Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 271642" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 879</strong></p><p></p><p>Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise: Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin vücutlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları suretinde sana göründüğü için, o âleme gitmeye tevahhuş, tedehhüş değil, belki bilâkis temayül ve iştiyak hissini verir; hayat-ı dünyeviyenin lezzetini kaçırmaz. Yoksa, onların muhabbeti, ehl-i medeniyetin meşâhir-i insaniyeye muhabbeti nev’inden olsa, o kâmil insanların fenâ ve zevâllerini ve mazi denilen mezar-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle, elemli hayatına bir keder daha ilâve eder. Yani, “Öyle kâmilleri çürüten bir mezara ben de gireceğim” diye düşünür, mezaristana endişeli bir nazarla bakar, ah çeker. Evvelki nazarda ise, cisim libasını mazide bırakıp kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemâl-i rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana ünsiyetkârâne bakar.</p><p></p><p>Hem güzel şeylere muhabbetin, madem Sânileri hesabınadır,<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1 “Ne güzel yapılmışlar” tarzındadır. O muhabbetin bir leziz tefekkür olduğu halde, hüsünperest, cemâlperest zevkinin nazarını daha yüksek, daha mukaddes ve binler defa daha güzel cemâl mertebelerinin definelerine yol açar, baktırır. Çünkü, o güzel âsârdan ef’âl-i İlâhiyenin güzelliğine intikal ettirir. Ondan esmânın güzelliğine, ondan sıfâtın güzelliğine, ondan Zât-ı Zülcelâlin cemâl-i bîmisâline karşı kalbe yol açar. İşte bu muhabbet bu surette olsa, hem lezzetlidir, hem ibadettir ve hem tefekkürdür.</p><p></p><p>Gençliğe muhabbetin ise, madem Cenâb-ı Hakkın güzel bir nimeti cihetinde sevmişsin. Elbette onu ibadette sarf edersin, sefahette boğdurup öldürmezsin. Öyle ise, o gençlikte kazandığın ibadetler, o fâni gençliğin bâki meyveleridir. Sen ihtiyarlandıkça, gençliğin iyilikleri olan bâki meyvelerini elde ettiğin halde,</p><p></p><p>[NOT]Dipnot-1</p><p> bk. Sâd Sûresi, 38:32.[/NOT]</p><p></p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Cenâb-ı Hak</strong>: Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>Sâni</strong>: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td><strong>Zât-ı Zülcelâl</strong>: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)</td><td><strong>berzah âlemi</strong>: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>bilâkis</strong>: aksine, tersine</td><td><strong>bâki</strong>: devamlı, kalıcı (bk. b-ḳ-y)</td></tr><tr><td><strong>cemâl</strong>: güzellik (bk. c-m-l)</td><td><strong>cemâl-i bîmisâl</strong>: benzersiz güzellik (bk. c-m-l; m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>cemâlperest</strong>: güzelliğe düşkün (bk. c-m-l)</td><td><strong>cihet</strong>: yön</td></tr><tr><td><strong>ef’âl-i İlâhiye</strong>: kâinattaki varlıkları ortaya çıkaran İlâhi fiiller</td><td><strong>ehl-i gaflet</strong>: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler (bk. ğ-f-l)</td></tr><tr><td><strong>ehl-i medeniyet</strong>: dünyaya yalnız dünya için ve maddî zevk ve menfaatleri için bakanlar</td><td><strong>elemli</strong>: acı veren, üzücü</td></tr><tr><td><strong>enbiya</strong>: peygamberler (bk. n-b-e)</td><td><strong>esmâ</strong>: isimler (bk. s-m-v)</td></tr><tr><td><strong>evliya</strong>: velîler, Allah dostları (bk. v-l-y)</td><td><strong>fenâ</strong>: geçip gitme, yok olma (bk. f-n-y)</td></tr><tr><td><strong>fâni</strong>: geçici (bk. f-n-y)</td><td><strong>hayat-ı dünyeviye</strong>: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)</td></tr><tr><td><strong>hüsünperest</strong>: güzelliğe düşkün (bk. ḥ-s-n)</td><td><strong>ikamet</strong>: yerleşme</td></tr><tr><td><strong>intikal</strong>: ulaşma</td><td><strong>istikbal</strong>: gelecek zaman</td></tr><tr><td><strong>iştiyak</strong>: şevkle ve istekle yönelme</td><td><strong>kemâl-i rahat</strong>: tam anlamıyla rahatlık (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td><strong>kâmil</strong>: olgun, mükemmelliğe ulaşmış (bk. k-m-l)</td><td><strong>libas</strong>: elbise</td></tr><tr><td><strong>mazi</strong>: geçmiş</td><td><strong>menzilgâh</strong>: konaklama yeri (bk. n-z-l)</td></tr><tr><td><strong>mezar-ı ekber</strong>: en büyük mezar (bk. k-b-r)</td><td><strong>meşâhir-i insaniyet</strong>: insanların meşhurları, ünlü kişiler</td></tr><tr><td><strong>muhabbet</strong>: sevgi (bk. ḥ-b-b)</td><td><strong>mukaddes</strong>: her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış (bk. ḳ-d-s)</td></tr><tr><td><strong>nazar</strong>: bakış (bk. n-ẓ-r)</td><td><strong>nev</strong>: tür</td></tr><tr><td><strong>nuranî</strong>: nurdan varlık (bk. n-v-r)</td><td><strong>sarf etmek</strong>: harcamak (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td><strong>sefahet</strong>: helâl olmayan zevk ve eğlenceye düşkünlük, beyinsizlik</td><td><strong>suret</strong>: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>sıfât</strong>: sıfatlar; Allah’ın yüce Zâtını niteleyen İlâhî özellikler</td><td><strong>tedehhüş</strong>: dehşete düşme</td></tr><tr><td><strong>tefekkür</strong>: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde mahlûkat üzerinde düşünme (bk. f-k-r)</td><td><strong>temayül</strong>: eğilim ve istek gösterme</td></tr><tr><td><strong>tenevvür</strong>: aydınlanma, nurlanma (bk. n-v-r)</td><td><strong>tevahhuş</strong>: ürkme</td></tr><tr><td><strong>vahşetgâh</strong>: ürkütücü yer</td><td><strong>vücut</strong>: varlık (bk. v-c-d)</td></tr><tr><td><strong>zevâl</strong>: ortadan kaybolma (bk. z-v-l)</td><td><strong>âlem-i berzah</strong>: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi (bk. a-l-m)</td></tr><tr><td><strong>âsâr</strong>: eserler, varlıklar</td><td><strong>ünsiyetkârâne</strong>: dostça, canayakın bir şekilde</td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 271642, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 879[/b] Enbiya ve evliyaya muhabbetin ise: Ehl-i gaflete karanlıklı bir vahşetgâh görünen âlem-i berzah, o nuranîlerin vücutlarıyla tenevvür etmiş menzilgâhları suretinde sana göründüğü için, o âleme gitmeye tevahhuş, tedehhüş değil, belki bilâkis temayül ve iştiyak hissini verir; hayat-ı dünyeviyenin lezzetini kaçırmaz. Yoksa, onların muhabbeti, ehl-i medeniyetin meşâhir-i insaniyeye muhabbeti nev’inden olsa, o kâmil insanların fenâ ve zevâllerini ve mazi denilen mezar-ı ekberinde çürümelerini düşünmekle, elemli hayatına bir keder daha ilâve eder. Yani, “Öyle kâmilleri çürüten bir mezara ben de gireceğim” diye düşünür, mezaristana endişeli bir nazarla bakar, ah çeker. Evvelki nazarda ise, cisim libasını mazide bırakıp kendileri istikbal salonu olan berzah âleminde kemâl-i rahatla ikametlerini düşünür, mezaristana ünsiyetkârâne bakar. Hem güzel şeylere muhabbetin, madem Sânileri hesabınadır,[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1 “Ne güzel yapılmışlar” tarzındadır. O muhabbetin bir leziz tefekkür olduğu halde, hüsünperest, cemâlperest zevkinin nazarını daha yüksek, daha mukaddes ve binler defa daha güzel cemâl mertebelerinin definelerine yol açar, baktırır. Çünkü, o güzel âsârdan ef’âl-i İlâhiyenin güzelliğine intikal ettirir. Ondan esmânın güzelliğine, ondan sıfâtın güzelliğine, ondan Zât-ı Zülcelâlin cemâl-i bîmisâline karşı kalbe yol açar. İşte bu muhabbet bu surette olsa, hem lezzetlidir, hem ibadettir ve hem tefekkürdür. Gençliğe muhabbetin ise, madem Cenâb-ı Hakkın güzel bir nimeti cihetinde sevmişsin. Elbette onu ibadette sarf edersin, sefahette boğdurup öldürmezsin. Öyle ise, o gençlikte kazandığın ibadetler, o fâni gençliğin bâki meyveleridir. Sen ihtiyarlandıkça, gençliğin iyilikleri olan bâki meyvelerini elde ettiğin halde, [NOT]Dipnot-1 bk. Sâd Sûresi, 38:32.[/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Cenâb-ı Hak[/B]: Hakkın ta kendisi olan, şeref ve azamet sahibi yüce Allah (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]Sâni[/B]: herşeyi san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. ṣ-n-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Zât-ı Zülcelâl[/B]: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi Zât, Allah (bk. ẕü; c-l-l)[/TD] [TD][B]berzah âlemi[/B]: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi (bk. a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]bilâkis[/B]: aksine, tersine[/TD] [TD][B]bâki[/B]: devamlı, kalıcı (bk. b-ḳ-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cemâl[/B]: güzellik (bk. c-m-l)[/TD] [TD][B]cemâl-i bîmisâl[/B]: benzersiz güzellik (bk. c-m-l; m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cemâlperest[/B]: güzelliğe düşkün (bk. c-m-l)[/TD] [TD][B]cihet[/B]: yön[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ef’âl-i İlâhiye[/B]: kâinattaki varlıkları ortaya çıkaran İlâhi fiiller[/TD] [TD][B]ehl-i gaflet[/B]: âhirete, Allah’ın emir ve yasaklarına karşı duyarsız olan kimseler (bk. ğ-f-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ehl-i medeniyet[/B]: dünyaya yalnız dünya için ve maddî zevk ve menfaatleri için bakanlar[/TD] [TD][B]elemli[/B]: acı veren, üzücü[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]enbiya[/B]: peygamberler (bk. n-b-e)[/TD] [TD][B]esmâ[/B]: isimler (bk. s-m-v)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]evliya[/B]: velîler, Allah dostları (bk. v-l-y)[/TD] [TD][B]fenâ[/B]: geçip gitme, yok olma (bk. f-n-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]fâni[/B]: geçici (bk. f-n-y)[/TD] [TD][B]hayat-ı dünyeviye[/B]: dünya hayatı (bk. ḥ-y-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hüsünperest[/B]: güzelliğe düşkün (bk. ḥ-s-n)[/TD] [TD][B]ikamet[/B]: yerleşme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]intikal[/B]: ulaşma[/TD] [TD][B]istikbal[/B]: gelecek zaman[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]iştiyak[/B]: şevkle ve istekle yönelme[/TD] [TD][B]kemâl-i rahat[/B]: tam anlamıyla rahatlık (bk. k-m-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kâmil[/B]: olgun, mükemmelliğe ulaşmış (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]libas[/B]: elbise[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mazi[/B]: geçmiş[/TD] [TD][B]menzilgâh[/B]: konaklama yeri (bk. n-z-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mezar-ı ekber[/B]: en büyük mezar (bk. k-b-r)[/TD] [TD][B]meşâhir-i insaniyet[/B]: insanların meşhurları, ünlü kişiler[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muhabbet[/B]: sevgi (bk. ḥ-b-b)[/TD] [TD][B]mukaddes[/B]: her türlü çirkinlik ve eksiklikten arınmış (bk. ḳ-d-s)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nazar[/B]: bakış (bk. n-ẓ-r)[/TD] [TD][B]nev[/B]: tür[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nuranî[/B]: nurdan varlık (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]sarf etmek[/B]: harcamak (bk. ṣ-r-f)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sefahet[/B]: helâl olmayan zevk ve eğlenceye düşkünlük, beyinsizlik[/TD] [TD][B]suret[/B]: şekil, görüntü (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sıfât[/B]: sıfatlar; Allah’ın yüce Zâtını niteleyen İlâhî özellikler[/TD] [TD][B]tedehhüş[/B]: dehşete düşme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tefekkür[/B]: Allah’ı tanımayı sonuç verecek şekilde mahlûkat üzerinde düşünme (bk. f-k-r)[/TD] [TD][B]temayül[/B]: eğilim ve istek gösterme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tenevvür[/B]: aydınlanma, nurlanma (bk. n-v-r)[/TD] [TD][B]tevahhuş[/B]: ürkme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]vahşetgâh[/B]: ürkütücü yer[/TD] [TD][B]vücut[/B]: varlık (bk. v-c-d)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zevâl[/B]: ortadan kaybolma (bk. z-v-l)[/TD] [TD][B]âlem-i berzah[/B]: öldükten sonra ruhların kıyamete kadar kalacakları mânevî âlem, kabir âlemi (bk. a-l-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âsâr[/B]: eserler, varlıklar[/TD] [TD][B]ünsiyetkârâne[/B]: dostça, canayakın bir şekilde[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst