MESNEVİ-İ NURİYE DERSLERİ 4.13.REŞHALAR(DEVAMI)
ONİKİNCİ REŞHA(DEVAMI)
[h=2][SIZE=+1]CUMA Sohbeti[/SIZE][/h] Allahım Cenneti ve Cennete götürecek söz ve işleri senden ister, Cehennemden ve Cehenneme sürükleyecek söz ve hareketlerden sana sığınırım
Allahım Hâlde ve gelecekte bildiğim ve bilmediğim bütün iyilikleri senden ister, bildiğim ve bilmediğim hâlde ve gelecekte bütün kötülüklerden sana sığınırım
Amin
Yeni bir cumaya eriştiren Rabbimize hamdolsun.Cumamız mübarek olsun.
CUMA Sohbeti
bilirim, biraz ürkütücü de gelse... henüz başımıza gelipte 'eyvah!' demeden, biraz onu hatırlamak, hatırlatmak istedim... geç olmadan! zehi gaflet demeden...
Zehril Riyaz'da rivayet edildiğine göre, Hz. Yâkub (a.s.) ölüm meleği Azrail ile dosttu. Bir gün Azrail, Hz. Yâkub'u ziyarete gider. Hz. Yâkub ona: "Yâ Azrail! Görüşmeye mi geldin, yoksa canımı almaya mı?" diye sorar. Azrail: "Gelişim ziyaret içindir." cevabını verir.
ONİKİNCİ REŞHA(DEVAMI)
Ezcümle: Kâinatta görünen hüsn-ü san’at dahi risalet-i Ahmediyeye (a.s.m.) delâlet ve şehadet eden kat’î bir delildir. Zira, şu ziynetli masnuatın cemâli, hüsn-i san’at ve ziyneti izhar eder. San’at ve suretin güzelliği, Sânide güzelleştirmek ve ziynetlendirmek isteği mevcut olduğuna delâlet eder. Güzelleştirmek ve zînetlendirmek sıfatları, Sâniin san’atına olan muhabbetine delâlet eder. Bu muhabbet ise, masnuatın en ekmeli insan olduğuna delildir. Çünkü o muhabbetin mazhar ve medarı insandır. İnsan dahi masnuatın en câmi ve en garibi olduğundan, şecere-i hilkate bir semere-i şuuriyedir. İnsan bir semere gibi olduğu cihetle kâinatın eczası arasında en câmi ve baîd bir cüzdür. İnsan zîşuur ve câmi olduğu cihetle, nazarı âmm, şuuru küllî olur. Nazarı âmm olduğundan şecere i hilkati tamamıyla görür, şuuru da küllî olduğundan, Sâniin makasıdını bilir. Öyleyse, insan Sâniin muhatab-ı hâssıdır. Evet, âmm ve şumullü olan nazar ve şuurunu Sâniin ibadetine ve muhabbetine sarf ve san’atını istihsan, takdir ve teşhirine tevcih ve nimetlerinin şükrüne istimal eden bir fert, verdiği nimetlere karşı şükür isteyen ve yarattığı mahlûkatı ibadete, şükre davet eden Sâniin has muhatap ve habibidir. Ey insanlar! Zikredilen ahval ve şuûnatla muttasıf olan Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.), Sâniin o ferd-i ferid dediğimiz muhatab-ı hassı olmamasına imkân var mıdır? Ve tarihinizin gösterdiği nev-i beşerden en büyük insanlar arasında, bu makama daha lâyık diğer bir şahıs var mıdır? | Lügatler : ahval : haller, vaziyetler âmm : genel, kapsamlı baîd : uzak câmi : kapsamlı cemâl : güzellik cihet : yön, taraf cüz : kısım, parça delâlet etme : delil olma, gösterme ecza : parçalar, kısımlar ekmel : en mükemmel ezcümle : meselâ, örneğin ferd-i ferid : eşi-benzeri olmayan tek kişi garib : farklı, benzersiz habib : sevgili has : özel hüsn-ü san’at : sonsuz güzellikteki sanat istihsan : beğenme, güzel bulma istimal eden : kullanan izhar etmek : açıklamak, göstermek kâinat : evren kat'î : kesin, şüphesiz küllî : kapsamlı, geniş levha : görünen manzara; tablo mahlûkat : yaratılmışlar, varlıklar makasıd : gayeler, istenilen şeyler masnuat : san’at eseri varlıklar mazhar : bir şeye erişen; ayna olan medar : sebep, vesile mevcut : var muhabbet : sevgi muhatab-ı hâs : özel muhatap muhatap : hitap edilen muttasıf : bir nitelik ve özelliği üzerinde taşıyan nazar : bakış, görüş nev-i beşer : insanlık risalet-i Ahmediye : Hz. Muhammed’in (a.s.m.) peygamberliği ve Allah’ın ona semâvî kitap göndermesi rububiyet : Rablık; Allah’ın her bir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması Sâni : her şeyi san’atla yaratan Allah sarf : kullanma semere : meyve semere-i şuuriye : şuurlu bir meyve; kâinat ağacının şuurlu meyvesi olan insan sıfat : nitelik, vasıf suret : biçim, şekil şecere-i hilkat : yaratılış ağacı; kâinattaki bütün varlıkların bir ağaç misali yaratılmaları şehadet eden : şahitlik eden şumul : geniş kapsamlı oluş, kuşatıcılık şuûnat : hâller, işler şuur : bilinç, anlayış şükür : Allah’a karşı minnet duyma, teşekkür etme takdir : övgü teşhir : ilân etme, sergileme tevcih : yöneltme ubudiyet : kulluk zikredilen : hatırlatılan, söylenen zira : çünkü zîşuur : akıl ve şuur sahibi ziynet : süs |
[h=2][SIZE=+1]CUMA Sohbeti[/SIZE][/h] Allahım Cenneti ve Cennete götürecek söz ve işleri senden ister, Cehennemden ve Cehenneme sürükleyecek söz ve hareketlerden sana sığınırım
Allahım Hâlde ve gelecekte bildiğim ve bilmediğim bütün iyilikleri senden ister, bildiğim ve bilmediğim hâlde ve gelecekte bütün kötülüklerden sana sığınırım
Amin
Yeni bir cumaya eriştiren Rabbimize hamdolsun.Cumamız mübarek olsun.
CUMA Sohbeti
bilirim, biraz ürkütücü de gelse... henüz başımıza gelipte 'eyvah!' demeden, biraz onu hatırlamak, hatırlatmak istedim... geç olmadan! zehi gaflet demeden...
Zehril Riyaz'da rivayet edildiğine göre, Hz. Yâkub (a.s.) ölüm meleği Azrail ile dosttu. Bir gün Azrail, Hz. Yâkub'u ziyarete gider. Hz. Yâkub ona: "Yâ Azrail! Görüşmeye mi geldin, yoksa canımı almaya mı?" diye sorar. Azrail: "Gelişim ziyaret içindir." cevabını verir.