Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
İslam Büyükleri...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 89800" data-attributes="member: 27"><p><span style="color: #080000"><p style="text-align: center"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="font-size: 18px"><span style="color: blue">İMAM-I ŞÂFİÎ HAZRETLERİ</span></span> </span></span></p></span></p><p style="text-align: center"><span style="color: #080000"></p></span></p><p style="text-align: center"><span style="color: #080000"></p><p><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>Gazze 170 / Mısır 204 </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>Filistin'de Gazze şehrinde, hicrî 150 tarihinde (M. 767) dünyaya gelen İmamı Şâfiî,</strong> <strong><u>babası tarafından Resûlüllah'ın sülâlesi ile birleşirken, annesi tarafından da Hazreti Ali'ye bağlanır.</u></strong> </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Hazreti Hasan'ın oğlu Abdullah'ın kızı olan anne Fâtıma, bir gün rüyasında karnından büyük bir yıldızın çıktığını, gökyüzünde parçalanarak her parçasının ayrı yere düşüp aydınlattığını görür. </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İşte bu rüyayı te'vil edenler, ona dünyaya bir çocuk getireceğini, bu çocuğun yeryüzüne ilim, irfan nuru saçacağını söylerler. </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Nitekim çok geçmeden bir erkek evlâdı dünyaya getiren Fâtıma, o günlerde Irak'tan Filistin'e gelen şu haberi de duyar: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Büyük âlim Ebû Hanife Bağdad'da vefat etti." </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">O günün mâneviyat büyükleri derler ki:</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Cenâbı Hak yeryüzünü İslâm yıldızından mahrum bırakmaz. Birini alır, ama diğerini verir."</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bu arada hadislerden de İmamı Şâfiî'ye işaret çıkaran âlimler, Peygamberimizin şu hadîsini hatırlatırlar: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Kureyş'ten bir âlim çıkacak, yeryüzünü ilimle dolduracaktır."</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bu hadîsin işaret ettiği âlimin İmam-ı Şâfiî olduğu, sonradan açıkça anlaşılmıştır. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Gazze'de oğlu için gereken öğrenim çevresini bulamayan annesi, onu bu mahrumiyet bölgesinden alır, Mekke'ye getirir. Burada geniş ilmî çevrede kısa zamanda kendini yetiştiren küçük Muhammed, dokuz yaşında iken Kur`ânı Kerim'i bütünüyle hıfzeder. Onbeş yaşına gelince de, fetva vermeye ehil hale gelir. Onun bu kadar küçük yaşta fetva verecek bir makama erişmesinde; ilme karşı duyduğu şiddetli ilgi ve öğrenme merakının büyük hissesi vardır. İlme duyduğu bu büyük ilgiyi bizzat kendisi şöyle ifade eder: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bahil bir adam, mal toplamaya karşı nasıl hırs duyarsa, ben de ilme karşı öyle alâka duyuyorum:" </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bir diğer sözünde de şöyle der: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Yavrusunu kaybeden anne, oğlunu bulunca nasıl sevinirse, ben de aradığım bir mes'eleyi bulunca öyle seviniyorum." </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Böylesine şiddetli arzu ettiği ilimden ne anladığını ise şu kısa cümle içinde özetler: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"İlim, öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen parâ gibidir: Sahibine gerçekte faydası olmaz." </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Çok muhrik sesi olan İmamı Şâfiî, Kur'an okuyunca ağlar ve ağlatırdı: Nitekim ağlayarak mânevi kirlerden temizlenmek isteyenler, Ona giderler, Kur'an okuyuşunu dinlerlerdi: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı A'zam Hazretleri gibi, Ramazan'da altmış defa hatim yaptığı kaydedilmektedir. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Şiire, edebiyata karşı da fevkalâde bir kabiliyete sahip olan İmam, </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Şiirin ulemânın itibarına gölge düşürmeyeceğini bilseydim, Lebid'den daha güzel şiir söylerdim"</strong> diyerek şiirden uzak kalır. Hattâ asıl meşgul olunacak ilmin <strong>"hadis, fıkıh ve itikad ilmi"</strong> olduğunu söyler. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Tabii ki, onun ifade ettiği bu üç ilmin içinde, dünyevi bütün ilimler de mevcuttu. Onlar tefsiri, hadisi, fıkıh ilmini bizim gibi dar ve dünya gerçeklerinden tecrid edilmiş şekilde anlamazlardı. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Mekke-i Mükerreme'de birçok meşâyih ve ulemâdan ilim elde eden Hazret-i Şâfii, aynı zamanda Medine'de bulunan İmamı Mâlik'in MUVATTA' adlı eserini de baştan sona kadar ezberler. Bu hadisleri toplayan Hazret-i İmam'a karşı şiddetli bir alâka duyar, onu mutlaka görmeyi ister. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Mekke valisinden, Medine valisine hitaben yazılmış bir mektup alarak bir kervanla yola koyulur. Yolda fuzûli sohbetlere alâka duymayan genç İmam, biri gece biri gündüz olmak üzere tam on altı defa Kur'ân-ı Kerim'i hatmederek Medine'ye varır. İlk iş olarak Mescidi Nebî'de namazını kılar, sonra valinin yanına gelir. Ziyaretten sonra valiye mektubu verip, kendisini İmamı Mâlik ile görüştürmesini rica eder. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Vali, ümitsiz şekilde İmam Mâlik'in kapısını çalar. İçerden çıkan birine, görüşme arzusunu izhar edince gelen cevap şöyle olur: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Bir sual soracaksanız, yazıp verin, cevabını getireyim. İmam ilmî mes'elelerle meşgul. Bugün görüşme günü değil.</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Vali, İmam'a bir mektup vereceğini, bizzat görüşmek istediğini söylemesi üzerine kapıya çıkan ak sakallı, nuranî yüzlü, heybetli Zât, altına konan bir iskemleye oturarak verilen mektubu okumaya başlar. Kâğıdın ortalarında </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bunu size getiren Muhammed bin İdris, genç âlimlerimizdendir"</strong> cümlesine gelince, gerisini okumaz, heyecanla ayağa kalkar: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Sübhânallah! Resûlüllah'ın bayrağı da bizimle görüşmek için araya vasıta mı koyuyor? Bu ne iştir?"</strong> diyerek aşağı iner. İmamı Şâfiî'yi kucaklar, göz yaşları ile içeriye alır. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İlmî gayretlerini işitip sevindiğini söyleyen İmamı Mâlik, bir ara gözünü Hazret-i İmam'ın gözüne dikip dikkatle baktıktan sonra şöyle der: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Sende bir nûr görüyorum, sakın bu nûru maruz kalabileceğin bir ma'siyetle söndürmeyin!.. </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Altmış yaşlarındaki İmam Mâlik, henüz yirmi yaşı civarındaki İmamı Şâfiî'yi bundan sonra tam on sekiz ay yanından ayırmaz, kendi eliyle yemeğini getirir, misafirperverliğin görülmemişini gösterir, sahip olduğu ilim ve fazilet adına nesi varsa hepsini de ona aktarıp yetiştirir... </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bir gün Hazret-i İmam, ilim meraklısı <strong>Şâfiî'ye Muvâtta'ı,</strong> okuyacağını, dinlemesini söyler. Ama genç Şafiî'nin cevabı enteresan olur: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Ben okuyayım da siz dinleyin efendim. Zira ben Mekke'de sizin bu değerli eserinizi bütünüyle ezberledim, huzurunuza o hadislerin tümünü zaptetmiş olarak geldim...</strong> </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmamı Mâlik'ten gördüğü maddi ve mânevi büyük yardımdan dolayıdır ki, İmamı Şâfiî şöyle der: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Öğretmenim, üstadım, İmamı Mâlik'tir! Hiç kimse bana onun kadar destek olmamıştır. Hazret-i İmam'ı Rabbimle kendi aramda hüccet kabul ediyorum. Rabbim bana sorarsa ben de onu gösteririm, O böyle dedi, derim. Mezheb sahiplerinin birbirlerine karşı gösterdikleri şu yakınlığı, himmet ve alâkayı, inanç ve itimadı görüyorsunuz ya? </strong></span></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong><u>Hareketlerinde Allah rızasını esas maksat yapanların durumu budur işte? </u></strong></span></span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Halbuki bunlar, dinin bir kısım mes'elesinde ayrı re'y ve ictihadda ve farklı görüşler içinde bulunuyorlardı. Ama bu, Allah rızasına müstenid bir çalışma olduğundan, hiçbiri diğerine karşı hürmette kusur etmiyor, düşmanlık hisleri beslemiyorlardı. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Ya bugünkü biz mü'minlerin karşılıklı tutumumuz nasıl acaba? Birbirimize karşı aynı hürmet ve saygı içinde bulunuyor muyuz? İslâm'a hizmet eden cemaat liderlerinin hali de böyle mi? Saygılı ve hürmetliler mi yekdiğerine?.. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Halbuki bizim böyle ilmi bir ayrılığımız da yoktur. Dinin bütün mes'elesinde ittifak halindeyiz. İhtilâfımız dini konularda değil, dine hizmetin şeklindedir. Şekildeki ve metottaki ihtilâflar sebebiyle karşılıklı sevgi ve hürmetimizi terk etmemiz câiz olur mu? </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmamı Şafiî, Medine'de muhtaç olduğu ilmi elde ettikten sonra, Irak'ta çalışmalarını duyduğu Ebû Hanîfe'nin talebelerinden Ebû Yûsuf ve Muhammed bin Hasan'la da tanışmak ve onların ilimlerinden istifade etmek ister. Üstadı İmamı Mâlik'e bu durumu şöyle açar: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Mekke'den İslâm'ı öğrenmek için yola çıktım. Şimdi ise, Irak'taki falanca zâtları da görmeyi istiyorum. Validemden bunlar için izin almamıştım. Ne yapayım, izin için tekrar valideme mi gideyim? Yoksa, izin almadan Bağdad'a doğru yola mı çıkayım? </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Mâlik'in cevabı şöyle olur: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-İlim talebinde yol alan kimsenin ayakları altına melekler kanatlarını sererler ki, bu hayırlı yolcu kanatlarımıza bassın diye.</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmam, bir başka mezhebin kurucusu olan İmam-ı Şâfiî'ye çıkarır kırk altı dinar da para verir, yolda müşkülâta maruz kalmayasın der. </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmamı Şâfiî, bu kadar parayı çok bulunca da, şu karşılığı verir: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Merak etme, benim değil, Mısırlı İbn-i Kasım'ındır bu para. O bana vermişti. Ben de seninle paylaşmış oldum. </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Böylece Medine'den Bağdad'a doğru İmam-ı Mâlik'in verdiği harçlıkla yola çıkan Şafii, on dört günde Kûfe'ye varır, İmam-ı Ali'nin merkadini ziyaret eder. Mescidde namaz kılan birinin rükûa eğilip doğrulurken ellerini omuz hizasına kaldırmadan tekbir aldığını görür, buna itiraz eder. </span></span><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Namaz kılan adam da şu karşılığı verir: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Ben, Ebû Hanife'nin talebeleri Ebû Yûsuf'la, Muhammed'in yanında on beş senedir böyle kıldım, yanlış demediler. Sen kim oluyorsun ki itiraz ediyorsun? </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bunu, kapıdaki iki İmam'a da anlatır. Onlar:</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Geri dön de sor bakalım, o zat namaza nasıl başlıyormuş?</strong> derler. </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Adam dönüp sorar. İmamı Şafiî cevabında:</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Ben namaza iki farz, bir sünnetle başlıyorum. İki farzdan biri namazdan önce niyet, ikincisi de ilk tekbir. Bir sünnet ise, ellerini kaldırmaktır,</strong> der. </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Dışarıda bu cevabı dinleyen Ebû Yûsufla İmam-ı Muhammed: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Bu, sıradan birinin cevabı değil,</strong> diyerek içeri girip Şafiî ile ilk defa böyle tanışırlar. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Birbirlerini işitip, ancak yeni görüşen ilim adamları, kucaklaşırlar. Şafii'den İmam Mâlik'i görüp görmediğini sorarlar. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-İmamı Mâlik'in yanından geliyorum. Hem hazırladığı hadîs kitabı MUVATTA'ı da tümüyle ezberledim,</strong> deyince, ona karşı hürmetleri daha da artar. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Böylece İmamı Şafiî, burada da uzun müddet kalır. Ebû Yûsuf ve İmam-ı Muhammed'in Ebû Hanife'den edindikleri ilmi, kaydettikleri hükümleri zaptedip, ezberler. Daha sonra kendisine bu ilmi nereden aldığı sorulunca, İmam-ı Muhammed'in yazdığı Ebû Hanife'nin görüşlerinden, diye cevap vermiştir. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Irak'tan da Anadolu'ya, İran çevresine giderek namı işitilen ilim adamlarının hepsini tek tek ziyaret eden Şafiî, daha sonra Filistin, Medine, Irak ziyaretlerini tekrarlayarak nihayet, <strong>Mısır'da hicri 204'te vefat eder.</strong> </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>Gariptir ki, Kûfe'den hareket ederken kendisine maddî yardımı Ebû Hanîfe'nin iki talebesi olan Ebû Yûsufla, İmam-ı Muhammed yapar. Bunlar, üç bin dinar kadar yol harçlığını, <u>fıkıhta bir başka görüşün sahibi olan bu ilim adamına verirler.</u> </strong></span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>Kıskançlık, çekememezlik ve rekabet gibi pespâye düşünceler onların yanlarına hiçbir zaman yaklaşamamış;</strong> akıllarının ucundan bile geçmemiştir. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Acabâ onları örnek alan bizler de öyle miyiz? Dinî cemaat mensupları birbirlerine bu anlayışı gösterebiliyorlar mı? Yardım edip yekdiğerine destek oluyorlar mı? </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">İmam-ı Şafiî Hazretleri sadece ilmiyle iktifa eden bir zât değildir. İlmine eş şekilde ameli de dikkatleri çekmektedir. Zaten, dünya çapında İslâmi hizmetler başarmış olan bütün meşhur âlimler, önce ilimlerinin icabını bizzat nefislerinde yaşamışlar, sonra da yaşadıkları hakikatleri çevrelerine takdim etmişlerdir. Muvaffakiyetlerindeki sır, ilim ile ameli birleştirmelerinden gelmektedir.</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Denebilir ki, dört mezheb imamlarından hiçbiri kendi nefsinde tatbike çalışmadığı şeyi başkasına tavsiye etmemiştir. Zaten içtihad sadece ilim işi değildir. Aynı zamanda ilmin icaplarını yaşamak da şarttır. Aksi halde, ilmini yaşamayan müctehidin halka verdiği hüküm kuşun yavrusuna kusmuk verişi gibi olur. Azığından verir, kalbinden değil. Bu da hiçbir tesir göstermez tabii ki... </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Nitekim İmamı Gazali Hazretleri, Hazret-i Şafiî'yi anlatırken geceyi üçe ayırdığını, bir kısmında ilme çalıştığını, bir kısmında ibadet ettiğini, kalan kısmını da uyku ile geçirdiğini kaydeder. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Talebesi Rebî, üstadının gece namazlarında okuduğu Kur'ân-ı Kerim'i şöyle anlatır: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Bir Ramazan boyunca, kıldığı gece namazlarında tam altmış hatim indirirdi." </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Onun diğer bir talebesi Buveyti de, hocasına uymak istedi, ancak O, günde bir hatim okuyabildi. Otuz hatimle Ramazanı bitirdi. Ûstadı gibi altmış hatme erişemedi. </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Şafiî Hazretleri, yemekte, uyumakta son derece iktisatlı ve dikkatliydi. Kendisi bir sohbetinde şöyle demişti: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Tam on altı senedir doyasıya yemek yemedim. Zira fazla yemek, bedene ağırlık verir, kalbi katılaştırır, zekayı durdurur. Uykuyu çeker, sahibini ilimden de, ibadetten de alıkoyar."</strong> </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Şafiî Hazretleri'nde Allah korkusu o seviyede idi ki, doğru da olsa Allah üzerine yemin etmez, Allah ismine yeminden titrer, bunu en büyük hürmetsizlik, kulluk edebine zıt bir hareket kabul ederdi. Nitekim bir gün şöyle demiştir: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Ne yalan, ne de doğru yere olsun, şimdiye kadar Allah'a bir defa olsun yemin etmedim..."</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Hazret-i İmam, çok konuşmaktan da çekinir, ancak ihtiyaç varsa söylemeyi isterdi. Yoksa daima susmayı, konuşmaya tercih ederdi... </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Bir gün kendisine bir sual sordular. Cevap vermekte gecikti, tefekkür ediyordu, dediler: </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Niçin susuyorsunuz? </strong></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px">Şöyle cevap verdi:</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>-Susmak mı hayırlı, yoksa konuşmak mı? Onu düşünüyorum. </strong>Yahya bin Vezir der ki:</span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><strong>"Mısır'ın kandiller çarşısında gezerken bir adamın bir hoca aleyhine konuştuğunu işittik. Şafiî Hazretleri bana dönerek şöyle dedi:</strong> </span></span></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: darkred"><strong>-Bu gibi herze sözlerden, dilinizi koruduğunuz gibi kulağınızı da koruyunuz. Zira dinleyen, söyleyenle ortaktır. Aleyhtar gıybetçiler, kendi herzelerine dinleyeni de ortak etmek isterler. Buradan hemen uzaklaşmalıyız..."</strong></span></span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Trebuchet MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: black">Alim 2.0'dan alıntıdır.</span></span></span></span></p><p><span style="color: #080000"></span></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 89800, member: 27"] [COLOR=#080000][CENTER][FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][SIZE=5][COLOR=blue]İMAM-I ŞÂFİÎ HAZRETLERİ[/COLOR][/SIZE] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [/CENTER] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]Gazze 170 / Mısır 204 [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]Filistin'de Gazze şehrinde, hicrî 150 tarihinde (M. 767) dünyaya gelen İmamı Şâfiî,[/B] [B][U]babası tarafından Resûlüllah'ın sülâlesi ile birleşirken, annesi tarafından da Hazreti Ali'ye bağlanır.[/U][/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Hazreti Hasan'ın oğlu Abdullah'ın kızı olan anne Fâtıma, bir gün rüyasında karnından büyük bir yıldızın çıktığını, gökyüzünde parçalanarak her parçasının ayrı yere düşüp aydınlattığını görür. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İşte bu rüyayı te'vil edenler, ona dünyaya bir çocuk getireceğini, bu çocuğun yeryüzüne ilim, irfan nuru saçacağını söylerler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Nitekim çok geçmeden bir erkek evlâdı dünyaya getiren Fâtıma, o günlerde Irak'tan Filistin'e gelen şu haberi de duyar: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Büyük âlim Ebû Hanife Bağdad'da vefat etti." [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]O günün mâneviyat büyükleri derler ki:[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Cenâbı Hak yeryüzünü İslâm yıldızından mahrum bırakmaz. Birini alır, ama diğerini verir."[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bu arada hadislerden de İmamı Şâfiî'ye işaret çıkaran âlimler, Peygamberimizin şu hadîsini hatırlatırlar: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Kureyş'ten bir âlim çıkacak, yeryüzünü ilimle dolduracaktır."[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bu hadîsin işaret ettiği âlimin İmam-ı Şâfiî olduğu, sonradan açıkça anlaşılmıştır. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Gazze'de oğlu için gereken öğrenim çevresini bulamayan annesi, onu bu mahrumiyet bölgesinden alır, Mekke'ye getirir. Burada geniş ilmî çevrede kısa zamanda kendini yetiştiren küçük Muhammed, dokuz yaşında iken Kur`ânı Kerim'i bütünüyle hıfzeder. Onbeş yaşına gelince de, fetva vermeye ehil hale gelir. Onun bu kadar küçük yaşta fetva verecek bir makama erişmesinde; ilme karşı duyduğu şiddetli ilgi ve öğrenme merakının büyük hissesi vardır. İlme duyduğu bu büyük ilgiyi bizzat kendisi şöyle ifade eder: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Bahil bir adam, mal toplamaya karşı nasıl hırs duyarsa, ben de ilme karşı öyle alâka duyuyorum:" [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bir diğer sözünde de şöyle der: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Yavrusunu kaybeden anne, oğlunu bulunca nasıl sevinirse, ben de aradığım bir mes'eleyi bulunca öyle seviniyorum." [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Böylesine şiddetli arzu ettiği ilimden ne anladığını ise şu kısa cümle içinde özetler: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"İlim, öğrenilen değil, yaşanandır. Yaşanmayan ilim, geçmeyen parâ gibidir: Sahibine gerçekte faydası olmaz." [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Çok muhrik sesi olan İmamı Şâfiî, Kur'an okuyunca ağlar ve ağlatırdı: Nitekim ağlayarak mânevi kirlerden temizlenmek isteyenler, Ona giderler, Kur'an okuyuşunu dinlerlerdi: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmam-ı A'zam Hazretleri gibi, Ramazan'da altmış defa hatim yaptığı kaydedilmektedir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Şiire, edebiyata karşı da fevkalâde bir kabiliyete sahip olan İmam, [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Şiirin ulemânın itibarına gölge düşürmeyeceğini bilseydim, Lebid'den daha güzel şiir söylerdim"[/B] diyerek şiirden uzak kalır. Hattâ asıl meşgul olunacak ilmin [B]"hadis, fıkıh ve itikad ilmi"[/B] olduğunu söyler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Tabii ki, onun ifade ettiği bu üç ilmin içinde, dünyevi bütün ilimler de mevcuttu. Onlar tefsiri, hadisi, fıkıh ilmini bizim gibi dar ve dünya gerçeklerinden tecrid edilmiş şekilde anlamazlardı. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Mekke-i Mükerreme'de birçok meşâyih ve ulemâdan ilim elde eden Hazret-i Şâfii, aynı zamanda Medine'de bulunan İmamı Mâlik'in MUVATTA' adlı eserini de baştan sona kadar ezberler. Bu hadisleri toplayan Hazret-i İmam'a karşı şiddetli bir alâka duyar, onu mutlaka görmeyi ister. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Mekke valisinden, Medine valisine hitaben yazılmış bir mektup alarak bir kervanla yola koyulur. Yolda fuzûli sohbetlere alâka duymayan genç İmam, biri gece biri gündüz olmak üzere tam on altı defa Kur'ân-ı Kerim'i hatmederek Medine'ye varır. İlk iş olarak Mescidi Nebî'de namazını kılar, sonra valinin yanına gelir. Ziyaretten sonra valiye mektubu verip, kendisini İmamı Mâlik ile görüştürmesini rica eder. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Vali, ümitsiz şekilde İmam Mâlik'in kapısını çalar. İçerden çıkan birine, görüşme arzusunu izhar edince gelen cevap şöyle olur: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Bir sual soracaksanız, yazıp verin, cevabını getireyim. İmam ilmî mes'elelerle meşgul. Bugün görüşme günü değil.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Vali, İmam'a bir mektup vereceğini, bizzat görüşmek istediğini söylemesi üzerine kapıya çıkan ak sakallı, nuranî yüzlü, heybetli Zât, altına konan bir iskemleye oturarak verilen mektubu okumaya başlar. Kâğıdın ortalarında [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Bunu size getiren Muhammed bin İdris, genç âlimlerimizdendir"[/B] cümlesine gelince, gerisini okumaz, heyecanla ayağa kalkar: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Sübhânallah! Resûlüllah'ın bayrağı da bizimle görüşmek için araya vasıta mı koyuyor? Bu ne iştir?"[/B] diyerek aşağı iner. İmamı Şâfiî'yi kucaklar, göz yaşları ile içeriye alır. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İlmî gayretlerini işitip sevindiğini söyleyen İmamı Mâlik, bir ara gözünü Hazret-i İmam'ın gözüne dikip dikkatle baktıktan sonra şöyle der: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Sende bir nûr görüyorum, sakın bu nûru maruz kalabileceğin bir ma'siyetle söndürmeyin!.. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Altmış yaşlarındaki İmam Mâlik, henüz yirmi yaşı civarındaki İmamı Şâfiî'yi bundan sonra tam on sekiz ay yanından ayırmaz, kendi eliyle yemeğini getirir, misafirperverliğin görülmemişini gösterir, sahip olduğu ilim ve fazilet adına nesi varsa hepsini de ona aktarıp yetiştirir... [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bir gün Hazret-i İmam, ilim meraklısı [B]Şâfiî'ye Muvâtta'ı,[/B] okuyacağını, dinlemesini söyler. Ama genç Şafiî'nin cevabı enteresan olur: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Ben okuyayım da siz dinleyin efendim. Zira ben Mekke'de sizin bu değerli eserinizi bütünüyle ezberledim, huzurunuza o hadislerin tümünü zaptetmiş olarak geldim...[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmamı Mâlik'ten gördüğü maddi ve mânevi büyük yardımdan dolayıdır ki, İmamı Şâfiî şöyle der: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Öğretmenim, üstadım, İmamı Mâlik'tir! Hiç kimse bana onun kadar destek olmamıştır. Hazret-i İmam'ı Rabbimle kendi aramda hüccet kabul ediyorum. Rabbim bana sorarsa ben de onu gösteririm, O böyle dedi, derim. Mezheb sahiplerinin birbirlerine karşı gösterdikleri şu yakınlığı, himmet ve alâkayı, inanç ve itimadı görüyorsunuz ya? [/B][/SIZE][/FONT][FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][COLOR=darkred][B][U]Hareketlerinde Allah rızasını esas maksat yapanların durumu budur işte? [/U][/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][U][FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][COLOR=#8b0000][/COLOR][/SIZE][/FONT][/U][/B] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Halbuki bunlar, dinin bir kısım mes'elesinde ayrı re'y ve ictihadda ve farklı görüşler içinde bulunuyorlardı. Ama bu, Allah rızasına müstenid bir çalışma olduğundan, hiçbiri diğerine karşı hürmette kusur etmiyor, düşmanlık hisleri beslemiyorlardı. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Ya bugünkü biz mü'minlerin karşılıklı tutumumuz nasıl acaba? Birbirimize karşı aynı hürmet ve saygı içinde bulunuyor muyuz? İslâm'a hizmet eden cemaat liderlerinin hali de böyle mi? Saygılı ve hürmetliler mi yekdiğerine?.. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Halbuki bizim böyle ilmi bir ayrılığımız da yoktur. Dinin bütün mes'elesinde ittifak halindeyiz. İhtilâfımız dini konularda değil, dine hizmetin şeklindedir. Şekildeki ve metottaki ihtilâflar sebebiyle karşılıklı sevgi ve hürmetimizi terk etmemiz câiz olur mu? [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmamı Şafiî, Medine'de muhtaç olduğu ilmi elde ettikten sonra, Irak'ta çalışmalarını duyduğu Ebû Hanîfe'nin talebelerinden Ebû Yûsuf ve Muhammed bin Hasan'la da tanışmak ve onların ilimlerinden istifade etmek ister. Üstadı İmamı Mâlik'e bu durumu şöyle açar: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Mekke'den İslâm'ı öğrenmek için yola çıktım. Şimdi ise, Irak'taki falanca zâtları da görmeyi istiyorum. Validemden bunlar için izin almamıştım. Ne yapayım, izin için tekrar valideme mi gideyim? Yoksa, izin almadan Bağdad'a doğru yola mı çıkayım? [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmam-ı Mâlik'in cevabı şöyle olur: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-İlim talebinde yol alan kimsenin ayakları altına melekler kanatlarını sererler ki, bu hayırlı yolcu kanatlarımıza bassın diye.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmam, bir başka mezhebin kurucusu olan İmam-ı Şâfiî'ye çıkarır kırk altı dinar da para verir, yolda müşkülâta maruz kalmayasın der. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmamı Şâfiî, bu kadar parayı çok bulunca da, şu karşılığı verir: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Merak etme, benim değil, Mısırlı İbn-i Kasım'ındır bu para. O bana vermişti. Ben de seninle paylaşmış oldum. [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Böylece Medine'den Bağdad'a doğru İmam-ı Mâlik'in verdiği harçlıkla yola çıkan Şafii, on dört günde Kûfe'ye varır, İmam-ı Ali'nin merkadini ziyaret eder. Mescidde namaz kılan birinin rükûa eğilip doğrulurken ellerini omuz hizasına kaldırmadan tekbir aldığını görür, buna itiraz eder. [/SIZE][/FONT][FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Namaz kılan adam da şu karşılığı verir: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Ben, Ebû Hanife'nin talebeleri Ebû Yûsuf'la, Muhammed'in yanında on beş senedir böyle kıldım, yanlış demediler. Sen kim oluyorsun ki itiraz ediyorsun? [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bunu, kapıdaki iki İmam'a da anlatır. Onlar:[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Geri dön de sor bakalım, o zat namaza nasıl başlıyormuş?[/B] derler. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Adam dönüp sorar. İmamı Şafiî cevabında:[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Ben namaza iki farz, bir sünnetle başlıyorum. İki farzdan biri namazdan önce niyet, ikincisi de ilk tekbir. Bir sünnet ise, ellerini kaldırmaktır,[/B] der. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Dışarıda bu cevabı dinleyen Ebû Yûsufla İmam-ı Muhammed: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Bu, sıradan birinin cevabı değil,[/B] diyerek içeri girip Şafiî ile ilk defa böyle tanışırlar. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Birbirlerini işitip, ancak yeni görüşen ilim adamları, kucaklaşırlar. Şafii'den İmam Mâlik'i görüp görmediğini sorarlar. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-İmamı Mâlik'in yanından geliyorum. Hem hazırladığı hadîs kitabı MUVATTA'ı da tümüyle ezberledim,[/B] deyince, ona karşı hürmetleri daha da artar. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Böylece İmamı Şafiî, burada da uzun müddet kalır. Ebû Yûsuf ve İmam-ı Muhammed'in Ebû Hanife'den edindikleri ilmi, kaydettikleri hükümleri zaptedip, ezberler. Daha sonra kendisine bu ilmi nereden aldığı sorulunca, İmam-ı Muhammed'in yazdığı Ebû Hanife'nin görüşlerinden, diye cevap vermiştir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Irak'tan da Anadolu'ya, İran çevresine giderek namı işitilen ilim adamlarının hepsini tek tek ziyaret eden Şafiî, daha sonra Filistin, Medine, Irak ziyaretlerini tekrarlayarak nihayet, [B]Mısır'da hicri 204'te vefat eder.[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]Gariptir ki, Kûfe'den hareket ederken kendisine maddî yardımı Ebû Hanîfe'nin iki talebesi olan Ebû Yûsufla, İmam-ı Muhammed yapar. Bunlar, üç bin dinar kadar yol harçlığını, [U]fıkıhta bir başka görüşün sahibi olan bu ilim adamına verirler.[/U] [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]Kıskançlık, çekememezlik ve rekabet gibi pespâye düşünceler onların yanlarına hiçbir zaman yaklaşamamış;[/B] akıllarının ucundan bile geçmemiştir. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Acabâ onları örnek alan bizler de öyle miyiz? Dinî cemaat mensupları birbirlerine bu anlayışı gösterebiliyorlar mı? Yardım edip yekdiğerine destek oluyorlar mı? [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]İmam-ı Şafiî Hazretleri sadece ilmiyle iktifa eden bir zât değildir. İlmine eş şekilde ameli de dikkatleri çekmektedir. Zaten, dünya çapında İslâmi hizmetler başarmış olan bütün meşhur âlimler, önce ilimlerinin icabını bizzat nefislerinde yaşamışlar, sonra da yaşadıkları hakikatleri çevrelerine takdim etmişlerdir. Muvaffakiyetlerindeki sır, ilim ile ameli birleştirmelerinden gelmektedir.[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Denebilir ki, dört mezheb imamlarından hiçbiri kendi nefsinde tatbike çalışmadığı şeyi başkasına tavsiye etmemiştir. Zaten içtihad sadece ilim işi değildir. Aynı zamanda ilmin icaplarını yaşamak da şarttır. Aksi halde, ilmini yaşamayan müctehidin halka verdiği hüküm kuşun yavrusuna kusmuk verişi gibi olur. Azığından verir, kalbinden değil. Bu da hiçbir tesir göstermez tabii ki... [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Nitekim İmamı Gazali Hazretleri, Hazret-i Şafiî'yi anlatırken geceyi üçe ayırdığını, bir kısmında ilme çalıştığını, bir kısmında ibadet ettiğini, kalan kısmını da uyku ile geçirdiğini kaydeder. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Talebesi Rebî, üstadının gece namazlarında okuduğu Kur'ân-ı Kerim'i şöyle anlatır: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Bir Ramazan boyunca, kıldığı gece namazlarında tam altmış hatim indirirdi." [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Onun diğer bir talebesi Buveyti de, hocasına uymak istedi, ancak O, günde bir hatim okuyabildi. Otuz hatimle Ramazanı bitirdi. Ûstadı gibi altmış hatme erişemedi. [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Şafiî Hazretleri, yemekte, uyumakta son derece iktisatlı ve dikkatliydi. Kendisi bir sohbetinde şöyle demişti: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Tam on altı senedir doyasıya yemek yemedim. Zira fazla yemek, bedene ağırlık verir, kalbi katılaştırır, zekayı durdurur. Uykuyu çeker, sahibini ilimden de, ibadetten de alıkoyar."[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Şafiî Hazretleri'nde Allah korkusu o seviyede idi ki, doğru da olsa Allah üzerine yemin etmez, Allah ismine yeminden titrer, bunu en büyük hürmetsizlik, kulluk edebine zıt bir hareket kabul ederdi. Nitekim bir gün şöyle demiştir: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Ne yalan, ne de doğru yere olsun, şimdiye kadar Allah'a bir defa olsun yemin etmedim..."[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Hazret-i İmam, çok konuşmaktan da çekinir, ancak ihtiyaç varsa söylemeyi isterdi. Yoksa daima susmayı, konuşmaya tercih ederdi... [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Bir gün kendisine bir sual sordular. Cevap vermekte gecikti, tefekkür ediyordu, dediler: [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Niçin susuyorsunuz? [/B][/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3]Şöyle cevap verdi:[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]-Susmak mı hayırlı, yoksa konuşmak mı? Onu düşünüyorum. [/B]Yahya bin Vezir der ki:[/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][B]"Mısır'ın kandiller çarşısında gezerken bir adamın bir hoca aleyhine konuştuğunu işittik. Şafiî Hazretleri bana dönerek şöyle dedi:[/B] [/SIZE][/FONT] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][COLOR=darkred][B]-Bu gibi herze sözlerden, dilinizi koruduğunuz gibi kulağınızı da koruyunuz. Zira dinleyen, söyleyenle ortaktır. Aleyhtar gıybetçiler, kendi herzelerine dinleyeni de ortak etmek isterler. Buradan hemen uzaklaşmalıyız..."[/B][/COLOR][/SIZE][/FONT] [B][FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][COLOR=#8b0000][/COLOR][/SIZE][/FONT][/B] [FONT=Trebuchet MS][SIZE=3][COLOR=black]Alim 2.0'dan alıntıdır.[/COLOR][/SIZE][/FONT] [/COLOR] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
İslam Büyükleri...
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst