Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İttifak
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="mihrimah" data-source="post: 83447" data-attributes="member: 656"><p><strong>Cevap: Ittifak</strong></p><p></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">NÜKTELER...</span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'"></span><span style="font-family: 'Tahoma'">MEHMET AKİF İN MISIR HÂTIRALARINDAN</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">İstiklâl şairimiz Mehmet Akif Ersoy (1873/1936), Kastamonu Nasrullah Camii kürsüsünde milli birlik ve bütünlüğümüzün ehemmiyetine dair nasihatlarda bulunduğu bir cuma vaazında (19. teşrîn-i sânî, 1336/1920), Mısır'da ikâmet ettiği yıllardaki bir hâtırasını anlatır. Bu hâtıra, bugün içine düştüğümüz buhranların sebeplerine ışık tutması açısından oldukça düşündürücüdür.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Mısır-ı Ulyada (yukarı Mısır) dolaşıyordum. Orada aklı başında bir Müslümanla görüştüm. Konu siyasete intikal etti, dedim ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hayret doğrusu, 15 milyonluk Mısır'da çok az bir kuvvet var (Mısır, 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edildi ve bu işgal 32 yıl boyunca hiçbir hukukî statüye dayanmaksızın devam etti). Bu kadar az kuvvetle, koca ülke nasıl korunabiliyor. Cevaben o zât dedi ki:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- O yabancı devlet adamlarından biriyle samimi görüşürüz. Söylediklerinizi ben de düşünmüş ve demiştim ki;</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Günün birinde, mesela Osmanlı Devleti 40 - 50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Mısıra gönderseler ne yaparsınız?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Hiçbir şey yapamayız. Savunma imkanımız olmadığı için Mısır'larını kendilerine teslim eder çıkarız. Fakat şunu iyi biliniz ki, biz Osmanlılara değil 40 bin kişi, 40 kişi gönderecek kadar fırsat vermeyiz. Ülkelerinde bitmez tükenmez meseleler çıkartırız. Onlar birbirleriyle uğraşmaktan vakit bulup da bir kere olsun Mısır'a bakamazlar.</span></p><p><em><span style="font-family: 'Tahoma'">"Ey Müslümanlar birbirinize girmeyin, sonra kalplerinize meskenet, korku, acz çöker de,</span></em><span style="font-family: 'Tahoma'"> <em>devletiniz, gücünüz, kuvvetiniz gider."</em> <strong>Kur'ân-ı Kerim </strong>(Âl-i <strong>İmran, </strong>103)</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">MENDERES VE İMAM-I ÂZAM 'IN KABRİ ÖNÜNDE ARAYIŞLAR</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">"Her şey, her fikir serbest olursa İslamiyet'e kavuşabiliriz. Demokrasi bunun için önemli. Allah, insanları İslamiyet'e hazır bir şekilde yaratmıştır. Ya ailesi, ya muhiti, insanı İslamiyet'ten uzaklaştırıyor. Her ağaç kök, gövde ve yapraklardan meydana geldiği gibi demokrasi ağacı da inançtan ve bu inancın gerektirdiği nizamın teessüsünden sonra her türlü feragat ve fedakarlığı göze alacak insanların mevcutiyeti ile meydana gelir. Biz doğru yoldayız. Doğru yolu bulanlar deve güdücülüğünden, keçi ticaretinden, kisra ve kayserlerin tahtına oturmuşlardır. Doğru yolda önde gidenler, belki sarhoş bir şoförün yapacağı kazaya kurban gidebilirler. Fakat bizi bu yoldan hiç bir kuvvet caydıramaz. "</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evet, bu orjinal düşünceler Adnan Menderes'e ait. Kimdir Menderes? Bunu biraz daha iyi anlayabilmek, bir döneme imzasını atmış bu Anadolu insanının saklı yüzünü gün ışığına çıkarabilmek için hâtıraların yol göstericiliğine ihtiyaç olacak.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İşte Demokrat Parti'nin önemli temsilcilerinden Sanayi Bakanı Sebati Ataman'ın anlattıkları:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Bağdat Paktı'nın bir toplantısı için, Bağdat'a gitmiştik. Bazı ziyaretler arasında, Imâm-ı Âzam Hazreti'nin kabrini ziyaret de vardı. Kabrin başında toplandık, duamızı yapıyoruz. Herkes fatihasını okuyup ellerini yüzüne sürdü; yalnız Adnan Menderes avuçları açık vaziyette dalgın duruyor. Tesadüfen ben de yanıbaşındayım. Bir süre bekledim. Fakat herkes fatihasını bitirip gitmeye hazırlandığı halde Başbakanımızı beklediklerini fark edince, hafifçe eteğinden çektim. Hemen toparlandı, elini yüzüne götürdü ve yola koyulduk.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Yine yanyana idik. Kendisine fatihanın neden o kadar uzun sürdüğünü sormak istiyordum ama beklemeyi daha uygun buldum. Nitekim, bir süre sonra o konuştu:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Belki fatihanın neden o kadar uzadığını sen de merak etmişsindir. Aklıma çok ilginç bir konu takıldı: Ebu Hanife Hazretleri vefat edeli bin yıl olmuş. Burada biz, çeşitli ülkelerden gelmiş bir siyasî kadro, kabri başına varıp fatihamızı okuyor, tâ'zimimizi yapıyoruz. Ne yapmış bu zât?.. İslâm dini üzerinde düşünmüş ve yorumlar getirmiş!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sen, bin sene yaşayan bir devlet gösterebilir misin?.. Bin sene yaptıkları unutulmayan, her gidenin kabrini ziyaret ettiği bir fikir adamı, bir devlet adamı gösterebilir misin?.. Demek dünyada en kavi(güçlü) konu, din!.. Ölümsüzlük, yalnız dinden geçiyor!</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Biz buraya niye geldik?. Amerika ve İlgiltere'nin de arkaladığı bir bölge yapısının müzakeresinde bulunmaya! Ülkeler olarak ortak çıkarlarımız olduğu halde anlaşamadığımız pek çok madde var; fakat Ebu Hanife'nin kabrini ziyarette anlaşma halindeyiz.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Senden rica ederim, bu konu üzerinde düşün! İslâm zemini üzerinde bir anlaşma yapmak ve bütün Ortadoğu Müslümanlarını bir araya getirmek niçin mümkün olmasın?. Türkiye buna Öncülük yapabilir mi?. Konuyu, Ankara'ya dönüşte yeniden ele alalım., hatırlat bana... Kendisini hayranlıkla dinledim. Adnan Menderes, bir başka kumaştı.."</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">(Tarihçi ismet Bozdağ): Sebati Ataman'a sordum "- Ankara'ya dönüşte konuyu ele aldınız mı?..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Benim bir hazırlık yapmam gerekiyordu. Doğrusu vakit bulup araştıramadım! Kafadan bulduğum bazı formülleri de kendisine götüremedim. Fakat Yassıada sonrası bir sohbet sırasında bu konuda Mazlum Kayaîar'ı da görevlendirdiğini Öğrendim."</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sebati Ataman'ın bu açıklamasından sonra, Mazlum Kayalar'la da bir görüşme yapmak gerekti. Ankara'daki bürosunda hâdiseyi sordum:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">"- Evet, dedi. Parti Grup Başkanı olarak kendisini bu konuda ziyarete gitmiştim, istişare bitince, beni bırakmadı ve bazı konular üzerinde, -düşünür gibi- benimle içdenlikli bir konuşma yaptı. Değindiği konulardan biri de, şimdi sizin sorduğunuz Ebu Hanife türbesinde düşündüğü şeydi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">O günlerde Rusya'ya bir gezi yapmayı tasarlıyordu. Bu gezi, Amerika'nın, Türkiye'nin istediği 350 milyonluk krediyi vermemesinden sonra yapılması plânladığı için, Türkiye Politika Değiştiriyor' yanılgısı bir çok ülkelere yayılmıştı. Menderes, özellikle Bağdat Paktı ülkelerine özel birer temsilci göndererek, bu gezinin, bir politika değişikliği değil, bir komşu ziyaretinden ibaret olduğu gerçeğini ulaştırmış, fakat yine de Batı basınında bu çeşit yorumların önünü alamamıştı. Bu konuyu konuşuyorduk; - Politikada her şey çarptırılıyor. Daha doğrusu politikada bu çarpıtmalara uygun bir ortam var. Yazılı sözleşmelerden bile kolayca dönmenin yollarını bulmak güç değil... Oysa, milletler, huzur isterler... Huzur, sürekli bir güven ortamında kurulur, insanın ve devletlerin çıkarı her an değişken olduğu için, sözün de anlaşmanın da hayatı, karşı tarafın çıkarına denk düştüğü süreye bağlıdır.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">İşte 'Bağdat Paktı'. Ortaklarımız, benim Moskova gezisi projem üzerine, hemen kuşkuya düştüler. Türkiye, Amerikan blokundan, Sovyetler blokuna mı koyacak diye..</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sonra birdenbire, Bağdat'da, Ebu Hanife Türbesi'ndeki düşüncesini anlatmaya başladı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Düşündüm; en sağlam sayılan politik anlaşmalar birkaç yıldan öte dayanmıyorlar, hemen delinip yeni biçimlere sokuluyorlar, ya da büsbütün ortadan kaldırılıyorlar da, tutalım Ebu Hanife'nin; tutalım, Maliki'nin ve diğer din ulularının yaptıkları yorumlar, koydukları düsturlar, üzerinden yüzlerce yıl geçtiği halde, ilk konumlarını sürdürüyorlar... Çünkü dayandıkları, değişmez bir gerçek, bir ilâhi Kelâm var...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Öyleyse biz niçin projelerimizi, bu derin temele dayandırarak geliştirmiyoruz? Bizim ile birlikte, öteki islâm ülkelerine de yayılmış bulunan menfaat kaygısını, devletlerini ve hayatlarını bu kaygının üstüne kurmuş ülkeler ile yapılan anlaşmalarda hesaba koyalım ve değişkenliğini benimseyelim; fakat, aynı dine bağlı, aynı kültürü paylaşan milletler ve ülkeler arasında niçin uzun ömürlü anlaşmalar yapamayalım?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Sizden bu konu üzerinde çalışmanızı ve belki birkaç proje üretmenizi rica ederim. Bu çalışmaların, şimdilik saklı kalması gerektiğini anlayacağınızdan eminim, dedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Daha önce bu konuda başkalarına da vazife verdiğini sizden öğreniyorum. Ben bazı çalışmalar yaptım. Fakat itiraf ederim ki, bu çalışmaların büyük bölümü, düşünecek bol zamanınızın olduğu Yassıada tutukluluğumuz sırasında olmuştur. Ben, böyle bir zemin üzerinde ömürlü anlaşmalar yapılabileceğine inanıyorum. "</span></p><p><em><span style="font-family: 'Tahoma'">"Bir insan kaç ayarsa hayalleri de o ayarda olur."</span></em> <strong><span style="font-family: 'Tahoma'"><em>M. </em>Fethullah Gülen</span></strong></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">AMERİKALI BİR AJANIN DEHŞET VEREN İFŞAATI</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Burhan Özfatura çıkmış olduğu iş seyahatlerinin birinde, uğradığı Zürih şehrindeki bir otelde Amerikalı biri kendisiyle görüşmek ister. Bir barış gönüllüsü olarak yıllarca ülkemizde bulunan bu Amerikalı mimarın Özfatura'ya anlattıkları tüyler ürpertici, korkunç şeylerdir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Ben, evvelce, 12 Eylül öncesinde Türkiye'de barış gönüllüsü idim. Sivas civarında görevlendirilmiş idim. Açık söylüyorum casustuk. Sizin mezhep ve kan gütme davalarınızı çok iyi etüt ettik ve o civarın etnik haritasını çıkarttık.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Millet de bizi oraya gitmiş ve çocuklarına yabancı dil öğreten birileri sanıyordu. Bundan dolayı biz, onların misafirperverliklerini bile görmüştük. Yemeyip yedirdiler. Ama biz buna karşı ne yapıyorduk, vazifemiz icabı aileler arasına girip, unutulmuş düşmanlıkları, kan davası ve mezhep ayrılıklarını körüklüyorduk.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Halbuki o düşmanlıklar çoktan unutulmuştu. Biz Ahmet Ağa'ya gidiyorduk ve 'yahu şu Mehmet Ağa'nın dedeleri de ne hain imiş; koç gibi dedene kıymışlar', deyip eski yaralan kaşıyıp kanatıyorduk. Daha sonra Mehmet Ağa'ya gidiyor ve 'şu aile de size az kalleşlik etmedi', diyor ve eski ateşi körüklüyorduk.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Böylece huzuru bozduk. Sivas ve çevresindeki hadiseleri başlattık. Pek çok masum çocuk ve kadının ölümüne sebep olduk. Daha sonra yaptığımız işin korkunç ve iğrençliğinden vicdan azabı duydum ve ülkemi terkettim. İsviçre'ye yerleştim.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Evlenemiyorum. Evlenirsem çocuğum olacak. Halbuki ben yüzlerce masum çocuğun öldürülmesine sebep oldum. Bu yaptığım, benim çocuğumun başına da gelebilir endişesiyle evlenemiyorum.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">KARDEŞ KAVGASININ KÖKLERİ</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">Bir zamanlar komünist dünya görüşünü benimseyip, Bulgaristan'a kaçarak TKP'de görev alan Osman Rauf Alper, yıllar sonra yazdığı hâtıralarında düşmanlarımızın Türkiye üzerindeki emelleri İle alâkalı oldukça düşündürücü şeyler anlatıyor:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Moskova, Türkiye'yi NATO'nun en zayıf halkası ilan ettikten sonra, bu halkayı koparma gayesine uygun olarak ülkedeki Marksist solu etkinleştirmeye parelel olarak etnik düşmanlıkları körüklemeye, yeni yeni etnik düşmanlıklar oluşturmaya da hız verdi. "Atılım" döneminde TKP yayınlarında Kürt kökenli yurttaşlara yönelik açık propagandanın yanında, daha kapalı biçimde Aîevîlik-Sünnîlik çatışması oluşturulması için propaganda yapılmaya başlandığı gözleniyordu. Atılım gazetesinde, Sol Birlik gazetesinde, Türkiye'de Kurtuluş gazetesinde, işçinin Sesi gazetesinde ve diğer yayın organlarındaki yazılarda, Türkiye'de milli mesele konulu yazılarda bu strateji açıkça görülmektedir.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Türk komünist hareketlerinde ismi iyi bilinen Fatma Yalçın ile yurt dışına çıktıktan sonra BKP'nin otelindeki odasında tartışmıştık. Kürt devrimcilerinin desteklenerek Doğuda bir kurtarılmış bölge kurulmasını ve buradan ülke bütününü ele geçirmeyi savunuyordu. Altmışlı yılların sonlarında ve yetmişli yılların başlarında kurtarılmış bölgeler rağbetteydi. Maoculuk da yaygınlaştırılıyordu. Doğan Ozgüden'in Ant dergisi, sürekli olarak Filistin Kurtuluş Hareketinin örneği bir silahlı savaşın propagandasını yapmaya başlamıştı. Bu savaşın stratejisini çizen yazılar dergiden eksik olmuyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">TKP, Kürt solcularıyla işbirliği yapmaya başlayınca, TKP dışında kalan Londracılar da bu kez Alevilik konusuna sarıldılar. Yörükoğlu, Aleviliği inceledi ve kitap yazdı. Sonra İşçinin Sesi her sayısında Alevilere yönelik propagandaya başladı. İşçinin Sesi neredeyse Alevi velilerini komünist gösterecekti. En devrimci olanlar, en savaşçı olanlar Alevilerdi. Ve Türkiye'de bir Alevilik-Sünnilik tartışması başlatıldı.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Hollanda'da, Federal Almanya'da Alevilik konusunda konferanslar veriliyor, en çok Türkiye'de bulunan Alevilerin toplumda insan haklarına uymayan uygulamalar altında ezildiği vurgulanıyordu. Türk azınlığı asimile etmeye kalkan Bulgaristan, Yugoslavya gibi ülkelerde Alevilerin neredeyse eski bir İslav mezhebi olduğunu ileri sürecek kadar saçmalıklarla dolu propaganda yapıyordu.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Öte yandan Batı da, İsrail de, Suriye ve İran da Alevilik ve Sünnilik tartışmasını körüklemekteydiler.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Alevilik-Sünnilik kışkırtılınca, Türkçülük-Kürtçülük kışkırtılınca çoğunlukta olan kesiminden insanların azınlıkta olanlara karşı kin duyması da doğup büyüyebiliyordu. Yabancıların istediği de buydu: Kardeş kavgası.</span></p><p><strong><span style="font-family: 'Tahoma'">ESRARENGİZ AMERİKALI</span></strong></p><p><strong></strong><span style="font-family: 'Tahoma'">1979 yılının yaz aylan, içişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in telefonu çaldı. Arayan Amasya'nın CHP'li Belediye Başkanı Gündüz Türen'di. Heyecanla şunlan anlattı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-Sayın Bakanım, Robert Alexander Peck adında bir Amerikalı dolaşıyor buralarda.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-Neciymiş?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde ikinci katipmiş. Fakat adam garip ilişkiler içinde. Bir Türk yetkilisi gibi davranıyor. Ziyaret ettiği kişilere garip sorular soruyor. Durumu size bildireyim dedim. İçişleri Bakanı Güneş heyecanlandı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sayın Başkan, Amerikalı ne yapıyor? Ne gibi sorular soruyor? Anlatın lütfen, dedi.</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">- Sayın Bakanım, burada bazı kişileri ziyaret ediyor. Bir sürü soru soruyor. Ama sorduğu sorular diplomatik misyonu ile çelişiyor. Hatta bana da geldi. Bana sorduğu soruları, o konuşurken aynen yazmaya çalıştım. Dilerseniz okuyayım size?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-içişleri Bakanı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">-Lütfen, dedi. Lütfen okuyun...</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">Amasya Belediye Başkanı sorulan okumaya başladı:</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">l-Amasya'da sünnîlerle alevîlerin oranı nedir?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">2-Amasya'da genel nüfusa göre işçilerin oranı nedir?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">3-Amasya'da sağ sol potansiyel göz önünde bulundurulduğunda denge hangi tarafın lehine bozuluyor?</span></p><p><span style="font-family: 'Tahoma'">4-Amasya'da çatışmalar mezhepsel nedenlerden mi, etnik yada ideolojik nedenlerden mi kaynaklanıyor?</span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="mihrimah, post: 83447, member: 656"] [b]Cevap: Ittifak[/b] [B][FONT=Tahoma]NÜKTELER... [/FONT][FONT=Tahoma]MEHMET AKİF İN MISIR HÂTIRALARINDAN[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]İstiklâl şairimiz Mehmet Akif Ersoy (1873/1936), Kastamonu Nasrullah Camii kürsüsünde milli birlik ve bütünlüğümüzün ehemmiyetine dair nasihatlarda bulunduğu bir cuma vaazında (19. teşrîn-i sânî, 1336/1920), Mısır'da ikâmet ettiği yıllardaki bir hâtırasını anlatır. Bu hâtıra, bugün içine düştüğümüz buhranların sebeplerine ışık tutması açısından oldukça düşündürücüdür.[/FONT] [FONT=Tahoma]Mısır-ı Ulyada (yukarı Mısır) dolaşıyordum. Orada aklı başında bir Müslümanla görüştüm. Konu siyasete intikal etti, dedim ki:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hayret doğrusu, 15 milyonluk Mısır'da çok az bir kuvvet var (Mısır, 1882 yılında İngilizler tarafından işgal edildi ve bu işgal 32 yıl boyunca hiçbir hukukî statüye dayanmaksızın devam etti). Bu kadar az kuvvetle, koca ülke nasıl korunabiliyor. Cevaben o zât dedi ki:[/FONT] [FONT=Tahoma]- O yabancı devlet adamlarından biriyle samimi görüşürüz. Söylediklerinizi ben de düşünmüş ve demiştim ki;[/FONT] [FONT=Tahoma]- Günün birinde, mesela Osmanlı Devleti 40 - 50 bin kişilik bir ordu hazırlayarak Mısıra gönderseler ne yaparsınız?[/FONT] [FONT=Tahoma]- Hiçbir şey yapamayız. Savunma imkanımız olmadığı için Mısır'larını kendilerine teslim eder çıkarız. Fakat şunu iyi biliniz ki, biz Osmanlılara değil 40 bin kişi, 40 kişi gönderecek kadar fırsat vermeyiz. Ülkelerinde bitmez tükenmez meseleler çıkartırız. Onlar birbirleriyle uğraşmaktan vakit bulup da bir kere olsun Mısır'a bakamazlar.[/FONT] [I][FONT=Tahoma]"Ey Müslümanlar birbirinize girmeyin, sonra kalplerinize meskenet, korku, acz çöker de,[/FONT][/I][FONT=Tahoma] [I]devletiniz, gücünüz, kuvvetiniz gider."[/I] [B]Kur'ân-ı Kerim [/B](Âl-i [B]İmran, [/B]103)[/FONT] [B][FONT=Tahoma]MENDERES VE İMAM-I ÂZAM 'IN KABRİ ÖNÜNDE ARAYIŞLAR[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]"Her şey, her fikir serbest olursa İslamiyet'e kavuşabiliriz. Demokrasi bunun için önemli. Allah, insanları İslamiyet'e hazır bir şekilde yaratmıştır. Ya ailesi, ya muhiti, insanı İslamiyet'ten uzaklaştırıyor. Her ağaç kök, gövde ve yapraklardan meydana geldiği gibi demokrasi ağacı da inançtan ve bu inancın gerektirdiği nizamın teessüsünden sonra her türlü feragat ve fedakarlığı göze alacak insanların mevcutiyeti ile meydana gelir. Biz doğru yoldayız. Doğru yolu bulanlar deve güdücülüğünden, keçi ticaretinden, kisra ve kayserlerin tahtına oturmuşlardır. Doğru yolda önde gidenler, belki sarhoş bir şoförün yapacağı kazaya kurban gidebilirler. Fakat bizi bu yoldan hiç bir kuvvet caydıramaz. "[/FONT] [FONT=Tahoma]Evet, bu orjinal düşünceler Adnan Menderes'e ait. Kimdir Menderes? Bunu biraz daha iyi anlayabilmek, bir döneme imzasını atmış bu Anadolu insanının saklı yüzünü gün ışığına çıkarabilmek için hâtıraların yol göstericiliğine ihtiyaç olacak.[/FONT] [FONT=Tahoma]İşte Demokrat Parti'nin önemli temsilcilerinden Sanayi Bakanı Sebati Ataman'ın anlattıkları:[/FONT] [FONT=Tahoma]Bağdat Paktı'nın bir toplantısı için, Bağdat'a gitmiştik. Bazı ziyaretler arasında, Imâm-ı Âzam Hazreti'nin kabrini ziyaret de vardı. Kabrin başında toplandık, duamızı yapıyoruz. Herkes fatihasını okuyup ellerini yüzüne sürdü; yalnız Adnan Menderes avuçları açık vaziyette dalgın duruyor. Tesadüfen ben de yanıbaşındayım. Bir süre bekledim. Fakat herkes fatihasını bitirip gitmeye hazırlandığı halde Başbakanımızı beklediklerini fark edince, hafifçe eteğinden çektim. Hemen toparlandı, elini yüzüne götürdü ve yola koyulduk.[/FONT] [FONT=Tahoma]Yine yanyana idik. Kendisine fatihanın neden o kadar uzun sürdüğünü sormak istiyordum ama beklemeyi daha uygun buldum. Nitekim, bir süre sonra o konuştu:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Belki fatihanın neden o kadar uzadığını sen de merak etmişsindir. Aklıma çok ilginç bir konu takıldı: Ebu Hanife Hazretleri vefat edeli bin yıl olmuş. Burada biz, çeşitli ülkelerden gelmiş bir siyasî kadro, kabri başına varıp fatihamızı okuyor, tâ'zimimizi yapıyoruz. Ne yapmış bu zât?.. İslâm dini üzerinde düşünmüş ve yorumlar getirmiş![/FONT] [FONT=Tahoma]Sen, bin sene yaşayan bir devlet gösterebilir misin?.. Bin sene yaptıkları unutulmayan, her gidenin kabrini ziyaret ettiği bir fikir adamı, bir devlet adamı gösterebilir misin?.. Demek dünyada en kavi(güçlü) konu, din!.. Ölümsüzlük, yalnız dinden geçiyor![/FONT] [FONT=Tahoma]Biz buraya niye geldik?. Amerika ve İlgiltere'nin de arkaladığı bir bölge yapısının müzakeresinde bulunmaya! Ülkeler olarak ortak çıkarlarımız olduğu halde anlaşamadığımız pek çok madde var; fakat Ebu Hanife'nin kabrini ziyarette anlaşma halindeyiz.[/FONT] [FONT=Tahoma]Senden rica ederim, bu konu üzerinde düşün! İslâm zemini üzerinde bir anlaşma yapmak ve bütün Ortadoğu Müslümanlarını bir araya getirmek niçin mümkün olmasın?. Türkiye buna Öncülük yapabilir mi?. Konuyu, Ankara'ya dönüşte yeniden ele alalım., hatırlat bana... Kendisini hayranlıkla dinledim. Adnan Menderes, bir başka kumaştı.."[/FONT] [FONT=Tahoma](Tarihçi ismet Bozdağ): Sebati Ataman'a sordum "- Ankara'ya dönüşte konuyu ele aldınız mı?..[/FONT] [FONT=Tahoma]- Benim bir hazırlık yapmam gerekiyordu. Doğrusu vakit bulup araştıramadım! Kafadan bulduğum bazı formülleri de kendisine götüremedim. Fakat Yassıada sonrası bir sohbet sırasında bu konuda Mazlum Kayaîar'ı da görevlendirdiğini Öğrendim."[/FONT] [FONT=Tahoma]Sebati Ataman'ın bu açıklamasından sonra, Mazlum Kayalar'la da bir görüşme yapmak gerekti. Ankara'daki bürosunda hâdiseyi sordum:[/FONT] [FONT=Tahoma]"- Evet, dedi. Parti Grup Başkanı olarak kendisini bu konuda ziyarete gitmiştim, istişare bitince, beni bırakmadı ve bazı konular üzerinde, -düşünür gibi- benimle içdenlikli bir konuşma yaptı. Değindiği konulardan biri de, şimdi sizin sorduğunuz Ebu Hanife türbesinde düşündüğü şeydi.[/FONT] [FONT=Tahoma]O günlerde Rusya'ya bir gezi yapmayı tasarlıyordu. Bu gezi, Amerika'nın, Türkiye'nin istediği 350 milyonluk krediyi vermemesinden sonra yapılması plânladığı için, Türkiye Politika Değiştiriyor' yanılgısı bir çok ülkelere yayılmıştı. Menderes, özellikle Bağdat Paktı ülkelerine özel birer temsilci göndererek, bu gezinin, bir politika değişikliği değil, bir komşu ziyaretinden ibaret olduğu gerçeğini ulaştırmış, fakat yine de Batı basınında bu çeşit yorumların önünü alamamıştı. Bu konuyu konuşuyorduk; - Politikada her şey çarptırılıyor. Daha doğrusu politikada bu çarpıtmalara uygun bir ortam var. Yazılı sözleşmelerden bile kolayca dönmenin yollarını bulmak güç değil... Oysa, milletler, huzur isterler... Huzur, sürekli bir güven ortamında kurulur, insanın ve devletlerin çıkarı her an değişken olduğu için, sözün de anlaşmanın da hayatı, karşı tarafın çıkarına denk düştüğü süreye bağlıdır.[/FONT] [FONT=Tahoma]İşte 'Bağdat Paktı'. Ortaklarımız, benim Moskova gezisi projem üzerine, hemen kuşkuya düştüler. Türkiye, Amerikan blokundan, Sovyetler blokuna mı koyacak diye..[/FONT] [FONT=Tahoma]Sonra birdenbire, Bağdat'da, Ebu Hanife Türbesi'ndeki düşüncesini anlatmaya başladı:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Düşündüm; en sağlam sayılan politik anlaşmalar birkaç yıldan öte dayanmıyorlar, hemen delinip yeni biçimlere sokuluyorlar, ya da büsbütün ortadan kaldırılıyorlar da, tutalım Ebu Hanife'nin; tutalım, Maliki'nin ve diğer din ulularının yaptıkları yorumlar, koydukları düsturlar, üzerinden yüzlerce yıl geçtiği halde, ilk konumlarını sürdürüyorlar... Çünkü dayandıkları, değişmez bir gerçek, bir ilâhi Kelâm var...[/FONT] [FONT=Tahoma]Öyleyse biz niçin projelerimizi, bu derin temele dayandırarak geliştirmiyoruz? Bizim ile birlikte, öteki islâm ülkelerine de yayılmış bulunan menfaat kaygısını, devletlerini ve hayatlarını bu kaygının üstüne kurmuş ülkeler ile yapılan anlaşmalarda hesaba koyalım ve değişkenliğini benimseyelim; fakat, aynı dine bağlı, aynı kültürü paylaşan milletler ve ülkeler arasında niçin uzun ömürlü anlaşmalar yapamayalım?[/FONT] [FONT=Tahoma]Sizden bu konu üzerinde çalışmanızı ve belki birkaç proje üretmenizi rica ederim. Bu çalışmaların, şimdilik saklı kalması gerektiğini anlayacağınızdan eminim, dedi.[/FONT] [FONT=Tahoma]Daha önce bu konuda başkalarına da vazife verdiğini sizden öğreniyorum. Ben bazı çalışmalar yaptım. Fakat itiraf ederim ki, bu çalışmaların büyük bölümü, düşünecek bol zamanınızın olduğu Yassıada tutukluluğumuz sırasında olmuştur. Ben, böyle bir zemin üzerinde ömürlü anlaşmalar yapılabileceğine inanıyorum. "[/FONT] [I][FONT=Tahoma]"Bir insan kaç ayarsa hayalleri de o ayarda olur."[/FONT][/I][FONT=Tahoma] [/FONT][B][FONT=Tahoma][I]M. [/I]Fethullah Gülen[/FONT] [FONT=Tahoma]AMERİKALI BİR AJANIN DEHŞET VEREN İFŞAATI[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Burhan Özfatura çıkmış olduğu iş seyahatlerinin birinde, uğradığı Zürih şehrindeki bir otelde Amerikalı biri kendisiyle görüşmek ister. Bir barış gönüllüsü olarak yıllarca ülkemizde bulunan bu Amerikalı mimarın Özfatura'ya anlattıkları tüyler ürpertici, korkunç şeylerdir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Ben, evvelce, 12 Eylül öncesinde Türkiye'de barış gönüllüsü idim. Sivas civarında görevlendirilmiş idim. Açık söylüyorum casustuk. Sizin mezhep ve kan gütme davalarınızı çok iyi etüt ettik ve o civarın etnik haritasını çıkarttık.[/FONT] [FONT=Tahoma]Millet de bizi oraya gitmiş ve çocuklarına yabancı dil öğreten birileri sanıyordu. Bundan dolayı biz, onların misafirperverliklerini bile görmüştük. Yemeyip yedirdiler. Ama biz buna karşı ne yapıyorduk, vazifemiz icabı aileler arasına girip, unutulmuş düşmanlıkları, kan davası ve mezhep ayrılıklarını körüklüyorduk.[/FONT] [FONT=Tahoma]Halbuki o düşmanlıklar çoktan unutulmuştu. Biz Ahmet Ağa'ya gidiyorduk ve 'yahu şu Mehmet Ağa'nın dedeleri de ne hain imiş; koç gibi dedene kıymışlar', deyip eski yaralan kaşıyıp kanatıyorduk. Daha sonra Mehmet Ağa'ya gidiyor ve 'şu aile de size az kalleşlik etmedi', diyor ve eski ateşi körüklüyorduk.[/FONT] [FONT=Tahoma]Böylece huzuru bozduk. Sivas ve çevresindeki hadiseleri başlattık. Pek çok masum çocuk ve kadının ölümüne sebep olduk. Daha sonra yaptığımız işin korkunç ve iğrençliğinden vicdan azabı duydum ve ülkemi terkettim. İsviçre'ye yerleştim.[/FONT] [FONT=Tahoma]Evlenemiyorum. Evlenirsem çocuğum olacak. Halbuki ben yüzlerce masum çocuğun öldürülmesine sebep oldum. Bu yaptığım, benim çocuğumun başına da gelebilir endişesiyle evlenemiyorum.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]KARDEŞ KAVGASININ KÖKLERİ[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]Bir zamanlar komünist dünya görüşünü benimseyip, Bulgaristan'a kaçarak TKP'de görev alan Osman Rauf Alper, yıllar sonra yazdığı hâtıralarında düşmanlarımızın Türkiye üzerindeki emelleri İle alâkalı oldukça düşündürücü şeyler anlatıyor:[/FONT] [FONT=Tahoma]Moskova, Türkiye'yi NATO'nun en zayıf halkası ilan ettikten sonra, bu halkayı koparma gayesine uygun olarak ülkedeki Marksist solu etkinleştirmeye parelel olarak etnik düşmanlıkları körüklemeye, yeni yeni etnik düşmanlıklar oluşturmaya da hız verdi. "Atılım" döneminde TKP yayınlarında Kürt kökenli yurttaşlara yönelik açık propagandanın yanında, daha kapalı biçimde Aîevîlik-Sünnîlik çatışması oluşturulması için propaganda yapılmaya başlandığı gözleniyordu. Atılım gazetesinde, Sol Birlik gazetesinde, Türkiye'de Kurtuluş gazetesinde, işçinin Sesi gazetesinde ve diğer yayın organlarındaki yazılarda, Türkiye'de milli mesele konulu yazılarda bu strateji açıkça görülmektedir.[/FONT] [FONT=Tahoma]Türk komünist hareketlerinde ismi iyi bilinen Fatma Yalçın ile yurt dışına çıktıktan sonra BKP'nin otelindeki odasında tartışmıştık. Kürt devrimcilerinin desteklenerek Doğuda bir kurtarılmış bölge kurulmasını ve buradan ülke bütününü ele geçirmeyi savunuyordu. Altmışlı yılların sonlarında ve yetmişli yılların başlarında kurtarılmış bölgeler rağbetteydi. Maoculuk da yaygınlaştırılıyordu. Doğan Ozgüden'in Ant dergisi, sürekli olarak Filistin Kurtuluş Hareketinin örneği bir silahlı savaşın propagandasını yapmaya başlamıştı. Bu savaşın stratejisini çizen yazılar dergiden eksik olmuyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]TKP, Kürt solcularıyla işbirliği yapmaya başlayınca, TKP dışında kalan Londracılar da bu kez Alevilik konusuna sarıldılar. Yörükoğlu, Aleviliği inceledi ve kitap yazdı. Sonra İşçinin Sesi her sayısında Alevilere yönelik propagandaya başladı. İşçinin Sesi neredeyse Alevi velilerini komünist gösterecekti. En devrimci olanlar, en savaşçı olanlar Alevilerdi. Ve Türkiye'de bir Alevilik-Sünnilik tartışması başlatıldı.[/FONT] [FONT=Tahoma]Hollanda'da, Federal Almanya'da Alevilik konusunda konferanslar veriliyor, en çok Türkiye'de bulunan Alevilerin toplumda insan haklarına uymayan uygulamalar altında ezildiği vurgulanıyordu. Türk azınlığı asimile etmeye kalkan Bulgaristan, Yugoslavya gibi ülkelerde Alevilerin neredeyse eski bir İslav mezhebi olduğunu ileri sürecek kadar saçmalıklarla dolu propaganda yapıyordu.[/FONT] [FONT=Tahoma]Öte yandan Batı da, İsrail de, Suriye ve İran da Alevilik ve Sünnilik tartışmasını körüklemekteydiler.[/FONT] [FONT=Tahoma]Alevilik-Sünnilik kışkırtılınca, Türkçülük-Kürtçülük kışkırtılınca çoğunlukta olan kesiminden insanların azınlıkta olanlara karşı kin duyması da doğup büyüyebiliyordu. Yabancıların istediği de buydu: Kardeş kavgası.[/FONT] [B][FONT=Tahoma]ESRARENGİZ AMERİKALI[/FONT] [/B][FONT=Tahoma]1979 yılının yaz aylan, içişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in telefonu çaldı. Arayan Amasya'nın CHP'li Belediye Başkanı Gündüz Türen'di. Heyecanla şunlan anlattı:[/FONT] [FONT=Tahoma]-Sayın Bakanım, Robert Alexander Peck adında bir Amerikalı dolaşıyor buralarda.[/FONT] [FONT=Tahoma]-Neciymiş?[/FONT] [FONT=Tahoma]-ABD'nin Ankara Büyükelçiliği'nde ikinci katipmiş. Fakat adam garip ilişkiler içinde. Bir Türk yetkilisi gibi davranıyor. Ziyaret ettiği kişilere garip sorular soruyor. Durumu size bildireyim dedim. İçişleri Bakanı Güneş heyecanlandı:[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sayın Başkan, Amerikalı ne yapıyor? Ne gibi sorular soruyor? Anlatın lütfen, dedi.[/FONT] [FONT=Tahoma]- Sayın Bakanım, burada bazı kişileri ziyaret ediyor. Bir sürü soru soruyor. Ama sorduğu sorular diplomatik misyonu ile çelişiyor. Hatta bana da geldi. Bana sorduğu soruları, o konuşurken aynen yazmaya çalıştım. Dilerseniz okuyayım size?[/FONT] [FONT=Tahoma]-içişleri Bakanı:[/FONT] [FONT=Tahoma]-Lütfen, dedi. Lütfen okuyun...[/FONT] [FONT=Tahoma]Amasya Belediye Başkanı sorulan okumaya başladı:[/FONT] [FONT=Tahoma]l-Amasya'da sünnîlerle alevîlerin oranı nedir?[/FONT] [FONT=Tahoma]2-Amasya'da genel nüfusa göre işçilerin oranı nedir?[/FONT] [FONT=Tahoma]3-Amasya'da sağ sol potansiyel göz önünde bulundurulduğunda denge hangi tarafın lehine bozuluyor?[/FONT] [FONT=Tahoma]4-Amasya'da çatışmalar mezhepsel nedenlerden mi, etnik yada ideolojik nedenlerden mi kaynaklanıyor?[/FONT] [FONT=Tahoma][/FONT] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
İslam Akaidi ve Fıkıh
Memba
İttifak
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst