Lutüf Dolu 10 Gece

teblið

Vefasýz
Başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennem azabından kurtuluş olan bu kutlu ayın son on gününü, yani en kıymetli zaman dilimlerini yaşıyoruz şu sıralar. Zira, Kadir Gecesi gibi bin aydan daha hayırlı bir gece On Bir Ayın Sultanı’nın bu son günlerinde saklı.



Orucu, iftarı, sahuru, teravihi, yardımlaşmasıyla gönül dünyamıza eşsiz tatlar bırakan Ramazan bizlere veda etmeye hazırlanıyor. Başı rahmet, ortası mağfiret sonu da cehennem azabından kurtuluş olan bu kutlu ayın son on gününü, yani en kıymetli zaman dilimlerini yaşıyoruz şu sıralar. Zira, Kadir Gecesi gibi bin aydan daha hayırlı bir gece On Bir Ayın Sultanı’nın bu son günlerinde saklı. Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Ramazan’ın son on gününü itikâfta geçirmesi ve Ashabını da daha çok ibadet yapmaya teşvik etmesi bu günlerin kıymetini gözler önüne seriyor.
Biz de bu kıymetli günleri nasıl değerlendirmemiz gerektiğini öğrenmek için ilahiyatçı yazar Cemil Tokpınar’ın kapısını çaldık ve merak ettiklerimizi öğrenmeye çalıştık.
Kutlu zaman dilimlerini içerisinde barındıran Ramazan’ın son on günü inananlar için ne anlam ifade ediyor. Bu özel günleri nasıl değerlendirmeliyiz?


Neredeyse bütün ömrünü ‘Ramazanlaştıran’ Peygamber Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ifadesiyle “Bu mübarek ayın başı rahmet, ortası mağfiret, son on günü ise cehennemden kurtuluştur.” Nasıl ki ibadet bakımından gecenin son üçte biri daha faziletlidir; Ramazan’ın da son üçte biri daha değerli ve daha faziletlidir.
Ramazan ayını ihya etmenin en alt mertebesi; beş vakit namazını mümkün oldukça cemaatle kılmak, orucunu tutmak, teravihini tavizsiz eda etmek, en az bir hatim yapmak, gücü nispetinde infakta bulunmak, zikir, tesbihat ve dualarını arttırmak, günahtan daha fazla kaçınmak. Ancak Ramazan’ın son on gününü daha farklı değerlendirmek gerekir. Bunun için herkes kendi durumu ve imkânına göre bir plan yapmalı. Zamanı ve imkânı olan kardeşlerimiz, son on gününü umreye giderek değerlendirebilirler. Böylece “Ramazan ayında umre yapan benimle hac yapmış gibidir.” hadis-i şerifinin hikmet ve faziletlerine nail olurlar.


Kadir Gecesi’ni bilhassa son on günde aramamız emredildiği için geceler mümkünse tamamen ibadetle geçirilmelidir. Ancak gündüz çalışmak zorunda olan kardeşlerimiz mümkün mertebe gece 12’ye kadar teravih, Kur’an, dua, salavat ve istiğfarla meşgul olmalılar. Yıl boyunca terk edilmemesi gereken Kuşluk, Evvabin, teheccüt gibi namazları hiç değilse Ramazan’da, bunu da başaramayanlar son on günde bu faziletli namazları kılmalılar. Bu on günde, af bekleyen idamlık bir mahkûmun halet-i ruhiyesiyle, Cenâb-ı Hakkın rahmet kapısında boynu bükük ve çaresiz, af ve mağfiret ümidiyle beklemeli, Rabb’imizi hoşnut edecek ibadetlerle rahmetini çekmeliyiz.


‘KADİR GECESİ’NDE KAYBEDİLEN HER DAKİKANIN DEĞERİ 30 BİN KAT’


Cenâb-ı Hak’ın Kadir Gecesi gibi özel hikmetlerle bezeli bir günü yaratması ve böyle bir gecenin bin aydan daha hayırlı olmasındaki hikmetler nelerdir? İnananlar Kadir Gecesi gibi önemli bir fırsatı nasıl değerlendirmeli?
Yılda Ramazan, Ramazan’da Kadir Gecesi, bir haftada cuma günü ve cumada duaların kabul edildiği icabe saati gibi fırsatların bir mabudiyet yönü bir de abdiyet yönü var. Rabb’imiz o vesilelerle hem küllî mabudiyete karşı ihtişamlı bir ibadet, adeta bir resmi geçit istiyor hem de rahmet ve mağfiretinin coşkunluğunu gösteriyor. Yani Yaratıcı olarak bazı zamanları özel ve cazip kılıyor ki, ibadet âleminde sayı ve kalite olarak yoğunluk olsun. Ayrıca bizi affetmek, cennete sokmak için vesileler, hatta bir anlamda bahaneler sunuyor.


Kul olarak baktığımızda kelimelerle ifade edilmeyecek kadar muhteşem ve muazzam kurtuluş fırsatıdır Kadir Gecesi. Kadir Sûresi’nde belirtildiği gibi, bir gecenin bin aydan hayırlı olması demek, bir gecenin 30 bin geceden değerli olması demek. Yani bu gece yapılan her salih amelin sevabı 30 binle çarpılıyor. O geceki teravih 20 rekât değil, 600 bin rekâtmış gibi ücretlendiriliyor. O gece okunan bir Yasin 30 bin Yasin’miş gibi değerlendiriliyor. Mesela bir Cevşen okuyan kişi, sanki 30 bin okumuş gibi muamele görüyor.
Bu yüzden Kadir Gecesi ve benzer mübarek gün ve gecelere çok önceden hazırlanmak gerekiyor. Bunun için o geceye yorgun, uykusuz veya meşguliyetli girmemeliyiz. Kadir Gecesi’nde mümkün mertebe seyahat, toplantı, uzun misafirlik gibi durumlardan kaçınmalıyız. İftardan sonra uykumuzu kaçıracak çay ve kahve kullanarak her anı iyi değerlendirerek sabaha kadar istiğfar, Kur’an, namaz, salavat ve dua ile değerlendirmeliyiz. O gece, cami ve türbeleri gezmek, sohbetle zaman geçirmek doğru değildir. Çünkü kaybedilen her dakikanın değeri 30 bin kattır.
30 gün boyunca Ramazan ikliminde ibadetlere daha bir önem vermek birçok fazileti bizlere kazandırıyor şüphesiz. Ancak Ramazan’ın bitmesinin ardından kazandığımız bu iyi erdemleri kaybetme ihtimalimiz var. Kutlu ayın kazandırdıklarının daha sonraki aylarda korunması ve devam ettirilmesi için neler tavsiye edersiniz?
Mutlaka hayra teşvik eden, şerden koruyan bir arkadaş çevremiz olmalı. Böylece yıl boyu birbirimizi hayır adına teşvik etmeliyiz. Yaptığımız güzellikleri ailece yapmaya çalışmalıyız. Hatta aile fertlerini bu hususta ödüllendirmeliyiz. Özellikle cemaatle namaza dikkat etmeliyiz. Dinî sohbet ve irşad programlarını tavizsiz takip etmeliyiz. Bunlar manevî dünyamızın şarj makineleri gibidir. Ramazan’da yaptıklarımızı az ve küçük ölçekte de olsa sürdürmeye çalışmalıyız. Ramazan’ın dışındaki fırsatları değerlendirmeli, mesela Şevval ve Zilhicce oruçlarını tutmalı, hatta dost ve akraba çevremizi iftara davet etmeliyiz.


Ramazan’ın ardından Cenâb-ı Hak’ın lütfettiği bayram günleri kapımızı çalacak. Peki bayram müminler için ne anlama geliyor. Bu günlerin bayram olarak adlandırılması ve Allah tarafından insanlara lütfedilmesindeki hikmetler nelerdir?
Aslında gerçek bayram Ramazan’ın kendisidir ve otuz gün sürer. Ay sonundaki bayramın mesajı olsa olsa, böyle kutlu bir ayı değerlendirip affa ermenin sevinci olabilir. Bayramlar, kardeşlik ve diyaloğun arttığı, Hakk’a davet için adım atmaya güzel vesilelerin oluştuğu günlerdir. Özellikle iyilikte yardımlaşmak gayesiyle komşu ve akrabalarla, kurum ve kuruluşlarla güzel irtibatların kurulacağı fırsatlardır bayramlar.
Günümüzde bayramları ‘tatil günleri’ olarak algılayanlar var. Oysa o günlerin de kendine has bir özelliği var. Bayram günleri sizce nasıl değerlendirilmeli?


Bayramları insanlardan uzak herhangi bir tatil beldesinde geçirmek, bayramların ruhunu, kıymetini, hikmetini anlamamak demektir. Bayramlar birbirimizle tanışmaya, irtibatı tazelemeye, dertli ve ihtiyaç sahibi kimseleri fark etmeye, yardıma koşmaya ve paylaşmaya vesile olmalıdır. Bu anlamda başta kendi akrabalarımız ve komşularımız olmak üzere hastaneler, kimsesiz çocuklar, belki hiç ziyaretçisi olmayan yaşlıların kapısı çalınmalı, hediyeler götürülmeli, onların da gönülleri bayram ettirilmelidir. Ve bayramın ilk gününden itibaren yeni bir Ramazan’ın özlemi, duası ve kavuşma ümidi benliğimizi kaplamalıdır.


“Gufranla tüllenen ayın” en kıymetli anlarını güzel bir şekilde değerlendirmek şüphesiz ki bize bağlı. İyi bir program ve iradenin hakkını vermek bu anları hakkıyla değerlendirmenin ön şartı. Cibril-i Emin’in “Ramazan’a yetişmiş, Ramazan’ı idrak etmiş olduğu halde Allah’ın mağfiretini kazanamayan, afv ü mağfiret bulamayan kimseye de yazıklar olsun, rahmetten uzak olsun o!” demesi üzerine Allah Resûlü’nün “Amin” dediğini bilerek bu son fırsatı iyi değerlendirmek gerekmez mi ?
 

teblið

Vefasýz
Bayramları insanlardan uzak herhangi bir tatil beldesinde geçirmek, bayramların ruhunu, kıymetini, hikmetini anlamamak demektir. Bayramlar birbirimizle tanışmaya, irtibatı tazelemeye, dertli ve ihtiyaç sahibi kimseleri fark etmeye, yardıma koşmaya ve paylaşmaya vesile olmalıdır. Bu anlamda başta kendi akrabalarımız ve komşularımız olmak üzere hastaneler, kimsesiz çocuklar, belki hiç ziyaretçisi olmayan yaşlıların kapısı çalınmalı, hediyeler götürülmeli, onların da gönülleri bayram ettirilmelidir. Ve bayramın ilk gününden itibaren yeni bir Ramazan’ın özlemi, duası ve kavuşma ümidi benliğimizi kaplamalıdır.
 
Üst