Kabir Azabı

Kabir Azabı, Bilinmesi, Sakınmak İçin İnanılması Bu Kadar Önemli Olduğu Halde, Niçin Kur'an-ı Kerîm'de Açık Bir Şekilde Zikredilmemiştir?

Bu soruyu idmalî ve tafsîlî olmak üzere iki şekilde cevaplandırırız.

İdmalî Cevap: Bilindiği gibi Yüce Allah, Rasulü'ne iki tane vahiy göndermiş kullarının da bu vahiylere inanmasını ve bunlarla amel etmesini istemiştir. Bunlar Kur'ân ve Hikmet'tir. Âyeti celîlelerde: "Allah sana Kitabı ve Hikmeti indirmiştir" [1]."O Allah ki, kendilerinden olan ümmî birini onlara Allah'ın âyetlerini okuyan, onları yücelten, onlara Kitab ve hikmeti öğreten bir elçi gönderdi" [2]ve "sizin evlerinizde okunan Allah âyetlerini ve hikmetini hatırlayın" [3].
Selef âlimleri Kitaptan maksadın Kur'ân, Hikmetten maksadın sünnet olduğunda ittifak etmişlerdir. Rasulullah'ın dilinden, Allah'ın bildirdiği şeylere inanmak, doğrulamak ne kadar gerekli ise Rasulullah'ın Allah'tan bildirdiği şeylere de (sünnet-hadis yoluyla) o derece inanmak doğrulamak gereklidir. Bu husus, gayri müslimler dışında bütün nıü'minler tarafından kabul edilmiş bir gerçektir. Nitekim Allahû Teâlâ: "Bir Kitab bir de O'nun gibisini verdim" [4] buyurmaktadır.

Tafsîlî Cevap: Berzah'ta görülecek nimet yahut azapla ilgili âyetler çoktur. Mesela: "O zalimler ölüm dalgaları içinde, melekler de ellerini uzatmış: "Haydi canlarınızı çıkarın, Allah'a gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun âyetlerine karşı büyüklük taslamanızdan ötürü, bugün alçaklık azabıyla çarpılacaksınız" derken onların halini bir görecektin"[5] Zalimlere bu, ölüm anlarında söylenmiştir. Melekler de, zalimlerin bugün korkunç bir azap göreceklerini doğru olarak bildirmişlerdir. Dünya hayatının bitimine dar (kıyamete kadar) azapları gecikmiş olsaydı, onlara: "Bugün cezalandırılacaksınız" denmezdi.

Bir başka âyette: "Allah onu, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden korudu ve Firavun ailesini, azabın en kötüsü kuşattı. Kıyamete kadar sabah akşam onlara sunulur. Kıyamet kopunca da: "Firavun ailesini, azabın en şiddetlisine sokun" denir. [6] Her iki yurtta da azap olacağını açıkça Allah Teâlâ bildirmiştir.

Bir başka âyette: "Korkudan bayılacakları günlerine kadar bırak onları. O gün, tuzakları kendilerine hiçbir fayda sağlamaz ve onlara yardım da edilmez. Zulmedenlere bundan başka bir azab daha vardır. Fakat çokları bunu bilmezler"[7].Dünyadaki öldürülme cezaları veya daha büyük bir ihtimalle Berzah'ta görecekleri azab kastedilmiş olabilir bundan. Çünkü çoğu zalim, dünyada azab görmeden ölmektedir. Daha açık bir ifadeyle şöyle de denilebilir: Zalimlerden ölenler, Berzah'ta azaplarını görürler, ölmeyenler ise öldürülmek vb. şeylerle dünyada azaplarım görürler. O zaman bu âyet, zalimlere dünyada ve Berzah'ta görecekleri azabı bildirmektedir.

Diğer bir âyeti celîlede de: "Belki dönüp gelirler diye mutlaka onlara büyük azaptan ayrı olarak daha yakın azabı tattıracağız" [8] duyurulmaktadır. Abdullah b. Abbas [9]gibi bir kısım âlim, bu âyetle kabir azabına delil getirmiş­lerdir. Kabir azabına bu âyetin delâleti biraz uzak. Çünkü küfürden dönüp İslama dönmek için dünyada verilen bir azabdır bu. Bu gerçeğin Kur'ân'ın tercümanı, ümmetin en bilgilisi bir zattan gizli olması ihtimal dışıdır. Ancak Kur'ân'la ilgili ince tefekkürü, hassas dikkati nedeniyle bunun kabir azabı olabileceğini anlamıştır. Âyeti celîleler de yakın ve büyük iki azabın olduğu; yakın azabın tevbe edip dönmeleri için tattırılacağı bildirilmiştir. Bundan da dünya azabının dışında başka bir yakın azabın olabileceğini istidlal etmiştir. Bundan dolayı âyeti celîle de: "Yakın azaptan tattıracağız" buyurulmuş, "yakın azabı tattıracağız" denmemiştir. İyi düşün.

Rasûlullah'ın şu sözü de bu anlayışa benzerdir: "Kabrinden cehenneme bir kapı açılır; buradan kabre, cehennemin hararetinden, zehrinden gelir." [10] Ama şöyle dememiştir: "Cehennemin harareti, zehiri gelir." Çünkü cehennemden gelen azab oldukça azdır, azabın çoğu daha cehennemdedir. Allah düşmanlarının dünyada gördükleri azap, çoğunluğu cehennemde olan azabın sadece bir miktarıdır.

Bir başka âyette: 'Ta can boğaza dayandığı zaman? İşte o zaman bakar durursunuz. Biz ona sizden daha yakınız, fakat siz göremezsiniz. Eğer öldükten sonra cezalandırılmayacak iseniz çıkmakta olan canınızı geri döndürsenize! O can Allah'a yaklaştıranlardan ise ona rahatlık, güzel rızık ve nimet cenneti var. Eğer o, defteri sağ tarafından verilen sağcılardan ise, sana sağcılardan selam var. Ama yalanlayıcı sapıklardan ise, kaynar sudan bir ziyafetle, cehenneme atılma var. Kesin gerçek budur işte. Öyleyse büyük Rabb'ının adını tesbih et" [11] buyurulmaktadır. Burada Yüce Allah, ölüm anındaki ruhların durumunu anlatmıştır. Sûrenin başında ise ehemmiyetine, önemine binâen "büyük dönüşte" (me'âd'ı ekber) ruhların durumunu zikretmiştir. Buna göre ahirette ruhu üç kısma ayırdığı gibi ölürken de üç kısma ayırmıştır.

Diğer bir âyeti celîlede ise: "Ey mutmain olan nefis, Rabbine, sen O'ndan O da senden razı olarak dön. Kullarım arasına katıl ve cennetime gir" [12] buyurulmaktadır. Selefi âlimler, ruha bu hitabın ne zaman yapılacağı hususunda ihtilaf etmişler. Bir kısmı der ki: "Ölüm anında denecektir." Lafzın zahirinden, bedenden ayrılan ruha deneceği anlaşılmaktadır. Berâ ve başkalarından rivayet edilen hadislerde Rasûlullah bu âyeti: "Sen ondan razı olarak, o da senden razı olmuş olarak çık [13] denir" şeklinde yorumlamıştır. Ruhların Berzah'ta yeri konusunda bu meseleyi inşallah anlatacağız. Ayrıca "kullarım arasına katıl" âyeti, Rasûlullah'ın "Ey Allah'ım, yüce dosta" hadisine de mutabıktır. [14]

Kabir azabı nimeti ile ilgili hadisleri incelediğinde Kur'ân'ın ifadesine uygun olduğunu görürsün. Başarı Allah'tandır.


[1] Nisa sûresi, (4/113).

[2] Cum'a sûresi, (62/2).

[3] Ahzab sûresi, (33/34).

[4] Ebû Dâvûd ve Ahmed b. Hanbel rivayet etmiştir, bkz. Müsned, 4/131. Derim ki: Mıkdam b. Ma'dikerib'den gelen rivayet sahihtir, bkz. Sahîhu'l-Câmî' (2640).

[5] Enam sûresi, (6/93).

[6] Gâfir sûresi, (40/45).

[7] Tûr sûresi, (52/45-46-47).

[8] Secde sûresi, (32/21).

[9] Ben derim ki: Tefsîr-i îbni Kesir, c. 3, s. 46O'da Abdullah b. Abbas'a ait olmayan iki rivayet vardır. Birinci rivayet: Dünyada başa gelen musibetler, ikinci rivayet ise, onlara had cezalarının uygulanması ile ilgilidir. Âyeti kabir azabı olarak yorumlayanlar Berâ' b. Azib, Mücâhid ve Ebû Ubeyde'dir. bkz. a.e.

[10] Bu, uzunca rivayet edilen sahih Berâ hadisinin bir bölümüdür.

[11] Vâkı'a sûresi, (56/83-96).

[12] Fecr sûresi, (89/27).

[13] Geçen Ebû Hureyre hadisi de bunu destekler.

[14] Buhârî, Merdâ (1-9) ve Fedâilu's-Sahâbe (5)de; Müslim Selâm (46) ve Fedâilu's-Sahâbe (85)de; Tirmizî, Deavât (76)da; İbni Mâce, Cenâiz (64) de; İmam Malik; el-Muvatta, Bab'ül-Cenâiz (46) de; Ahmed'de Müsned 6/45'de rivayet etmiştir. Derim ki: Muhaddislerin hepsi, Hz. Aişe'den "yüce dosta beni de ulaştır" lafzıyla rivayet etmiştir. Kitapta geçen lafzı, İmam Malik Hz. Aişe'den açıkça rivayet etmiştir. îlk lafız, bunun da doğruluğuna şahittir.
 
Üst