Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
Peygamberimiz ve sahabi nasıl konuşurdu?
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="NuruAhsen" data-source="post: 27863" data-attributes="member: 857"><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer başta olmak üzere diğer güzide halifeler ve ashab efendilerimiz, İslam'a ve Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) olabildiğine teslimiyetlerinin yanında şahsî düşüncelerini ifade adına da oldukça rahat idiler ve belli bir terbiye içinde fikirlerini ve şahsî düşüncelerini serbestçe ifade edebiliyorlardı. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Tabii herhangi bir yanlış yaptıklarında da özür dilemesini çok iyi biliyorlardı. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Evet ashab-ı kiram, fikirlerini söyleme serbestisine sahip olmaları yanında hemen her zaman takındıkları edep tavrını da hiç değiştirmemiş ve bu konuda hep saygılı bir üslup takip etmişlerdir. Zira onların herhangi biriyle değil, bir nebi ile muhatap olmaları söz konusudur. Onların nebiyle konuşurken seslerini yükseltmemeleri gerektiğini bizzat Cenab-ı Hak: "Peygamberin huzurunda sesinizi onun sesinden daha fazla yükseltmeyin." (Hucurât, 49/2) ayetiyle bildirmiştir. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Ashab-ı kiramın hemen hepsi O'nun huzurunda kendi düşüncelerini çok rahatça ortaya koyabiliyorlardı. Hatta bu yıldız insanlardan her biri daha sonraları vazifeli olduğu bir makamı halefine devrederken, "Ben şunu şunu yaptım, şunu yapmayı da düşünüyorum..." diyorlardı. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">İsterseniz konuyu bir misalle biraz daha açalım: Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken aralarında geçen konuşma İslam hukukundaki içtihad telakkisine de bir menat mahiyetindedir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu konuşmasında Hz. Muaz'a, kalbleri hakikaten yumuşak, daha sonraları ehl-i beyte duydukları muhabbet ve sevgi ile de mümtaz bir yere sahip olan Yemen halkı hakkında gerekli malumatı vermiştir. Hakikaten Yemen'deki İmamiyye (Zeydiyye) hiçbir zaman sertliğe girmemiştir. Onlar Sünnilerle hep diyalog içinde olmuş ve hep yumuşak davranmışlardır. Tarih boyunca da genelde hep bu hallerini devam ettirmişlerdir. Dünyayı çok iyi tanıyan ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hz. Muaz'ı Yemen'e vali olarak gönderirken O'na: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"Ya Muaz! Orada bir hâdise ile karşılaşırsan nasıl hüküm vereceksin?" diye sorar. Hz. Muaz: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"ALLAHu Teâlâ'nın kitabı ile Ya ResûlALLAH." diye cevap verir. Resûl-i Ekrem devamla: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"Ya o hâdisenin hükmünü kitapta bulamazsan?" diye sorunca Hz. Muaz: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"ALLAH'ın Resûlü'nün sünnetine müracaat ederim" diyerek cevap verir. Bunun üzerine Efendimiz: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"ALLAHu Teâlâ'nın kitabında ve benim sünnetimde de o hâdisenin açık hükmünü bulamazsan, nasıl hüküm verirsin?" diye sorunca da Hz. Muaz: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"O zaman kendi içtihadımla hüküm veririm." demiştir. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Fikirleri söylerken saygılı olunmalı </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Burada dikkat edilmesi gereken husus, Hz. Muaz'ın Efendimiz ile konuşmasındaki rahatlığıdır. Evet, saygı ve teslimiyetin yanında bu rahatlık çok önemlidir. Ayrıca Muaz b. Cebel sahabenin gençlerindendi; kılığı-kıyafeti itibarıyla de görkemli, oturup kalkması da dikkat çeken, hareketleri ve bakışlarıyla emniyet telkin eden, çok temiz ve nezih bir sima idi. Gencecik yaştaki Hz. Muaz'da böyle bir özellik görüldüğüne göre, hemen herkese bu serbestinin verildiği söylenebilir. Tabii şunu da ifade etmeliyim ki, Peygamber'i kendi konumunda kabullenme ve O'na saygılı olma, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) isteğinden daha çok ALLAH'ın istediği bir husustur. Vakıa Peygamberimiz bir kısım yanlışlıkları, kaba sayılabilecek davranışları bir eziyet gibi sinesine çekiyor ve eritiyordu. Bu münasebetle Kur'an-ı Kerim insanları irşad sadedinde, farkına varmadan peygambere eziyet etmiş olabileceklerinden, Onun huzurunda seslerini yükseltememeleri gibi bazı hususlarda onları ikaz ediyordu. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Ayrıca ashab-ı kiram, düşüncelerinin müzâkere edilmesine de gayet derecede açık idiler. Özellikle de birbirleri arasında oturur her şeyi rahat bir şekilde konuşurlardı. Hatta bu arada Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de sahabenin eski devirlere ait bir kısım menkıbeleri birbirlerine anlatmalarını tebessüm ederek dinlerdi. Bizdeki bazı tekke, zaviye ve eğitim yuvalarında başkalarına konuşma ve düşüncelerini ifade etme hakkının tanınmamasına mukabil Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabına en geniş manasıyla bu serbestliği vermişti ki herkes ALLAH Resûlü'nün huzurunda edebe riayet ederek her meselelerini rahatlıkla onunla müzakere edebilirlerdi. Tabii her şey bir edep dairesi içinde cereyan ederdi. Zira Efendimiz'e karşı edepli olmak, ALLAH'a karşı edepli olmak demektir. Ayrıca ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de onlara karşı çok içten ve saygılıydı. Efendimiz'i anlatanlar O'nu anlatırken, "örtüsünün arkasından halkın içine hiç çıkmamış, evlilik bilmeyen genç bir kız gibiydi" derler. Yani Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) o kadar hayalı ve utangaçtı ki, Hz. Hatice validemiz (evlilik öncesi) kendisini tavsif ederken O, buram buram ter dökmüştü. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Konuyu bir kıyasla devam ettirmek istiyorum: Bizler kesinlikle Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) gibi edepli olabildiğimiz/olabileceğimizi söylemeliyiz, zira bazı kimselerin öyle dayatmaları ve metazori ile dediklerini yaptırma hisleri oluyor ki insan belli bir noktadan sonra çatlayacak hale gelebiliyor. Bazen buna bir şey de denemiyor. Basit bir misal vereyim: Namazın farzını kıldıktan sonra kalan sünnetini kılmak için odaya giderken merdivende biri gelip önünüzü kesiveriyor. Oysa ALLAH Resûlü adet-i seniyyeleri gereği, namazın sünnetini hep kendi hücrelerinde kılarlardı. Ayrıca farz ile sünnetin arasını açmamak gerektiği de bu konuda riayet edilen hususlardandı. Şimdi bu kadarcık kısa bir arada bile belki yirmi tane eshab-ı mesâlih geliyor ve sizi meşgul ediyor. Siz vicdanınızda öyle bir ızdırap yaşıyorsunuz ki, bazen hezeyana girip değişik şeyler bile söyleyebiliyorsunuz. Çünkü her gelenle teker teker görüşmenin yanında yazı yazma ve yazıları tashih etme gibi işler için de zamana ihtiyacınız oluyor. Bazen yirmi dört saat yetmediği için dua ediyor ve "keşke günler kırk sekiz saat olsaydı" deyip inliyorsunuz. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Evet, bazen buna benzer durumlar öyle bir eziyet halini alıyor ki insan bunu sineye çekmekte bir hayli zorlanıyor. Zira yanınıza gelen bu insanlar sizin ehl-i iman kardeşleriniz. Aslına bakılırsa ALLAH indinde çok değerli olan bu insanlar için zakkum yutsanız bile değer. Şimdi bir de o edeb, nezâhat ve nezaket âbidesi, efendi olarak doğmuş ve insanlığın efendisi olmuş Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) maruz kaldığı onca eziyete rağmen hiç sesini çıkarmadığını düşünün; hiç "ah!" etmeden duruşu ne müthiş bir hadisedir. Şair sanki onun için söylemiş: </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">"Âşıkım dersin bela-i aşktan âh eyleme! </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Âh edip ağyârı âhından âgâh eyleme!" </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">Cenab-ı Hak (celle celâluhû) O'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) hislerini tercüme edip göndermesine ve insanların Peygamber'e karşı eziyet işlediklerini bildirmesine rağmen O (sallallâhu aleyhi ve sellem), yine de herkese karşı çok açık davranmıştı. Meseleler O'nun o herkese açık meclislerinde müzakere edile edile bir taraftan vuzûha ve inkişafa kavuşuyor, diğer taraftan da meknî istidatlar ve kabiliyetler ortaya çıkma imkan buluyordu. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred"><strong>ÖZETLE</strong> </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">1- Ashab-ı kiram, fikirlerini söyleme serbestisine sahip olmaları yanında hemen her zaman, takındıkları edep tavrını da hiç değiştirmemiş ve bu konuda hep saygılı bir üslup takip etmişlerdir. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">2- Kim bilir bizler belki de nice kabiliyetli insanın duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat vermeyip kendimize ne kayıplar yaşatıyor ve nice istidatların körelip gitmesine sebebiyet veriyoruz. </span></span></span></p><p></p><p style="text-align: left"><span style="font-size: 12px"><span style="font-family: 'Book Antiqua'"><span style="color: darkred">3- İslamiyet, teslimiyet dini olduğu gibi, her zaman kapılarını fikir hürriyetine açık tutmuş, edebi ve erkanına göre herkesin bu deryadan nasiplenmesine asla engel olmamıştır.</span></span></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="NuruAhsen, post: 27863, member: 857"] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer başta olmak üzere diğer güzide halifeler ve ashab efendilerimiz, İslam'a ve Efendimiz'e (sallallâhu aleyhi ve sellem) olabildiğine teslimiyetlerinin yanında şahsî düşüncelerini ifade adına da oldukça rahat idiler ve belli bir terbiye içinde fikirlerini ve şahsî düşüncelerini serbestçe ifade edebiliyorlardı. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Tabii herhangi bir yanlış yaptıklarında da özür dilemesini çok iyi biliyorlardı. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Evet ashab-ı kiram, fikirlerini söyleme serbestisine sahip olmaları yanında hemen her zaman takındıkları edep tavrını da hiç değiştirmemiş ve bu konuda hep saygılı bir üslup takip etmişlerdir. Zira onların herhangi biriyle değil, bir nebi ile muhatap olmaları söz konusudur. Onların nebiyle konuşurken seslerini yükseltmemeleri gerektiğini bizzat Cenab-ı Hak: "Peygamberin huzurunda sesinizi onun sesinden daha fazla yükseltmeyin." (Hucurât, 49/2) ayetiyle bildirmiştir. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Ashab-ı kiramın hemen hepsi O'nun huzurunda kendi düşüncelerini çok rahatça ortaya koyabiliyorlardı. Hatta bu yıldız insanlardan her biri daha sonraları vazifeli olduğu bir makamı halefine devrederken, "Ben şunu şunu yaptım, şunu yapmayı da düşünüyorum..." diyorlardı. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]İsterseniz konuyu bir misalle biraz daha açalım: Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) Muaz b. Cebel'i Yemen'e gönderirken aralarında geçen konuşma İslam hukukundaki içtihad telakkisine de bir menat mahiyetindedir. Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu konuşmasında Hz. Muaz'a, kalbleri hakikaten yumuşak, daha sonraları ehl-i beyte duydukları muhabbet ve sevgi ile de mümtaz bir yere sahip olan Yemen halkı hakkında gerekli malumatı vermiştir. Hakikaten Yemen'deki İmamiyye (Zeydiyye) hiçbir zaman sertliğe girmemiştir. Onlar Sünnilerle hep diyalog içinde olmuş ve hep yumuşak davranmışlardır. Tarih boyunca da genelde hep bu hallerini devam ettirmişlerdir. Dünyayı çok iyi tanıyan ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) Hz. Muaz'ı Yemen'e vali olarak gönderirken O'na: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"Ya Muaz! Orada bir hâdise ile karşılaşırsan nasıl hüküm vereceksin?" diye sorar. Hz. Muaz: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"ALLAHu Teâlâ'nın kitabı ile Ya ResûlALLAH." diye cevap verir. Resûl-i Ekrem devamla: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"Ya o hâdisenin hükmünü kitapta bulamazsan?" diye sorunca Hz. Muaz: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"ALLAH'ın Resûlü'nün sünnetine müracaat ederim" diyerek cevap verir. Bunun üzerine Efendimiz: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"ALLAHu Teâlâ'nın kitabında ve benim sünnetimde de o hâdisenin açık hükmünü bulamazsan, nasıl hüküm verirsin?" diye sorunca da Hz. Muaz: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"O zaman kendi içtihadımla hüküm veririm." demiştir. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Fikirleri söylerken saygılı olunmalı [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Burada dikkat edilmesi gereken husus, Hz. Muaz'ın Efendimiz ile konuşmasındaki rahatlığıdır. Evet, saygı ve teslimiyetin yanında bu rahatlık çok önemlidir. Ayrıca Muaz b. Cebel sahabenin gençlerindendi; kılığı-kıyafeti itibarıyla de görkemli, oturup kalkması da dikkat çeken, hareketleri ve bakışlarıyla emniyet telkin eden, çok temiz ve nezih bir sima idi. Gencecik yaştaki Hz. Muaz'da böyle bir özellik görüldüğüne göre, hemen herkese bu serbestinin verildiği söylenebilir. Tabii şunu da ifade etmeliyim ki, Peygamber'i kendi konumunda kabullenme ve O'na saygılı olma, Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) isteğinden daha çok ALLAH'ın istediği bir husustur. Vakıa Peygamberimiz bir kısım yanlışlıkları, kaba sayılabilecek davranışları bir eziyet gibi sinesine çekiyor ve eritiyordu. Bu münasebetle Kur'an-ı Kerim insanları irşad sadedinde, farkına varmadan peygambere eziyet etmiş olabileceklerinden, Onun huzurunda seslerini yükseltememeleri gibi bazı hususlarda onları ikaz ediyordu. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Ayrıca ashab-ı kiram, düşüncelerinin müzâkere edilmesine de gayet derecede açık idiler. Özellikle de birbirleri arasında oturur her şeyi rahat bir şekilde konuşurlardı. Hatta bu arada Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) de sahabenin eski devirlere ait bir kısım menkıbeleri birbirlerine anlatmalarını tebessüm ederek dinlerdi. Bizdeki bazı tekke, zaviye ve eğitim yuvalarında başkalarına konuşma ve düşüncelerini ifade etme hakkının tanınmamasına mukabil Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) ashabına en geniş manasıyla bu serbestliği vermişti ki herkes ALLAH Resûlü'nün huzurunda edebe riayet ederek her meselelerini rahatlıkla onunla müzakere edebilirlerdi. Tabii her şey bir edep dairesi içinde cereyan ederdi. Zira Efendimiz'e karşı edepli olmak, ALLAH'a karşı edepli olmak demektir. Ayrıca ALLAH Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) de onlara karşı çok içten ve saygılıydı. Efendimiz'i anlatanlar O'nu anlatırken, "örtüsünün arkasından halkın içine hiç çıkmamış, evlilik bilmeyen genç bir kız gibiydi" derler. Yani Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) o kadar hayalı ve utangaçtı ki, Hz. Hatice validemiz (evlilik öncesi) kendisini tavsif ederken O, buram buram ter dökmüştü. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Konuyu bir kıyasla devam ettirmek istiyorum: Bizler kesinlikle Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) gibi edepli olabildiğimiz/olabileceğimizi söylemeliyiz, zira bazı kimselerin öyle dayatmaları ve metazori ile dediklerini yaptırma hisleri oluyor ki insan belli bir noktadan sonra çatlayacak hale gelebiliyor. Bazen buna bir şey de denemiyor. Basit bir misal vereyim: Namazın farzını kıldıktan sonra kalan sünnetini kılmak için odaya giderken merdivende biri gelip önünüzü kesiveriyor. Oysa ALLAH Resûlü adet-i seniyyeleri gereği, namazın sünnetini hep kendi hücrelerinde kılarlardı. Ayrıca farz ile sünnetin arasını açmamak gerektiği de bu konuda riayet edilen hususlardandı. Şimdi bu kadarcık kısa bir arada bile belki yirmi tane eshab-ı mesâlih geliyor ve sizi meşgul ediyor. Siz vicdanınızda öyle bir ızdırap yaşıyorsunuz ki, bazen hezeyana girip değişik şeyler bile söyleyebiliyorsunuz. Çünkü her gelenle teker teker görüşmenin yanında yazı yazma ve yazıları tashih etme gibi işler için de zamana ihtiyacınız oluyor. Bazen yirmi dört saat yetmediği için dua ediyor ve "keşke günler kırk sekiz saat olsaydı" deyip inliyorsunuz. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Evet, bazen buna benzer durumlar öyle bir eziyet halini alıyor ki insan bunu sineye çekmekte bir hayli zorlanıyor. Zira yanınıza gelen bu insanlar sizin ehl-i iman kardeşleriniz. Aslına bakılırsa ALLAH indinde çok değerli olan bu insanlar için zakkum yutsanız bile değer. Şimdi bir de o edeb, nezâhat ve nezaket âbidesi, efendi olarak doğmuş ve insanlığın efendisi olmuş Efendimiz'in (sallallâhu aleyhi ve sellem) maruz kaldığı onca eziyete rağmen hiç sesini çıkarmadığını düşünün; hiç "ah!" etmeden duruşu ne müthiş bir hadisedir. Şair sanki onun için söylemiş: [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]"Âşıkım dersin bela-i aşktan âh eyleme! [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Âh edip ağyârı âhından âgâh eyleme!" [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]Cenab-ı Hak (celle celâluhû) O'nun (sallallâhu aleyhi ve sellem) hislerini tercüme edip göndermesine ve insanların Peygamber'e karşı eziyet işlediklerini bildirmesine rağmen O (sallallâhu aleyhi ve sellem), yine de herkese karşı çok açık davranmıştı. Meseleler O'nun o herkese açık meclislerinde müzakere edile edile bir taraftan vuzûha ve inkişafa kavuşuyor, diğer taraftan da meknî istidatlar ve kabiliyetler ortaya çıkma imkan buluyordu. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred][B]ÖZETLE[/B] [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]1- Ashab-ı kiram, fikirlerini söyleme serbestisine sahip olmaları yanında hemen her zaman, takındıkları edep tavrını da hiç değiştirmemiş ve bu konuda hep saygılı bir üslup takip etmişlerdir. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]2- Kim bilir bizler belki de nice kabiliyetli insanın duygu ve düşüncelerini ifade etmesine fırsat vermeyip kendimize ne kayıplar yaşatıyor ve nice istidatların körelip gitmesine sebebiyet veriyoruz. [/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [LEFT][SIZE=3][FONT=Book Antiqua][COLOR=darkred]3- İslamiyet, teslimiyet dini olduğu gibi, her zaman kapılarını fikir hürriyetine açık tutmuş, edebi ve erkanına göre herkesin bu deryadan nasiplenmesine asla engel olmamıştır.[/COLOR][/FONT][/SIZE][/LEFT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Sahabe-i Kiram
Peygamberimiz ve sahabi nasıl konuşurdu?
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst