Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Nur çeşmesi
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="_bamteli_" data-source="post: 165950" data-attributes="member: 15023"><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'"><strong>Üçüncü Şua</strong></span></p> <p style="text-align: center"></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye; Vücub-u vücuda ve vahdaniyyete delâlet ettiği gibi, hem delâil-i kat'iye ile rububiyetin ihatasına ve kudretin azametine delâlet eder. </span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delâlet ve isbat eder. Hem kâinatın bütün eczasına hikmetini ihatasını ve ilminin şümulünü isbat eder.</span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">E l h â s ı l Bu sekizinci Hüccet-i İmaniyenin herbir mukaddimesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.</span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">Said Nursî</span></p> <p style="text-align: center"></p><p></p><p> </p><p style="text-align: left"><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-34)</span></p> <p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red">MÜNA’CÂT</span></span></span></p><p></p><p> </p><p></p><p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><strong>بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ</strong></span></p> <p style="text-align: center"></p><p></p><p></p><p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: darkred">اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَاْلفُلْكِ اَلَّتِى تَجْرِى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَآاَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَابِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍ</span></span></strong></p><p></p><p></p><p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 18px"><span style="color: darkred">وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ اْلْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَآءِ وَاْلاَرْضِ لَاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ</span></span></strong></p><p></p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yâ İlâhi ve ya Rabbî! Ben imanın gözüyle ve Kur'an'ın talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dersiyle ve ism-i Hakim'in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamiyle senin mevcudiyetine işaret ve delâlet etmesin. Ve hiçbir ecram-ı semaviye yoktur ki; sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, senin rububiyyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir yıldız yoktur ki; mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nurani tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümâselet ve müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i ulûhiyyetine ve vahdaniyyetine işaret ve şehadette bulunmasın. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin nin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyyetine işaret etmesin!</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-35)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet gökler sekeneleriyle, her biri tek başiyle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle derece-i bedahette -Ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücuduna öyle zahir şehadet-ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyle tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!-senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki,göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nuranî bürhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu sâfi, temiz, güzel gökler, fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lambalariyle süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle; senin rububiyyetinin haşmetine ve her şey'i icad eden kudretinin azametine zahir delâlet ve hadsiz semavatı ihata eden hakimiyetinin ve herbir zihayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret ve bütün mahlûkat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her işe şümûlüne şüphesiz şehadet ederler. Ve o şehadet ve delâlet o kadar zâhirdir ki; güya yıldızlar, şâhid olan göklerin şehadet kelimeleri ve tecessüm etmiş nurani delilleridirler. Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, harika tayyareler, acaib lambalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı ulûhiyyetinin şa'şasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtariyle güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret alemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâki olan âlemlerin güneşleridirler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Vâcib-ül-Vücud! Ey Vâhid-i Ehad! Bu harika yıldızlar, bu acib güneşler, aylar; senin mülkünde, senin semavatında, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden bir tek Hâlık-a tesbih ederler, tekbir ederler. lisân-ı hal ile "Sübhânallah, Allahu Ekber" derler. Ben dahi onların bütün tesbihatiyle seni takdis ederim.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey şiddet-i zuhurund</span><span style="font-family: 'Tahoma'">an gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadir-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak Kur'an-ı Hakiminin dersiyle ve Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle anladım: Nasıl ki</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-36)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">gökler, yıldızlar ve senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler; öyle de, cevv-i sema, bulutlarıyle ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyle ve yağmurlariyle, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, câmid, şuursuz bulut âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zihayatların imdadına göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir: karışık tesadüf karışamaz. Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni tasdik edip, rububiyetine şehadet eder. Hem, zihayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi adeta bir hikmete binaen "Levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle, senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle bulutlardan sağıp zihayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şevkatine şehadet eder.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Mutasarrıf-ı Fa'âl ve ey Feyyâz-ı Müteâl! Senin vücub-u vücuduna şehadet eden bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur; birer birer şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler. Hem, koca fezayı bir mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup boşaltan rubibiyetinin haşmetine ve o geneş cevvi, yazar-değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir şey'e şümülüneşehadet ettikleri gibi umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve her şey'e yetişmelerine delâlet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmâne</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-37)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">vazifelerde istihdam ve bulut ve yağmur, o kadar alîmane faidelerde istimâl olunur ki; her şey'e ihâta eden bir ilim ve her şey'e şâmil bir hikmet olmazsa, o istimâl, o istihdam olamaz.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Fa'âlün limâ yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haşir ve kıyamet göstermek, bir saate yazı kışa kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillû şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette şuunat-ı sermediyyeyi gösterecek işaretini veriyor.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Kadir-i Zülcelâl! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yağmur, berk ve ra'ad; senin mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle musahhar ve vazifedardırlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlûkatı, gayet sür'atli ve ânî emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini tasdik ederek rahmetini medh ü sena ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey arz ve semâvâtın Hâlık-ı Zülcelâli! Senin Kur'an-ı Hakîminin ta'limiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dersiyle iman ettim ve bildim ki: Nasıl semavat yıldızlariyle ve cevv-i feza müştemilâtiyle senin vücûb-u vücuduna ve senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün mahlûkatiyle ve ahvaliyle senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler. Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül cüz'î olsun, küllî olsun-yoktur ki, intizamiyle senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin. Hem, hiç bir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmane rızkıyle ve yaşamasına lüzumu bulunan cihazatın hakîmane verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın. Hem, her baharda gözümüz önünde îcad edilen nebatat ve hayvanattan hiç bir tanesi yoktur ki, san'at-ı acibesiyle ve lâtif zînetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikaları ve mu'cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlışsız, mükemmel, süslü,alâmet-i fârikalı</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-38)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">olarak yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır. Hem, hava, su, nur, ateş, toprak gibi hiç bir unsur yoktur ki, şuursuzluklariyle beraber, şuurkârane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsûlleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Fâtır-ı Kadir! Ey Fettâh-ı Allâm! Ey Fa'âl-i Hallâk! Nasıl arz bütün sekenesiyle hâlıkının vâcibül'l-vücud olduğuna şehadet eder; öyle de, senin -Ey Vâhid-i Ehad! Ey Hannân-ı Mennan! Ey Vehhab-ı Rezzak!- vahdetine ve ehadiyyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardım etmek ve onlara bakan rubûbiyyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyyetine şehadet, belki mevcudat adedince şehadetler eder. Hem nasıl, zemin bir ordugâh, bir meşher, bir tâlimgâh vaziyetiyle ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyyetinin haşmetine ve kudretinin her şey'e yetişmesine delâlet eder; öyle de; hadsiz bütün zihayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan, rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i musahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin her şey'e şümûlünü ve hâkimiyetinin her şey'e ihatasını gösteriyor. Hem, zeminde değişmekte bulunan mahlûkat kafilelerinin sevk ve idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve tedbirleri dahi, her şey'e taallûk eden bir ilim ile ve her şeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delâlet eder. Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşıyacak gibi istidat ve mânevî cihazat ile techiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde, bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı rubûbiy-</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-39)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı İlâhiyye; elbette herhalde, bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belâlı ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanatı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Hâlık-ı Külli Şey! Zeminin bütün mahlûkatı, senin mülkünde, senin arzında, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahede edilen bir rubûbiyet, öyle ihata ve şümûl gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul etmiyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyet olduğunu bildiriyor.. Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla Hâlıkını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni'metlerinin lisan-ı halleriyle Rezzâk-ı Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey şiddet-i zuhûrundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalariyle sana hamd ve şükrederim.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Rabbul'u-berri ve'el-bahr! Kur'an'ın dersiyle ve Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler. Evet, bu dünyamızın menba-ı acaib buhar kazanları hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcud hattâ hiçbir katre su yoktur ki; vücudiyle, intizamiyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle hâlıkını bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel bir surette verilen garib mahluklardan ve hilkatları gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren balıklardan hiç birisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve rezzakına şehadet etmesin.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-40)</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem, denizde; kıymetdar hâsiyetli, zînetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel hilkatiyle ve cazibedar fıtratiyle ve menfaatli hâsiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin. Evet, onlar birer birer şehadet ettikleri gibi hey'et-i mecmuasiyle, beraberlik ve birbiri içinde karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve îcadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi, arzı, toprağiyle beraber bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallâkta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istilâ ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve erzak vesair umurlarını küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lazım gelen hadsiz cenazelerinden hiç birisi bulunmamak noktalarından, senin varlığına ve Vâcib-ül-Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rubûbiyyetinin haşmetine ve her şey'e muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkındeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşey'e yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delâlet ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin her şey'e muhit ilmine ve herşeye şâmil hikmetine işaret ederler. Ve senin, bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış bir handa bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyyesinde öyle ebedi rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümuneleridirler. خşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlûkatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki, yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde senin emrine musahhardırlar ve lisan-ı halleriyle Hâlıkını tasdik edip "Allahu Ekber" derler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadir-Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîmin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de dağlar dahi, zelzele te'siratından zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılâbat fırtınalarından sükûnatına ve denizlerin istilâsından kurtulma-</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-41)</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">sına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan mâdenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet, dağlardaki taşların envaından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata hususan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan mâdeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle, hususan mâdeniyatın tuz, limon tozu, sulfato ve şap gibi sûreten birbirine benzemekle beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit enva'lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz kadîr, nihayetsiz hakîm nihayetsiz rahîm ve kerim bir sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, Sâni'in vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem nasıl ki, dağların yüzünde ve karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sair neviler ile beraber karışık iken karıştırmaksızın îcadları, senin rubûbiyyetinin haşmetine ve hiç bir şey ona ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de, zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teşhir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetin nihayetsiz vüs'atine delâlet ve toprak tabakatı içinde gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde; bilerek, görerek, şaşırmıyarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle senin her şeye taalluk eden ilminin ihatasına ve herbir şey'i tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve mâdenî maddelerin iddiharatiyle rububiyyetinin rahîmane ve kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zâhir bir surette işaret ve delâlet ederler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem, bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağlar levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazata anbarı</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-42)</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">ve hayata lüzumu olan çok defenelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delâlet belki şehaded eder ki; bu kadar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkat-perver ve bu kadar kadîr ve rububiyyet-perver bir Sâniin, elbette ve herhalde çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedi ihsanatının ebedi hazineleri vardır. Buradaki dağlara, bedel orada yıldızlar o vazifeyi görürler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlikını takdis ve tesbih ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-ı Rahim! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm-ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım; nasıl ki sema ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilât ve mahlûklariyle beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de, zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar. Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarından ve zînetleriyle Sâniinin isimlerini tavsif ve târif eden çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbiri, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkân olmıyan hârika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki zinet ve zinet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle nihayetsiz rahim ve kerim bir Sâiin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taallûk eden îcad fiileri ve Rabbânî isimlerde muvafakat ve o yüz bin envaın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmıyarak birden idareleri gibi noktalar, o Vâcibül'ül-vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyyetine dahi şehadet ederler. Hem, nasıl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle, senin rubûbiyyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay îcad eden kudretinin azametine ve her şey'e taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her ta-</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-43)</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">rafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanları ve her şey, hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delâlet etmekle beraber o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir şey'ini, herbir işini bilerek, görerek faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, senin ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne pek zâhir bir surette delâlet ve hadsiz parmaklariyle işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i san'atına ve nihayet cemâldeki kemal-i ni'metine hadsiz dilleriyle senâ medhederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar, işaret belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni, bütün mahlûkat tarafından: "Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti." dememek ve dedirtmemek ve saltanat-ı ulûhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî cennetlerinde, ebedî ve cennete lâyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem ağaçlar ve nebatlar umumen, yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedî bir surette etleri çok muhtelif, san'atları çok acîb, çekirdekleri çok hârika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lisan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar ve senin herbir emrine mutîdirler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakim ve Hâlık-ı Rahim! Bütün eşcar ve nebatatın, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden,</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-44)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahim! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve iman ettim ki, nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar; öyle de, zihayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi işliyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî âzalariyle ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki, bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki, o halde herbir zerresi, herbir şey'ini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu her şeyini bilecek, görecek, yapabilecek; adeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak, sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve "kendi kendine oluyor" denilebilir. Ve hey'et-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı simalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'i şehadette bulunmasın ve herbir ferdinde kainata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakta, vahidiyyet içinde senin ehadiyyetine işareti olmasın.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem, nasıl ki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüz bin envâı, muntazan bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten ta en büyüğe kadar, rububiyetin emirleri intizamla cereyanlariyle o rububiyyetinin derce-i haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlariyle, kudretinin</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-45)</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">derece-i azametine delalet ettikleri gibi; şarktan garbe, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan gergedana kadar, en küçücük sinekten ta en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hakimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'i delâlet ederler. Hem nasıl ki, hayvanattan herbirisi kainatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musağğarı hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmıyarak hatasız, sehivsiz, noksansız yapılmalarıyle, ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne, adetlerince işaretler ederler, öyle de, herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer harika-i hikmet olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasiyle, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı rabbaniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derece güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nazenin bir surette beklenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaret ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Rahmanürrahim! Ey Sâdıkul'l-va'di'il-emîn! Ey Mâlik-i yevmiddin! Senin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının talimiyle ve Kur'an-ı Hakiminin irşadiyle anladım ki: Madem kainatın en müntehap neticesi hayattır ve hayatın en müntehap hulasası ruhdur ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur ve zîşuurun en camii insandır ve bütün kainat ise, hayata masahhardır ve onun için çalışıyor ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddi severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki aleme ve ebedi bir hayata bakıyor ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualariyle beka için Hâlıkına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî alemde mes'udane yaşaması hikmetiy-</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-46)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">le, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle alem-i bekada onların ayinesi olan insanların, ebedi cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak, Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lazım gelir.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i Salih (A.S.) ve Kelb-i Ashabı Kehf gibi bazı efrâd-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki aleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı, rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyyet öyle iktiza ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur, senin mülkünde, yalnız senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyyetinin emirlerine teshir ve fıtri vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi için değil belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni'lerini ve Ma'budlarını kusurdan, şerikten takdis ve ni'metlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes! Bütün zîruhların tesbihatiyle seni takdis edip, niyet edip </span><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">سُبْحَانَكَ يَامَنْ جَعَلَ مِنَ اْلمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ</span></span></strong><span style="font-family: 'Tahoma'"> diyorum.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ya Rabbe'l âlemîn! Ya İlahe'el evvelîne ve'l-ahirîn! Ya Rabbe'es semâvati ve'l-arâdîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve iman ettim ki, Nasıl sema, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehadet ve delâlet ve işaret ediyorlar; öyle de, kainatın hulâsası olan zîhayat ve zîhayatın hulasası olan insan ve insanın hulasası olan enbiya, evliya, asfiyanın hulasası olan kalblerinin ve akılları-</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-47)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">nın müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icma ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle senin vücub-uvücuduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyyetine şehadet edip ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiç bir ilhamat-ı sâdıka ve hakkalyâkın suretinde sıfat-ı kudsiye ve esmâ-i hüsnanı, keşfeden hiçbir itikad-ı yakîne ve enbiya ve evliyada, bir Vâcibü'l Vücud'un envarına aynelyakın ile müşahede eden hiçbir nurani kalb ve asfiya ve sıddîkinde, bir Hâlık-ı Küll-i Şey'in âyât-ı vücubunu ve berahin-i vahdetini ilmilyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki senin vücub-u vücuduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ-i hüsnana şehadet etmesin delaleti bulunmasın ve işareti olmasın! Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddîkinin imamı ve reisi ve hulasası olan Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu'cizat-ı bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ı aliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlı kitabların hulasatü'l hulasası olan Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyân'ın hiçbir ayet-i tevhidiye-i katıası ve mesâil-i imaniyeden hiçbir mes'ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve kudsi sıfatlarına ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ ve sıfatına şehadet etmesin ve delaleti olmasın ve işareti bulunmasın!</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem nasıl ki, bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu'cizatlarına ve keramatlarına ve hüccetlerine istinad ederek, senin varlığına ve birliğine şehadet ederler, öyle de, her şey'e muhit olan arş-ı azamın külliyat-ı umurunu idareden tâ kalbin gayet gizli ve cüz'i hatıratını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icad eden; hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en büyük bir şey'i en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icmâ ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem nasıl ki, bu kâinatı, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve cenneti ve saadet-i Ebediyeyi cin ve inse izhar eden ve</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-48)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">en küçük bir zihayatı unutmayan ve en aciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva-ı mahlukatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hakimiyetinin nihayetsiz vüs'atine haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de, kâinatı, eczaları adedince, risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İman-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaybedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şey'e ihatasına ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hatta herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir zîhayatta azaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden, hatta insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevki olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şey'e şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celali ve cemâli isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü'l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni alemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa'şaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bi'il-icmâ, bi'l-ittifak şehadet ve delâlet ve işaret ederler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden başta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakim'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-u mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemâlin gibi kudsi sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celâline ve saltanat-ı rububiyyetine itimaden ve keşfiyat ve müşahedat ve ilmelyakin itikadlariyle, saadet-i ebediyeyi cin ve inse</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-49)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">müjdeliyorlar ve ehl-i dalalet için cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet ediyorlar.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Kadîr-i Hakim! Ey Rahmân-ı Rahîm! Ey Sâdıku'l-va'di'il-kerîm Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhar-ı Zülcelâl! Bu kadar sâdık düstlarını ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfat ve şuunatını tekzib edip, saltanat-ı rububiyyetinin kat'i mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va'dinde tekzib etmekle senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve Uluhiyyetinin haysiyyetine ilişen ve şefkat-i rububiyyetini müteessir eden ehl-i dalalet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum.</span></p><p> </p><p></p><p style="text-align: center"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred">سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا</span></span></strong></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">âyetini, vücudumun bütün zerratı adedince söylemek istiyorum. Belki senin o sâdık elçilerin ve doğru dellâl-ı saltanatının hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hâmisi olan Hak isminin en büyük şuaı, bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu -imân ederek- senin ibadına ders veriyorlar</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ey Rabbu'l-enbiyâ ve's-sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdırlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile küre-i arzı bir zikirhâne-i azam, bu kainatı bir mescid-i ekber hükmünde göstermişler.</span></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yâ Rabbi ve Yâ Rabbu's semâvati ve'l-arâdin! Ya Hâlikı ve ya Hâlikı Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyle, zemini müştemilatiyle ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatiyle teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hakimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl! Kur'an'a ve imana hizmet için, insanların kalblerini</span></p><p> </p><p> </p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Sh: N-50)</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Risale-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvanıma, iman-ı kâmil ve hüsn-ü hatime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselâm'a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselam'a ateşi ve Hazret-i Davut Aleyhisselâm'a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm'a şems ve kameri teshir ettiğin gibi Risale- Nur'a kalbleri ve akılları musahhar kıl! Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve cennetü'l-firdevste mes'ud kıl! Âmin, âmin, âmin!</span></p><p> </p><p><span style="font-size: 15px"><span style="color: darkred"><strong>سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ</strong></span></span></p><p> </p><p></p><p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><span style="color: darkred"><strong>وَاَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ</strong></span></span></p><p></p><p> </p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Kur'ân'dan ve münacat-ı nebeviye olan Cevşenü'l Kebîr'den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ı Rahimimin dergâhına arzetmekte kusur etmişsem; kusurumun afvı için Kur'an-ı ve Cevşenü'l Kebir'i şefaatçi ederek rahmetinden afvımı niyaz ediyorum.</span></p><p></p><p style="text-align: right"><span style="font-family: 'Tahoma'">Said Nursî</span></p><p></p><p></p><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Tahoma'">* * *</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="_bamteli_, post: 165950, member: 15023"] [CENTER][FONT=Tahoma][B]Üçüncü Şua[/B][/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma]Bu Sekizinci Hüccet-i İmaniye; Vücub-u vücuda ve vahdaniyyete delâlet ettiği gibi, hem delâil-i kat'iye ile rububiyetin ihatasına ve kudretin azametine delâlet eder. [/FONT] [FONT=Tahoma]Hem hâkimiyetinin ihatasına ve rahmetinin şümulüne dahi delâlet ve isbat eder. Hem kâinatın bütün eczasına hikmetini ihatasını ve ilminin şümulünü isbat eder.[/FONT] [FONT=Tahoma]E l h â s ı l Bu sekizinci Hüccet-i İmaniyenin herbir mukaddimesinin sekiz neticesi var. Sekiz mukaddimelerin her birinde, sekiz neticeyi delilleriyle isbat eder ki; bu cihette bu Sekizinci Hüccet-i İmaniyede yüksek meziyetler vardır.[/FONT] [FONT=Tahoma]Said Nursî[/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT][/CENTER] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [LEFT][FONT=Tahoma](Sh: N-34)[/FONT][/LEFT] [CENTER][FONT=Tahoma][SIZE=5][COLOR=red]MÜNA’CÂT[/COLOR][/SIZE][/FONT][/CENTER] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][CENTER][SIZE=5][B]بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيمِ[/B][/SIZE] [B][SIZE=5][/SIZE][/B] [/CENTER] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B][CENTER][B][SIZE=5][COLOR=darkred]اِنَّ فِى خَلْقِ السَّمَوَاتِ وَالاَرْضِ وَاخْتِلاَفِ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ وَاْلفُلْكِ اَلَّتِى تَجْرِى فِى الْبَحْرِ بِمَا يَنْفَعُ النَّاسَ وَمَآاَنْزَلَ اللَّهُ مِنَ السَّمَآءِ مِنْ مَآءٍ فَاَحْيَابِهِ اْلاَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِنْ كُلِّ دَآبَّةٍ[/COLOR][/SIZE][/B][/CENTER] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B][CENTER][B][SIZE=5][COLOR=darkred]وَتَصْرِيفِ الرِّيَاحِ وَالسَّحَابِ اْلْمُسَخَّرِ بَيْنَ السَّمَآءِ وَاْلاَرْضِ لَاَيَاتٍ لِقَوْمٍ يَعْقِلُونَ[/COLOR][/SIZE][/B][/CENTER] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=5][COLOR=darkred][/COLOR][/SIZE][/B] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Yâ İlâhi ve ya Rabbî! Ben imanın gözüyle ve Kur'an'ın talimiyle ve nuriyle ve Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dersiyle ve ism-i Hakim'in göstermesiyle görüyorum ki, semavatta hiçbir deveran ve hareket yoktur ki; böyle intizamiyle senin mevcudiyetine işaret ve delâlet etmesin. Ve hiçbir ecram-ı semaviye yoktur ki; sükûtuyla gürültüsüz vazife görerek direksiz durmalarıyla, senin rububiyyetine ve vahdetine şehadeti ve işareti olmasın. Ve hiçbir yıldız yoktur ki; mevzun hilkatiyle, muntazam vaziyetiyle ve nurani tebessümüyle ve bütün yıldızlara mümâselet ve müşabehet sikkesiyle senin haşmet-i ulûhiyyetine ve vahdaniyyetine işaret ve şehadette bulunmasın. Ve oniki seyyareden hiçbir seyyare yıldız yoktur ki; hikmetli hareketiyle ve itaatli musahhariyetiyle ve intizamlı vazifesiyle ve ehemmiyetli peykleriyle senin nin vücub-u vücuduna şehadet ve saltanat-ı uluhiyyetine işaret etmesin![/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-35)[/FONT] [FONT=Tahoma]Evet gökler sekeneleriyle, her biri tek başiyle şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle derece-i bedahette -Ey zemin ve gökleri yaratan yaratıcı!- senin vücub-u vücuduna öyle zahir şehadet-ve ey zerratı, muntazam mürekkebatıyle tedbirini gören ve idare eden ve bu seyyare yıldızları manzum peykleriyle döndüren, emrine itaat ettiren!-senin vahdetine ve birliğine öyle kuvvetli şehadet ederler ki,göğün yüzünde bulunan yıldızlar sayısınca nuranî bürhanlar ve parlak deliller o şehadeti tasdik ederler. Hem bu sâfi, temiz, güzel gökler, fevkalâde büyük ve fevkalâde sür'atli ecramiyle muntazam bir ordu ve elektrik lambalariyle süslenmiş bir saltanat donanması vaziyetini göstermek cihetiyle; senin rububiyyetinin haşmetine ve her şey'i icad eden kudretinin azametine zahir delâlet ve hadsiz semavatı ihata eden hakimiyetinin ve herbir zihayatı kucağına alan rahmetinin hadsiz genişliklerine kuvvetli işaret ve bütün mahlûkat-ı semaviyenin bütün işlerine ve keyfiyetlerine taalluk eden ve avucuna alan, tanzim eden ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her işe şümûlüne şüphesiz şehadet ederler. Ve o şehadet ve delâlet o kadar zâhirdir ki; güya yıldızlar, şâhid olan göklerin şehadet kelimeleri ve tecessüm etmiş nurani delilleridirler. Hem semavat meydanında, denizinde, fezasındaki yıldızlar ise; muti' neferler, muntazam sefineler, harika tayyareler, acaib lambalar gibi vaziyetiyle, senin saltanat-ı ulûhiyyetinin şa'şasını gösteriyorlar. Ve o ordunun efradından bir yıldız olan güneşimizin seyyarelerinde ve zeminimizdeki vazifelerinin delâlet ve ihtariyle güneşin sair arkadaşları olan yıldızların bir kısmı âhiret alemlerine bakarlar ve vazifesiz değiller; belki bâki olan âlemlerin güneşleridirler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Vâcib-ül-Vücud! Ey Vâhid-i Ehad! Bu harika yıldızlar, bu acib güneşler, aylar; senin mülkünde, senin semavatında, senin emrin ile ve kuvvetin ve kudretin ile ve senin idare ve tedbirin ile teshir ve tanzim ve tavzif edilmişlerdir. Bütün o ecram-ı ulviye, kendilerini yaratan ve döndüren ve idare eden bir tek Hâlık-a tesbih ederler, tekbir ederler. lisân-ı hal ile "Sübhânallah, Allahu Ekber" derler. Ben dahi onların bütün tesbihatiyle seni takdis ederim.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey şiddet-i zuhurund[/FONT][FONT=Tahoma]an gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından ihtifa etmiş olan Kadir-i Zülcelâl! Ey Kadir-i Mutlak Kur'an-ı Hakiminin dersiyle ve Resûl-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın talimiyle anladım: Nasıl ki[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-36)[/FONT] [FONT=Tahoma]gökler, yıldızlar ve senin mevcudiyetine ve vahdetine şehadet ederler; öyle de, cevv-i sema, bulutlarıyle ve şimşekleri ve ra'dları ve rüzgârlarıyle ve yağmurlariyle, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Evet, câmid, şuursuz bulut âb-ı hayat olan yağmuru, muhtaç olan zihayatların imdadına göndermesi, ancak senin rahmetin ve hikmetin iledir: karışık tesadüf karışamaz. Hem elektriğin en büyüğü bulunan ve fevaid-i tenviriyesine işaret ederek ondan istifadeye teşvik eden şimşek ise, senin fezadaki kudretini güzelce tenvir eder. Hem yağmurun gelmesini müjdeleyen ve koca fezayı konuşturan ve tesbihatının gürültüsüyle gökleri çınlatan ra'dat dahi, lisan-ı kal ile konuşarak seni tasdik edip, rububiyetine şehadet eder. Hem, zihayatların yaşamasına en lüzumlu rızkı ve istifadece en kolayı ve nefesleri vermek ve nüfusları rahatlandırmak gibi çok vazifeler ile tavzif edilen rüzgârlar dahi; cevvi adeta bir hikmete binaen "Levh-i mahv ve isbat" ve "yazar, ifade eder sonra bozar tahtası" suretine çevirmekle, senin faaliyet-i kudretine işaret ve senin vücuduna şehadet ettiği gibi, senin merhametinle bulutlardan sağıp zihayatlara gönderilen rahmet dahi; mevzun, muntazam katreleri kelimeleriyle senin vüs'at-ı rahmetine ve geniş şevkatine şehadet eder.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Mutasarrıf-ı Fa'âl ve ey Feyyâz-ı Müteâl! Senin vücub-u vücuduna şehadet eden bulut, berk, ra'd, rüzgâr, yağmur; birer birer şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, keyfiyetçe birbirinden uzak, mahiyetçe birbirine muhalif olmakla beraber, birlik, beraberlik, birbiri içine girmek ve birbirinin vazifesine yardım etmek haysiyetiyle, senin vahdetine ve birliğine gayet kuvvetli işaret ederler. Hem, koca fezayı bir mahşer-i acaib yapan ve bazı günlerde birkaç defa doldurup boşaltan rubibiyetinin haşmetine ve o geneş cevvi, yazar-değiştirir bir levha gibi ve sıkar ve onunla zemin bahçesini sulattırır bir sünger gibi tasarruf eden kudretinin azametine ve herbir şey'e şümülüneşehadet ettikleri gibi umum zemine ve bütün mahlûkata cevv perdesi altında bakan ve idare eden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine ve her şey'e yetişmelerine delâlet eder. Hem fezadaki hava, o kadar hakîmâne[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-37)[/FONT] [FONT=Tahoma]vazifelerde istihdam ve bulut ve yağmur, o kadar alîmane faidelerde istimâl olunur ki; her şey'e ihâta eden bir ilim ve her şey'e şâmil bir hikmet olmazsa, o istimâl, o istihdam olamaz.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Fa'âlün limâ yürîd! Cevv-i fezadaki faaliyetinle her vakit bir nümûne-i haşir ve kıyamet göstermek, bir saate yazı kışa kışı yaza döndürmek, bir âlem getirmek, bir âlem gayba göndermek misillû şuunatta bulunan kudretin; dünyayı âhirete çevirecek ve âhirette şuunat-ı sermediyyeyi gösterecek işaretini veriyor.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Kadir-i Zülcelâl! Cevv-i fezadaki hava, bulut ve yağmur, berk ve ra'ad; senin mülkünde, senin emrin ve havlin ile, senin kuvvet ve kudretinle musahhar ve vazifedardırlar. Mahiyetçe birbirinden uzak olan bu feza mahlûkatı, gayet sür'atli ve ânî emirlere ve çabuk ve acele kumandalara itaat ettiren âmir ve hâkimlerini tasdik ederek rahmetini medh ü sena ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey arz ve semâvâtın Hâlık-ı Zülcelâli! Senin Kur'an-ı Hakîminin ta'limiyle ve Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın dersiyle iman ettim ve bildim ki: Nasıl semavat yıldızlariyle ve cevv-i feza müştemilâtiyle senin vücûb-u vücuduna ve senin birliğine ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, arz, bütün mahlûkatiyle ve ahvaliyle senin mevcudiyetine ve vahdetine, mevcudatı adedince şehadetler ve işaretler ederler. Evet, zeminde hiçbir tahavvül ve ağaç ve hayvanlarında her senede urbasını değiştirmek gibi hiçbir tebeddül cüz'î olsun, küllî olsun-yoktur ki, intizamiyle senin vücuduna ve vahdetine işaret etmesin. Hem, hiç bir hayvan yoktur ki, za'fiyet ve ihtiyacının derecesine göre verilen rahîmane rızkıyle ve yaşamasına lüzumu bulunan cihazatın hakîmane verilmesiyle, senin varlığına ve birliğine şehadeti olmasın. Hem, her baharda gözümüz önünde îcad edilen nebatat ve hayvanattan hiç bir tanesi yoktur ki, san'at-ı acibesiyle ve lâtif zînetiyle ve tam temeyyüziyle ve intizamiyle ve mevzuniyetiyle seni bildirmesin ve zemin yüzünü dolduran ve nebatat ve hayvanat denilen kudretinin hârikaları ve mu'cizeleri, mahdut ve maddeleri bir ve müteşabih olan yumurta ve yumurtacıklardan ve katrelerden ve habbe ve habbeciklerden ve çekirdeklerden yanlışsız, mükemmel, süslü,alâmet-i fârikalı[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-38)[/FONT] [FONT=Tahoma]olarak yaratılışları, Sâni-i Hakîmlerinin vücuduna ve vahdetine ve hikmetine ve hadsiz kudretine öyle bir şehadettir ki, ziyanın güneşe şehadetinden daha kuvvetli ve parlaktır. Hem, hava, su, nur, ateş, toprak gibi hiç bir unsur yoktur ki, şuursuzluklariyle beraber, şuurkârane, mükemmel vazifeleri görmesiyle, basit ve istilâ edici, intizamsız, her yere dağılmakla beraber, gayet muntazam ve mütenevvi meyveleri ve mahsûlleri hazine-i gaybdan getirmesiyle, senin birliğine ve varlığına şehadeti bulunmasın.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Fâtır-ı Kadir! Ey Fettâh-ı Allâm! Ey Fa'âl-i Hallâk! Nasıl arz bütün sekenesiyle hâlıkının vâcibül'l-vücud olduğuna şehadet eder; öyle de, senin -Ey Vâhid-i Ehad! Ey Hannân-ı Mennan! Ey Vehhab-ı Rezzak!- vahdetine ve ehadiyyetine, yüzündeki sikkesiyle ve sekenesinin yüzlerindeki sikkeleriyle ve birlik ve beraberlik ve birbiri içine girmek ve birbirine yardım etmek ve onlara bakan rubûbiyyet isimlerinin ve fiillerinin bir olmak cihetinde, bedahet derecesinde senin vahdetine ve ehadiyyetine şehadet, belki mevcudat adedince şehadetler eder. Hem nasıl, zemin bir ordugâh, bir meşher, bir tâlimgâh vaziyetiyle ve nebatat ve hayvanat fırkalarında bulunan dörtyüz bin muhtelif milletlerin ayrı ayrı cihazatları muntazaman verilmesiyle, senin rububiyyetinin haşmetine ve kudretinin her şey'e yetişmesine delâlet eder; öyle de; hadsiz bütün zihayatın ayrı ayrı rızıkları, vakti vaktine kuru ve basit bir topraktan, rahîmane, kerîmane verilmesi ve hadsiz o efradın kemal-i musahhariyetle evamir-i Rabbaniyeye itaatleri, rahmetinin her şey'e şümûlünü ve hâkimiyetinin her şey'e ihatasını gösteriyor. Hem, zeminde değişmekte bulunan mahlûkat kafilelerinin sevk ve idareleri, mevt ve hayat münavebeleri ve hayvan ve nebatatın idare ve tedbirleri dahi, her şey'e taallûk eden bir ilim ile ve her şeyde hükmeden nihayetsiz bir hikmetle olabilmesi, senin ihata-i ilmine ve hikmetine delâlet eder. Hem, zeminde kısa bir zamanda hadsiz vazifeler gören ve hadsiz bir zaman yaşıyacak gibi istidat ve mânevî cihazat ile techiz edilen ve zemin mevcudatına tasarruf eden insan için, bu talimgâh-ı dünyada ve bu muvakkat ordugâh-ı zeminde ve bu muvakkat meşherde, bu kadar ehemmiyet, bu hadsiz masraf, bu nihayetsiz tecelliyat-ı rubûbiy-[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-39)[/FONT] [FONT=Tahoma]bu hadsiz hitabat-ı sübhaniyye ve bu gayetsiz ihsanat-ı İlâhiyye; elbette herhalde, bu kısacık ve hüzünlü ömre ve bu karışık kederli hayata, bu belâlı ve fâni dünyaya sığışmaz. Belki, ancak başka ve ebedî bir ömür ve bâki bir dâr-ı saadet için olabildiği cihetinden, âlem-i bekada bulunan ihsanatı uhreviyeye işaret, belki şehadet eder.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Hâlık-ı Külli Şey! Zeminin bütün mahlûkatı, senin mülkünde, senin arzında, senin havl ve kuvvetinle ve senin kudretin ile ve ilmin ve hikmetin ile idare olunuyorlar ve musahhardırlar. Ve zemin yüzünde faaliyeti müşahede edilen bir rubûbiyet, öyle ihata ve şümûl gösteriyor ve onun idaresi ve tedbiri ve terbiyesi öyle mükemmel ve öyle hassastır ve her taraftaki icraatı öyle birlik ve beraberlik ve benzemeklik içindedir ki, tecezzi kabul etmiyen bir küll ve inkısamı imkânsız bulunan bir küllî hükmünde bir tasarruf, bir rubûbiyet olduğunu bildiriyor.. Hem zemin bütün sekenesiyle beraber, lisan-ı kalden daha zâhir hadsiz lisanlarla Hâlıkını takdis ve tesbih ve nihayetsiz ni'metlerinin lisan-ı halleriyle Rezzâk-ı Zülcelâlinin hamd ve medh ü senasını ediyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ey şiddet-i zuhûrundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından istitar etmiş olan Zât-ı Akdes! Zeminin bütün takdisat ve tesbihatiyle seni kusurdan, aczden, şerikten takdis ve bütün tahmidat ve senalariyle sana hamd ve şükrederim.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Rabbul'u-berri ve'el-bahr! Kur'an'ın dersiyle ve Resûl-i Ekrem aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle anladım ki: Nasıl gökler ve feza ve zemin, senin birliğine ve varlığına şehadet ederler, öyle de, bahirler, nehirler ve çeşmeler ve ırmaklar, senin vücub-u vücuduna ve vahdetine bedahet derecesinde şehadet ederler. Evet, bu dünyamızın menba-ı acaib buhar kazanları hükmünde olan denizlerde hiçbir mevcud hattâ hiçbir katre su yoktur ki; vücudiyle, intizamiyle, menfaatiyle ve vaziyetiyle hâlıkını bildirmesin. Ve basit bir kumda ve basit bir suda rızıkları mükemmel bir surette verilen garib mahluklardan ve hilkatları gayet muntazam hayvanat-ı bahriyeden, hususan bir tanesi bir milyon yumurtacıkları ile denizleri şenlendiren balıklardan hiç birisi yoktur ki, hilkatiyle ve vazifesiyle ve idare ve iaşesiyle ve tedbir ve terbiyesiyle yaratanına işaret ve rezzakına şehadet etmesin.[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-40)[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem, denizde; kıymetdar hâsiyetli, zînetli cevherlerden hiç birisi yoktur ki, güzel hilkatiyle ve cazibedar fıtratiyle ve menfaatli hâsiyetiyle seni tanımasın, bildirmesin. Evet, onlar birer birer şehadet ettikleri gibi hey'et-i mecmuasiyle, beraberlik ve birbiri içinde karışmak ve sikke-i hilkatte birlik ve îcadça gayet kolay ve efradça gayet çokluk noktalarından, senin vahdetine şehadet ettikleri gibi, arzı, toprağiyle beraber bu küre-i arzı kuşatan muhit denizlerini muallâkta durdurmak ve dökmeden ve dağıtmadan güneşin etrafında gezdirmek ve toprağı istilâ ettirmemek ve basit kumundan ve suyundan, mütenevvi ve muntazam hayvanatını ve cevherlerini halketmek ve erzak vesair umurlarını küllî ve tam bir surette idare etmek ve tedbirlerini görmek ve yüzünde bulunmak lazım gelen hadsiz cenazelerinden hiç birisi bulunmamak noktalarından, senin varlığına ve Vâcib-ül-Vücud olduğuna mevcudatı adedince işaretler ederek şehadet eder. Ve senin saltanat-ı rubûbiyyetinin haşmetine ve her şey'e muhit olan kudretinin azametine pek zâhir delâlet ettikleri gibi, göklerin fevkındeki gayet büyük ve muntazam yıldızlardan, tâ denizlerin dibinde bulunan gayet küçücük ve intizamla iaşe edilen balıklara kadar herşey'e yetişen ve hükmeden rahmetinin ve hâkimiyetinin hadsiz genişliklerine delâlet ve intizamatiyle ve faideleriyle ve hikmetleriyle ve mizan ve mevzuniyetleriyle, senin her şey'e muhit ilmine ve herşeye şâmil hikmetine işaret ederler. Ve senin, bu misafirhane-i dünyada yolcular için böyle rahmet havuzların bulunması ve insanın seyr ü seyahatına ve gemisine ve istifadesine musahhar olması işaret eder ki, yolda yapılmış bir handa bir gece misafirlerine bu kadar deniz hediyeleriyle ikram eden Zât, elbette makarr-ı saltanat-ı ebediyyesinde öyle ebedi rahmet denizleri bulundurmuş ki, bunlar onların fâni ve küçük nümuneleridirler. خşte denizlerin böyle gayet hârika bir tarzda arzın etrafında vaziyet-i acibesiyle bulunması ve denizlerin mahlûkatı dahi, gayet muntazam idare ve terbiye edilmesi bilbedahe gösterir ki, yalnız senin kuvvetin ve kudretin ile ve senin irade ve tedbirin ile, senin mülkünde senin emrine musahhardırlar ve lisan-ı halleriyle Hâlıkını tasdik edip "Allahu Ekber" derler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey dağları zemin sefinesine hazineli direkler yapan Kadir-Zülcelâl! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîmin dersiyle anladım ki, nasıl denizler acaibleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de dağlar dahi, zelzele te'siratından zeminin sükûnetine ve içindeki dahilî inkılâbat fırtınalarından sükûnatına ve denizlerin istilâsından kurtulma-[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-41)[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]sına ve havanın gazat-ı muzırradan tasfiyesine ve suyun muhafaza ve iddiharlarına ve zîhayatlara lâzım olan mâdenlerin hazinedarlığına ettiği hizmetleriyle ve hikmetleriyle seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar. Evet, dağlardaki taşların envaından ve muhtelif hastalıklara ilâç olan maddelerin aksamından ve zîhayata hususan insanlara çok lâzım ve çok mütenevvi olan mâdeniyatın ecnasından ve dağları, sahraları çiçekleriyle süslendiren ve meyveleriyle şenlendiren nebatatın esnafından hiç birisi yoktur ki; tesadüfe havalesi mümkün olmayan hikmetleriyle, intizamiyle, hüsn-ü hilkatiyle, faideleriyle, hususan mâdeniyatın tuz, limon tozu, sulfato ve şap gibi sûreten birbirine benzemekle beraber, tadlarının şiddet-i muhalefetiyle ve bilhassa nebatatın basit bir topraktan çeşit çeşit enva'lariyle, ayrı ayrı çiçek ve meyveleriyle, nihayetsiz kadîr, nihayetsiz hakîm nihayetsiz rahîm ve kerim bir sâniin vücub-u vücuduna bedahetle şehadet ettikleri gibi, heyet-i mecmuasındaki vahdet-i idare ve vahdet-i tedbir ve menşe' ve mesken ve hilkat ve san'atça beraberlik ve birlik ve ucuzluk ve kolaylık ve çokluk ve yapılmakta çabukluk noktalarından, Sâni'in vahdetine ve ehadiyetine şehadet ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem nasıl ki, dağların yüzünde ve karnındaki masnu'lar, zeminin her tarafında, herbir nevi aynı zamanda, aynı tarzda, yanlışsız, gayet mükemmel ve çabuk yapılmaları ve bir iş bir işe mâni olmadan, sair neviler ile beraber karışık iken karıştırmaksızın îcadları, senin rubûbiyyetinin haşmetine ve hiç bir şey ona ağır gelmiyen kudretinin azametine delâlet eder; öyle de, zeminin yüzündeki bütün zîhayat mahlukların hadsiz hacetlerini, hattâ mütenevvi hastalıklarını, hattâ muhtelif zevklerini ve ayrı ayrı iştihalarını tatmin edecek bir surette, dağların yüzlerini ve içlerini muntazam eşcar ve nebatat ve mâdeniyatla doldurmak ve muhtaçlara teşhir etmek cihetiyle, senin rahmetinin hadsiz genişliğine ve hâkimiyetin nihayetsiz vüs'atine delâlet ve toprak tabakatı içinde gizli ve karanlık ve karışık bulunduğu halde; bilerek, görerek, şaşırmıyarak, intizamla, hacetlere göre ihzar edilmeleriyle senin her şeye taalluk eden ilminin ihatasına ve herbir şey'i tanzim eden hikmetinin bütün eşyaya şümulüne ve ilâçların ihzaratı ve mâdenî maddelerin iddiharatiyle rububiyyetinin rahîmane ve kerîmane olan tedabirinin mehasinine ve inayetinin ihtiyatlı letaifine pek zâhir bir surette işaret ve delâlet ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hem, bu dünya hanında misafir yolcular için, koca dağlar levazımatlarına ve istikbaldeki ihtiyaçlarına muntazam ihtiyat deposu ve cihazata anbarı[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-42)[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]ve hayata lüzumu olan çok defenelerin mükemmel mahzeni olmak cihetinde işaret, belki delâlet belki şehaded eder ki; bu kadar kerîm ve misafirperver ve bu kadar hakîm ve şefkat-perver ve bu kadar kadîr ve rububiyyet-perver bir Sâniin, elbette ve herhalde çok sevdiği o misafirleri için, ebedî bir âlemde, ebedi ihsanatının ebedi hazineleri vardır. Buradaki dağlara, bedel orada yıldızlar o vazifeyi görürler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Kadir-i Külli Şey! Dağlar ve içindeki mahlûklar senin mülkünde ve senin kuvvet ve kudretinle ve ilim ve hikmetinle musahhar ve müdahhardırlar. Onları bu tarzda tavzif ve teshir eden Hâlikını takdis ve tesbih ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Hâlık-ı Rahman ve ey Rabb-ı Rahim! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm-ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakîminin dersiyle anladım; nasıl ki sema ve feza ve arz ve deniz ve dağ, müştemilât ve mahlûklariyle beraber seni tanıyorlar ve tanıttırıyorlar; öyle de, zemindeki bütün ağaç ve nebatat, yaprakları ve çiçekleri ve meyveleriyle seni bedahet derecesinde tanıttırıyorlar ve tanıyorlar. Ve umum eşcarın ve nebatatın cezbedarane hareket-i zikriyede bulunan yapraklarından ve zînetleriyle Sâniinin isimlerini tavsif ve târif eden çiçeklerinden ve letafet ve cilve-i merhametinden tebessüm eden meyvelerinden herbiri, tesadüfe havalesi hiçbir cihet-i imkân olmıyan hârika san'at içindeki nizam ve nizam içindeki mizan ve mizan içindeki zinet ve zinet içindeki nakışlar ve nakışlar içindeki güzel ve ayrı ayrı kokular ve kokular içindeki meyvelerin muhtelif tatlariyle nihayetsiz rahim ve kerim bir Sâiin vücub-u vücuduna bedahet derecesinde şehadet ettikleri gibi, hey'et-i mecmuasiyle, bütün zemin yüzünde birlik ve beraberlik, birbirine benzemeklik ve sikke-i hilkatte müşabehet ve tedbir ve idarede münasebet ve onlara taallûk eden îcad fiileri ve Rabbânî isimlerde muvafakat ve o yüz bin envaın hadsiz efradlarını birbiri içinde şaşırmıyarak birden idareleri gibi noktalar, o Vâcibül'ül-vücud Sâniin bilbedahe vahdetine ve ehadiyyetine dahi şehadet ederler. Hem, nasıl ki onlar senin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet ediyorlar; öyle de, rûy-i zeminde dört yüz bin milletlerden teşekkül eden zîhayat ordusundaki hadsiz efradın yüzbinler tarzda iaşe ve idareleri; şaşırmayarak karıştırmayarak mükemmel yapılmasiyle, senin rubûbiyyetinin vahdaniyetteki haşmetine ve bir baharı bir çiçek kadar kolay îcad eden kudretinin azametine ve her şey'e taallûkuna delâlet ettikleri gibi, koca zeminin her ta-[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-43)[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]rafında, hadsiz hayvanatına ve insanlara, hadsiz taamların çeşit çeşit aksamını ihzar eden rahmetinin hadsiz genişliğine ve o hadsiz işler ve in'amlar ve idareler ve iaşeler ve icraatlar kemal-i intizamla cereyanları ve her şey, hattâ zerreler o emirlere ve icraata itaat ve musahhariyetleriyle hâkimiyetinin hadsiz vüs'atine kat'î delâlet etmekle beraber o ağaçların ve nebatların ve herbir yaprak ve çiçek ve meyve ve kök ve dal ve budak gibi herbirisinin herbir şey'ini, herbir işini bilerek, görerek faidelere, maslahatlara, hikmetlere göre yapılmakla, senin ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne pek zâhir bir surette delâlet ve hadsiz parmaklariyle işaret ederler. Ve senin gayet kemaldeki cemâl-i san'atına ve nihayet cemâldeki kemal-i ni'metine hadsiz dilleriyle senâ medhederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem, bu muvakkat handa ve fâni misafirhanede ve kısa bir zamanda ve az bir ömürde, eşcar ve nebatatın elleriyle, bu kadar kıymetdar ihsanlar ve ni'metler ve bu kadar fevkalâde masraflar ve ikramlar, işaret belki şehadet eder ki: Misafirlerine burada böyle merhametler yapan kudretli, keremkâr Zât-ı Rahîm, bütün ettiği masrafı ve ihsanı, kendini sevdirmek ve tanıttırmak neticesinin aksiyle, yâni, bütün mahlûkat tarafından: "Bize tattırdı, fakat yedirmeden bizi idam etti." dememek ve dedirtmemek ve saltanat-ı ulûhiyyetini iskat etmemek ve nihayetsiz rahmetini inkâr etmemek ve ettirmemek ve bütün müştak dostlarını mahrumiyet cihetinde düşmanlara çevirmemek noktalarından, elbette ve her halde ebedî bir âlemde, ebedî bir memlekette, ebedî bırakacağı abdlerine, ebedî rahmet hazinelerinden, ebedî cennetlerinde, ebedî ve cennete lâyık bir surette meyvedar eşcar ve çiçekli nebatlar ihzar etmiştir. Buradakiler ise, müşterilere göstermek için nümunelerdir.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem ağaçlar ve nebatlar umumen, yaprak ve çiçek ve meyvelerinin kelimeleriyle seni takdis ve tesbih ve tahmid ettikleri gibi, o kelimelerden herbirisi dahi ayrıca seni takdis eder. Hususan meyvelerin bedî bir surette etleri çok muhtelif, san'atları çok acîb, çekirdekleri çok hârika olarak yapılarak o yemek tablalarını ağaçların ellerine verip ve nebatların başlarına koyarak zîhayat misafirlerine göndermek cihetinde, lisan-ı hal olan tesbihatları, zuhurca lisan-ı kal derecesine çıkar. Bütün onlar senin mülkünde, senin kuvvet ve kudretinle, senin irade ve ihsanatınla, senin rahmet ve hikmetinle musahhardırlar ve senin herbir emrine mutîdirler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey kibriya-yı azametinden tesettür etmiş olan Sâni-i Hakim ve Hâlık-ı Rahim! Bütün eşcar ve nebatatın, bütün yaprak ve çiçek ve meyvelerin dilleriyle ve adediyle seni kusurdan, aczden,[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-44)[/FONT] [FONT=Tahoma]şerikten takdis ederek hamd ü sena ederim.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Fâtır-ı Kadîr! Ey Müdebbir-i Hakîm! Ey Mürebbi-i Rahim! Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ın tâlimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve iman ettim ki, nasıl nebatat ve eşcar seni tanıyorlar, senin sıfât-ı kudsiyeni ve esma-i hüsnanı bildiriyorlar; öyle de, zihayatlardan ruhlu kısmı olan insan ve hayvanattan hiçbirisi yoktur ki; cisminde gayet muntazam saatler gibi işliyen ve işlettirilen dâhilî ve hâricî âzalariyle ve bedeninde gayet ince bir nizam ve gayet hassas bir mizan ve gayet mühim faideler ile yerleştirilen âlât ve duygulariyle ve cesedinde, gayet san'atlı bir yapılış ve gayet hikmetli bir tefriş ve gayet dikkatli bir muvazene içinde konulan cihazat-ı bedeniyesiyle, senin vücub-u vücuduna ve sıfatlarının tahakkukuna şehadet etmesin. Çünki, bu kadar basirane nazik san'at ve şuurkârane ince hikmet ve müdebbirane tam muvazeneye, elbette kör kuvvet ve şuursuz tabiat ve serseri tesadüf karışamazlar ve onların işi olamaz ve mümkün değildir. Ve kendi kendine teşekkül edip öyle olması ise, yüz derece muhal içinde muhaldir. Çünki, o halde herbir zerresi, herbir şey'ini ve cesedinin teşekkülünü, belki dünyada alâkadar olduğu her şeyini bilecek, görecek, yapabilecek; adeta ilah gibi ihatalı bir ilim ve kudreti bulunacak, sonra teşkil-i cesed ona havale edilir ve "kendi kendine oluyor" denilebilir. Ve hey'et-i mecmuasındaki vahdet-i tedbir ve vahdet-i idare ve vahdet-i nev'iye ve vahdet-i cinsiye ve umumun yüzlerinde göz, kulak, ağız gibi noktalarda ittifak cihetinde müşahede edilen sikke-i fıtratta birlik ve herbir nev'in efradı simalarında görülen sikke-i hikmette ittihad ve iaşede ve icadda beraberlik ve birbirinin içinde bulunmak gibi keyfiyetlerinden hiçbirisi yoktur ki, senin vahdetine kat'i şehadette bulunmasın ve herbir ferdinde kainata bakan bütün isimlerin cilveleri bulunmakta, vahidiyyet içinde senin ehadiyyetine işareti olmasın.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem, nasıl ki insan ile beraber hayvanatın, zeminin bütün yüzünde yayılan yüz bin envâı, muntazan bir ordu gibi teçhiz ve talimat ve itaat ve musahhariyetle ve en küçükten ta en büyüğe kadar, rububiyetin emirleri intizamla cereyanlariyle o rububiyyetinin derce-i haşmetine ve gayet çoklukla beraber gayet kıymetli ve gayet mükemmel olmakla beraber gayet çabuk yapılmaları ve gayet san'atlı olmakla beraber gayet kolay yapılışlariyle, kudretinin[/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-45)[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]derece-i azametine delalet ettikleri gibi; şarktan garbe, şimalden cenuba kadar yayılan mikroptan gergedana kadar, en küçücük sinekten ta en büyük kuşa kadar bütün onların rızıklarını yetiştiren rahmetinin hadsiz vüs'atine ve herbiri emirber nefer gibi vazife-i fıtriyesini yapmak ve zemin yüzü her baharda, güz mevsiminde terhis edilenler yerinde yeniden taht-ı silâha alınmış bir orduya ordugâh olmak cihetiyle, hakimiyetinin nihayetsiz genişliğine kat'i delâlet ederler. Hem nasıl ki, hayvanattan herbirisi kainatın bir küçük nüshası ve bir misal-i musağğarı hükmünde gayet derin bir ilim ve gayet dakik bir hikmetle, karışık eczaları karıştırmayarak ve bütün hayvanların ayrı ayrı suretlerini şaşırmıyarak hatasız, sehivsiz, noksansız yapılmalarıyle, ilminin her şey'e ihatasına ve hikmetinin her şey'e şümulüne, adetlerince işaretler ederler, öyle de, herbiri birer mu'cize-i san'at ve birer harika-i hikmet olacak kadar san'atlı ve güzel yapılmasiyle, çok sevdiğin ve teşhirini istediğin san'at-ı rabbaniyyenin kemal-i hüsnüne ve gayet derece güzelliğine işaret ve herbirisi, hususan yavrular, gayet nazdar, nazenin bir surette beklenmeleriyle ve heveslerinin ve arzularının tatmini cihetiyle, senin inayetinin gayet şirin cemaline hadsiz işaret ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Rahmanürrahim! Ey Sâdıkul'l-va'di'il-emîn! Ey Mâlik-i yevmiddin! Senin Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmının talimiyle ve Kur'an-ı Hakiminin irşadiyle anladım ki: Madem kainatın en müntehap neticesi hayattır ve hayatın en müntehap hulasası ruhdur ve zîruhun en müntehap kısmı zîşuurdur ve zîşuurun en camii insandır ve bütün kainat ise, hayata masahhardır ve onun için çalışıyor ve zîhayatlar zîruhlara musahhardır, onlar için dünyaya gönderiliyorlar ve zîruhlar insanlara musahhardır, onlara yardım ediyorlar ve insanlar fıtraten Hâlıkını pek ciddi severler ve Hâlıkları onları hem sever, hem kendini onlara her vesile ile sevdirir ve insanın istidadı ve cihazat-ı mâneviyesi, başka bir bâki aleme ve ebedi bir hayata bakıyor ve insanın kalbi ve şuuru, bütün kuvvetiyle beka istiyor ve lisanı, hadsiz dualariyle beka için Hâlıkına yalvarıyor; elbette ve herhalde, o çok seven ve sevilen ve mahbub ve muhib olan insanları dirilmemek üzere öldürmekle, ebedî bir muhabbet için yaratmış iken, ebedî bir adavetle gücendirmek olamaz ve kabil değildir. Belki başka bir ebedî alemde mes'udane yaşaması hikmetiy-[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-46)[/FONT] [FONT=Tahoma]le, bu dünyada çalışmak ve onu kazanmak için gönderilmiştir. Ve insana tecelli eden isimlerin, bu fâni ve kısa hayattaki cilveleriyle alem-i bekada onların ayinesi olan insanların, ebedi cilvelerine mazhar olacaklarına işaret ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Evet, ebedînin sâdık dostu ebedî olacak, Ve bâkinin âyine-i zîşuuru bâki olmak lazım gelir.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hayvanların ruhları bâki kalacağını ve Hüdhüd-ü Süleymanî (A.S.) ve Neml'i ve Naka-i Salih (A.S.) ve Kelb-i Ashabı Kehf gibi bazı efrâd-ı mahsusa hem ruhu, hem cesediyle bâki aleme gideceği ve herbir nev'in arasıra istimal için birtek cesedi bulunacağı, rivayet-i sahihadan anlaşılmakla beraber; hikmet ve hakikat, hem rahmet ve rububiyyet öyle iktiza ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Kadîr-i Kayyum! Bütün zîhayat, zîruh, zîşuur, senin mülkünde, yalnız senin kuvvet ve kudretinle ve ancak senin irade ve tedbirlerinle ve rahmet ve hikmetinle, rububiyyetinin emirlerine teshir ve fıtri vazifelerle tavzif edilmişler. Ve bir kısmı, insanın kuvveti ve galebesi için değil belki fıtraten insanın zaafı ve aczi için rahmet tarafından ona musahhar olmuşlar. Ve lisan-ı hal ve lisan-ı kal ile Sâni'lerini ve Ma'budlarını kusurdan, şerikten takdis ve ni'metlerine şükür ve hamd ederek, herbiri ibadet-i mahsusasını yapıyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey şiddet-i zuhurundan gizlenmiş ve ey azamet-i kibriyasından perdelenmiş olan Zât-ı Akdes! Bütün zîruhların tesbihatiyle seni takdis edip, niyet edip [/FONT][B][SIZE=4][COLOR=darkred]سُبْحَانَكَ يَامَنْ جَعَلَ مِنَ اْلمَآءِ كُلَّ شَىْءٍ حَىٍّ[/COLOR][/SIZE][/B][FONT=Tahoma] diyorum.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ya Rabbe'l âlemîn! Ya İlahe'el evvelîne ve'l-ahirîn! Ya Rabbe'es semâvati ve'l-arâdîn! Resul-i Ekrem Aleyhissalatü Vesselâmın'ın talimiyle ve Kur'an-ı Hakim'in dersiyle anladım ve iman ettim ki, Nasıl sema, feza, arz, ber ve bahr, şecer, nebat, hayvan efradiyle, eczasiyle, zerratiyle seni biliyorlar, tanıyorlar ve varlığına ve birliğine şehadet ve delâlet ve işaret ediyorlar; öyle de, kainatın hulâsası olan zîhayat ve zîhayatın hulasası olan insan ve insanın hulasası olan enbiya, evliya, asfiyanın hulasası olan kalblerinin ve akılları-[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-47)[/FONT] [FONT=Tahoma]nın müşahedat ve keşfiyat ve ilhamat ve istihracatiyle yüzer icma ve yüzer tevatür kuvvetinde bir kat'iyetle senin vücub-uvücuduna ve senin vahdaniyet ve ehadiyyetine şehadet edip ihbar ediyorlar. Mu'cizat ve keramat ve yakînî bürhanlariyle haberlerini isbat ediyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Evet kalblerde, perde-i gaybda ihtar edici bir zâta bakan hiçbir hatırat-ı gaybiye ve ilham edici bir zâta baktıran hiç bir ilhamat-ı sâdıka ve hakkalyâkın suretinde sıfat-ı kudsiye ve esmâ-i hüsnanı, keşfeden hiçbir itikad-ı yakîne ve enbiya ve evliyada, bir Vâcibü'l Vücud'un envarına aynelyakın ile müşahede eden hiçbir nurani kalb ve asfiya ve sıddîkinde, bir Hâlık-ı Küll-i Şey'in âyât-ı vücubunu ve berahin-i vahdetini ilmilyakîn ile tasdik eden, isbat eden hiçbir münevver akıl yoktur ki senin vücub-u vücuduna ve sıfât-ı kudsiyene ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ-i hüsnana şehadet etmesin delaleti bulunmasın ve işareti olmasın! Ve bilhassa, bütün enbiya ve evliya ve asfiya ve sıddîkinin imamı ve reisi ve hulasası olan Resûl-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm'ın ihbarını tasdik eden hiçbir mu'cizat-ı bahiresi ve hakkaniyetini gösteren hiçbir hakikat-ı aliyesi ve bütün mukaddes ve hakikatlı kitabların hulasatü'l hulasası olan Kur'an-ı Mu'cizü'l-Beyân'ın hiçbir ayet-i tevhidiye-i katıası ve mesâil-i imaniyeden hiçbir mes'ele-i kudsiyesi yoktur ki, senin vücub-u vücuduna ve kudsi sıfatlarına ve senin vahdetine ve ehadiyyetine ve esmâ ve sıfatına şehadet etmesin ve delaleti olmasın ve işareti bulunmasın![/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem nasıl ki, bütün o yüz binler muhbir-i sâdıklar, mu'cizatlarına ve keramatlarına ve hüccetlerine istinad ederek, senin varlığına ve birliğine şehadet ederler, öyle de, her şey'e muhit olan arş-ı azamın külliyat-ı umurunu idareden tâ kalbin gayet gizli ve cüz'i hatıratını ve arzularını ve dualarını bilmek ve işitmek ve idare etmeye kadar cereyan eden rububiyyetinin derece-i haşmetini ve gözümüz önünde hadsiz muhtelif eşyayı birden icad eden; hiçbir fiil bir fiile, bir iş bir işe mâni olmadan, en büyük bir şey'i en küçük bir sinek gibi kolayca yapan kudretinin derece-i azametini icmâ ile, ittifak ile ilân ve ihbar ve isbat ediyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem nasıl ki, bu kâinatı, zîruha, hususan insana mükemmel bir saray hükmüne getiren ve cenneti ve saadet-i Ebediyeyi cin ve inse izhar eden ve[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-48)[/FONT] [FONT=Tahoma]en küçük bir zihayatı unutmayan ve en aciz bir kalbin tatminine ve taltifine çalışan rahmetinin hadsiz genişliğini ve zerrattan tâ seyyarata kadar bütün enva-ı mahlukatı emirlerine itaat ettiren ve teshir ve tavzif eden hakimiyetinin nihayetsiz vüs'atine haber vererek, mu'cizat ve hüccetleriyle isbat ederler; öyle de, kâinatı, eczaları adedince, risaleler içinde bulunan bir kitab-ı kebir hükmüne getiren ve Levh-i Mahfuz'un defterleri olan İman-ı Mübin ve Kitab-ı Mübin'de, bütün mevcudatın bütün sergüzeştlerini kaybedip yazan ve umum çekirdeklerde umum ağaçlarının fihristlerini ve programlarını ve zîşuurun başlarında bütün kuvve-i hafızalarda, sahiblerinin tarihçe-i hayatlarını yanlışsız, muntazaman yazdıran ilminin her şey'e ihatasına ve herbir mevcuda çok hikmetleri takan, hatta herbir ağaçta meyveleri sayısınca neticeleri verdiren ve herbir zîhayatta azaları, belki eczaları ve hüceyratları adedince maslahatları takib eden, hatta insanın lisanını çok vazifelerde tavzif etmekle beraber, taamların tatları adedince zevki olan mizancıklar ile teçhiz ettiren hikmet-i kudsiyenin herbir şey'e şümulüne; hem bu dünyada nümuneleri görülen celali ve cemâli isimlerinin tecellileri daha parlak bir surette ebedü'l-âbâdda devam edeceğine ve bu fâni alemde nümuneleri müşahede edilen ihsanatının daha şa'şaalı bir surette dâr-ı saadette istimrarına ve bekasına ve bu dünyada onları gören müştakların ebedde dahi refakatlarına ve beraber bulunmalarına bi'il-icmâ, bi'l-ittifak şehadet ve delâlet ve işaret ederler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Hem yüzer mu'cizat-ı bahiresine ve âyât-ı katıasına istinaden başta Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ve Kur'an-ı Hakim'in olarak, bütün ervah-ı neyyire ashabı olan enbiyalar ve kulûb-u nuraniye aktabı olan evliyalar ve ukûl-ü münevvere erbabı olan asfiyalar, bütün suhuf ve kütüb-u mukaddesede, senin çok tekrar ile ettiğin vaadlerine ve tehditlerine istinaden ve senin kudret ve rahmet ve inayet ve hikmet ve celâl ve cemâlin gibi kudsi sıfatlarına ve şe'nlerine ve izzet-i celâline ve saltanat-ı rububiyyetine itimaden ve keşfiyat ve müşahedat ve ilmelyakin itikadlariyle, saadet-i ebediyeyi cin ve inse[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-49)[/FONT] [FONT=Tahoma]müjdeliyorlar ve ehl-i dalalet için cehennem bulunduğunu haber verip ilân ediyorlar ve iman edip şehadet ediyorlar.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Kadîr-i Hakim! Ey Rahmân-ı Rahîm! Ey Sâdıku'l-va'di'il-kerîm Ey izzet ve azamet ve celâl sahibi Kahhar-ı Zülcelâl! Bu kadar sâdık düstlarını ve bu kadar vaadlerini ve bu kadar sıfat ve şuunatını tekzib edip, saltanat-ı rububiyyetinin kat'i mukteziyatını ve sevdiğin ve onlar dahi seni tasdik ve itaatle kendilerini sana sevdiren hadsiz makbul ibadının hadsiz dualarını ve davalarını reddederek, küfür ve isyan ile ve seni va'dinde tekzib etmekle senin azamet-i kibriyana dokunan ve izzet-i celâline dokunduran ve Uluhiyyetinin haysiyyetine ilişen ve şefkat-i rububiyyetini müteessir eden ehl-i dalalet ve ehl-i küfrü, haşrin inkârında tasdik etmekten yüzbin derece mukaddessin ve hadsiz derece münezzeh ve âlîsin! Böyle nihayetsiz bir zulümden, bir çirkinlikten senin nihayetsiz adaletini ve cemalini ve rahmetini takdis ediyorum.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][CENTER][B][SIZE=4][COLOR=darkred]سُبْحَانَهُ وَتَعَالَى عَمَّا يَقُولُونَ عُلُوًّا كَبِيرًا[/COLOR][/SIZE][/B][/CENTER] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]âyetini, vücudumun bütün zerratı adedince söylemek istiyorum. Belki senin o sâdık elçilerin ve doğru dellâl-ı saltanatının hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn suretinde senin uhrevî rahmet hazinelerine ve âlem-i bekada ihsanatının definelerine ve dâr-ı saadette tamamiyle zuhur eden güzel isimlerinin harika güzel cilvelerine şehadet, işaret, beşaret ederler. Ve bütün hakikatların mercii ve güneşi ve hâmisi olan Hak isminin en büyük şuaı, bu hakikat-ı ekber-i haşriye olduğunu -imân ederek- senin ibadına ders veriyorlar[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Ey Rabbu'l-enbiyâ ve's-sıddıkîn! Bütün onlar senin mülkünde, senin emrin ve kudretin ile, senin irade ve tedbirin ile, senin ilmin ve hikmetin ile musahhar ve muvazzafdırlar. Takdis, tekbir, tahmid, tehlil ile küre-i arzı bir zikirhâne-i azam, bu kainatı bir mescid-i ekber hükmünde göstermişler.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma]Yâ Rabbi ve Yâ Rabbu's semâvati ve'l-arâdin! Ya Hâlikı ve ya Hâlikı Külli Şey! Gökleri yıldızlarıyle, zemini müştemilatiyle ve bütün mahlukatı bütün keyfiyatiyle teshir eden kudretinin ve iradetinin ve hikmetinin ve hakimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl! Kur'an'a ve imana hizmet için, insanların kalblerini[/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma](Sh: N-50)[/FONT] [FONT=Tahoma]Risale-i Nur'a musahhar yap! Ve bana ve ihvanıma, iman-ı kâmil ve hüsn-ü hatime ver. Hazret-i Musa Aleyhisselâm'a denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselam'a ateşi ve Hazret-i Davut Aleyhisselâm'a dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâm'a cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhisselâtü Vesselâm'a şems ve kameri teshir ettiğin gibi Risale- Nur'a kalbleri ve akılları musahhar kıl! Ve beni ve Risale-i Nur Talebelerini nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve cennetü'l-firdevste mes'ud kıl! Âmin, âmin, âmin![/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [SIZE=4][COLOR=darkred][B]سُبْحَانَكَ لاَ عِلْمَ لَنَا اِلاَّ مَا عَلّمْتَنَا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلِيمُ الْحَكِيمُ[/B][/COLOR][/SIZE] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][CENTER][SIZE=5][COLOR=darkred][B]وَاَخِرُ دَعْوَيهُمْ اَنِ الْحَمْدُ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ[/B][/COLOR][/SIZE][/CENTER] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma] [/FONT] [FONT=Tahoma]Kur'ân'dan ve münacat-ı nebeviye olan Cevşenü'l Kebîr'den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak, Rabb-ı Rahimimin dergâhına arzetmekte kusur etmişsem; kusurumun afvı için Kur'an-ı ve Cevşenü'l Kebir'i şefaatçi ederek rahmetinden afvımı niyaz ediyorum.[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][RIGHT][FONT=Tahoma]Said Nursî[/FONT][/RIGHT] [FONT=Tahoma][/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT][CENTER][FONT=Tahoma]* * *[/FONT][/CENTER] [FONT=Tahoma][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Nur çeşmesi
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst