Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 271592" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 855</strong></p><p></p><p>ve o çiçek suretini de bir mücevherata taktı. Demek bu rahmet ve irade-i nimeti çalıştıran, terahhum ve tahannündür. Yani, acımak ve şefkat etmek mânâsı, rahmet ve nimeti tahrik ediyor.</p><p></p><p>Ve o müstağnî ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan zâtta olan terahhum ve tahannün mânâsını tahrik eden ve izhara sevk eden, elbette o zâttaki mânevî cemâl ve kemâldir ki, tezahür etmek isterler. Ve o cemâlin en şirin cüz’ü olan muhabbet ve en tatlı kısmı olan rahmet ise, san’at âyinesiyle görünmek ve müştakların gözleriyle kendilerini görmek isterler. Yani, cemâl ve kemâl—çünkü bizzat sevilirler—herşeyden ziyade kendi kendini severler. Hem hüsündür, hem aşktırlar. Hüsün ve aşkın ittihadı bu noktadandır. Cemâl, madem kendini sever, kendini âyinelerde görmek ister. İşte, heykele konulan ve surete takılan sevimli nimetler, güzel meyveler, o cemâl-i mânevînin, kendi kabiliyetlerine göre birer lem’asını taşıyorlar; o lem’aları hem cemâl sahibine, hem başkasına gösteriyorlar.</p><p></p><p>Aynen öyle de, Sâni-i Hakîm, Cenneti ve dünyayı, semâvâtı ve zemini, nebâtat ve hayvânâtı, cin ve insi, melek ve ruhaniyatı, küllî ve cüz’î bütün eşyayı, cilve-i esmâsıyla eşkâlini tahdit ediyor, tanzim ediyor, birer miktar-ı muayyene veriyor. Onun ile, bunlara Mukaddir, Munazzım, Musavvir isimlerini okutturuyor.</p><p></p><p>Öyle bir tarzda şekl-i umumîsinin hududunu tayin eder ki, Alîm, Hakîm ismini gösterir.</p><p></p><p>Sonra, ilim ve hikmet cetveliyle, o hudut içinde, o şeyin tasvirine başlar. Öyle bir tarzda ki, sun’ ve inâyet mânâlarını ve Sâni ve Kerîm isimlerini gösteriyor.</p><p></p><p>Sonra, san’atın yed-i beyzâsıyla, inâyetin fırçasıyla, o suretin—eğer birtek insan ve birtek çiçek ise—göz, kulak, yaprak, püskül gibi âzâlarına bir hüsün, bir ziynet renkleri veriyor. Eğer zemin ise, maâdin, nebâtat ve hayvânâtına bir hüsün</p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Alîm</strong>: her şeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah (bk. a-l-m)</td><td><strong>Hakîm</strong>: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td><strong>Kerîm</strong>: sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah (bk. k-r-m)</td><td><strong>Mukaddir</strong>: herşeyi tam bir ölçü ile takdir edip yaratan Allah (bk. ḳ-d-r)</td></tr><tr><td><strong>Munazzım</strong>: herşeyi en güzel bir şekilde düzenleyen Allah (bk. n-ẓ-m)</td><td><strong>Musavvir</strong>: varlıkları dilediği şekil ve surette yaratan Allah (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>Sâni</strong>: herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. s-n-a)</td><td><strong>Sâni-i Hakîm</strong>: herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)</td></tr><tr><td><strong>cemâl</strong>: güzellik (bk. c-m-l)</td><td><strong>cemâl-i mânevî</strong>: mânevî güzellik (bk. c-m-l; a-n-y)</td></tr><tr><td><strong>cilve-i esmâ</strong>: isimlerin görüntüsü, aksi (bk. c-l-y; s-m-v)</td><td><strong>cin ve ins</strong>: cinler ve insanlar</td></tr><tr><td><strong>cüz’</strong>: kısım, parça (bk. c-z-e)</td><td><strong>cüz’î</strong>: fert, birey (bk. c-z-e)</td></tr><tr><td><strong>eşkâl</strong>: şekiller, biçimler</td><td><strong>eşya</strong>: varlıklar</td></tr><tr><td><strong>hayvânât</strong>: hayvanlar</td><td><strong>hikmet</strong>: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td><strong>hudud</strong>: sınırlar</td><td><strong>hüsün</strong>: güzellik (bk. ḥ-s-n)</td></tr><tr><td><strong>inâyet</strong>: özen, dikkat (bk. a-n-y)</td><td><strong>irade-i nimet</strong>: nimet verme isteği, iradesi (bk. r-v-d; n-a-m)</td></tr><tr><td><strong>ittihad</strong>: birleşme</td><td><strong>izhar</strong>: gösterme (bk. ẓ-h-r)</td></tr><tr><td><strong>kemâl</strong>: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)</td><td><strong>küllî</strong>: tür, fertler topluluğu (bk. k-l-l)</td></tr><tr><td><strong>lem’a</strong>: parıltı</td><td><strong>maâdin</strong>: madenler</td></tr><tr><td><strong>miktar-ı muayyene</strong>: belirlenmiş miktar</td><td><strong>muhabbet</strong>: sevgi (bk. ḥ-b-b)</td></tr><tr><td><strong>mücevherat</strong>: kıymetli taşlar</td><td><strong>müstağni</strong>: ihtiyac duymayan, muhtaç olmayan (bk. ğ-n-y)</td></tr><tr><td><strong>müştak</strong>: çok arzulu ve istekli</td><td><strong>nebâtât</strong>: bitkiler</td></tr><tr><td><strong>rahmet</strong>: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)</td><td><strong>ruhaniyât</strong>: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âleminin varlıkları (bk. r-v-ḥ)</td></tr><tr><td><strong>semâvât</strong>: gökler (bk. s-m-v)</td><td><strong>sun’</strong>: san’at (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td><strong>suret</strong>: resim, görüntü (bk. ṣ-v-r)</td><td><strong>tahannün</strong>: şefkat etme (bk. ḥ-n-n)</td></tr><tr><td><strong>tahdit</strong>: sınırlama, tayin ve tespit etme</td><td><strong>tahrik</strong>: harekete geçirme</td></tr><tr><td><strong>tanzim</strong>: düzenleme (bk. n-ẓ-m)</td><td><strong>tasvir</strong>: resimleme, suret verme (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>tayin etme</strong>: belirleme, belirli kılma</td><td><strong>terahhum</strong>: acıma, merhamet etme (bk. r-ḥ-m)</td></tr><tr><td><strong>tezahür etmek</strong>: görünmek (bk. ẓ-h-r)</td><td><strong>yed-i beyzâ</strong>: maharetli el, ak el</td></tr><tr><td><strong>zemin</strong>: yer</td><td><strong>ziyade</strong>: çok, fazla</td></tr><tr><td><strong>ziynet</strong>: süs (bk. z-y-n)</td><td><strong>âzâ</strong>: organlar</td></tr><tr><td><strong>şekl-i umumî</strong>: genel şekil</td><td></td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 271592, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 855[/b] ve o çiçek suretini de bir mücevherata taktı. Demek bu rahmet ve irade-i nimeti çalıştıran, terahhum ve tahannündür. Yani, acımak ve şefkat etmek mânâsı, rahmet ve nimeti tahrik ediyor. Ve o müstağnî ve hiç kimseye ihtiyacı olmayan zâtta olan terahhum ve tahannün mânâsını tahrik eden ve izhara sevk eden, elbette o zâttaki mânevî cemâl ve kemâldir ki, tezahür etmek isterler. Ve o cemâlin en şirin cüz’ü olan muhabbet ve en tatlı kısmı olan rahmet ise, san’at âyinesiyle görünmek ve müştakların gözleriyle kendilerini görmek isterler. Yani, cemâl ve kemâl—çünkü bizzat sevilirler—herşeyden ziyade kendi kendini severler. Hem hüsündür, hem aşktırlar. Hüsün ve aşkın ittihadı bu noktadandır. Cemâl, madem kendini sever, kendini âyinelerde görmek ister. İşte, heykele konulan ve surete takılan sevimli nimetler, güzel meyveler, o cemâl-i mânevînin, kendi kabiliyetlerine göre birer lem’asını taşıyorlar; o lem’aları hem cemâl sahibine, hem başkasına gösteriyorlar. Aynen öyle de, Sâni-i Hakîm, Cenneti ve dünyayı, semâvâtı ve zemini, nebâtat ve hayvânâtı, cin ve insi, melek ve ruhaniyatı, küllî ve cüz’î bütün eşyayı, cilve-i esmâsıyla eşkâlini tahdit ediyor, tanzim ediyor, birer miktar-ı muayyene veriyor. Onun ile, bunlara Mukaddir, Munazzım, Musavvir isimlerini okutturuyor. Öyle bir tarzda şekl-i umumîsinin hududunu tayin eder ki, Alîm, Hakîm ismini gösterir. Sonra, ilim ve hikmet cetveliyle, o hudut içinde, o şeyin tasvirine başlar. Öyle bir tarzda ki, sun’ ve inâyet mânâlarını ve Sâni ve Kerîm isimlerini gösteriyor. Sonra, san’atın yed-i beyzâsıyla, inâyetin fırçasıyla, o suretin—eğer birtek insan ve birtek çiçek ise—göz, kulak, yaprak, püskül gibi âzâlarına bir hüsün, bir ziynet renkleri veriyor. Eğer zemin ise, maâdin, nebâtat ve hayvânâtına bir hüsün [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Alîm[/B]: her şeyi hakkıyla bilen, sonsuz ilim sahibi Allah (bk. a-l-m)[/TD] [TD][B]Hakîm[/B]: herşeyi hikmetle, belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı ve tam yerli yerinde yaratan Allah (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Kerîm[/B]: sonsuz cömertlik ve ikram sahibi olan Allah (bk. k-r-m)[/TD] [TD][B]Mukaddir[/B]: herşeyi tam bir ölçü ile takdir edip yaratan Allah (bk. ḳ-d-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Munazzım[/B]: herşeyi en güzel bir şekilde düzenleyen Allah (bk. n-ẓ-m)[/TD] [TD][B]Musavvir[/B]: varlıkları dilediği şekil ve surette yaratan Allah (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]Sâni[/B]: herşeyi mükemmel ve san’atlı bir şekilde yaratan Allah (bk. s-n-a)[/TD] [TD][B]Sâni-i Hakîm[/B]: herşeyi hikmetle ve san’atla yapan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cemâl[/B]: güzellik (bk. c-m-l)[/TD] [TD][B]cemâl-i mânevî[/B]: mânevî güzellik (bk. c-m-l; a-n-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cilve-i esmâ[/B]: isimlerin görüntüsü, aksi (bk. c-l-y; s-m-v)[/TD] [TD][B]cin ve ins[/B]: cinler ve insanlar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cüz’[/B]: kısım, parça (bk. c-z-e)[/TD] [TD][B]cüz’î[/B]: fert, birey (bk. c-z-e)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]eşkâl[/B]: şekiller, biçimler[/TD] [TD][B]eşya[/B]: varlıklar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hayvânât[/B]: hayvanlar[/TD] [TD][B]hikmet[/B]: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hudud[/B]: sınırlar[/TD] [TD][B]hüsün[/B]: güzellik (bk. ḥ-s-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]inâyet[/B]: özen, dikkat (bk. a-n-y)[/TD] [TD][B]irade-i nimet[/B]: nimet verme isteği, iradesi (bk. r-v-d; n-a-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ittihad[/B]: birleşme[/TD] [TD][B]izhar[/B]: gösterme (bk. ẓ-h-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kemâl[/B]: mükemmellik, kusursuzluk (bk. k-m-l)[/TD] [TD][B]küllî[/B]: tür, fertler topluluğu (bk. k-l-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]lem’a[/B]: parıltı[/TD] [TD][B]maâdin[/B]: madenler[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]miktar-ı muayyene[/B]: belirlenmiş miktar[/TD] [TD][B]muhabbet[/B]: sevgi (bk. ḥ-b-b)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mücevherat[/B]: kıymetli taşlar[/TD] [TD][B]müstağni[/B]: ihtiyac duymayan, muhtaç olmayan (bk. ğ-n-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]müştak[/B]: çok arzulu ve istekli[/TD] [TD][B]nebâtât[/B]: bitkiler[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]rahmet[/B]: şefkat, merhamet (bk. r-ḥ-m)[/TD] [TD][B]ruhaniyât[/B]: maddî yapısı olmayan ve gözle görülemeyen ruh âleminin varlıkları (bk. r-v-ḥ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]semâvât[/B]: gökler (bk. s-m-v)[/TD] [TD][B]sun’[/B]: san’at (bk. ṣ-n-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]suret[/B]: resim, görüntü (bk. ṣ-v-r)[/TD] [TD][B]tahannün[/B]: şefkat etme (bk. ḥ-n-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tahdit[/B]: sınırlama, tayin ve tespit etme[/TD] [TD][B]tahrik[/B]: harekete geçirme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tanzim[/B]: düzenleme (bk. n-ẓ-m)[/TD] [TD][B]tasvir[/B]: resimleme, suret verme (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tayin etme[/B]: belirleme, belirli kılma[/TD] [TD][B]terahhum[/B]: acıma, merhamet etme (bk. r-ḥ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tezahür etmek[/B]: görünmek (bk. ẓ-h-r)[/TD] [TD][B]yed-i beyzâ[/B]: maharetli el, ak el[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]zemin[/B]: yer[/TD] [TD][B]ziyade[/B]: çok, fazla[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ziynet[/B]: süs (bk. z-y-n)[/TD] [TD][B]âzâ[/B]: organlar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şekl-i umumî[/B]: genel şekil[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst