Ana sayfa
Forumlar
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Blog
Neler yeni
Yeni mesajlar
Son aktiviteler
Giriş yap
Kayıt ol
Neler yeni
Ara
Ara
Sadece başlıkları ara
Kullanıcı:
Yeni mesajlar
Forumlarda ara
Menü
Giriş yap
Kayıt ol
Install the app
Yükle
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
İslam Büyükleri...
JavaScript devre dışı. Daha iyi bir deneyim için, önce lütfen tarayıcınızda JavaScript'i etkinleştirin.
Çok eski bir web tarayıcısı kullanıyorsunuz. Bu veya diğer siteleri görüntülemekte sorunlar yaşayabilirsiniz..
Tarayıcınızı güncellemeli veya
alternatif bir tarayıcı
kullanmalısınız.
Konuya cevap cer
Mesaj
<blockquote data-quote="Huseyni" data-source="post: 84452" data-attributes="member: 27"><p><span style="color: #080000"><p style="text-align: center"><span style="font-size: 18px"><span style="color: red"><strong>İMAM-I EBÛ YÛSUF</strong></span></span> </p><p></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>113 - Bağdad 182</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>İmam-ı A'zam</strong> Hazretleri'nin <strong>bir numaralı talebesi</strong> olan Ebû Yusuf'u Hanefi fıkhının <strong>yegâne yayıcısı</strong> olarak görmek <strong>mübalâğalı </strong>değildir. Zira Ebû Yusuf, <strong>üç halifenin zamanında</strong> Başkadılık etmiş. sahip olduğu bu imkânı da <strong>Hanefi fıkhının yazılıp okunması</strong> yolunda kullanmıştır.</span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Bu bakımdan, ilâhi hükümleri <strong>Âyet ve Hadis'ten</strong> alarak açıklığa kavuşturmakla hizmetini tamamlayan Ebû Hanife, kitap yazarak bu hükümleri <strong>sabitleştirmeye muktedir olamamışsa da,</strong> sağ kolu sayılan <strong>Ebû Yusuf</strong>, çıktığı makamın imkânlarını bu hükümlerin <strong>tesbit ve tamimi yolunda</strong> azamî derecede kullanmış, böylece İslâm hukukuna <strong>en büyük hizmeti yapmıştır. </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Yusuf, <strong>hicri 113'te doğmuş. (M. 731).</strong> <span style="color: red"><strong>altmış dokuz</strong></span> senelik <strong>fevkalâde verimli bir ömürden sonra,</strong> <strong><span style="color: red">182'de Bağdad'da vefat etmiştir. </span></strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Halifelerden <strong>Mehdi</strong>, oğlu<strong> Hâdî,</strong> sonra da.<strong> Hârun Reşid</strong>'in <strong>zamanında olmak üzere</strong>, tam<strong> 3 tane halifeye Başkadılık</strong> yapmış, bu müddet zarfında <strong>hukuktaki eşsiz liyakat ve istidadını</strong> da icraatıyla bizzat ortaya koymuştur. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Yusuf un zamanına kadar <strong>ilmiye sınıfının giyimi</strong> ayrılmamışken, o, <strong>ulemâya ayrı bir giyim tarzı</strong> getirmiş; böylece ilmiye sınıfının kıyafetini değiştirerek onlara ayrı bir <strong>resmiyet ve ciddiyet</strong> kazandırmıştır. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Gariptir ki, kıyamete kadar</strong> isminden bahsettirecek bir itibar ve makama kavuşan <strong>Ebû Yusuf</strong>, başlangıçta hiç de böyle bir itibar ve hürmete lâyık <strong>halde değildi.</strong> Mahrumiyetler ve hayatın musibetleri, <strong>küçük yaşta</strong> onun <strong>belini bükmüş</strong>, babası o henüz çocukken <strong>vefat etmesi üzerine</strong> bu mahrumiyet had safhaya çıkmıştı. Hatta annesi hayatta <strong>kimsesiz kalınca,</strong> onu bir <strong>çamaşırcının yanına hizmetçi</strong> vererek, oradan kazandığı gündelikle geçinmek <strong>zorunda bile</strong> kalmışlardı. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Yusuf ise, çalışmak üzere gittiği <strong>çamaşırcının yanından kaçıp</strong> Ebû Hanîfe'nin Kûfe Mescidindeki meclisine gelir, orada <strong>okunan hadîsleri</strong>, onlardan çıkarılan hükümleri <strong>dinler,</strong> burada âdeta kendinden geçer, hatta sık sık annesi gelip de <strong>kulağından tutup kaldırıncaya</strong> kadar da kimseden haberi olmazdı. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Kendisi bu devresini şöyle anlatır: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>"Ben sık sık kaçıyor, Ebû Hanife'nin ilim meclisine katılıyordum. Annem de gelip beni yakalayarak çamaşırcının yanına götürüyordu. Bir gün yine gelip de beni derste yakalayınca, Ebû Hanîfe'ye çıkıştı: "Senin ekmeğin pişmiş, aşın hazırlanmış. Halbuki biz, bir dânik kazanmak için çalışıyoruz ki, karnımızı doyuralım" dedi. </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Hanife ise şu karşılığı verdi: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>-Sen bu çocuğa dokunma! O, şu anda fıstık yağıyla kavrulmuş pelte yemeyi öğreniyor! </strong></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Annem bu söze fena halde kızdı: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-İhtiyar, sen iyice şaşırmışsın, bizimle alay mı ediyorsun? Neresinde bunun fıstık yağıyla kavrulmuş pelte? Baksana bu çocuk çamaşırcının yanında bir dânik (o günkü paranın adı) kazanmak için gündelikçi olarak çalışıyor...</strong> dedi. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Bundan sonra</strong> Ebû Hanîfe bana sık sık<strong> para yardımında</strong> bulundu, çamaşırcının yanında çalışmak ihtiyacından <strong>kurtardı</strong>. Ne zaman ki Hârun Reşid'in <strong>sarayında Başkadı</strong> iken sofraya oturdum, işte o zaman Ebû Hanife'nin <strong>anneme söylediği sözü aynen zuhur etti</strong>. Sofraya buyur eden <strong>Halife, şöyle diyordu</strong>: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Yâ</strong> <strong>Yâkub, bugünkü yemeğimiz biraz farklıcadır.</strong> Ben: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>-Bu</strong> <strong>farklı yemek nedir yâ Emîre'l-Mü'minîn?</strong></span> dedim. O şöyle cevap verdi. </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Bu yemek, fıstık yağıyla kavrulmuş peltedir....</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Bu cevap beni düşündürünce, Halife <strong>tefekkürümün sebebini</strong> sordu. Ben de Ebû Hanife'nin vaktiyle anneme verdiği cevabı söyleyince, Hârun Reşîd şöyle dedi: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Allah'a yemin ederim ki, ilim hem dini, hem de dünyayı imar eder. Ebû Hanife baş gözüyle göremediği hususları akıl gözüyle görmüş, gördüğünü de aynen ifade etmiştir. İşte;onun haber verdiği yemek budur..." </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">İmam-ı A'zam'ın oğlu <strong>Hammad,</strong> babasının ilim meclisinden bahsederken<strong> Ebû Yûsuf'la</strong> Züfer'in <strong>durumunu şöyle</strong> anlatır: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>"Bir gün Mescidin ders yerinde oturuyorlardı. Babam kendisine mahsus yerde, Ebû Yusuf sağında, Züfer de solundaydı. Diğerleri dersi biraz gerilerden takip etmekteydiler. Ebû Yûsuf bir mes'eleyi izah ediyor, Züfer eksiğini buluyordu. </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Züfer izah ediyor, Ebû Yûsuf eksiğini çıkarıyordu. Derken, öğle ezanı okundu, mes'elenin son şekli ise Ebû Yusuf'un dediği gibi karara bağlandı. Bu sırada elini Züfer'in dizlerine koyan babam, tebessüm ederek dedi ki:</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>-Sakın Ebû Yûsuf'un kadılık ettiği beldede bir makama talip olmayasın."</strong></span> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Hammad sözünü şöyle bağlar: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>"Gerçi Züfer, Ebû Yûsuf'a yetişemiyordu. ama Ebû Yûsuf'tan gayrı hiçbir kimse de Zûfer'i geçemiyordu."</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Yûsufta <strong>zekâ, mantık had</strong> safhadaydı. Çoğu zaman mantığını işletir; <strong>akli delille mes'elenin nakildeki</strong> hükmünü bulurdu. Bununla beraber etrafına <strong>saygılıydı.</strong> Yalnız kendinin değil, <strong>başkalarının da konuşmasını isterdi.</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Bir gün meclisinde hep susan bir adama iltifat etti: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Hep biz konuşuyoruz, sen susuyorsun. buyur sen de konuş.</strong> Adam sanki fırsat bekliyormuş gibi hemen sualini sordu: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong><span style="color: red">-Oruçlu insan ne zaman orucunu açar? </span></strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Akşam güneş batınca...</strong> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Adam bu defa da sualini şöyle tekrarladı: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>-Ya o güneş batmazsa? </strong></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Sualin saçmalığı</strong> meydandaydı. Ebû Yûsuf adama ne kızdı, ne de öfkelendi. Sadece gülerek şu cevabı verdi: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Birader, sen konuşmamakta isabet etmişsin, ben ise seni konuşturmakta hata etmişim!.. Sen yine susmaya devam et... </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Ebû Yûsuf mektup yazıyordu. Biri de yazdığına göz ucuyla bakıyordu. Mektubu bitirdikten sonra, göz hırsızlığı yapan adama sordu: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Yazıda bir hatam oldu mu? </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong><span style="color: red">-Hayır, ne bir hata ne de bir harf eksik olmadı. </span></strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000">Adamın hâlâ utanmadığını görünce, oradan kalkıp giderken şöyle söylendi: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>-Adam sanki fena ahlâk mektebinden mezun olmuş. Hiç de renk vermiyor. Mektubumu kontrol ediyor, yine de utanmıyor? </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>İbn-i Hallikan</strong>, Ebû Yûsuf için şunları kaydeder:</span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>-"Ebû Yûsuf. Ebû Hanife'den sonra ilmin nihayeti, fıkhın sonudur. Asrında ondan ilerde kimse yoktur. </strong></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: red"><strong>Hanefi mezhebi üzerine usulü fıkhı ilk defa yazan O'dur. Ebû Hanife'nin ilmini yeryüzüne yayan de Ebû Yûsuf tur."</strong></span> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Bunu</strong> İmam-ı A'zam Hazretleri de ifade <strong>buyurmuştur.</strong> Hastalığı yüzünden derslere bir ara gelemeyen Ebû Yûsuf u <strong>ziyarete giden Ebû Hanife</strong>. ziyaret çıkışında. <strong>eşikte iken</strong> şöyle konuşmuştur: </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="color: blue"><strong>-Bu genç vefat ederse, bilin ki yeryüzünün en âlimi vefat etmiştir.</strong></span> </span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Ebû Yûsuf bu kadar ilmi nasıl elde etmiştir acaba?</strong> Sadece yaratılışındaki<strong> farklı zekâ ve kabiliyetiyle mi,</strong> yoksa <strong>kendi gayret ve cehdinin de bir neticesi midir</strong> bu? Bunu anlamak <strong>pek zor değildir</strong>. </span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Bakın şu söz</strong> Ebû Yûsuf'a aittir. <strong>Diyor ki: </strong></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><span style="font-family: 'Comic Sans MS'"><span style="font-size: 12px"><span style="color: red">"İlim öyle bir şeydir ki, sen ona kendinin tümünü vermezsen o sana yarısını bile vermez! Sen ilme gayretinin tamamını vereceksin ki o da sana yarısını versin."</span> </span></span></span></p><p> <span style="color: #080000"></span></p><p><span style="color: #080000"><strong>Demek,</strong> Ebû Yûsuf tamamını vermiş ki, ilmin bu kadarını alabilmiş. <strong>Sadece</strong> yaradılıştaki kabiliyet ve istidatla <strong>işi bitirmemiş.</strong> <strong>Anlâşılan bu ölçüyü de hocasından almış...</strong></span></p><p><span style="color: #080000"></span> </p><p> </p><p> </p><p>alim 2.0 dan alıntıdır.<a href="http://www.tevhid.gen.tr/bediuzzamandan-nasihatler/20155-ustaddan-nasihatler/" target="_blank">http://www.tevhid.gen.tr/bediuzzamandan-nasihatler/20155-ustaddan-nasihatler/</a></p></blockquote><p></p>
[QUOTE="Huseyni, post: 84452, member: 27"] [COLOR=#080000][CENTER][SIZE=5][COLOR=red][B]İMAM-I EBÛ YÛSUF[/B][/COLOR][/SIZE] [/CENTER] [B]113 - Bağdad 182[/B] [B]İmam-ı A'zam[/B] Hazretleri'nin [B]bir numaralı talebesi[/B] olan Ebû Yusuf'u Hanefi fıkhının [B]yegâne yayıcısı[/B] olarak görmek [B]mübalâğalı [/B]değildir. Zira Ebû Yusuf, [B]üç halifenin zamanında[/B] Başkadılık etmiş. sahip olduğu bu imkânı da [B]Hanefi fıkhının yazılıp okunması[/B] yolunda kullanmıştır. Bu bakımdan, ilâhi hükümleri [B]Âyet ve Hadis'ten[/B] alarak açıklığa kavuşturmakla hizmetini tamamlayan Ebû Hanife, kitap yazarak bu hükümleri [B]sabitleştirmeye muktedir olamamışsa da,[/B] sağ kolu sayılan [B]Ebû Yusuf[/B], çıktığı makamın imkânlarını bu hükümlerin [B]tesbit ve tamimi yolunda[/B] azamî derecede kullanmış, böylece İslâm hukukuna [B]en büyük hizmeti yapmıştır. [/B] Ebû Yusuf, [B]hicri 113'te doğmuş. (M. 731).[/B] [COLOR=red][B]altmış dokuz[/B][/COLOR] senelik [B]fevkalâde verimli bir ömürden sonra,[/B] [B][COLOR=red]182'de Bağdad'da vefat etmiştir. [/COLOR][/B] [B][COLOR=#ff0000][/COLOR][/B] [B][COLOR=#ff0000][/COLOR][/B] Halifelerden [B]Mehdi[/B], oğlu[B] Hâdî,[/B] sonra da.[B] Hârun Reşid[/B]'in [B]zamanında olmak üzere[/B], tam[B] 3 tane halifeye Başkadılık[/B] yapmış, bu müddet zarfında [B]hukuktaki eşsiz liyakat ve istidadını[/B] da icraatıyla bizzat ortaya koymuştur. Ebû Yusuf un zamanına kadar [B]ilmiye sınıfının giyimi[/B] ayrılmamışken, o, [B]ulemâya ayrı bir giyim tarzı[/B] getirmiş; böylece ilmiye sınıfının kıyafetini değiştirerek onlara ayrı bir [B]resmiyet ve ciddiyet[/B] kazandırmıştır. [B]Gariptir ki, kıyamete kadar[/B] isminden bahsettirecek bir itibar ve makama kavuşan [B]Ebû Yusuf[/B], başlangıçta hiç de böyle bir itibar ve hürmete lâyık [B]halde değildi.[/B] Mahrumiyetler ve hayatın musibetleri, [B]küçük yaşta[/B] onun [B]belini bükmüş[/B], babası o henüz çocukken [B]vefat etmesi üzerine[/B] bu mahrumiyet had safhaya çıkmıştı. Hatta annesi hayatta [B]kimsesiz kalınca,[/B] onu bir [B]çamaşırcının yanına hizmetçi[/B] vererek, oradan kazandığı gündelikle geçinmek [B]zorunda bile[/B] kalmışlardı. Ebû Yusuf ise, çalışmak üzere gittiği [B]çamaşırcının yanından kaçıp[/B] Ebû Hanîfe'nin Kûfe Mescidindeki meclisine gelir, orada [B]okunan hadîsleri[/B], onlardan çıkarılan hükümleri [B]dinler,[/B] burada âdeta kendinden geçer, hatta sık sık annesi gelip de [B]kulağından tutup kaldırıncaya[/B] kadar da kimseden haberi olmazdı. Kendisi bu devresini şöyle anlatır: [B]"Ben sık sık kaçıyor, Ebû Hanife'nin ilim meclisine katılıyordum. Annem de gelip beni yakalayarak çamaşırcının yanına götürüyordu. Bir gün yine gelip de beni derste yakalayınca, Ebû Hanîfe'ye çıkıştı: "Senin ekmeğin pişmiş, aşın hazırlanmış. Halbuki biz, bir dânik kazanmak için çalışıyoruz ki, karnımızı doyuralım" dedi. [/B] Ebû Hanife ise şu karşılığı verdi: [COLOR=red][B]-Sen bu çocuğa dokunma! O, şu anda fıstık yağıyla kavrulmuş pelte yemeyi öğreniyor! [/B][/COLOR] [B][COLOR=#ff0000][/COLOR][/B] Annem bu söze fena halde kızdı: [B]-İhtiyar, sen iyice şaşırmışsın, bizimle alay mı ediyorsun? Neresinde bunun fıstık yağıyla kavrulmuş pelte? Baksana bu çocuk çamaşırcının yanında bir dânik (o günkü paranın adı) kazanmak için gündelikçi olarak çalışıyor...[/B] dedi. [B]Bundan sonra[/B] Ebû Hanîfe bana sık sık[B] para yardımında[/B] bulundu, çamaşırcının yanında çalışmak ihtiyacından [B]kurtardı[/B]. Ne zaman ki Hârun Reşid'in [B]sarayında Başkadı[/B] iken sofraya oturdum, işte o zaman Ebû Hanife'nin [B]anneme söylediği sözü aynen zuhur etti[/B]. Sofraya buyur eden [B]Halife, şöyle diyordu[/B]: [B]-Yâ[/B] [B]Yâkub, bugünkü yemeğimiz biraz farklıcadır.[/B] Ben: [COLOR=red][B]-Bu[/B] [B]farklı yemek nedir yâ Emîre'l-Mü'minîn?[/B][/COLOR] dedim. O şöyle cevap verdi. [B]-Bu yemek, fıstık yağıyla kavrulmuş peltedir....[/B] Bu cevap beni düşündürünce, Halife [B]tefekkürümün sebebini[/B] sordu. Ben de Ebû Hanife'nin vaktiyle anneme verdiği cevabı söyleyince, Hârun Reşîd şöyle dedi: [B]-Allah'a yemin ederim ki, ilim hem dini, hem de dünyayı imar eder. Ebû Hanife baş gözüyle göremediği hususları akıl gözüyle görmüş, gördüğünü de aynen ifade etmiştir. İşte;onun haber verdiği yemek budur..." [/B] İmam-ı A'zam'ın oğlu [B]Hammad,[/B] babasının ilim meclisinden bahsederken[B] Ebû Yûsuf'la[/B] Züfer'in [B]durumunu şöyle[/B] anlatır: [B]"Bir gün Mescidin ders yerinde oturuyorlardı. Babam kendisine mahsus yerde, Ebû Yusuf sağında, Züfer de solundaydı. Diğerleri dersi biraz gerilerden takip etmekteydiler. Ebû Yûsuf bir mes'eleyi izah ediyor, Züfer eksiğini buluyordu. [/B] [B]Züfer izah ediyor, Ebû Yûsuf eksiğini çıkarıyordu. Derken, öğle ezanı okundu, mes'elenin son şekli ise Ebû Yusuf'un dediği gibi karara bağlandı. Bu sırada elini Züfer'in dizlerine koyan babam, tebessüm ederek dedi ki:[/B] [COLOR=red][B]-Sakın Ebû Yûsuf'un kadılık ettiği beldede bir makama talip olmayasın."[/B][/COLOR] Hammad sözünü şöyle bağlar: [B]"Gerçi Züfer, Ebû Yûsuf'a yetişemiyordu. ama Ebû Yûsuf'tan gayrı hiçbir kimse de Zûfer'i geçemiyordu."[/B] Ebû Yûsufta [B]zekâ, mantık had[/B] safhadaydı. Çoğu zaman mantığını işletir; [B]akli delille mes'elenin nakildeki[/B] hükmünü bulurdu. Bununla beraber etrafına [B]saygılıydı.[/B] Yalnız kendinin değil, [B]başkalarının da konuşmasını isterdi.[/B] Bir gün meclisinde hep susan bir adama iltifat etti: [B]-Hep biz konuşuyoruz, sen susuyorsun. buyur sen de konuş.[/B] Adam sanki fırsat bekliyormuş gibi hemen sualini sordu: [B][COLOR=red]-Oruçlu insan ne zaman orucunu açar? [/COLOR][/B] [B]-Akşam güneş batınca...[/B] Adam bu defa da sualini şöyle tekrarladı: [COLOR=red][B]-Ya o güneş batmazsa? [/B][/COLOR] [B][COLOR=#ff0000][/COLOR][/B] [B]Sualin saçmalığı[/B] meydandaydı. Ebû Yûsuf adama ne kızdı, ne de öfkelendi. Sadece gülerek şu cevabı verdi: [B]-Birader, sen konuşmamakta isabet etmişsin, ben ise seni konuşturmakta hata etmişim!.. Sen yine susmaya devam et... [/B] Ebû Yûsuf mektup yazıyordu. Biri de yazdığına göz ucuyla bakıyordu. Mektubu bitirdikten sonra, göz hırsızlığı yapan adama sordu: [B]-Yazıda bir hatam oldu mu? [/B] [B][COLOR=red]-Hayır, ne bir hata ne de bir harf eksik olmadı. [/COLOR][/B] [B][COLOR=#ff0000][/COLOR][/B] Adamın hâlâ utanmadığını görünce, oradan kalkıp giderken şöyle söylendi: [B]-Adam sanki fena ahlâk mektebinden mezun olmuş. Hiç de renk vermiyor. Mektubumu kontrol ediyor, yine de utanmıyor? [/B] [B]İbn-i Hallikan[/B], Ebû Yûsuf için şunları kaydeder: [COLOR=red][B]-"Ebû Yûsuf. Ebû Hanife'den sonra ilmin nihayeti, fıkhın sonudur. Asrında ondan ilerde kimse yoktur. [/B][/COLOR] [COLOR=red][/COLOR] [COLOR=red][B]Hanefi mezhebi üzerine usulü fıkhı ilk defa yazan O'dur. Ebû Hanife'nin ilmini yeryüzüne yayan de Ebû Yûsuf tur."[/B][/COLOR] [B]Bunu[/B] İmam-ı A'zam Hazretleri de ifade [B]buyurmuştur.[/B] Hastalığı yüzünden derslere bir ara gelemeyen Ebû Yûsuf u [B]ziyarete giden Ebû Hanife[/B]. ziyaret çıkışında. [B]eşikte iken[/B] şöyle konuşmuştur: [COLOR=blue][B]-Bu genç vefat ederse, bilin ki yeryüzünün en âlimi vefat etmiştir.[/B][/COLOR] [B]Ebû Yûsuf bu kadar ilmi nasıl elde etmiştir acaba?[/B] Sadece yaratılışındaki[B] farklı zekâ ve kabiliyetiyle mi,[/B] yoksa [B]kendi gayret ve cehdinin de bir neticesi midir[/B] bu? Bunu anlamak [B]pek zor değildir[/B]. [B]Bakın şu söz[/B] Ebû Yûsuf'a aittir. [B]Diyor ki: [/B] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][COLOR=red]"İlim öyle bir şeydir ki, sen ona kendinin tümünü vermezsen o sana yarısını bile vermez! Sen ilme gayretinin tamamını vereceksin ki o da sana yarısını versin."[/COLOR] [/SIZE][/FONT] [FONT=Comic Sans MS][SIZE=3][/SIZE][/FONT] [B]Demek,[/B] Ebû Yûsuf tamamını vermiş ki, ilmin bu kadarını alabilmiş. [B]Sadece[/B] yaradılıştaki kabiliyet ve istidatla [B]işi bitirmemiş.[/B] [B]Anlâşılan bu ölçüyü de hocasından almış...[/B] [/COLOR] alim 2.0 dan alıntıdır.[URL="http://www.tevhid.gen.tr/bediuzzamandan-nasihatler/20155-ustaddan-nasihatler/"][/URL] [/QUOTE]
Adı
İnsan doğrulaması
Peygamber Efendimiz a.s.v.'ın kabri nerededir? (Sadece şehir adını küçük harfler ile giriniz)
Cevap yaz
Forumlar
İslamiyet
Alimler ve Evliyalar
İslam Büyükleri...
Bu site çerezler kullanır. Bu siteyi kullanmaya devam ederek çerez kullanımımızı kabul etmiş olursunuz.
Accept
Daha fazla bilgi edin.…
Üst