, kâinat Sahibinin ve Mutasamfının binler vaad ve ahidlerine istinâden haber verdikleri ve bir kısmı gözleriyle gördükleri şu ki: Herkesin-îman mukâbilinde- bu zemin yüzü kadar bağlar ve kasırlar ile müzeyyen ve bâkî ve dâimî bir tarla ve mülkü kazanmak veya kaybetmek dâvâsı başına açılmış. Eğer îman vesîkasını sağlam elde etmezse, kaybedecek. Ve bu asırda, maddiyyunluk tâunuyla çoklar o dâvâsını kaybediyor. Hattâ bir ehl-i keşif ve tahkîk, bir yerde, kırk vefiyâttan yalnız birkaç tanesi kazandığını sekerâtta müşâhede etmiş; ötekiler kaybetmişler. Acaba bu kaybettiği dâvânın yerini, bütün dünya saltanatı o adama verilse doldurabilir mi?
İşte, o dâvâyı kazandıracak olan hizmetleri ve yüzde doksanına o dâvâyı kaybettirmeyen hârika bir dâvâ vekilini o işte çalıştıran vazifeleri bırakıp; ebedî dünyada kalacak gibi âfâkî mâlâyâniyât ile iştigal etmek tam bir akılsızlık bildiğimizden; biz Risâle-i Nur şâkirtleri, herbirimizin yüz derece aklımız ziyâde olsa da, ancak bu vazifeye sarf etmek lâzımdır, diye kanaatımız var.
Ey hapis musîbetinde benim yeni kardeşlerim! Sizler, benim ile beraber gelen eski kardeşlerim gibi, Risâle-i Nur’u görmemişsiniz. Ben onlan ve onlar gibi binler şâkirtleri şâhit göstererek derim ve ispat ederim

ve ispat etmişim ki: O büyük dâvâyı yüzde doksanına kazandıran ve yirmi senede yirmi bin adama o dâvânın kazancının vesîkası ve senedi ve beratı olan îmân-ı tahkîkîyi eline veren ve Kur’ân-ı Hakîm’in mu’cize-i mâneviyesinden neş’et edip çıkan ve bu zamanın birinci bir dâvâ vekili bulunan Risâle-i Nur’dur. Bu on sekiz senedir, benim düşmanlarım ve zındıklar ve maddiyyunlar, aleyhimde gâyet gaddarâne desîselerle hükümetin bâzı erkânlannı iğfal ederek bizi imhâ için bu defa gibi eskide dahi hapislere, zindanlara soktuklan halde, Risâle-i Nur’un çelik kalesinde, yüz otuz parça cihazâtından ancak iki üç parçasına ilişebilmişler. Demek, avukat tutmak isteyen onu elde etse yeter.
Hem, korkmayınız! Risâle-i Nur yasak olmaz. Hükümet-i Cumhuriyenin mebuslan ve erkânlannın ellerinde mühim risâleleri, iki üçü müstesnâ olarak, serbest geziyorlardı. İnşaallah, bir zaman hapishâneleri tam bir ıslâhhâne yapmak için, bahtiyar müdürler ve memurlar, o nurlan mahpuslara ekmek ve ilâç gibi tevzî edecekler.
Meyve Risâlesi, s. 32-34.

Risâle-i Nur, dağlar kadar büyük umûmi bir tahribâtı tâmir ediyor


Risâle-i Nur yalnız bir cüz’î tahribâtı, bir küçük hâneyi tâmir etmiyor; belki, küllî bir tahribâtı ve
İslâmiyeti içine alan dağlar büyüklüğünde taşlan bulunan bir muhît kal’ayı tâmir ediyor; ve yalnız husûsi bir kalbi ve has bir vicdanı ıslâha çalışmıyor; belki bin seneden beri tedârik ve terâküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umûmi ve efkâr-ı âmmeyi ve umûmun, bâhusus avâm-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeâirler kınlmasıyla, bozulmaya yüz tutan vicdân-ı umûmiyi Kur’ân’ın i’câzıyla, o geniş yaralannı Kur’ân’ın ve îmânın ilâçlan ile tedâvi etmeye çalışıyor.
Elbette böyle killlî ve dehşetli rahnelere ve yaralara hakkalyakîn derecesinde ve dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar, hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda, Kur’ân-ı Mu’cizü’1-Beyânın i’câz-ı mânevîsinden çıkan Risâle-i Nur o vazifeyi gömıekle beraber, îmânın hadsiz mertebelerinde terakkiyât ve inkişâfâta medârdır.
Kastamonu Lâhikası, s. 25.
 
Üst