Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
"Muhabbeti öyle birisine tevcih et ki"
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="memluk" data-source="post: 238951" data-attributes="member: 9260"><p><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">"Sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor. Senin rağmına müfarakat ediyor. Madem öyledir, bu havf ve muhabbeti öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun..." "</span></span></strong></p><p></p><p></p><p></p><p></p><p></p><p><span style="font-size: 15px">Aşk ve muhabbet insanın en köklü ve en esaslı bir duygusudur. Bu duygunun da diğerleri gibi tamamen fıtrattan sökülüp atılması kabil değildir. Ama bu duyguyu ilahi veya mecazi aşka çevirmek insanın iradesine bakar. İnsan kalbini ilahi aşka yönlendirme fırsatı ve imkanı varken, bunu mecazi aşkların dalgasına terk ediyor ise bu, mesuliyeti gerektiren bir durumdur. Muhabbet etme kabiliyetini Allah kendi Zatı ve isimlerini sevmemiz için bize takmıştır. İnsan suistimal ile bu kabiliyeti mecazi aşklara çeviriyor ve mesul oluyor.</span></p><p><span style="font-size: 15px">Allah insana kendi cemal ve kemalini sevecek ve fani güzelliklerle tatmin olmayacak genişlikte ve keskinlikte bir kalp vermiştir. İnsanın bu geniş kalbi ancak ebedi ve solmayan bir güzellik ile tatmin olabilir.</span></p><p><span style="font-size: 15px">Oysa kainatın ve içindeki bütün güzelliklerin üzerinde fena ve fanilik damgası vardır. Sevdiğimiz o güzellik, ya eskir ya pörsür ya da bize karşılık vermez, verse de bizim meftun olduğumuz o güzellik çabuk söner. Demek bize verilen bu kalp o fena ve fani güzellikler için değil, ebedi ve solmayan bir güzelliği sevmek için tahsis edilmiştir.</span></p><p><span style="font-size: 15px"> Biz suistimal edip Allah’a tahsis edilmiş kalbimizi fani mahlukata tevcih edersek, bunun tokadını hem burada hem ahirette yeriz. Kalbimizdeki bu hastalığı tedavi etmenin yolu ise iman ve tefekkür üzerinde yoğunlaşıp, o güzellikler üzerinde fanilik damgalarını okuyarak, sevgi ve aşkımızı gerçek sahibine tevdi etmektir.</span></p><p><span style="font-size: 15px"><strong> Kainatta aşka sebep olan üç faktör vardır. </strong>Bunlar <strong>cemal, kemal</strong> ve <strong>ihsan</strong>dır. İnsan bu sebeplerden dolayı aşık olur, ya da birisini sever. Halbuki kainattaki bütün güzellikler, mükemmellikler, ikram ve ihsanların membaı ve esası Allah’ın isim ve sıfatlarıdır.</span></p><p><span style="font-size: 15px">Kainattaki bütün güzellikleri toplasak Allah’ın cemali yanında okyanustan bir damla mesabesinde kalır. Üstelik bu güzellik ebedidir. Öyle ise neden damla ile oyalanıp acı ve elem çekelim, asıl güzellik kaynağına kalbimizi tevcih edip, tatmin olmak varken.</span></p><p><span style="font-size: 15px">Mesela çok susamış bir adam düşünelim. Ağzı susuzluktan kavrulur bir vaziyette iken, bir baraja rast gelir, barajın bendinin bu tarafında toprak üzerinde az bir yaşlık var, ama arkasında ise nezih ve leziz büyük bir gölet var. Şu şaşkın adam, kavrulmuş ağzını toprak üzerindeki yaşlığa dayamış kanmaya çalışıyor. Halbuki arkasında büyük bir gölet var.</span></p><p><span style="font-size: 15px">İşte biz de sonsuz güzellik sahibi olan Allah varken, gidip ıslaklık mesabesinde fani ve adi güzelliklere kalp dudağımızı yapıştırıp kanmaya çalışıyoruz. Üstelik o güzellikler Allah’ın güzelliğinden zaif ve çok perdelerden geçmiş bir sızıntısı konumundalar. Biz nazarımızı ve kalbimizi o mecazi sevgiliden hakiki sevgiliye, yani Allah’a çevirirsek, hem o beladan kurtuluruz, hem de gerçek güzelliği bulmuş oluruz. </span></p><p><span style="font-size: 15px">Allah insana ancak kendi ile meşgul olup onun ile tatmin olabilecek mahiyette bir kalp vermiştir. Bu sebeple kalbin Allah’tan başka şeyler ile meşgul olup onlara aşık olması doğru bir şey değildir. Kalbin fani olan mahluklara aşık olması kalbin manevi bir hastalığıdır, hatta kalbi bir şirktir. Zira Allah, kalbi, insana sadece kendisini sevmek için tahsis etmiştir. Biz bu tahsise ihanet ederek farklı şeylere aşık olursak, elbette bu Allah katında makbul ve caiz olmaz.</span></p><p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 15px"><strong><span style="color: red">"Kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.</span></strong> (Rad,13/ 28) </span></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p><span style="font-size: 15px">ayetinde de ihtar ve ikaz edildiği gibi, insan kalbini tatmin edip doyuracak tek maşuk tek mahbub Allah’tır. Bu sebeple kalbimize giren bu kir ve pasları temizleyip, Allah aşkına yanmamız gerekir. Yoksa insanın fani aşklar içinde boğulup imtihanı kaybetme riski çok fazla olur. Hazreti İbrahim (as) gibi <strong> “La uhubbül afilin” (Fani şeyleri sevmeye değmez) </strong>deyip, mecazi aşklardan kalbimizi ve gönlümüzü arındırıp kurtarmalıyız.</span></p><p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">"Sabıkan beyan edildiği gibi, ehl-i gaflet ve ehl-i dünya tarzında ve nefis hesabına olan muhabbetlerin, dünyada belâları, elemleri, meşakkatleri çoktur; safâları, lezzetleri, rahatları azdır. Meselâ şefkat, acz yüzünden elemli bir musibet olur. Muhabbet, firak yüzünden belâlı bir hırkat olur. Lezzet, zeval yüzünden zehirli bir şerbet olur. Âhirette ise, Cenâb-ı Hakkın hesabına olmadıkları için, ya faydasızdır veya azaptır (eğer harama girmişse)."</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">"Sual: Enbiya ve evliyaya muhabbet nasıl faydasız kalır?</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">"Elcevap: Ehl-i teslisin İsâ Aleyhisselâma ve Râfızîlerin Hazret-i Ali Radıyallahu Anha muhabbetleri faydasız kaldığı gibi. Eğer o muhabbetler, Kur'ân'ın irşad ettiği tarzda ve Cenâb-ı Hakkın hesabına ve muhabbet-i Rahmân namına olsalar, o zaman hem dünyada, hem âhirette güzel neticeleri var."</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"><strong><span style="font-size: 15px"><span style="color: red">"Amma dünyada ise, leziz taamlara, güzel meyvelere muhabbetin, elemsiz bir nimet ve ayn-ı şükür bir lezzettir.</span></span></strong></p> <p style="margin-left: 20px"><span style="font-size: 15px"><span style="color: red"><strong>"Nefsine muhabbet ise, ona acımak, terbiye etmek, zararlı hevesattan men etmektir. O vakit nefis sana binmez, seni hevâsına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevâya değil, hüdâya sevk edersin</strong><strong>."</strong>(1)</span></span></p> <p style="margin-left: 20px"></p><p><span style="font-size: 15px">Özet olarak, mevcudatı Allah hesabına ve onun sanat ve eserleri olduğu için sevmeliyiz ve Allah’a olan muhabbetimize bir vesile ve araç yapmalıyız.</span></p><p><span style="font-size: 15px">Celal ismi, Allah’ın kahhar, intikam, ceza, azamet, haysiyet, gibi sıfatlarını temsil eder. Bu sıfatların tecellileri insanın akıl ve duygularını dehşet ve vahşet içerisinde bırakır. İnsanlar da bu sıfatların dehşetli tecellisinden dolayı korkup kaçma ve bir yere sığınma meyli oluşur. Tabi burada dehşet ifadesi azamet ve kibriya anlamındadır. </span></p><p><span style="font-size: 15px">İşte korku da sevgi gibi Allah’a bir ulaşma ve yakınlaşma vasıtasıdır. İnsan Allah’tan ne kadar korkarsa, o kadar lezzetli bir zillet içine girer ki, bu zillet insan için bir izzet ve şereftir. Allah’tan hakkı ile korkan ve onu hakkı ile seven, bütün acılardan salim olduğu gibi bütün saadetlere de nail olmuş demektir. </span></p><p><span style="font-size: 15px">(1) bk. </span><a href="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=1322" target="_blank"><span style="font-size: 15px">Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf</span></a></p><p></p><p></p><p><em><span style="font-size: 15px">Selam ve dua ile...</span></em></p><p><em><span style="font-size: 15px"></span></em></p><p><em></em></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="memluk, post: 238951, member: 9260"] [B][SIZE=4][COLOR=red]"Sevdiğin şeyler ya seni tanımıyor, ya seni tahkir ediyor, ya sana refakat etmiyor. Senin rağmına müfarakat ediyor. Madem öyledir, bu havf ve muhabbeti öyle birisine tevcih et ki, senin havfın lezzetli bir tezellül olsun..." "[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][/SIZE][SIZE=4][/SIZE] [SIZE=4][/SIZE][SIZE=4]Aşk ve muhabbet insanın en köklü ve en esaslı bir duygusudur. Bu duygunun da diğerleri gibi tamamen fıtrattan sökülüp atılması kabil değildir. Ama bu duyguyu ilahi veya mecazi aşka çevirmek insanın iradesine bakar. İnsan kalbini ilahi aşka yönlendirme fırsatı ve imkanı varken, bunu mecazi aşkların dalgasına terk ediyor ise bu, mesuliyeti gerektiren bir durumdur. Muhabbet etme kabiliyetini Allah kendi Zatı ve isimlerini sevmemiz için bize takmıştır. İnsan suistimal ile bu kabiliyeti mecazi aşklara çeviriyor ve mesul oluyor.[/SIZE] [SIZE=4]Allah insana kendi cemal ve kemalini sevecek ve fani güzelliklerle tatmin olmayacak genişlikte ve keskinlikte bir kalp vermiştir. İnsanın bu geniş kalbi ancak ebedi ve solmayan bir güzellik ile tatmin olabilir.[/SIZE] [SIZE=4]Oysa kainatın ve içindeki bütün güzelliklerin üzerinde fena ve fanilik damgası vardır. Sevdiğimiz o güzellik, ya eskir ya pörsür ya da bize karşılık vermez, verse de bizim meftun olduğumuz o güzellik çabuk söner. Demek bize verilen bu kalp o fena ve fani güzellikler için değil, ebedi ve solmayan bir güzelliği sevmek için tahsis edilmiştir.[/SIZE] [SIZE=4] Biz suistimal edip Allah’a tahsis edilmiş kalbimizi fani mahlukata tevcih edersek, bunun tokadını hem burada hem ahirette yeriz. Kalbimizdeki bu hastalığı tedavi etmenin yolu ise iman ve tefekkür üzerinde yoğunlaşıp, o güzellikler üzerinde fanilik damgalarını okuyarak, sevgi ve aşkımızı gerçek sahibine tevdi etmektir.[/SIZE] [SIZE=4][B] Kainatta aşka sebep olan üç faktör vardır. [/B]Bunlar [B]cemal, kemal[/B] ve [B]ihsan[/B]dır. İnsan bu sebeplerden dolayı aşık olur, ya da birisini sever. Halbuki kainattaki bütün güzellikler, mükemmellikler, ikram ve ihsanların membaı ve esası Allah’ın isim ve sıfatlarıdır.[/SIZE] [SIZE=4]Kainattaki bütün güzellikleri toplasak Allah’ın cemali yanında okyanustan bir damla mesabesinde kalır. Üstelik bu güzellik ebedidir. Öyle ise neden damla ile oyalanıp acı ve elem çekelim, asıl güzellik kaynağına kalbimizi tevcih edip, tatmin olmak varken.[/SIZE] [SIZE=4]Mesela çok susamış bir adam düşünelim. Ağzı susuzluktan kavrulur bir vaziyette iken, bir baraja rast gelir, barajın bendinin bu tarafında toprak üzerinde az bir yaşlık var, ama arkasında ise nezih ve leziz büyük bir gölet var. Şu şaşkın adam, kavrulmuş ağzını toprak üzerindeki yaşlığa dayamış kanmaya çalışıyor. Halbuki arkasında büyük bir gölet var.[/SIZE] [SIZE=4]İşte biz de sonsuz güzellik sahibi olan Allah varken, gidip ıslaklık mesabesinde fani ve adi güzelliklere kalp dudağımızı yapıştırıp kanmaya çalışıyoruz. Üstelik o güzellikler Allah’ın güzelliğinden zaif ve çok perdelerden geçmiş bir sızıntısı konumundalar. Biz nazarımızı ve kalbimizi o mecazi sevgiliden hakiki sevgiliye, yani Allah’a çevirirsek, hem o beladan kurtuluruz, hem de gerçek güzelliği bulmuş oluruz. [/SIZE] [SIZE=4]Allah insana ancak kendi ile meşgul olup onun ile tatmin olabilecek mahiyette bir kalp vermiştir. Bu sebeple kalbin Allah’tan başka şeyler ile meşgul olup onlara aşık olması doğru bir şey değildir. Kalbin fani olan mahluklara aşık olması kalbin manevi bir hastalığıdır, hatta kalbi bir şirktir. Zira Allah, kalbi, insana sadece kendisini sevmek için tahsis etmiştir. Biz bu tahsise ihanet ederek farklı şeylere aşık olursak, elbette bu Allah katında makbul ve caiz olmaz.[/SIZE] [INDENT][SIZE=4][B][COLOR=red]"Kalpler ancak Allah’ın zikriyle tatmin olur.[/COLOR][/B] (Rad,13/ 28) [/SIZE] [/INDENT][SIZE=4]ayetinde de ihtar ve ikaz edildiği gibi, insan kalbini tatmin edip doyuracak tek maşuk tek mahbub Allah’tır. Bu sebeple kalbimize giren bu kir ve pasları temizleyip, Allah aşkına yanmamız gerekir. Yoksa insanın fani aşklar içinde boğulup imtihanı kaybetme riski çok fazla olur. Hazreti İbrahim (as) gibi [B] “La uhubbül afilin” (Fani şeyleri sevmeye değmez) [/B]deyip, mecazi aşklardan kalbimizi ve gönlümüzü arındırıp kurtarmalıyız.[/SIZE] [INDENT][B][SIZE=4][COLOR=red]"Sabıkan beyan edildiği gibi, ehl-i gaflet ve ehl-i dünya tarzında ve nefis hesabına olan muhabbetlerin, dünyada belâları, elemleri, meşakkatleri çoktur; safâları, lezzetleri, rahatları azdır. Meselâ şefkat, acz yüzünden elemli bir musibet olur. Muhabbet, firak yüzünden belâlı bir hırkat olur. Lezzet, zeval yüzünden zehirli bir şerbet olur. Âhirette ise, Cenâb-ı Hakkın hesabına olmadıkları için, ya faydasızdır veya azaptır (eğer harama girmişse)."[/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=4][COLOR=red]"Sual: Enbiya ve evliyaya muhabbet nasıl faydasız kalır?[/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=4][COLOR=red]"Elcevap: Ehl-i teslisin İsâ Aleyhisselâma ve Râfızîlerin Hazret-i Ali Radıyallahu Anha muhabbetleri faydasız kaldığı gibi. Eğer o muhabbetler, Kur'ân'ın irşad ettiği tarzda ve Cenâb-ı Hakkın hesabına ve muhabbet-i Rahmân namına olsalar, o zaman hem dünyada, hem âhirette güzel neticeleri var."[/COLOR][/SIZE][/B] [B][SIZE=4][COLOR=red]"Amma dünyada ise, leziz taamlara, güzel meyvelere muhabbetin, elemsiz bir nimet ve ayn-ı şükür bir lezzettir.[/COLOR][/SIZE][/B] [SIZE=4][COLOR=red][B]"Nefsine muhabbet ise, ona acımak, terbiye etmek, zararlı hevesattan men etmektir. O vakit nefis sana binmez, seni hevâsına esir etmez. Belki sen nefsine binersin. Onu hevâya değil, hüdâya sevk edersin[/B][B]."[/B](1)[/COLOR][/SIZE] [/INDENT][SIZE=4]Özet olarak, mevcudatı Allah hesabına ve onun sanat ve eserleri olduğu için sevmeliyiz ve Allah’a olan muhabbetimize bir vesile ve araç yapmalıyız.[/SIZE] [SIZE=4]Celal ismi, Allah’ın kahhar, intikam, ceza, azamet, haysiyet, gibi sıfatlarını temsil eder. Bu sıfatların tecellileri insanın akıl ve duygularını dehşet ve vahşet içerisinde bırakır. İnsanlar da bu sıfatların dehşetli tecellisinden dolayı korkup kaçma ve bir yere sığınma meyli oluşur. Tabi burada dehşet ifadesi azamet ve kibriya anlamındadır. [/SIZE] [SIZE=4]İşte korku da sevgi gibi Allah’a bir ulaşma ve yakınlaşma vasıtasıdır. İnsan Allah’tan ne kadar korkarsa, o kadar lezzetli bir zillet içine girer ki, bu zillet insan için bir izzet ve şereftir. Allah’tan hakkı ile korkan ve onu hakkı ile seven, bütün acılardan salim olduğu gibi bütün saadetlere de nail olmuş demektir. [/SIZE] [SIZE=4](1) bk. [/SIZE][URL="http://www.sorularlarisale.com/index.php?s=modules/kulliyat&id=1322"][SIZE=4]Sözler, Otuz İkinci Söz, Üçüncü Mevkıf[/SIZE][/URL] [SIZE=4][/SIZE] [SIZE=4][/SIZE][I][SIZE=4]Selam ve dua ile... [/SIZE] [/I] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
Risale-i Nur Okuma ve Anlama
Risale-i Nur Külliyatı
Sözler
"Muhabbeti öyle birisine tevcih et ki"
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst