MEHDİLİK

musbos216

New member
uzun süredir yaptığım araştırmanın neticesini sizinle paylaşmak ve tartışmak istedim.gerçekten çok uğraş verdim ve birçoğunuzun kabul edemeyeceği bazı öngörülere ulaştım.



Aklıma takılan şey MEHDİLİK konusuydu. harun yahya nın meddilik konusunda eserleri beni tatmin etmemeişti.onu için geniş bir araştırmaya koyuldum. Risale-i nurlarda bu bahsin geniş şekilde ve şifreli şekilde anlatıldığını gördüm. Risalelere göre en büyük mehdi yani mehdi-azam SAİD NURSi İDİ. tabi ki risalelerde bu açık şekide belirtilmiyordu.yine risalelere göre büyük mehdiden sonra 3 şahıs daha gelecekti. bunlardan biri araştırmalarıma göre harun yahya. bu şahsın vazifesi darvinist düşünceyi bilimsel olarak yıkmaktı ve en güzel şekilde yıktı da.diğer bir şahıs Fethullah gülen hocaefendi olarak teşhis ettim.bu şahsın vazifesi de hakiki isevilerle birleşip masonların sapkın düşüncelerini ve yaptığı icratları alem-i islamın lehine çevirmekti. sayın Hocaefendi bu vazifesi üzere şu an ABD dedir.diğer şahıs ise henüz gelmemiştir. ancak vazifesi bellidir. islam dünyasını isevi ruhanileri ile birleştirip dünyaya huzur getirmek.
 

Sade ve Sadece

Active member
musbos216 ' Alıntı:
uzun süredir yaptığım araştırmanın neticesini sizinle paylaşmak ve tartışmak istedim.gerçekten çok uğraş verdim ve birçoğunuzun kabul edemeyeceği bazı öngörülere ulaştım.



Aklıma takılan şey MEHDİLİK konusuydu. harun yahya nın meddilik konusunda eserleri beni tatmin etmemeişti.onu için geniş bir araştırmaya koyuldum. Risale-i nurlarda bu bahsin geniş şekilde ve şifreli şekilde anlatıldığını gördüm. Risalelere göre en büyük mehdi yani mehdi-azam SAİD NURSi İDİ. tabi ki risalelerde bu açık şekide belirtilmiyordu.yine risalelere göre büyük mehdiden sonra 3 şahıs daha gelecekti. bunlardan biri araştırmalarıma göre harun yahya. bu şahsın vazifesi darvinist düşünceyi bilimsel olarak yıkmaktı ve en güzel şekilde yıktı da.diğer bir şahıs Fethullah gülen hocaefendi olarak teşhis ettim.bu şahsın vazifesi de hakiki isevilerle birleşip masonların sapkın düşüncelerini ve yaptığı icratları alem-i islamın lehine çevirmekti. sayın Hocaefendi bu vazifesi üzere şu an ABD dedir.diğer şahıs ise henüz gelmemiştir. ancak vazifesi bellidir. islam dünyasını isevi ruhanileri ile birleştirip dünyaya huzur getirmek.

Evvela forum sitemize hoşgeldiniz.Sanırım nur camiasını yeni yeni keşfediyorsunuz. Aslında ben mesajınızdaki bu ince zekanıza hayran kaldım yani risale-i nurları okuyarak bu sonuca varmanızı enteresan buluyorum ... Risale-i nurda bahsi geçen mehdilik kavramında Ustad Bediüzzamanı en buyuk mehdi ilan etmek ile beraber diğer üc mehdiyi de kendinizce tespitlerde bulunmuşsunuz bir bakış acısı olarak düşünülebilir ama bide hadiseyi beraberce isterseniz burada yeniden mutaala edelim olur mu ?

Saniyen sölemiş olduğunuz :"Risalelere göre en büyük mehdi yani mehdi-azam SAİD NURSi İDİ." söze ustad bediüzzaman Şualar | On Dördüncü Şuâ da gerekli cevabı vermekde buyurun beraber okuyalım :



_________________________________________________
Birinci Esas: Güya bende tefahur ve hodfüruşluk var ve kendimi müceddid biliyorum.

Ben bütün kuvvetimle bunu reddederim. Hem Mehdilik isnadını hiç kabul etmediğime bütün kardeşlerim şehadet ederler. Hattâ Denizli'deki ehl-i vukuf, "Eğer Said mehdiliğini ortaya atsa bütün şakirdleri kabul edecek" dediklerine mukabil, Said itiraznamesinde demiş ki: "Ben seyyid değilim. Mehdi seyyid olacak." diye onları reddetmiş.

.....
Bazı emarelerle bildim ki, gizli düşmanlarımız Nur'un kıymetini düşürmek fikriyle siyaset manasını hatırlatan mehdilik davasını tevehhüm ile güya Nurlar buna bir âlettir diye çok asılsız bahaneleri araştırıyorlar. Belki benim şahsıma karşı bu işkenceler, bu evhamlarından ileri geliyor. Ben o gizli zalim düşmanlara ve onları aleyhimizde dinleyenlere deriz:


sh: » (Ş: 372)

Hâşâ! Sümme hâşâ!.. Hiç bir vakit böyle haddimden tecavüz edip îman hakikatlarını şahsiyetime bir makam-ı şan ü şeref kazandırmağa âlet etmediğime bu yetmişbeş, hususan otuz senelik hayatım ve yüzotuz Nur Risaleleri ve benim ile tam arkadaşlık eden binler zâtlar şehadet ederler.

Evet Nur şakirdleri biliyorlar ve mahkemelerde hüccetlerini göstermişim ki; şahsıma değil bir makam-ı şan ü şeref ve şöhret vermek ve uhrevî ve manevî bir mertebe kazandırmak, belki bütün kanaat ve kuvvetimle ehl-i îmana bir hizmet-i îmaniye yapmak için, değil yalnız dünya hayatımı ve fâni makamatımı, belki -lüzum olsa- âhiret hayatımı ve herkesin aradığı uhrevî bâki mertebeleri feda etmeyi; hattâ Cehennem'den bazı bîçareleri kurtarmağa vesile olmak için -lüzum olsa- Cennet'i bırakıp Cehennem'e girmeyi kabul ettiğimi hakikî kardeşlerim bildiği gibi, mahkemelerde dahi bir cihette isbat ettiğim halde, beni bu ittihamla Nur ve îman hizmetime bir ihlassızlık isnad etmek ve Nurların kıymetini tenzil etmektir. Acaba bu bedbahtlar dünyayı ebedî ve herkesi kendileri gibi dini ve îmanı dünyaya âlet ediyor tevehhümüyle ,dünyadaki ehl-i dalalete meydan okuyan ve hizmet-i îmaniye yolunda hem dünyevî, hem -lüzum olsa- uhrevî hayatlarını feda eden ve mahkemelerde dava ettiği gibi, bir tek hakikat-ı îmaniyeyi dünya saltanatıyla değiştirmeyen ve siyasetten ve siyasî manasını işmam eden maddî ve manevî mertebelerden ihlas sırrı ile bütün kuvvetiyle kaçan ve yirmi sene emsalsiz işkencelere tahammül eden ve siyasete -meslek itibariyle- tenezzül etmeyen ve kendini nefsi itibariyle talebelerinden çok aşağı bilen ve onlardan daima himmet ve dua bekleyen ve kendi nefsini çok bîçare ve ehemmiyetsiz itikad eden bir adam hakkında, bazı hâlis kardeşleri, Risâle-i Nur'dan aldıkları fevkalâde kuvve-i îmaniyeyi onun tercümanı olan o bîçareye, tercümanlık münasebetiyle Nurların bâzı fâziletlerini ona isnad etmek, ve hiçbir siyaset hatırına gelmeyerek yüksek makamlar vermek ve haddinden bin derece ziyade hüsn-ü zan etmek, ve eskidenberi üstad ve talebeler mabeyninde cârî ve itiraz edilmeyen bir makbul âdet ile teşekkür mânasında pek fazla medh ü senâ etmek hiç bir kanunla suç olabilir mi? Gerçi mübalâğa itibariyle hakikata bir cihette muhaliftir. Fakat kimsesiz, garib ve düşmanları pekçok ve onun yardımcılarını kaçıracak çok esbab varken, insafsız çok mû'terizlere karşı sırf yardımcılarının kuvve-i maneviyelerini takviye etmek ve kaçmaktan kurtarmak ve mübalâğalı medhedenlerin şevklerini kırmamak için onların bir kısım medihlerini Nurlara çevirip bütün bütün reddetmediği halde, onun kabir kapısındaki hizmet-i îmaniyesini dünya cihetine çevirmeğe çalışan

sh: » (Ş: 373)

bazı resmî memurların ne derece kanundan, insaftan uzak düştükleri anlaşılır.
_________________________________________________

Demekki ne risale-i nurda nede nur talebelerinde nede ustad bediüzzaman said nursinin bırakın mehdi azam olduğunu mehdi olduğunu dahi sölememişdir. Yani bu tespitinizi yeniden gözden geçirmenizi rica ederiz...

İkinci olarak beyan ettiğiniz :"yine risalelere göre büyük mehdiden sonra 3 şahıs daha gelecekti." sözünü ise yine risale-i nurda emirdağ lahikasına bakarak mutaala edelim mi ?
_________________________________________________

Aziz, sıddık kardeşlerim,

Evvela: Nurun ehemmiyetli ve çok hayırlı bir şakirdi, çokların namına benden sordu ki: "Nurun halis ve ehemmiyetli bir kısım şakirtleri, pek musırrane olarak, ahir zamanda gelen Al-i Beytin büyük bir mürşidi seni zannediyorlar ve o kadar çekindiğin halde onlar ısrar ediyorlar. Sen de bu kadar musırrane onların fikirlerini kabul etmiyorsun, çekiniyorsun. Elbette onların elinde bir hakikat ve kat i bir hüccet var ve sen de bir hikmet ve hakikate binaen onlara muvafakat etmiyorsun. Bu ise bir tezattır, herhalde hallini istiyoruz."
Ben de bu zatın temsil ettiği çok mesaillere cevaben derim ki:

O has Nurcuların ellerinde bir hakikat var. Fakat iki cihette bir tabir ve tevil lazım.

BİRİNCİSİ : Çok defa mektuplarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Al-i Resulün temsil ettiği kudsi cemaatinin şahs-ı manevisinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cemiyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i İlahiyeden bekliyoruz. Ve onun üç büyük vazifesi olacak:

Birincisi : Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, herşeyden evvel felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır.
Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdinin, o vazifesini bizzat kendisi görmeye vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) cihetindeki saltanatı, onunla iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tetkikatıyla yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onunla o birinci vazifeyi tam yapmış olacak.

Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirtlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.

İkinci vazifesi : Hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) unvanıyla şeair-i İslamiyeyi ihya etmektir. Alem-i İslamın vahdetini nokta-i istinad edip beşeriyeti maddi ve manevi tehlikelerden ve gazab-ı İlahiden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hadimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lazımdır.

Üçüncü vazifesi : İnkılabat-ı zamaniye ile çok ahkam-ı Kur'âniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunları bir derece tatile uğramasıyla, o zat, bütün ehl-i imanın manevi yardımlarıyla ve ittihad-ı İslamın muavenetiyle ve bütün ulema ve evliyanın ve bilhassa Al-i Beytin neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar fedakar seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmaya çalışır.

Şimdi hakikat-i hal böyle olduğu halde, en birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkiki bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da imanını tahkiki yapmak vazifesi ise, manen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici manasının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şakirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risale-i Nur da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risale-i Nur'un şahs-ı manevisini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar. O şahs-ı manevinin de bir mümessili, Nur şakirtlerinin tesanüdünden gelen bir şahs-ı manevisi ve o şahs-ı manevide bir nevi mümessili olan biçare tercümanını zannettiklerinden, bazan o ismi ona da veriyorlar. Gerçi bu, bir iltibas ve bir sehivdir, fakat onlar onda mes ul değiller. Çünkü ziyade hüsn-ü zan, eskiden beri cereyan ediyor ve itiraz edilmez. Ben de o kardeşlerimin pek ziyade hüsn-ü zanlarını bir nevi dua ve bir temenni ve Nur talebelerinin kemal-i itikatlarının bir tereşşuhu gördüğümden, onlara çok ilişmezdim. Hatta eski evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur u aynı o ahir zamanın hidayet edicisi olduğu diye keşifleri, bu tahkikat ile tevili anlaşılır. Demek iki noktada bir iltibas var; tevil lazımdır.

Birincisi: Ahirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller; fakat hilafet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı İslam ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı İslamiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkarında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk manasını hatıra getirir; belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdi olacağım diye dava ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifelerden birisini bir cihette yapması itibarıyla, ahir zamanın Büyük Mehdi unvanını almamışlar.

_________________________________________________

Demekki risale-i nurda üç şahısdan değil mehdinin üç vazifesinden bahsediliyor...

Diğer sözlerinize yani harun yahya ve hoca efendi ile alakalı düşüncelerinize bir şey diyemiyeceğim çünkü kendilerini bilmem ben bildiğimden bahsettim ayrıca şunuda ilave etmekde fayda görmekteyim Şaban Döğen ağabeyimizin Risale-i Nurda Mehdilik adı altında bir araştırması ve makalesi mevcuttur burayada gözatmak risale-i nurda mehdiliğin ne olduğunu anlamakda cok faydalı olacağını düşünüyorum lütfen tıklayınız : http://www.sorularlarisaleinur.com/subpage.php?s=article&aid=2574
 

musbos216

New member
[öncelikle ilginize teşekkürler.şurada hem fikiriz. Üstad mehdiliği kabul etmiyor.çünkü mehdi ben mehdiyim demez. mehdi bir sıfattır yani yakıştırmacadır.biz Üstada mehdi sıfatını yakıştırıyoruz.üstadın mücadele ettiği bir komite var. süfyan komitesi. üstad risalelerde süfyanı açık olarak gösteriyor. süfyanla mücadele eden cematı da risalelerde anlamak mümkün.yani süfyan varsa mehdi de vardır.
Üstad mehdi ali resuldur yani proğramcı mehdi. ondan sonra gelecek kişiler de bu proğramı hazır bulup uygulayacaklar. uygulama nasıl olcak derseniz üç kutlu vazife üç kutlu şahıs tarafından yapılacak. üç kutlu vazife aynı kişi tarafından yapıması dünya şarlarında mümkün değildir.bir kişi aynı anda küfürle fikri mücadeleye girip islam alemini birleştirmeye çalışarak öte yandan da sünneti seniyyeyi tatbik edemez
 

Huseyni

Müdavim
darwinizm gibi şeyleri yıkmanın kişilerle sınırlı olduğunu sanmıyorum, bu anlamda risale-i nur zaten sürekli olarak onlara her zaman galip durumda.
 

musbos216

New member
iyi de güzel kardeşim bunu avrupa ve diğer kafirlere bilimsel bir şekilde kim anlatacak . darvinizmi yıkan ara fosilin olmayışı. ara fosil diye bir bahis mevzu var mı risalelerde.ara fosilin olmadığını ispat eden harun yahyadır.harun yahya da risalelerle beslenmiştir ve risalelerden ilham almıştır.
 

Sade ve Sadece

Active member
musbos216 ' Alıntı:
[öncelikle ilginize teşekkürler.şurada hem fikiriz. Üstad mehdiliği kabul etmiyor.çünkü mehdi ben mehdiyim demez. mehdi bir sıfattır yani yakıştırmacadır.biz Üstada mehdi sıfatını yakıştırıyoruz.üstadın mücadele ettiği bir komite var. süfyan komitesi. üstad risalelerde süfyanı açık olarak gösteriyor. süfyanla mücadele eden cematı da risalelerde anlamak mümkün.yani süfyan varsa mehdi de vardır.
Üstad mehdi ali resuldur yani proğramcı mehdi. ondan sonra gelecek kişiler de bu proğramı hazır bulup uygulayacaklar. uygulama nasıl olcak derseniz üç kutlu vazife üç kutlu şahıs tarafından yapılacak. üç kutlu vazife aynı kişi tarafından yapıması dünya şarlarında mümkün değildir.bir kişi aynı anda küfürle fikri mücadeleye girip islam alemini birleştirmeye çalışarak öte yandan da sünneti seniyyeyi tatbik edemez

"şurada hem fikiriz. Üstad mehdiliği kabul etmiyor." sözünü demişsiniz ama bir önceki mesajınızda risalelerde ustadın mehdi olduğu söleniyor demişdiniz. İlk mesajımda Ustad bediüzzamanın hadis-i şeriflerde bahsi edilen mehdi olmadığını ustadın ve risale-i nurun beyanı ile görmüş oluyoruz.

"üç kutlu vazife üç kutlu şahıs tarafından yapılacak" Bu sözünüzede risale-i nurda geçen cevabı dikkatinize sunmuşduk .Ustad şahısdan veya bir zattan bahsetmemiş bilakis bü üç vazifeyi bir cemaatin yapabileceğine işaret etmiş..

musbos216 ' Alıntı:
iyi de güzel kardeşim bunu avrupa ve diğer kafirlere bilimsel bir şekilde kim anlatacak . darvinizmi yıkan ara fosilin olmayışı. ara fosil diye bir bahis mevzu var mı risalelerde.ara fosilin olmadığını ispat eden harun yahyadır.harun yahya da risalelerle beslenmiştir ve risalelerden ilham almıştır.

Ara fosilden bahsetmişsiniz Ustad Bediüzzaman mesnevi nuriyede ve sair kısımlarda sizin bahsini etmiş olduğunu fosil ve ara fosilin mahiyetini bildirmekde :

_________________________________________________
İkinci delil-i Kur'ani: Delil-i ihtiradır.

Hülasası:Mahlükatın her nevine, her ferdine ve o nev'e ve o ferde mürettep olan asar-ı mahsusasını müntiç ve istidad-ı kemaline münasip bir vücudun verilmesidir.

Hiçbir nevi müteselsil-i ezeli değildir. İmkan bırakmaz. İnkılab-ı hakikat olmaz. Mutavassıt nev'in silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf inkılab-ı hakaikin gayrısıdır. Madde dedikleri şey, suret-i mütegayyire, hem harekat-ı mütehavvile-i hadiseden tecerrüd etmediğinden hudüsu muhakkaktır. Kuvvet ve suretler, a'raziyetleri cihetiyle envadaki mübayenet-i cevheriyeyi teşkil edemez. A'raz cevher olamaz. Demek envaının fasileleri ve umum a'razının havass-ı mümeyyizeleri bizzarure adem-i sırftan muhteradırlar. Silsilede tenasül, şerait-i adiye-i itibariyedendir.
Feya acaba! Vacibü'l-Vücudun lazime-i zaruriye-i beyyinesi olan ezeliyeti zihinlere sığıştıramayan, nasıl oluyor da, herbir cihetten ezeliyete münafi olan maddenin ezeliyetini zihinlerine sığıştırabilirler? Hem dest-i tasarruf-u kudrete karşı mukavemet edemeyen koca kainat, nasıl oldu da küçücük ve nazik zerratların (öyle dehşetli salabet bulmuş ki) kudret-i ezeliyenin yed-i idamına karşı dayanıyor? Hem nasıl oluyor ki, kudret-i ezeliyenin hassası olan ibda ve icadı, hiçbir münasebet-i makule olmadan en aciz ve en biçare esbaba isnad ediliyor?

İşte Kur'an-ı Kerim, şu delili, halk ve icaddan bahseden ayatı ile ezhanda tanzim ediyor. Müessir-i hakiki yalnız Allah'tır. Tesir-i hakiki esbabda yoktur. Esbab, izzet ve azamet-i kudretin perdesidir-ta ki, aklın nazar-ı zahirisinde, dest-i kudret umur-u hasise ile mübaşir görünmesin. Birşeyde iki cihet var:

Biri mülk-aynanın mülevven vechi gibi, ezdat ona varid oluyor; çirkin olur, şer olur, hakir olur, azim olur, ilh. Esbab bu cihette vardır. İzhar-ı azamet ve izzet-i kudret öyle ister.

İkinci cihet, melekütiyet cihetidir: Aynanın şeffaf vechi gibi. şu cihet herşeyde güzeldir. şu cihette esbabın tesiri yoktur. Vahdet öyle ister. Hatta hayat ve ruh ve nur ve vücut, iki vecihleri şeffaf ve güzel olduğundan, mülken ve meleküten vasıtasız dest-i kudretten çıkıyorlar.

Risale-i Nur Külliyatı - Mesnevi Nuriye - Bediüzzaman Said Nursi
_________________________________________________

_________________________________________________



İnkılâb-ı hakikat olmaz. Nev’i mütevassıtın silsilesi devam etmez. Tahavvül-ü esnaf, inkılâb-ı hakaikin gayrısıdır.

Her bir varlık, mahiyetiyle, suretiyle, sıfalarıyla Allah’ın ezelî ilminde takdir edilmiş ve o İlahi plan üzere yaratılmıştır. İnsanın, devenin, kuşun, balığın müstakil hakikatları vardır. Bunlardan birisi diğerinden meydana gelmiş değildir. İnsaniyet hakikatının, meselâ melek hakikatına, yahut hayvan hakikatının cin hakikatına dönüşmesi mahaldir.

Bir sınıf mahlukun tekamül ile bir başka sınıfa dönüşmesinde, mesela, su ve topraktan bir çiçeğin yaratılmasında tahavvül-ü esnaf söz konusudur. Suyun ve toprağın hakikatı yine aynıdır. Bu hakikatler değişmemiş, bu iki sınıf varlıktan bir başka sınıf varlık yaratılmıştır.

Nev’i mütevassıt için de bu kaide geçerlidir. Burada da yine hakikatler aynen kalmış, iki nevin birleşmesinden üçüncü bir varlık dünyaya gelmiştir. Buna misal olarak “katır” verilir. Katırın nesli devam etmez. Atın ve merkebin hakikatları da aynen devam ederler; katıra inkılap etmezler.

Her bir hayvanın ruhu müstakil yaratılmış, o ruha göre de bir beden giydirilmiştir. Tenasül yoluyla bir varlığın bir öncekilerden, yani çocuğun anne ve babadan, onların da kendi anne ve babalarından dünyaya gelmeleri İlahi bir kanundur. Ancak, hiç bir anne yahut baba çocuklarını kendileri yapmış değillerdir. Bunun aksini düşünmek bir vehm-i batıldır. Kaldı ki bu batıl vehmin ilk canlılarda hiç yeri yoktur. Yani her canlının ilk pederinin müstakillen yaratıldığı şüphesizdir.

Üstadın bu ve benzeri ifadeleri evrim felsefesine karşı verilmiş kuvvetli cevaplardır.


İlm-i Heyet - SorularlaRisaleiNur


_________________________________________________
 

musbos216

New member
[
lütfen bana gösterir misin ara fosil kelimesini.üstad bu konuya değinmiş amma ve lakin bunu bizim anlayacağımız tarzda. üstadın anlattıklarını direk olark biz nasıl avrupada yaşayan kafirlere anlatacağız.
harun yahya üstaddan ilham almıştır ve eserlerini bizim ve diğer bilim adamlarının anlayacağı tarzda oluşturmuştur.bir kere bahsetmek yetmiyor adamlar ikna olmaz. adamlara 2 milyon yıl önce yaşayan canlı ile şu an yaşayan canlının aynı olduğunu göstermek için bazı kazıların yapılması lazım.harun yahya bu kazıları yapmıştır ve yaratılış atlası diye 14 ciltlik bir eser meydana getirmiştir.bu eserleri avrupadaki amararikadaki ilim heyetlerine göndermiştir ve hakikat ortaya çıkınca ani bir şok ve panik yaşamışlardır.
demek istediğim üstad bir proğram çizmiştir harun yahya da bu proğramın küfür ayağının kırılması kısmını tarumar
etmiştir.
_________________________________________________ cevap gelmediğine göre görüşlerimin kabul edildiğini varsayıyorum
 

hknco

Well-known member
fezapilotu ' Alıntı:
sizin uyeliginiz kisa omurlu olacakmis gibime geliyor :)

Olmadı burda bu söz yanlış gerisini de tetkike başlıyorum.

Şimdi hakikat bir olmak ile beraber herkes kendi aynasından bakar.Biz bunu çoğu zaman görürüz aslında kavramlara takılmak çok önemli değil. Yani şimdi siz deseniz ki Abdulkadir Geylani hazretlerine sen gavssın der mi evet benim diye ? Ya da Mevalana Celaleddin Rumi hzlerine deseniz elbet size diyecek Ben kul oldum, kul oldum. Kulluk vazifemi lâyıkıyla eda edemediğim için mahcubiyetimden başımı önüme eğdim.”

Her köle, azat edilince sevinir, mesrur olur.
Ben ise sana köleliğim devam ettikçe sevinir, şad olurum.
der geçer ...

Gelelim değildir demeye, bunu da diyemezsiniz. Ne deriz işte herkes kendi aynasından hakikatin rengini farklı görür. Mesela birde sarıklı genç mevzu varki hiç açmayalım aynen bu mevzu gibi çok tartışılan bir konu.Kalbi bir konudur , tartışmaya luzum yok. bir kere Nur talebesi olmak isteyen ağabeyleri,miz iftirak mevzularını nasıl buluyorlar. Nur ağacının dallarından güzel güzel meyveler koparmak varken gidip ağacı çendelemek, yetişmemiş meyvelere el uzatmak, görmediği eli ulaşmayan meyveleri taşlamak bir bahçevana yakışmaz, hoş çendelenen yerden bir tomurcuk daha çıkar ama ana dalların gücü azalır rüzgara mukavemet edemez. neyse çıkmak zorundayım inşalladh nasip olursa bunu daha konuşuruz.

fezapilotu ' Alıntı:
sizin uyeliginiz kisa omurlu olacakmis gibime geliyor :)
fezapilotu şakavari bir söz ama yanliş, Burda iki itham oluyor. Bir Lemalar yönetici fazla ileri gidersen siler gibi bir mana ikincisi bizim görüşlerimize uymayan gider gibi bir mana ki her halukarda pek de iç açıcı olmuyor. Zaten böyle bir durumda Lemalar öyle şey yapmaz, hiç bir nur talebeside tek bir iftirak var diye burdan ayrılmaz zaten sizde bu niyetler ile yazmamıştırsınızdır. velevki olsa Lemaları bizde gönlümüzden sileriz :) eğer fikrim uymuyor diye giden giderse uhuvvet nerede ? :)
aman fezapilotu abim feza vari risale i Nurlar içerisinde gezinirken sizin hakkınıza girdfiysem hakkınızı helal ediniz.
 

TaLHa

Nur-u Aynım
Yönetici
musbos216 ' Alıntı:
lütfen saçmalamayın

Ağır bir itham olmak ile beraber hoşgörü ile cevaben derim ki ;

"Ey felaket, helaket asrının adamı, senin de reyin var, fikrini beyan et!" düsturu ile mazur görüyorum . Fikir adamı fikir sölemek ile yükümlüdür.Yoksa hoşuna gitmeyenleri hakaretvari söz ile dile getirmez getirmemeli çünkü ona yakışmaz ...

Mesela siz ustadın büyük mehdi olduğunu iddia ettiniz hemde bunu risale-i nurların ilan ettiğini vurguladınız ama kimse size lütfen saçmalamayın demedi; çünkü bunu bir fikir olarak kabul edip hakikatler ile olup olmadığını risale-i nurun dili ile sölendi.Mesela birgün biri size haşa Allah yokdur dese siz ona saçmalamayın mı diye cevap vereceksiniz ? Yoksa Allahın varlığını ispat mı edeceksiniz ?Aslında bugün günümüzde bizim en zayıf noktamız da bu olsa gerek biri kendi fikrini veya kendi bildiğini sölediğinde biz o kişiye cevablarımızda hakikatleri telafuz edip ikna edici bir üslüb kullanmak yerine benim sözüm hakdır ve başka hak yokdur gibi olmaması gereken bir tavır ile hareket edince hakikatsizlik hakikate perde oluyor . Başka bir dustur ile sözünüzü ele alırsak :

"Fenn-i âdâb ve ilm-i münazaranın uleması mâbeynindeki hakperestlik ve insaf düsturu olan şu:

"Eğer bir meselenin münazarasında kendi sözünün haklı çıktığına taraftar olup ve kendi haklı çıktığına sevinse ve hasmının haksız ve yanlış olduğuna memnun olsa, insafsızdır." Hem zarar eder. Çünkü haklı çıktığı vakit, o münazarada bilmediği birşeyi öğrenmiyor. Belki gurur ihtimaliyle zarar edebilir. Eğer hak hasmının elinde çıksa, zararsız, bilmediği bir meseleyi öğrenip menfaattar olur, nefsin gururundan kurtulur. Demek insaflı hakperest, hakkın hatırı için nefsin hatırını kırıyor. Hasmının elinde hakkı görse, yine rıza ile kabul edip taraftar çıkar, memnun olur.

İşte bu düsturu ehl-i din, ehl-i hakikat, ehl-i tarikat, ehl-i ilim kendilerine rehber ittihaz etseler, ihlâsı kazanırlar. Ve vazife-i uhreviyelerinde muvaffak olurlar. Ve bu fecî sukut ve musibet-i hazıradan rahmet-i İlâhiye ile kurtulurlar. "



Her ne ise :

“Her söylediğin hak olsun. Fakat, her hakkı söylemeye senin hakkın yoktur. Her dediğin doğru olmalı. Fakat, her doğruyu demek doğru değildir”

düsturu ile sade ve sadecenin yazdığı mesaj ve verdiği link ile yetinmenin daha doğru olacağı bir hakikattir...
 

musbos216

New member
sizlerde hakkınızı helal edin. bu konuyu burda tartışmak istedim. çünkü bu konuyo en çok değinen nur cemaatı.
sizlerle daha fazla ilerleyemeyeceğim.
hoşçakalın
 
Üst