Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 271643" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 880</strong></p><p></p><p>gençliğin zararlarından, taşkınlıklarından kurtulursun. Hem ihtiyarlıkta daha ziyade ibadete muvaffakiyet ve merhamet-i İlâhiyeye daha ziyade liyakat kazandığını düşünürsün. Ehl-i gaflet gibi beş on senelik bir gençlik lezzetine mukabil, elli senede “Eyvah, gençliğim gitti” diye teessüf edip gençliğe ağlamayacaksın. Nasıl ki, öylelerin birisi demiş:</p><p></p><p><span style="font-size: 22px">لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْمًا فَاُخْبِرَهُ بِمَا فَعَلَ الْمَشِيبُ</span></p><p></p><p></p><p>Yani, “Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekvâ ederek haber verecektim.”</p><p></p><p>Bahar gibi ziynetli meşherlere muhabbet ise, madem san’at-ı İlâhiyeyi seyran itibarıyladır. O baharın gitmesiyle, temâşâ lezzeti zâil olmaz. Çünkü, bahar, yaldızlı bir mektup gibi verdiği mânâları her vakit temâşâ edebilirsin. Senin hayalin ve zaman, ikisi de sinema şeritleri gibi, sana o temâşâ lezzetini idame ettirmekle beraber, o baharın mânâlarını, güzelliklerini sana tazelendirirler. O vakit muhabbetin esefli, elemli, muvakkat olmaz; lezzetli, safâlı olur.</p><p></p><p>Dünyaya muhabbetin ise, madem Cenâb-ı Hakkın namınadır. O vakit dünyanın dehşetli mevcudatı, sana ünsiyetli bir arkadaş hükmüne geçer. Mezraa-i âhiret cihetiyle sevdiğin için, herşeyinde âhirete faide verecek bir sermaye, bir meyve alabilirsin. Ne musibetleri sana dehşet verir, ne zevâl ve fenâsı sana sıkıntı verir. Kemâl-i rahatla o misafirhanede müddet-i ikametini geçirirsin. Yoksa, ehl-i gaflet gibi seversen, yüz defa sana söylemişiz ki, sıkıntılı, ezici, boğucu, fenâya mahkûm, neticesiz bir muhabbet içinde boğulur, gidersin.</p><p></p><p>İşte, bazı mahbupların, Kur’ân’ın irşad ettiği surette olduğu vakit, herbirisinden yüzde ancak bir letâfetini gösterdik. Kur’ân’ın gösterdiği yolda olmazsa, yüzden bir mazarratına işaret ettik. Şimdi, şu mahbupların, dâr-ı bekâda, âlem-i âhirette, Kur’ân-ı Hakîmin âyât-ı beyyinâtıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşru muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini bir Mukaddime ve Dokuz İşaret ile, yüzden bir faidesini icmâlen göstereceğiz.</p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Cenâb-ı Hak</strong>: Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>Kur’ân-ı Hakim</strong>: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td><strong>dehşet</strong>: korku, ürküntü</td><td><strong>dâr-ı bekà</strong>: sonsuzluk yurdu (bk. b-ḳ-y)</td></tr><tr><td><strong>dâr-ı âhiret</strong>: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r)</td><td><strong>ehl-i gaflet</strong>: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler (bk. ğ-f-l)</td></tr><tr><td><strong>elemli</strong>: acı veren</td><td><strong>esefli</strong>: hayıflandıran, üzen</td></tr><tr><td><strong>fenâ</strong>: son bulma (bk. f-n-y)</td><td><strong>icmâlen</strong>: kısaca, özetle (bk. c-m-l)</td></tr><tr><td><strong>idame</strong>: devam ettirme</td><td><strong>irşad</strong>: doğru yol gösterme (bk. r-ş-d)</td></tr><tr><td><strong>kemâl-i rahat</strong>: tam anlamıyla rahatlık (bk. k-m-l)</td><td><strong>letâfet</strong>: hoşluk, gözellik (bk. l-ṭ-f)</td></tr><tr><td><strong>liyakat</strong>: lâyık olma</td><td><strong>mahbup</strong>: sevgili (bk. ḥ-b-b)</td></tr><tr><td><strong>mazarrat</strong>: zararlar, ziyanlar</td><td><strong>merhamet-i İlâhiye</strong>: Allah’ın merhameti (bk. r-ḥ-m; e-l-h)</td></tr><tr><td><strong>mevcudat</strong>: varlıklar (bk. v-c-d)</td><td><strong>mezraa-i âhiret</strong>: âhiretin tarlası (bk. e-ḫ-r)</td></tr><tr><td><strong>meşher</strong>: sergi</td><td><strong>meşru</strong>: helâl, dine uygun (bk. ş-r-a)</td></tr><tr><td><strong>muhabbet</strong>: sevgi (bk. ḥ-b-b)</td><td><strong>mukabil</strong>: karşılık</td></tr><tr><td><strong>mukaddime</strong>: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)</td><td><strong>musibet</strong>: belâ, felaket</td></tr><tr><td><strong>muvaffakiyet</strong>: başarı</td><td><strong>muvakkat</strong>: geçici</td></tr><tr><td><strong>müddet-i ikamet</strong>: kalış süresi</td><td><strong>nam</strong>: ad</td></tr><tr><td><strong>safâlı</strong>: huzur ve keyif veren</td><td><strong>san’at-ı İlâhî</strong>: Allah’ın san’atı (bk. ṣ-n-a; e-l-h)</td></tr><tr><td><strong>seyran</strong>: gezinti</td><td><strong>suret</strong>: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>teessüf</strong>: hayıflanma, üzülme</td><td><strong>temâşâ</strong>: seyir</td></tr><tr><td><strong>zevâl</strong>: kaybolup gitme (bk. z-v-l)</td><td><strong>ziyade</strong>: çok, fazla</td></tr><tr><td><strong>ziynetli</strong>: süslü (bk. z-y-n)</td><td><strong>zâil olma</strong>: kaybolma, geçip gitme (bk. z-v-l)</td></tr><tr><td><strong>âhiret</strong>: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)</td><td><strong>âlem-i âhiret</strong>: âhiret âlemi (bk. a-l-m; e-ḫ-r)</td></tr><tr><td><strong>âyât-ı beyyinat</strong>: ap açık âyetler (bk. b-y-n)</td><td><strong>ünsiyetli</strong>: dostane, canayakın</td></tr><tr><td><strong>şekvâ</strong>: şikâyet</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 271643, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 880[/b] gençliğin zararlarından, taşkınlıklarından kurtulursun. Hem ihtiyarlıkta daha ziyade ibadete muvaffakiyet ve merhamet-i İlâhiyeye daha ziyade liyakat kazandığını düşünürsün. Ehl-i gaflet gibi beş on senelik bir gençlik lezzetine mukabil, elli senede “Eyvah, gençliğim gitti” diye teessüf edip gençliğe ağlamayacaksın. Nasıl ki, öylelerin birisi demiş: [SIZE=6]لَيْتَ الشَّبَابَ يَعُودُ يَوْمًا فَاُخْبِرَهُ بِمَا فَعَلَ الْمَشِيبُ[/SIZE] Yani, “Keşke gençliğim birgün dönseydi, ihtiyarlık benim başıma neler getirdiğini şekvâ ederek haber verecektim.” Bahar gibi ziynetli meşherlere muhabbet ise, madem san’at-ı İlâhiyeyi seyran itibarıyladır. O baharın gitmesiyle, temâşâ lezzeti zâil olmaz. Çünkü, bahar, yaldızlı bir mektup gibi verdiği mânâları her vakit temâşâ edebilirsin. Senin hayalin ve zaman, ikisi de sinema şeritleri gibi, sana o temâşâ lezzetini idame ettirmekle beraber, o baharın mânâlarını, güzelliklerini sana tazelendirirler. O vakit muhabbetin esefli, elemli, muvakkat olmaz; lezzetli, safâlı olur. Dünyaya muhabbetin ise, madem Cenâb-ı Hakkın namınadır. O vakit dünyanın dehşetli mevcudatı, sana ünsiyetli bir arkadaş hükmüne geçer. Mezraa-i âhiret cihetiyle sevdiğin için, herşeyinde âhirete faide verecek bir sermaye, bir meyve alabilirsin. Ne musibetleri sana dehşet verir, ne zevâl ve fenâsı sana sıkıntı verir. Kemâl-i rahatla o misafirhanede müddet-i ikametini geçirirsin. Yoksa, ehl-i gaflet gibi seversen, yüz defa sana söylemişiz ki, sıkıntılı, ezici, boğucu, fenâya mahkûm, neticesiz bir muhabbet içinde boğulur, gidersin. İşte, bazı mahbupların, Kur’ân’ın irşad ettiği surette olduğu vakit, herbirisinden yüzde ancak bir letâfetini gösterdik. Kur’ân’ın gösterdiği yolda olmazsa, yüzden bir mazarratına işaret ettik. Şimdi, şu mahbupların, dâr-ı bekâda, âlem-i âhirette, Kur’ân-ı Hakîmin âyât-ı beyyinâtıyla işaret ettiği neticeleri işitmek ve anlamak istersen, işte o çeşit meşru muhabbetlerin dâr-ı âhiretteki neticelerini bir Mukaddime ve Dokuz İşaret ile, yüzden bir faidesini icmâlen göstereceğiz. [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Cenâb-ı Hak[/B]: Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]Kur’ân-ı Hakim[/B]: her âyet ve sûresinde sayısız hikmet ve faydalar bulunan Kur’ân (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]dehşet[/B]: korku, ürküntü[/TD] [TD][B]dâr-ı bekà[/B]: sonsuzluk yurdu (bk. b-ḳ-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]dâr-ı âhiret[/B]: âhiret yurdu (bk. e-ḫ-r)[/TD] [TD][B]ehl-i gaflet[/B]: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler (bk. ğ-f-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]elemli[/B]: acı veren[/TD] [TD][B]esefli[/B]: hayıflandıran, üzen[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]fenâ[/B]: son bulma (bk. f-n-y)[/TD] [TD][B]icmâlen[/B]: kısaca, özetle (bk. c-m-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]idame[/B]: devam ettirme[/TD] [TD][B]irşad[/B]: doğru yol gösterme (bk. r-ş-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kemâl-i rahat[/B]: tam anlamıyla rahatlık (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]letâfet[/B]: hoşluk, gözellik (bk. l-ṭ-f)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]liyakat[/B]: lâyık olma[/TD] [TD][B]mahbup[/B]: sevgili (bk. ḥ-b-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mazarrat[/B]: zararlar, ziyanlar[/TD] [TD][B]merhamet-i İlâhiye[/B]: Allah’ın merhameti (bk. r-ḥ-m; e-l-h)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mevcudat[/B]: varlıklar (bk. v-c-d)[/TD] [TD][B]mezraa-i âhiret[/B]: âhiretin tarlası (bk. e-ḫ-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]meşher[/B]: sergi[/TD] [TD][B]meşru[/B]: helâl, dine uygun (bk. ş-r-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muhabbet[/B]: sevgi (bk. ḥ-b-b)[/TD] [TD][B]mukabil[/B]: karşılık[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mukaddime[/B]: başlangıç, giriş (bk. ḳ-d-m)[/TD] [TD][B]musibet[/B]: belâ, felaket[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muvaffakiyet[/B]: başarı[/TD] [TD][B]muvakkat[/B]: geçici[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]müddet-i ikamet[/B]: kalış süresi[/TD] [TD][B]nam[/B]: ad[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]safâlı[/B]: huzur ve keyif veren[/TD] [TD][B]san’at-ı İlâhî[/B]: Allah’ın san’atı (bk. ṣ-n-a; e-l-h)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]seyran[/B]: gezinti[/TD] [TD][B]suret[/B]: şekil, biçim (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]teessüf[/B]: hayıflanma, üzülme[/TD] [TD][B]temâşâ[/B]: seyir[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zevâl[/B]: kaybolup gitme (bk. z-v-l)[/TD] [TD][B]ziyade[/B]: çok, fazla[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ziynetli[/B]: süslü (bk. z-y-n)[/TD] [TD][B]zâil olma[/B]: kaybolma, geçip gitme (bk. z-v-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âhiret[/B]: öteki dünya, öldükten sonraki hayat (bk. e-ḫ-r)[/TD] [TD][B]âlem-i âhiret[/B]: âhiret âlemi (bk. a-l-m; e-ḫ-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âyât-ı beyyinat[/B]: ap açık âyetler (bk. b-y-n)[/TD] [TD][B]ünsiyetli[/B]: dostane, canayakın[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şekvâ[/B]: şikâyet[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst