Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="TaLHa" data-source="post: 269860" data-attributes="member: 1"><p><strong>Otuz İkinci Söz - Sayfa 807</strong></p><p></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir.</span><span style="font-family: 'Arial'"><strong><u><img src="http://www.erisale.com/images/blank.gif" alt="" class="fr-fic fr-dii fr-draggable " style="" />1</u></strong></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> Öyle ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki, seninle, senin böyle karma karışık sözlerine cevap vermeye vaktim yok” der, onu tar</span>d eder.</span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">Sonra, onu kandıramadığı için, o müddeî gider, bedendeki hüceyre tabir ettikleri menzilciğe rast gelir. Felsefe</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> ve tabiat</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> lisanıyla der: “Zerreye ve küreyvât-ı hamrâya söz anlattıramadım. Belki sen sözümü anlarsın. Çünkü sen gayet küçük bir menzil gibi birkaç şeyden yapılmışsın. Öyle ise ben seni yapabilirim. Sen benim masnuum ve hakikî mülküm ol” der.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">O hüceyre, ona cevaben, hikmet</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> ve hakikat lisanıyla der ki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim ve bedenin bütün hüceyrâtına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle, evride</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> ve şerâyin</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> damarlarına ve hassâse</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> ve muharrike</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> âsaplarına ve cazibe, dafia, müvellide, musavvire gibi kuvvelere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. Eğer bütün bedeni, bütün damar ve âsab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> ve ilim</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> sende varsa ve benim emsalim ve san’atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrât-ı bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">, şamil bir hikmet</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> sende varsa, göster; sonra ‘Ben seni yapabilirim’ diye dâvâ et. Yoksa haydi git! Küreyvât-ı hamrâ bana erzak getiriyorlar. Küreyvât-ı beyzâ</span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> da bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul etme.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span></span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'">“Hem senin gibi âciz, câmid, sağır, kör bir şey bize hiçbir cihetle karışamaz. Çünkü bizde o derece </span>ince ve nazik ve mükemmel bir intizam<span style="font-family: 'Arial'"><strong><u><strong><u>HAŞİYE-1</u></strong></u></strong></span> <span style="font-family: 'Trebuchet MS'">var ki, eğer</span></span></p><p></p><p>[NOT]Dipnot-1</p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> bk. Lokman Sûresi, 31:28; Şûrâ Sûresi, 42:11.</span></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"></span></p><p>Haşiye-1</p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"> Sâni-i Hakîm, beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde halk etmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar. Kan ise, içinde iki kısım küreyvât halk edilmiş. Bir kısmı “küreyvât-ı hamrâ“ tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor ve bir kanun-u İlâhî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor (tüccar ve erzak memurları gibi). Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki, ötekilere nisbeten ekalliyettedirler. Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler, Mevlevî gibi iki hareket-i devriye ile sür’atli bir vaziyet-i acibe alırlar. Kanın heyet-i mecmuası ise, iki vazife-i umumiyesi var: Biri bedendeki hüceyrâtın tahribatını tamir etmek, diğeri hüceyrâtın enkazlarını toplayıp bedeni temizlemektir. Evride ve şerâyin namında iki kısım damarlar var ki, biri sâfi kanı getirir, dağıtır, sâfi kanın mecrâlarıdır. Diğer kısmı, enkazı toplayan bulanık kanın mecrâsıdır ki, şu ikinci ise, kanı “ree“ denilen, nefesin geldiği yere getirirler. Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir: biri azot, biri müvellidülhumuza. Müvellidülhumuza ise, nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker. İkisi imtizaç eder. Buharî hâmız-ı karbon denilen, semli havaî bir maddeye inkılâb ettirir. Hem hararet-i gariziyeyi temin eder, hem kanı tasfiye eder. Çünkü, Sâni-i Hakîm, fenn-i kimyada aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellidülhumuza ile karbona vermiş ki, o iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile o iki unsur imtizaç ederler. Fennen sabittir ki, imtizaçtan hararet hasıl olur. Çünkü imtizaç bir nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti budur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var. İmtizaç vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder, bir hareket muallâk kalır. Çünkü imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre bir oldu; her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı. Diğer hareket, Sâni-i Hakîmin bir kanunuyla hararete inkılâb eder. Zaten “Hareket harareti tevlid eder” bir kanun-u mukarreredir. İşte bu sırra binaen, beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor, hem nâr-ı hayatı iş’âl ediyor. Çıktığı vakit, ağızda, mu’cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor. <em>Fesübhâne men tehayyere fî sun’ihi’l-ukul!</em></span></p><p>[/NOT]</p><p></p><p></p><table style='width: 100%'><tr><td><strong>Sâni-i Hakîm</strong>: herşeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)</td><td><strong>alâka</strong>: bağlantı</td></tr><tr><td><strong>beden-i insan</strong>: insan bedeni</td><td><strong>cazibe</strong>: çekim</td></tr><tr><td><strong>cevelân</strong>: dolaşma, akma</td><td><strong>câmid</strong>: cansız</td></tr><tr><td><strong>dafia</strong>: itme</td><td><strong>dâvâ</strong>: iddia</td></tr><tr><td><strong>ekalliyet</strong>: azınlık</td><td><strong>emsal</strong>: benzerler (bk. m-s̱-l)</td></tr><tr><td><strong>erzak</strong>: rızıklar; yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ)</td><td><strong>evride</strong>: toplardamarlar</td></tr><tr><td><strong>ezcümle</strong>: örneğin</td><td><strong>hakikat</strong>: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>hakikî</strong>: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)</td><td><strong>halk etmek</strong>: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)</td></tr><tr><td><strong>hassâse</strong>: hissetme duygusu</td><td><strong>haşiye</strong>: dipnot, açıklayıcı not</td></tr><tr><td><strong>heyet-i mecmua</strong>: genel yapı, bütün (bk. c-m-a)</td><td><strong>hikmet</strong>: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)</td></tr><tr><td><strong>hüceyre</strong>: hücre</td><td><strong>hüceyrât</strong>: hücrecikler</td></tr><tr><td><strong>hüceyrât-ı bedeniye</strong>: beden hücreleri</td><td><strong>intizam</strong>: düzen (bk. n-ẓ-m)</td></tr><tr><td><strong>istihdam</strong>: çalıştırma</td><td><strong>kanun-u İlâhî</strong>: Allah’ın koyduğu kanun (bk. ḳ-n-n; e-l-h)</td></tr><tr><td><strong>keyfiyet</strong>: nitelik, özellik, esas</td><td><strong>kudret</strong>: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)</td></tr><tr><td><strong>kuvve</strong>: duyu</td><td><strong>küreyvat</strong>: kürecikler, hücreler</td></tr><tr><td><strong>küreyvât-ı beyzâ</strong>: akyuvarlar</td><td><strong>küreyvât-ı hamrâ</strong>: alyuvarlar</td></tr><tr><td><strong>lisan</strong>: dil</td><td><strong>masnu</strong>: san’at eseri (bk. ṣ-n-a)</td></tr><tr><td><strong>medar</strong>: dayanak, vesile</td><td><strong>menzil</strong>: mekân, yer (bk. n-z-l)</td></tr><tr><td><strong>muharrike</strong>: harekete geçiren duygu, refleks</td><td><strong>mukabele</strong>: karşılık verme</td></tr><tr><td><strong>muntazam</strong>: düzenli (bk. n-ẓ-m)</td><td><strong>musavvire</strong>: şekil veren duyu (bk. ṣ-v-r)</td></tr><tr><td><strong>müdafaa</strong>: savunma</td><td><strong>müddeî</strong>: iddia sahibi</td></tr><tr><td><strong>münasebet</strong>: ilişki, bağlantı (bk. n-s-b)</td><td><strong>müvellide</strong>: doğurgan</td></tr><tr><td><strong>nisbeten</strong>: oranla, kıyasla (bk. n-s-b)</td><td><strong>nâfiz</strong>: derinlere işleyen; etkili</td></tr><tr><td><strong>tabiat</strong>: canlı cansız bütün varlıklar, doğa (bk. ṭ-b-a)</td><td><strong>tanzim</strong>: düzenleme (bk. n-ẓ-m)</td></tr><tr><td><strong>tard etmek</strong>: kovmak</td><td><strong>tasarruf</strong>: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)</td></tr><tr><td><strong>teşkil</strong>: şekillendirme, bir araya getirme</td><td><strong>zerre</strong>: atom, en küçük madde parçası</td></tr><tr><td><strong>âb-ı hayat</strong>: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)</td><td><strong>âciz</strong>: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)</td></tr><tr><td><strong>âsab</strong>: vücuttaki sinirler</td><td><strong>çendan</strong>: gerçi</td></tr><tr><td><strong>şerâyin</strong>: atardamarlar</td><td><strong>şâmil</strong>: kapsamlı</td></tr></table><p><br /> <tbody> <br /> </tbody></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="TaLHa, post: 269860, member: 1"] [b]Otuz İkinci Söz - Sayfa 807[/b] [FONT=Trebuchet MS][FONT=Trebuchet MS]bilir ve yapar bir zât bize hükmedebilir.[/FONT][FONT=Arial][B][U][IMG]http://www.erisale.com/images/blank.gif[/IMG]1[/U][/B][/FONT][FONT=Trebuchet MS] Öyle ise sus! Vazifem o kadar mühim ve intizam o kadar mükemmeldir ki, seninle, senin böyle karma karışık sözlerine cevap vermeye vaktim yok” der, onu tar[/FONT]d eder. [/FONT][FONT=Trebuchet MS][FONT=Trebuchet MS]Sonra, onu kandıramadığı için, o müddeî gider, bedendeki hüceyre tabir ettikleri menzilciğe rast gelir. Felsefe[/FONT][FONT=Trebuchet MS] ve tabiat[/FONT][FONT=Trebuchet MS] lisanıyla der: “Zerreye ve küreyvât-ı hamrâya söz anlattıramadım. Belki sen sözümü anlarsın. Çünkü sen gayet küçük bir menzil gibi birkaç şeyden yapılmışsın. Öyle ise ben seni yapabilirim. Sen benim masnuum ve hakikî mülküm ol” der.[/FONT] [/FONT][FONT=Trebuchet MS][FONT=Trebuchet MS] O hüceyre, ona cevaben, hikmet[/FONT][FONT=Trebuchet MS] ve hakikat lisanıyla der ki: [/FONT] [/FONT][FONT=Trebuchet MS][FONT=Trebuchet MS]“Ben çendan küçücük bir şeyim. Fakat pek büyük vazifelerim, pek ince münasebetlerim ve bedenin bütün hüceyrâtına ve heyet-i mecmuasına bağlı alâkalarım var. Ezcümle, evride[/FONT][FONT=Trebuchet MS] ve şerâyin[/FONT][FONT=Trebuchet MS] damarlarına ve hassâse[/FONT][FONT=Trebuchet MS] ve muharrike[/FONT][FONT=Trebuchet MS] âsaplarına ve cazibe, dafia, müvellide, musavvire gibi kuvvelere karşı derin ve mükemmel vazifelerim var. Eğer bütün bedeni, bütün damar ve âsab ve kuvveleri teşkil ve tanzim ve istihdam edecek bir kudret[/FONT][FONT=Trebuchet MS] ve ilim[/FONT][FONT=Trebuchet MS] sende varsa ve benim emsalim ve san’atça ve keyfiyetçe birbirimizin kardeşi olan bütün hüceyrât-ı bedeniyeye tasarruf edecek nafiz bir kudret[/FONT][FONT=Trebuchet MS], şamil bir hikmet[/FONT][FONT=Trebuchet MS] sende varsa, göster; sonra ‘Ben seni yapabilirim’ diye dâvâ et. Yoksa haydi git! Küreyvât-ı hamrâ bana erzak getiriyorlar. Küreyvât-ı beyzâ[/FONT][FONT=Trebuchet MS] da bana hücum eden hastalıklara mukabele ediyorlar. İşim var, beni meşgul etme. [/FONT] [/FONT][FONT=Trebuchet MS][FONT=Trebuchet MS]“Hem senin gibi âciz, câmid, sağır, kör bir şey bize hiçbir cihetle karışamaz. Çünkü bizde o derece [/FONT]ince ve nazik ve mükemmel bir intizam[FONT=Arial][B][U][B][U]HAŞİYE-1[/U][/B][/U][/B][/FONT] [FONT=Trebuchet MS]var ki, eğer[/FONT][/FONT] [NOT]Dipnot-1 [FONT=Trebuchet MS] bk. Lokman Sûresi, 31:28; Şûrâ Sûresi, 42:11. [/FONT] Haşiye-1 [FONT=Trebuchet MS] Sâni-i Hakîm, beden-i insanı gayet muntazam bir şehir hükmünde halk etmiştir. Damarların bir kısmı telgraf ve telefon vazifesini görür. Bir kısmı da, çeşmelerin boruları hükmünde, âb-ı hayat olan kanın cevelânına medardırlar. Kan ise, içinde iki kısım küreyvât halk edilmiş. Bir kısmı “küreyvât-ı hamrâ“ tabir edilir ki, bedenin hüceyrelerine erzak dağıtıyor ve bir kanun-u İlâhî ile hüceyrelere erzak yetiştiriyor (tüccar ve erzak memurları gibi). Diğer kısmı küreyvât-ı beyzâdırlar ki, ötekilere nisbeten ekalliyettedirler. Vazifeleri, hastalık gibi düşmanlara karşı asker gibi müdafaadır ki, ne vakit müdafaaya girseler, Mevlevî gibi iki hareket-i devriye ile sür’atli bir vaziyet-i acibe alırlar. Kanın heyet-i mecmuası ise, iki vazife-i umumiyesi var: Biri bedendeki hüceyrâtın tahribatını tamir etmek, diğeri hüceyrâtın enkazlarını toplayıp bedeni temizlemektir. Evride ve şerâyin namında iki kısım damarlar var ki, biri sâfi kanı getirir, dağıtır, sâfi kanın mecrâlarıdır. Diğer kısmı, enkazı toplayan bulanık kanın mecrâsıdır ki, şu ikinci ise, kanı “ree“ denilen, nefesin geldiği yere getirirler. Sâni-i Hakîm, havada iki unsur halk etmiştir: biri azot, biri müvellidülhumuza. Müvellidülhumuza ise, nefes içinde kana temas ettiği vakit, kanı telvis eden karbon unsur-u kesifini kehribar gibi kendine çeker. İkisi imtizaç eder. Buharî hâmız-ı karbon denilen, semli havaî bir maddeye inkılâb ettirir. Hem hararet-i gariziyeyi temin eder, hem kanı tasfiye eder. Çünkü, Sâni-i Hakîm, fenn-i kimyada aşk-ı kimyevî tabir edilen bir münasebet-i şedideyi, müvellidülhumuza ile karbona vermiş ki, o iki unsur birbirine yakın olduğu vakit, o kanun-u İlâhî ile o iki unsur imtizaç ederler. Fennen sabittir ki, imtizaçtan hararet hasıl olur. Çünkü imtizaç bir nevi ihtiraktır. Şu sırrın hikmeti budur ki: O iki unsurun, herbirisinin zerrelerinin ayrı ayrı hareketleri var. İmtizaç vaktinde her iki zerre, yani onun zerresi bunun zerresiyle imtizaç eder, birtek hareketle hareket eder, bir hareket muallâk kalır. Çünkü imtizaçtan evvel iki hareket idi. Şimdi iki zerre bir oldu; her iki zerre, bir zerre hükmünde bir hareket aldı. Diğer hareket, Sâni-i Hakîmin bir kanunuyla hararete inkılâb eder. Zaten “Hareket harareti tevlid eder” bir kanun-u mukarreredir. İşte bu sırra binaen, beden-i insanîdeki hararet-i gariziye, bu imtizac-ı kimyeviye ile temin edildiği gibi, kandaki karbon alındığı için kan dahi sâfi olur. İşte nefes dahile girdiği vakit, vücudun hem âb-ı hayatını temizliyor, hem nâr-ı hayatı iş’âl ediyor. Çıktığı vakit, ağızda, mu’cizât-ı kudret-i İlâhiye olan kelime meyvelerini veriyor. [I]Fesübhâne men tehayyere fî sun’ihi’l-ukul![/I][/FONT] [/NOT] [TABLE] <tbody>[TR] [TD][B]Sâni-i Hakîm[/B]: herşeyi san’atla ve hikmetle yaratan Allah (bk. ṣ-n-a; ḥ-k-m)[/TD] [TD][B]alâka[/B]: bağlantı[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]beden-i insan[/B]: insan bedeni[/TD] [TD][B]cazibe[/B]: çekim[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]cevelân[/B]: dolaşma, akma[/TD] [TD][B]câmid[/B]: cansız[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]dafia[/B]: itme[/TD] [TD][B]dâvâ[/B]: iddia[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ekalliyet[/B]: azınlık[/TD] [TD][B]emsal[/B]: benzerler (bk. m-s̱-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]erzak[/B]: rızıklar; yiyecek ve içecekler (bk. r-z-ḳ)[/TD] [TD][B]evride[/B]: toplardamarlar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]ezcümle[/B]: örneğin[/TD] [TD][B]hakikat[/B]: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hakikî[/B]: gerçek, doğru (bk. ḥ-ḳ-ḳ)[/TD] [TD][B]halk etmek[/B]: yaratmak (bk. ḫ-l-ḳ)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hassâse[/B]: hissetme duygusu[/TD] [TD][B]haşiye[/B]: dipnot, açıklayıcı not[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]heyet-i mecmua[/B]: genel yapı, bütün (bk. c-m-a)[/TD] [TD][B]hikmet[/B]: herşeyin belirli gayelere yönelik olarak, mânâlı, faydalı ve tam yerli yerinde olması (bk. ḥ-k-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hüceyre[/B]: hücre[/TD] [TD][B]hüceyrât[/B]: hücrecikler[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]hüceyrât-ı bedeniye[/B]: beden hücreleri[/TD] [TD][B]intizam[/B]: düzen (bk. n-ẓ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]istihdam[/B]: çalıştırma[/TD] [TD][B]kanun-u İlâhî[/B]: Allah’ın koyduğu kanun (bk. ḳ-n-n; e-l-h)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]keyfiyet[/B]: nitelik, özellik, esas[/TD] [TD][B]kudret[/B]: güç, iktidar (bk. ḳ-d-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]kuvve[/B]: duyu[/TD] [TD][B]küreyvat[/B]: kürecikler, hücreler[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]küreyvât-ı beyzâ[/B]: akyuvarlar[/TD] [TD][B]küreyvât-ı hamrâ[/B]: alyuvarlar[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]lisan[/B]: dil[/TD] [TD][B]masnu[/B]: san’at eseri (bk. ṣ-n-a)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]medar[/B]: dayanak, vesile[/TD] [TD][B]menzil[/B]: mekân, yer (bk. n-z-l)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muharrike[/B]: harekete geçiren duygu, refleks[/TD] [TD][B]mukabele[/B]: karşılık verme[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]muntazam[/B]: düzenli (bk. n-ẓ-m)[/TD] [TD][B]musavvire[/B]: şekil veren duyu (bk. ṣ-v-r)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]müdafaa[/B]: savunma[/TD] [TD][B]müddeî[/B]: iddia sahibi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]münasebet[/B]: ilişki, bağlantı (bk. n-s-b)[/TD] [TD][B]müvellide[/B]: doğurgan[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]nisbeten[/B]: oranla, kıyasla (bk. n-s-b)[/TD] [TD][B]nâfiz[/B]: derinlere işleyen; etkili[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tabiat[/B]: canlı cansız bütün varlıklar, doğa (bk. ṭ-b-a)[/TD] [TD][B]tanzim[/B]: düzenleme (bk. n-ẓ-m)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]tard etmek[/B]: kovmak[/TD] [TD][B]tasarruf[/B]: dilediği gibi kullanma ve yönetme (bk. ṣ-r-f)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]teşkil[/B]: şekillendirme, bir araya getirme[/TD] [TD][B]zerre[/B]: atom, en küçük madde parçası[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âb-ı hayat[/B]: hayat suyu (bk. ḥ-y-y)[/TD] [TD][B]âciz[/B]: güçsüz, zayıf (bk. a-c-z)[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]âsab[/B]: vücuttaki sinirler[/TD] [TD][B]çendan[/B]: gerçi[/TD] [/TR] [TR] [TD][B]şerâyin[/B]: atardamarlar[/TD] [TD][B]şâmil[/B]: kapsamlı[/TD] [/TR] </tbody>[/TABLE] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
Otuz İkinci Söz
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst