Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 270377" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 813</strong></p><p></p><p>ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde Ona mutî ve musahhardırlar. Bir ağacı meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi kolayca, güneşi seyyârâtla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelâl ve Hâkim-i Mutlaktır.”<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1</p><p></p><p>Sonra o müddeî, yerde yer bulamadığı için gider, güneşe kalbinden der ki: “Bu çok büyük birşeydir. Belki içinde bir delik bulup bir yol açarım, yeri de musahhar ederim.” Güneşe şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe lisanıyla, mecusîlerin dedikleri gibi der ki: “Sen bir sultansın. Kendi kendine mâliksin, istediğin gibi tasarruf edersin.”</p><p></p><p>Güneş ise, hak namına ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlâhiye diliyle ona der:</p><p></p><p>“Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî mâlik olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle mânevî cevherler ve göz, kulak gibi antika san’atlar var ki, benim dükkânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir”<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />2 der, müddeîyi tekdir eder.</p><p></p><p>Sonra o müddeî döner, firavunlaşmış felsefe lisanıyla der ki: “Madem kendine mâlik ve sahip değilsin, bir hizmetkârsın. Esbab namına benimsin” der.</p><p></p><p>O vakit güneş, hak ve hakikat namına ve ubûdiyet lisanıyla der ki: “Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ulvî yıldızları icad eden ve semâvâtında kemâl-i hikmetle yerleştiren ve kemâl-i haşmetle döndüren ve kemâl-i ziynetle süslendiren bir Zât olabilir.”<img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />3</p><p></p><p>Sonra o müddeî, kalbinden der ki: “Yıldızlar çok kalabalıktırlar. Hem dağınık, karma karışık görünüyorlar. Belki onların içinde, müvekkillerim namına birşey kazanırım” der, onların içine girer. Onlara esbab namına, şerikleri hesabına ve tuğyan etmiş felsefe lisanıyla, nücumperest olan sâbiiyyunların dedikleri gibi der ki: “Sizler pek çok dağınık olduğunuzdan, ayrı ayrı hâkimlerin taht-ı hükmünde bulunuyorsunuz.”</p><p></p><p>[NOT]Dipnot-1</p><p> bk. Bakara Sûresi, 2:22, 164; Ra’d Sûresi, 13:2; İbrahim Sûresi, 14:32-33; Nahl Sûresi, 16:12; Ankebût Sûresi, 29:44, 61; Lokman Sûresi, 31:25, 29; Secde Sûresi, 32:4; Fâtır Sûresi, 35:13, 40.</p><p>Dipnot-2</p><p> bk. Yûnus Sûresi, 10:5; Nahl Sûresi, 16:12; Hac Sûresi, 22:18, 73; Yâsin Sûresi, 36:38.</p><p>Dipnot-3</p><p> bk. Yâsin Sûresi, 36:38-40; Sâffât Sûresi, 37:6; Fussilet Sûresi, 41:12; Mülk Sûresi, 67:5.[/NOT]</p><p></p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Hakîm-i Zülcelâl</strong>: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-l-l)</td><td><strong>Hâkim-i Mutlak</strong>: sınırsız egemenlik sahibi olan Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>cevher</strong>: öz, maden</td><td><strong>dâire-i iktidar</strong>: gücün etkili olduğu alan (bk. ḳ-d-r)</td></tr><tr><td><strong>emirber nefer</strong>: emre hazır asker</td><td><strong>emsal</strong>: benzerler (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>esbab</strong>: sebepler (bk. s-b-b)</td><td><strong>firavunlaşmak</strong>: kendisini Firavun gibi ilah seviyesine çıkaracak derecede büyük görme</td></tr><tr><td><strong>hak</strong>: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>hakikat</strong>: gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>hakiki</strong>: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>haricinde</strong>: dışında</td></tr><tr><td><strong>hikmet-i İlâhiye</strong>: Allah’ın gözettiği fayda ve gaye (bk. ḥ-k-m; e-l-h)</td><td><strong>hizmetkâr</strong>: hizmetçi</td></tr><tr><td><strong>hâkim</strong>: hükmeden, idareci (bk. ḥ-k-m)</td><td><strong>hâşâ ve kellâ</strong>: asla ve asla, kesinlikle öyle değil</td></tr><tr><td><strong>icad</strong>: var etme, yaratma (bk. v-c-d)</td><td><strong>kemâl-i haşmet</strong>: mükemmel bir heybet (bk. k-m-l)</td></tr><tr><td><strong>kemâl-i hikmet</strong>: mükemmel bir hikmet (bk. k-m-l; ḥ-k-m)</td><td><strong>kemâl-i ziynet</strong>: kusursuz ve mükemmel süs (bk. k-m-l; z-y-n)</td></tr><tr><td><strong>lisan</strong>: dil</td><td><strong>mecusî</strong>: ateşe tapan</td></tr><tr><td><strong>mumdar</strong>: ışık verici</td><td><strong>musahhar</strong>: boyun eğen, emre uyan</td></tr><tr><td><strong>mutî</strong>: itaatkâr, emre uyan</td><td><strong>mâlik</strong>: sahip (bk. m-l-k)</td></tr><tr><td><strong>müddeî</strong>: iddia sahibi</td><td><strong>müvekkil</strong>: vekâlet veren (bk. v-k-l)</td></tr><tr><td><strong>nam</strong>: ad</td><td><strong>nücumperest</strong>: yıldızlara tapan</td></tr><tr><td><strong>sabiiyyun</strong>: yıldızlara tapan kimseler</td><td><strong>semâvât</strong>: gökler (bk. s-m-v)</td></tr><tr><td><strong>seyyarat</strong>: gezegenler</td><td><strong>seyyid</strong>: efendi</td></tr><tr><td><strong>taht-ı hükmünde</strong>: hükmü altında (bk. ḥ-k-m)</td><td><strong>tanzim</strong>: düzenleme (bk. n-ẓ-m)</td></tr><tr><td><strong>tasarruf</strong>: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)</td><td><strong>tekdir</strong>: azarlama</td></tr><tr><td><strong>tezyin</strong>: süsleme (bk. z-y-n)</td><td><strong>tuğyan</strong>: azgınlık, taşkınlık, zulüm ve küfürde çok ileri gitme (bk. ṭ-ğ-y)</td></tr><tr><td><strong>ubûdiyet</strong>: kulluk (bk. a-b-d)</td><td><strong>ulvî</strong>: yüce</td></tr><tr><td><strong>şerik</strong>: Allah’a ortak koşulan şey</td><td><strong>şirk</strong>: Allah’a ortak koşma</td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 270377, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 813[/b] ve güneşlere kadar emirber nefer hükmünde Ona mutî ve musahhardırlar. Bir ağacı meyveleriyle tanzim ve tezyin ettiği gibi kolayca, güneşi seyyârâtla tanzim eder bir Hakîm-i Zülcelâl ve Hâkim-i Mutlaktır.”[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1 Sonra o müddeî, yerde yer bulamadığı için gider, güneşe kalbinden der ki: “Bu çok büyük birşeydir. Belki içinde bir delik bulup bir yol açarım, yeri de musahhar ederim.” Güneşe şirk namına ve şeytanlaşmış felsefe lisanıyla, mecusîlerin dedikleri gibi der ki: “Sen bir sultansın. Kendi kendine mâliksin, istediğin gibi tasarruf edersin.” Güneş ise, hak namına ve hakikat lisanıyla ve hikmet-i İlâhiye diliyle ona der: “Hâşâ, yüz bin defa hâşâ ve kellâ! Ben musahhar bir memurum. Seyyidimin misafirhanesinde bir mumdarım. Bir sineğe, belki bir sineğin kanadına dahi hakikî mâlik olamam. Çünkü sineğin vücudunda öyle mânevî cevherler ve göz, kulak gibi antika san’atlar var ki, benim dükkânımda yok, daire-i iktidarımın haricindedir”[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]2 der, müddeîyi tekdir eder. Sonra o müddeî döner, firavunlaşmış felsefe lisanıyla der ki: “Madem kendine mâlik ve sahip değilsin, bir hizmetkârsın. Esbab namına benimsin” der. O vakit güneş, hak ve hakikat namına ve ubûdiyet lisanıyla der ki: “Ben öyle birinin olabilirim ki, bütün emsalim olan ulvî yıldızları icad eden ve semâvâtında kemâl-i hikmetle yerleştiren ve kemâl-i haşmetle döndüren ve kemâl-i ziynetle süslendiren bir Zât olabilir.”[IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]3 Sonra o müddeî, kalbinden der ki: “Yıldızlar çok kalabalıktırlar. Hem dağınık, karma karışık görünüyorlar. Belki onların içinde, müvekkillerim namına birşey kazanırım” der, onların içine girer. Onlara esbab namına, şerikleri hesabına ve tuğyan etmiş felsefe lisanıyla, nücumperest olan sâbiiyyunların dedikleri gibi der ki: “Sizler pek çok dağınık olduğunuzdan, ayrı ayrı hâkimlerin taht-ı hükmünde bulunuyorsunuz.” [NOT]Dipnot-1 bk. Bakara Sûresi, 2:22, 164; Ra’d Sûresi, 13:2; İbrahim Sûresi, 14:32-33; Nahl Sûresi, 16:12; Ankebût Sûresi, 29:44, 61; Lokman Sûresi, 31:25, 29; Secde Sûresi, 32:4; Fâtır Sûresi, 35:13, 40. Dipnot-2 bk. Yûnus Sûresi, 10:5; Nahl Sûresi, 16:12; Hac Sûresi, 22:18, 73; Yâsin Sûresi, 36:38. Dipnot-3 bk. Yâsin Sûresi, 36:38-40; Sâffât Sûresi, 37:6; Fussilet Sûresi, 41:12; Mülk Sûresi, 67:5.[/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Hakîm-i Zülcelâl[/B]: sonsuz haşmet ve yücelik sahibi ve herşeyi hikmetle yapan Allah (bk. ḥ-k-m; ẕü; c-l-l)[/TD] [TD][B]Hâkim-i Mutlak[/B]: sınırsız egemenlik sahibi olan Allah (bk. ḥ-k-m; ṭ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cevher[/B]: öz, maden[/TD] [TD][B]dâire-i iktidar[/B]: gücün etkili olduğu alan (bk. ḳ-d-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]emirber nefer[/B]: emre hazır asker[/TD] [TD][B]emsal[/B]: benzerler (bk. m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]esbab[/B]: sebepler (bk. s-b-b)[/TD] [TD][B]firavunlaşmak[/B]: kendisini Firavun gibi ilah seviyesine çıkaracak derecede büyük görme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hak[/B]: doğru, gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]hakikat[/B]: gerçeklik (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakiki[/B]: gerçek (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]haricinde[/B]: dışında[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hikmet-i İlâhiye[/B]: Allah’ın gözettiği fayda ve gaye (bk. ḥ-k-m; e-l-h)[/TD] [TD][B]hizmetkâr[/B]: hizmetçi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hâkim[/B]: hükmeden, idareci (bk. ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]hâşâ ve kellâ[/B]: asla ve asla, kesinlikle öyle değil[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]icad[/B]: var etme, yaratma (bk. v-c-d)[/TD] [TD][B]kemâl-i haşmet[/B]: mükemmel bir heybet (bk. k-m-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kemâl-i hikmet[/B]: mükemmel bir hikmet (bk. k-m-l; ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]kemâl-i ziynet[/B]: kusursuz ve mükemmel süs (bk. k-m-l; z-y-n)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]lisan[/B]: dil[/TD] [TD][B]mecusî[/B]: ateşe tapan[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mumdar[/B]: ışık verici[/TD] [TD][B]musahhar[/B]: boyun eğen, emre uyan[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]mutî[/B]: itaatkâr, emre uyan[/TD] [TD][B]mâlik[/B]: sahip (bk. m-l-k)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]müddeî[/B]: iddia sahibi[/TD] [TD][B]müvekkil[/B]: vekâlet veren (bk. v-k-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nam[/B]: ad[/TD] [TD][B]nücumperest[/B]: yıldızlara tapan[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]sabiiyyun[/B]: yıldızlara tapan kimseler[/TD] [TD][B]semâvât[/B]: gökler (bk. s-m-v)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]seyyarat[/B]: gezegenler[/TD] [TD][B]seyyid[/B]: efendi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]taht-ı hükmünde[/B]: hükmü altında (bk. ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]tanzim[/B]: düzenleme (bk. n-ẓ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tasarruf[/B]: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)[/TD] [TD][B]tekdir[/B]: azarlama[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tezyin[/B]: süsleme (bk. z-y-n)[/TD] [TD][B]tuğyan[/B]: azgınlık, taşkınlık, zulüm ve küfürde çok ileri gitme (bk. ṭ-ğ-y)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ubûdiyet[/B]: kulluk (bk. a-b-d)[/TD] [TD][B]ulvî[/B]: yüce[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şerik[/B]: Allah’a ortak koşulan şey[/TD] [TD][B]şirk[/B]: Allah’a ortak koşma[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst