Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Nur çeşmesi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="_bamteli_" data-source="post: 165954" data-attributes="member: 15023"><p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'"><span style="color: darkred"><strong>Pencereler Risalesinden</strong></span></span></p> <p style="text-align: center"></p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">"İnsan öyle bir nüsha-i câmiadır ki: Cenab-ı Hak, bütün esmasını, insanın nefsi ile insana ihsas ediyor." Tafsilâtını başka sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.</span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">BİRİNCİ NOKTA: İnsan, üç cihetle Esmâ-i İlâhiyeye bir ayinedir.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Birinci Vecih: Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hacatiyla, naks ve kusuru ile, bir Kadir-i Zülcelâlin kudretini kuvvetini, gınasını,. rahmetini bildiriyor. Ve hâkeza ...Pek çok evsaf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za'fında hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vacib- ûl vücuda bakar hem nihayetsiz farkında nihayetsiz hâcât-ı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdat aramağa mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahimin dergâhına dayanır; dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahimin bârigâh-ı Rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.</span></p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">İkinci Vecih: Âyinedarlık ise: insana verilen nümuneler nevinden cüz'i ilim, kudret, basar, sem', mâlikiyyet, hakimiyyet gibi cüz'iyyat ile, Kâinat mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem'ine, Hâkimiyet-i Rububiyetine âyinedarlık eder. Onları anlar, bildirir. Meselâ: "Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum, öyle de: Şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder. Ve Hâkeza....</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Üçüncü Vecih Âyinedarlık ise: İnsan, üstünde nakışları görünen Esmâ-i İlâhiyyeye âyinedarlık eder. Otuzikinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında</span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-93)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">bir nebze izah edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni',Hâlık ismini; ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahim isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Lâtif isimlerini ve hâkeza .... Bütün âzâ ve âlâtı ile, cihazat ve cevârihi ile letâif ve mâneviyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmada bir ism-i âzam var, öyle de: O esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı azam var ki: O da insandır.</span></span></p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var!</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">İKİNCİ NOKTA: Mühim bir sırr-ı Ehadiyete işaret eder. Şöyle ki:</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki; bütün âzâsını ve eczâsını birbirine yardım ettirir. Yâni, irade-i İlâhiyye cilvesi olan evâmir-i tekviniyye ve o emirden vücud-u harici giydirilmiş bir kanun-u emri ve lâtife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların mânevi seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzak yakın bir hükmünde... Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz'ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesb etmiş ise, herbir cüz'ü ile görebilir ve işitebilir. Öyle de:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><span style="font-size: 15px"><strong><span style="color: darkred"> <span style="font-family: 'Traditional Arabic'">وَلِلَّهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلَى </span></span></strong></span></span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'"><span style="font-size: 10px">Cenab-ı Hakkın, madem O'nun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde ve âzasında bu vaziyeti gösteriyor. Elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zat-ı Vacib-ül-Vücudun irade-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadalar, hadsiz dualar, hadsiz işler, hiçbir cihette O'na ağır gelmez. Birbirine mâni olmaz. O Hâlik-ı Zülcelâli meşgul etmez, şaşırıtmaz, bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse, bütününü birinin imdadına gönderir. Her şey ile, her şeyi görebilir. Seslerini işitebilir. Ve her şey ile her şey'i bilir. Ve hâkeza.</span></span></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">ÜÇÜNCÜ NOKTA: Hayatın pek mühim bir mahiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat o bahis, hayat penceresinde ve Yirminci Mektubun Sekizinci Kelimesin de tafsili geçtiğinden ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:</span></span></p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-94)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hayatta hissiyat suretinde kaynıyan memzuç nakışlar, pek çok esmâ ve şuunat-ı zâtiyeye işaret eder. Gayet parlak bir surette Hayy-ı Kayyûmun şuunat-ı zâtiyesine âyinedarlık eder. Şu sırrın izahı, Allahı tanımıyanlara ve daha tam tasdik etmiyenlere karşı zamanı olmadığından o kapıyı kapıyoruz.</span></span></p><p> </p><p></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">* * *</span></span></p> <p style="text-align: center"></p><p></p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hayat, kudret-i Rabbaniye mu'cizatının en nuranisidir; en güzelidir. Ve Vahdaniyet bürhanlarının en kuvvetlisi ve en parlağıdır. Ve tecelliyat-ı Samedaniye âyinelerinin en câmii ve en berrakıdır. Evet, hayat, tek başıyla bir Hayy-ı Kayyumu bütün esmâ ve şuunatı ile bildirir. Çünki hayat, pek çok sıfatın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır. Elvan-ı seb'a, ziyada; ve muhtelif edviyeler, tiryakta nasılki mümtezicen bulunur. Öyle de hayat dahi, pek çok sıfâttan yapılmış bir hakikattır. O hakikattaki sıfatlardan bir kısmı duygular vasıtasiyle inbisat ederek, inkişaf edip ayrılırlar. Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat, onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ: hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit,Hakim ismi dahi tecelli eder. Hikmetle yuvasını güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip meskenini, hâcâtına göre tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahim isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddi mânevi gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen bedeninde iddihar ediyor. Demek hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde; muhtelif sıfât birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamiyle hem ilimdir, aynı halde kudrettir,aynı halde de hikmet ve rahmettir. Ve hakeza ... İşte hayat bu câmi mahiyeti itibariyle şuûn-u zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i samediyettir. İşte bu sırdandır ki Hayy-ı Kayyum olan Zat-ı Vâcib-ül-Vücud, hayatı pek çok kesretle ve mebzuliyetle halkedip, neşir ve teşhir eder. Ve herşeyi, hayatın etrafına toplattırıp, ona hizmetkâr eder. Çünki; hayatın vazifesi büyüktür.</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-95)</span></span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Traditional Arabic'"><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, Samediyetin âyinesi olmak kolay bir şey değil, âdi bir vazife değil. İşte göz önünde her vakit gördüğümüz bu had ve hesaba gelmiyen yeni yeni hayatlar ve hayatların asılları ve zatları olan ruhlar, birden ve hiçten vücuda gelmeleri ve gönderilmeleri, bir Zât-ı Vacibül-Vücud ve Hayy-u Kayyumun vücub-u vücudunu ve sıfât-ı kudsiyesini ve Esmâ-i Hüsnasını; lemaatın Güneşi gösterdiği gibi gösteriyorlar. Güneşi tanımıyan ve kabul etmiyen adam, nasıl gündüzü dolduran ziyayı inkâr etmiye mecbur oluyor. Öyle de, Hayy-ı Kayyum, Muhyi ve Mümit olan şems-i Ehadiyeti tanımıyan adam, zeminin yüzünü belki mâzi ve müstakbeli dolduran zihayatların vücudunu inkâr etmeli ve yüz derece hayvandan aşağı düşmeli. Hayat mertebesinden düşüp, câmid bir cahil-i echel olmalı.</span></span></p><p> </p><p></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">* * *</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="_bamteli_, post: 165954, member: 15023"] [CENTER][FONT=Tahoma][COLOR=darkred][/COLOR][/FONT] [FONT=Tahoma][COLOR=darkred][/COLOR][/FONT] [FONT=Tahoma][COLOR=darkred][B]Pencereler Risalesinden[/B][/COLOR][/FONT] [/CENTER] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]"İnsan öyle bir nüsha-i câmiadır ki: Cenab-ı Hak, bütün esmasını, insanın nefsi ile insana ihsas ediyor." Tafsilâtını başka sözlere havale edip yalnız üç noktayı göstereceğiz.[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]BİRİNCİ NOKTA: İnsan, üç cihetle Esmâ-i İlâhiyeye bir ayinedir.[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma]Birinci Vecih: Gecede zulümat, nasıl nuru gösterir. Öyle de insan, zaaf ve acziyle, fakr ve hacatiyla, naks ve kusuru ile, bir Kadir-i Zülcelâlin kudretini kuvvetini, gınasını,. rahmetini bildiriyor. Ve hâkeza ...Pek çok evsaf-ı İlâhiyeye bu suretle âyinedarlık ediyor. Hattâ hadsiz aczinde ve nihayetsiz za'fında hadsiz a'dâsına karşı bir nokta-i istinad aramakla, vicdan daima Vacib- ûl vücuda bakar hem nihayetsiz farkında nihayetsiz hâcât-ı içinde, nihayetsiz maksadlara karşı bir nokta-i istimdat aramağa mecbur olduğundan, vicdan daima o noktadan bir Ganiyy-i Rahimin dergâhına dayanır; dua ile el açar. Demek her vicdanda şu nokta-i istinad ve nokta-i istimdat cihetinde iki küçük pencere, Kadir-i Rahimin bârigâh-ı Rahmetine açılır, her vakit onunla bakabilir.[/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]İkinci Vecih: Âyinedarlık ise: insana verilen nümuneler nevinden cüz'i ilim, kudret, basar, sem', mâlikiyyet, hakimiyyet gibi cüz'iyyat ile, Kâinat mâlikinin ilmine ve kudretine, basarına, sem'ine, Hâkimiyet-i Rububiyetine âyinedarlık eder. Onları anlar, bildirir. Meselâ: "Ben nasıl bu evi yaptım ve yapmasını biliyorum ve görüyorum ve onun mâlikiyim ve idare ediyorum, öyle de: Şu koca kâinat sarayının bir ustası var. O usta onu bilir, görür, yapar, idare eder. Ve Hâkeza....[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Üçüncü Vecih Âyinedarlık ise: İnsan, üstünde nakışları görünen Esmâ-i İlâhiyyeye âyinedarlık eder. Otuzikinci Sözün Üçüncü Mevkıfının başında[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma](Sh: N-93)[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]bir nebze izah edilen insanın mahiyet-i câmiasında nakışları zâhir olan yetmişten ziyade esmâ vardır. Meselâ: Yaradılışından Sâni',Hâlık ismini; ve hüsn-ü takviminden Rahman ve Rahim isimlerini ve hüsn-ü terbiyesinden Kerim, Lâtif isimlerini ve hâkeza .... Bütün âzâ ve âlâtı ile, cihazat ve cevârihi ile letâif ve mâneviyatı ile, havas ve hissiyatı ile ayrı ayrı esmânın ayrı ayrı nakışlarını gösteriyor. Demek nasıl esmada bir ism-i âzam var, öyle de: O esmânın nukuşunda dahi bir nakş-ı azam var ki: O da insandır.[/FONT][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Ey kendini insan bilen insan! Kendini oku. Yoksa hayvan ve câmid hükmünde insan olmak ihtimali var![/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]İKİNCİ NOKTA: Mühim bir sırr-ı Ehadiyete işaret eder. Şöyle ki:[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]İnsanın nasıl ruhu bütün cesedine öyle bir münasebeti var ki; bütün âzâsını ve eczâsını birbirine yardım ettirir. Yâni, irade-i İlâhiyye cilvesi olan evâmir-i tekviniyye ve o emirden vücud-u harici giydirilmiş bir kanun-u emri ve lâtife-i Rabbaniye olan ruh, onların idaresinde onların mânevi seslerini hissetmesinde ve hâcâtlarını görmesinde birbirine mâni olmaz, ruhu şaşırtmaz. Ruha nisbeten uzak yakın bir hükmünde... Birbirine perde olmaz. İsterse, çoğunu birinin imdadına yetiştirir. İsterse bedenin her cüz'ü ile bilebilir, hissedebilir, idare edebilir. Hattâ çok nuraniyet kesb etmiş ise, herbir cüz'ü ile görebilir ve işitebilir. Öyle de:[/FONT] [FONT=Tahoma][SIZE=4][B][COLOR=darkred][FONT=Traditional Arabic] [/FONT][FONT=Traditional Arabic]وَلِلَّهِ الْمَثَلُ اْلاَعْلَى [/FONT][/COLOR][/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Tahoma][SIZE=2]Cenab-ı Hakkın, madem O'nun bir kanun-u emri olan ruh, küçük bir âlem olan insan cisminde ve âzasında bu vaziyeti gösteriyor. Elbette âlem-i ekber olan kâinatta o Zat-ı Vacib-ül-Vücudun irade-i külliyesine ve kudret-i mutlakasına hadsiz fiiller, hadsiz sadalar, hadsiz dualar, hadsiz işler, hiçbir cihette O'na ağır gelmez. Birbirine mâni olmaz. O Hâlik-ı Zülcelâli meşgul etmez, şaşırıtmaz, bütününü birden görür, bütün sesleri birden işitir. Yakın uzak birdir. İsterse, bütününü birinin imdadına gönderir. Her şey ile, her şeyi görebilir. Seslerini işitebilir. Ve her şey ile her şey'i bilir. Ve hâkeza.[/SIZE][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma][/FONT][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma][/FONT][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]ÜÇÜNCÜ NOKTA: Hayatın pek mühim bir mahiyeti ve ehemmiyetli bir vazifesi var. Fakat o bahis, hayat penceresinde ve Yirminci Mektubun Sekizinci Kelimesin de tafsili geçtiğinden ona havale edip yalnız bunu ihtar ederiz ki:[/FONT][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma](Sh: N-94)[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Hayatta hissiyat suretinde kaynıyan memzuç nakışlar, pek çok esmâ ve şuunat-ı zâtiyeye işaret eder. Gayet parlak bir surette Hayy-ı Kayyûmun şuunat-ı zâtiyesine âyinedarlık eder. Şu sırrın izahı, Allahı tanımıyanlara ve daha tam tasdik etmiyenlere karşı zamanı olmadığından o kapıyı kapıyoruz.[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [CENTER][FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]* * *[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [/CENTER] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Hayat, kudret-i Rabbaniye mu'cizatının en nuranisidir; en güzelidir. Ve Vahdaniyet bürhanlarının en kuvvetlisi ve en parlağıdır. Ve tecelliyat-ı Samedaniye âyinelerinin en câmii ve en berrakıdır. Evet, hayat, tek başıyla bir Hayy-ı Kayyumu bütün esmâ ve şuunatı ile bildirir. Çünki hayat, pek çok sıfatın memzuç bir macunu hükmünde bir ziya, bir tiryaktır. Elvan-ı seb'a, ziyada; ve muhtelif edviyeler, tiryakta nasılki mümtezicen bulunur. Öyle de hayat dahi, pek çok sıfâttan yapılmış bir hakikattır. O hakikattaki sıfatlardan bir kısmı duygular vasıtasiyle inbisat ederek, inkişaf edip ayrılırlar. Kısm-ı ekseri ise hissiyat suretinde kendilerini ihsas ederler. Ve hayattan kaynama suretinde kendilerini bildirirler.[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Hem hayat, kâinatın tedbir ve idaresinde hükümferma olan rızk ve rahmet ve inayet ve hikmeti tazammun ediyor. Güya hayat, onları arkasına takıp, girdiği yere çekiyor. Meselâ: hayat bir cisme, bir bedene girdiği vakit,Hakim ismi dahi tecelli eder. Hikmetle yuvasını güzelce yapıp tanzim eder. Aynı halde Kerim ismi de tecelli edip meskenini, hâcâtına göre tertib ve tezyin eder. Yine aynı halde Rahim isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın devam ve kemali için türlü türlü ihsanlarla taltif eder. Yine aynı halde Rezzak isminin cilvesi görünüyor ki, o hayatın bekasına ve inkişafına lâzım maddi mânevi gıdaları yetiştiriyor. Ve kısmen bedeninde iddihar ediyor. Demek hayat bir nokta-i mihrakiye hükmünde; muhtelif sıfât birbiri içine girer, belki birbirinin aynı olur. Güya hayat tamamiyle hem ilimdir, aynı halde kudrettir,aynı halde de hikmet ve rahmettir. Ve hakeza ... İşte hayat bu câmi mahiyeti itibariyle şuûn-u zâtiye-i Rabbaniyeye âyinedarlık eden bir âyine-i samediyettir. İşte bu sırdandır ki Hayy-ı Kayyum olan Zat-ı Vâcib-ül-Vücud, hayatı pek çok kesretle ve mebzuliyetle halkedip, neşir ve teşhir eder. Ve herşeyi, hayatın etrafına toplattırıp, ona hizmetkâr eder. Çünki; hayatın vazifesi büyüktür.[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma](Sh: N-95)[/FONT][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Traditional Arabic][FONT=Tahoma]Evet, Samediyetin âyinesi olmak kolay bir şey değil, âdi bir vazife değil. İşte göz önünde her vakit gördüğümüz bu had ve hesaba gelmiyen yeni yeni hayatlar ve hayatların asılları ve zatları olan ruhlar, birden ve hiçten vücuda gelmeleri ve gönderilmeleri, bir Zât-ı Vacibül-Vücud ve Hayy-u Kayyumun vücub-u vücudunu ve sıfât-ı kudsiyesini ve Esmâ-i Hüsnasını; lemaatın Güneşi gösterdiği gibi gösteriyorlar. Güneşi tanımıyan ve kabul etmiyen adam, nasıl gündüzü dolduran ziyayı inkâr etmiye mecbur oluyor. Öyle de, Hayy-ı Kayyum, Muhyi ve Mümit olan şems-i Ehadiyeti tanımıyan adam, zeminin yüzünü belki mâzi ve müstakbeli dolduran zihayatların vücudunu inkâr etmeli ve yüz derece hayvandan aşağı düşmeli. Hayat mertebesinden düşüp, câmid bir cahil-i echel olmalı.[/FONT][/FONT] [CENTER][FONT=Tahoma]* * *[/FONT][/CENTER] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Nur çeşmesi
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst