** Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, Peygamber Efendimizi siyer kitaplarından farklı olarak nasıl tarif etmiştir?
Siyer kitaplarında Peygamberimizin (a.s.m.) daha ziyade beşerî halleri nazara veriliyor. Halbuki onun nübüvvet yönü daha başkadır. Cenab-ı Hak, onda, ahvâl-i beşeriyeyi değil, doğrudan doğruya Kâinat Hâlıkının namusu olmak itibariyle nübüvvetin yüksek makamından gelen ihsan-ı Rabbânîyi gösteriyor.
Evet neticede o da bir insandır, kuldur, ama çok farklı lütuflara mazhardır. Miraç hadisesi olmuş, onun isteğiyle kamer iki parça olmuş... Gerçi siyer kitaplarında da bu mucizeler anlatılıyor. Ama Risale-i Nur’da harika bir izah var.
Resûlullahı tarif etmekten hakikaten aciziz. Tabiî Üstad şimdiye kadar yapılabileceklerin en iyisini yapmış; fevkalâde belâgatlı, ruha kalbe şerbetler, kevserler içiren bir tarzda ifadelerde bulunmuş. Ona göre; Peygamberimizin sadece çarşı içinde at alışverişindeki beşerî hallerini nazara vermek, onun miraca çıkarkenki büyüklüğünü, yüksek makamını gölgelemek demektir. Bu hürmetsizliğe sebep olur.
Risale-i Nur’dan aldığımız ders, onun (a.s.m.) her haline muhabbeti, onun (a.s.m.) her bir kemâline sonsuz hürmeti gerektiriyor. İnsan sonsuz bir acz hissediyor onun kemâli karşısında. Tarif etmek bize nasıl düşer? Risâle-i Nur’dan, ancak istifade ederek bir şeyler söylemiş oluyoruz.
Gerçekten Üstad, meseleleri en güzel şekilde izah etmiş. Meselâ; bir kısım insanlar “Levlâke, levlâke lemâ halaktü’l-eflak” (Ey Habibim! Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım) hadisini mevzu tabir ediyorlar. Bununla ilgili bir hatıram var:
Haşir Risâlesinin okunduğu bir derse denk gelmişti. Isparta’da sabah dersindeyiz. Üstad bu hadis için, “Ben bunu şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye hesabına kabul etmişim” dedi. Emirdağ Lâhikasında bunu izah eden bir bölüm var, oraya bakılabilir.
** Avrupa’ya gidip gelmektesiniz. Batı dünyası Peygamberimizi nasıl görüyor acaba?
Hıristiyanlarda yeni yeni görüyoruz ki; “O da bir peygamberdir, Kur’ân da Allah’ın bir kitabıdır” diye kabul ediyorlar. Ama “Bizim peygamberimiz İsa, kitabımız da İncil” diyorlar.
Hatta Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi Monsenyör Marovicth, kendisine gelen giden Hıristiyanlara diyor ki: “Siz Muhammed’i kabul etmiyorsunuz. ‘Çünkü İncil’de yazmıyor’ diyorsunede 9 bin kişi hastalanıyormuş. İşte emr-i Peygamberîde nasıl hikmetlernuz. Ama bir milyardan fazla insanı Allah’a götüren bir insan, peygamber olmaz da ne olur?”
** Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sünnet-i seniyyesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Sünnet-i seniyye; hayatın her bir safhasında binler hikmetleri bulunan meselelerdir. var görüyoruz.
Üstad sünnete çok önem veriyor. “Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir” diyor.
** Karikatür meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batılılar, hürriyet ve demokrasi uğruna her şeylerini feda ediyorlar. Zamanında kilisenin baskısından çok çektikleri için belki, hürriyetlerine dokunulacak diye titriyorlar. Onun için, hürmetten gelen bir tahdidi de kabul etmek istemiyorlar. Halbuki başkasının hukukunun başladığı yerde, senin hürriyetin biter. Bitmezse başkasını rencide etmiş olursun. Böyle demokrasi olmaz. Üstad “Herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun” diyor.
Aşağı yukarı, 1972’den beri Avrupa’ya gidip geliyoruz. Orada onların gazetelerine bakıyorum. Hz. İsa’ya, Hz. Meryem’e v.s. hiç kabul edemeyeceğimiz ifadelerle hitap ediyorlar, karikatür yapıyorlar. Yani çok incitici... Aynen Peygamberimize yapılıyor gibi, onun ızdırabını da çok çektik biz. Ulü’l-azm olan Allah’ın bir peygamberine, Kur’ân’da ismine sûre olan mübarek bir anamıza, maalesef onlarda hürmet anlayışı yok.
Bir noktada, dünyada gelişen bazı şeyleri kullanmak için, bir kısım mihrakların bu karikatür meselesini çıkarttığını düşünebiliriz. Ama bu hadisenin bütün dünyada hayra döndüğü inancındayım inşallah. Meselâ Alman gazetesinde bir yazar, yazdığı makalede, Müslümanların mukaddeslerine ne kadar bağlı olduklarını söylüyor. Bu hadiseden bu dersi çıkarmış. “‘Allah’a inanıyor musun?’ dendiği zaman ‘Hayır katiyen inanmam’ sözünü gururla söylüyoruz. Bu aptallıktan, artık vazgeçmemiz lâzım. İşte bu hadisede gördük ki, biz maneviyattan mahrum hale gelmişiz” diyor.
Siyer kitaplarında Peygamberimizin (a.s.m.) daha ziyade beşerî halleri nazara veriliyor. Halbuki onun nübüvvet yönü daha başkadır. Cenab-ı Hak, onda, ahvâl-i beşeriyeyi değil, doğrudan doğruya Kâinat Hâlıkının namusu olmak itibariyle nübüvvetin yüksek makamından gelen ihsan-ı Rabbânîyi gösteriyor.
Evet neticede o da bir insandır, kuldur, ama çok farklı lütuflara mazhardır. Miraç hadisesi olmuş, onun isteğiyle kamer iki parça olmuş... Gerçi siyer kitaplarında da bu mucizeler anlatılıyor. Ama Risale-i Nur’da harika bir izah var.
Resûlullahı tarif etmekten hakikaten aciziz. Tabiî Üstad şimdiye kadar yapılabileceklerin en iyisini yapmış; fevkalâde belâgatlı, ruha kalbe şerbetler, kevserler içiren bir tarzda ifadelerde bulunmuş. Ona göre; Peygamberimizin sadece çarşı içinde at alışverişindeki beşerî hallerini nazara vermek, onun miraca çıkarkenki büyüklüğünü, yüksek makamını gölgelemek demektir. Bu hürmetsizliğe sebep olur.
Risale-i Nur’dan aldığımız ders, onun (a.s.m.) her haline muhabbeti, onun (a.s.m.) her bir kemâline sonsuz hürmeti gerektiriyor. İnsan sonsuz bir acz hissediyor onun kemâli karşısında. Tarif etmek bize nasıl düşer? Risâle-i Nur’dan, ancak istifade ederek bir şeyler söylemiş oluyoruz.
Gerçekten Üstad, meseleleri en güzel şekilde izah etmiş. Meselâ; bir kısım insanlar “Levlâke, levlâke lemâ halaktü’l-eflak” (Ey Habibim! Sen olmasaydın bu kâinatı yaratmazdım) hadisini mevzu tabir ediyorlar. Bununla ilgili bir hatıram var:
Haşir Risâlesinin okunduğu bir derse denk gelmişti. Isparta’da sabah dersindeyiz. Üstad bu hadis için, “Ben bunu şahsiyet-i maneviye-i Muhammediye hesabına kabul etmişim” dedi. Emirdağ Lâhikasında bunu izah eden bir bölüm var, oraya bakılabilir.
** Avrupa’ya gidip gelmektesiniz. Batı dünyası Peygamberimizi nasıl görüyor acaba?
Hıristiyanlarda yeni yeni görüyoruz ki; “O da bir peygamberdir, Kur’ân da Allah’ın bir kitabıdır” diye kabul ediyorlar. Ama “Bizim peygamberimiz İsa, kitabımız da İncil” diyorlar.
Hatta Vatikan Büyükelçiliği İstanbul Temsilcisi Monsenyör Marovicth, kendisine gelen giden Hıristiyanlara diyor ki: “Siz Muhammed’i kabul etmiyorsunuz. ‘Çünkü İncil’de yazmıyor’ diyorsunede 9 bin kişi hastalanıyormuş. İşte emr-i Peygamberîde nasıl hikmetlernuz. Ama bir milyardan fazla insanı Allah’a götüren bir insan, peygamber olmaz da ne olur?”
** Peygamber Efendimizin (a.s.m.) sünnet-i seniyyesi hakkında neler söylemek istersiniz?
Sünnet-i seniyye; hayatın her bir safhasında binler hikmetleri bulunan meselelerdir. var görüyoruz.
Üstad sünnete çok önem veriyor. “Sünnete ittibâ etmeyen, tembellik ederse hasâret-i azîme, ehemmiyetsiz görürse cinayet-i azîme, tekzibini işmam eden tenkit ise dalâlet-i azîmedir” diyor.
** Karikatür meselesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batılılar, hürriyet ve demokrasi uğruna her şeylerini feda ediyorlar. Zamanında kilisenin baskısından çok çektikleri için belki, hürriyetlerine dokunulacak diye titriyorlar. Onun için, hürmetten gelen bir tahdidi de kabul etmek istemiyorlar. Halbuki başkasının hukukunun başladığı yerde, senin hürriyetin biter. Bitmezse başkasını rencide etmiş olursun. Böyle demokrasi olmaz. Üstad “Herkes harekât-ı meşrûasında şahane serbest olsun” diyor.
Aşağı yukarı, 1972’den beri Avrupa’ya gidip geliyoruz. Orada onların gazetelerine bakıyorum. Hz. İsa’ya, Hz. Meryem’e v.s. hiç kabul edemeyeceğimiz ifadelerle hitap ediyorlar, karikatür yapıyorlar. Yani çok incitici... Aynen Peygamberimize yapılıyor gibi, onun ızdırabını da çok çektik biz. Ulü’l-azm olan Allah’ın bir peygamberine, Kur’ân’da ismine sûre olan mübarek bir anamıza, maalesef onlarda hürmet anlayışı yok.
Bir noktada, dünyada gelişen bazı şeyleri kullanmak için, bir kısım mihrakların bu karikatür meselesini çıkarttığını düşünebiliriz. Ama bu hadisenin bütün dünyada hayra döndüğü inancındayım inşallah. Meselâ Alman gazetesinde bir yazar, yazdığı makalede, Müslümanların mukaddeslerine ne kadar bağlı olduklarını söylüyor. Bu hadiseden bu dersi çıkarmış. “‘Allah’a inanıyor musun?’ dendiği zaman ‘Hayır katiyen inanmam’ sözünü gururla söylüyoruz. Bu aptallıktan, artık vazgeçmemiz lâzım. İşte bu hadisede gördük ki, biz maneviyattan mahrum hale gelmişiz” diyor.